24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 13 EKİM 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CELÂL ÜSTER P ek çoğumuz, 1988’de “Şeytan Âyet- leri” ile tanõdõk onu. Kitabõ okudu- ğumuzdan değil, İranlõ mollalarõn onun hakkõnda çõkardõklarõ “Katli vaciptir” fetvasõndan. Humeyni döneminde, “Şeytan Âyetleri” adlõ yapõtõnda “İslamı aşağıla- dığı” gerekçesiyle Salman Rüşdi için ölüm fermanõ çõkarõlmasõ, edebiyat tarihinin en kara sayfalarõndan birini oluşturmuştu. O günlerden bu yana, “fetva”nõn altõndan da, üstünden de çok sular aktõ. Rüşdi’nin, o “lanetli” kitabõ dõşõnda bir- çok yapõtõ yayõmlandõ ülkemizde: “Gece- yarısı Çocukları”, “Harun ile Öyküler Denizi”, “Öfke”, “Soytarı Şalimar”, son olarak da “Floransa Büyücüsü”. “Şeytan Âyetleri”ni okumadan önyargõya varanla- ra, Rüşdi’nin dilimize çevrilen kitaplarõnõ oku- malarõnõ salõk veririm. Yaşama ve sanata salt din odaklõ bakanlarõn, bu Hint kökenli İngiliz yazarõ okuduklarõnda, uygarlõklar, kültürler, dinler “ikilem”ine bambaşka bir gözle baka- bilme, kök inançlardan daha bir arõnmõş olarak yaklaşabilme olanaklarõ edinebilecekleri kanõ- sõndayõm. Rüşdi’nin son romanõ “Floransa Büyücüsü” de, yazarõn kendini yakõn bulduğu o ünlü izle- ğin izini sürüyor. Tarihsel bir ortamda, Doğu ve Batõ dünyalarõnõ tek bir anlatõda birbirine bak- tõran bir öykü, bir “masal” anlatõyor. Şaşõrtõcõ olan, sanõlanõn tersine, bu iki uygarlõğõn birbi- rine ne kadar benzediğini, birinin öbürünü düş- lediğini, birinin öbürünün hayali olduğunu keş- fetmesi. Doğu-Batõ arasõna gerilmiş bir ipte tüm ya- zarlõk hünerlerini döktüren Rüşdi, kitapla ilgi- li sorularõmõ yanõtlama inceliğini gösterdi. Yazma alışkanlıklarınız konusunda bir şeyler söyler misiniz? Her gün belirli bir di- siplin içinde yazar mısınız, yoksa rastgele mi çalışırsınız ya da keyfiniz yerinde olduğu za- man mı? Epeyce disiplinli bir yazarõm. Hep insanõn sa- bahlarõ belirli bir yaratõcõ enerjiyle uyandõğõna inanmõşõmdõr; bu enerjiyi ziyan etmemek gere- kir. O yüzden, çoğu kez, yataktan kalkõnca duş bile yapmadan, hatta giyinmeden doğruca ça- lõşma masamõn başõna oturur, birkaç saat çalõşõrõm, ta ki o gün varmaya çalõştõğõm ye- re vardõğõma inanõncaya kadar. Sonra yõkanõp gi- yinir, yeniden çalõşmaya koyulurum. “Floransa Büyücüsü”, belki tarihsel bir ro- man değil, ama tarihte geçen bir roman. Ta- rih ile hayal gücünü ustaca kaynaştıran bir yazarsınız. Sizce, tarih, romanda hayal gü- cünün özgürce işlemesi için daha elverişli bir ortam mı yaratıyor? Ben tarih okudum; toplumsal alandaki büyük olaylar ve güçler ile Amerikalõ öykücü Grace Paley’nin “insanoğlunun küçük tedirginlik- leri” dediği şey arasõndaki etkileşim beni her za- man büyülemiştir. Ama tarih bu konuda tek or- tam değil. Tümüyle günümüzde (“Öfke” gibi) ya da tarihe alternatif getiren koşut bir evrende geçen (“Ayaklarının Altındaki Toprak”) ro- manlar da yaz- dõm. İnsanlığın, kültürler ve uygarlıkların tarihinde gerçeküstü ve kur- gusal bir yolculuğa çıkmanın, bütün bunla- rın günümüzdeki durumlarını daha iyi an- lamamızı sağladığına inanıyor musunuz? Her şeyden önce, edebiyatõn “öğreticiliği- ne” inanmadõğõmõ söylemeliyim. Kuşkusuz, bir şey öğretmeye çalõşmõyorum. İnsan do- ğasõnõ ve yaşadõğõmõz zamanõ keşfetmeye ça- lõşõyorum; evet, elbette anlamaya çalõşõyorum, ama öğretmeye çalõşmõyorum. Eğer roman- da bir dünya yaratmayõ başarõrsanõz, okurlar da o dünyada yaşayabilirlerse, oradan ne is- tiyorlarsa onu alabileceklerdir. ‘FLORANSA BÜYÜCÜSÜ’ “Floransa Büyücüsü”nde, “insan soyunun lanetinin, birbirimizden çok farklı olmamız değil, birbirimize çok benzememiz oldu- ğu”na değiniliyor. Birbirlerine hiç benzemez görünen, dahası karşıt gibi görünen kültür- lerin de bir biçimde birbirlerine benzedikle- ri, bunun kentler için de geçerli olduğu söy- lenebilir mi? “Floransa Büyücüsü”nü yazarken keşfettiğim en ilginç şeylerden biri de, anlatmakta olduğum ve birbirinden çok farklõ görünen dünyalarõn pek çok ortak yanõ olduğuydu. Örneğin, Makyave- list iktidar düşüncelerinin, Medici ailesinin düklerinde olduğu kadar Osmanlõ sultanõ Se- lim’in (Yavuz) kafasõnda da olmasõ. Hümanist felsefenin, Floransalõ filozoflarõn kitaplarõnda olduğu kadar Hint hükümdarõ Ekber’in dü- şüncelerinde de görülebilmesi. Dahasõ, cinsellik düzleminde bile benzerlikler vardõ. Floransa da, Fetihpur Sikri de, zengin ailelerin kõzlarõnõ ki- lide vurduklarõ kentlerdi; yine her iki kentin sa- raylarõ, soylularõn, politikacõlarõn ve dönemin dü- şünürlerinin geceleri bir araya gelip sohbet et- tikleri yerler olmuştu. Kimi edebiyat eleştirmenleri, yazarları ve romanlarını katı kalıplara sokmayı, onları be- lirli edebiyat akımlarına bağlamayı severler. Örneğin, kimileri, sizin yapıtlarınıza “post- modern büyülü gerçekçilik” tanımını getiri- yorlar. Ne dersiniz? Tüm yaftalardan nefret ederim. Hiçbir kalõ- ba girmek istemem, hemen dõşarõ atmak iste- rim kendimi. “Floransa Büyücüsü”nde, Doğu ile Ba- tı’nın birbirine ayna tutması, birbirini yan- sılaması, daha önceki kimi kitaplarınızda ol- duğu gibi, romanın eksenini oluşturuyor. Ama roman boyunca, kadın güzelliğinin gü- cüne ilişkin bir takıntı da sürüp gidiyor. Gü- zelliğin yaratıcı ve yıkıcı gücü… Bunun da, farklı uygarlıkların ortak bir yanı olduğu söy- lenebilir mi? Yalnõzca güzelliğin gücü değil, güzelliğin ona sahip olanlara getirdiği tehlike aynõ za- manda. Benim “büyücüm”, yüceltilmek ile aşağõlanmak, mucizeler yaratan bir “azize” olarak tapõnõlmak ile kötücül bir “cadı” ola- rak lanetlenmek arasõndaki incecik çizgide yü- rümek zorunda. Tüm yaşamõnõ son derece er- kek-egemen bir dünyada ayakta kalmaya çalõşarak geçirmiş bir kadõnõ yazmak istedim ve Kara Göz (Qara Köz) böyle doğdu. Son olarak ‘Floransa Büyücüsü’ adlõ kitabõ yayõmlanan Salman Rüşdi, Cumhuriyet’in sorularõnõ yanõtladõ ‘Edebiyatın öğreticiliğine inanmıyorum. İnsan doğasını ve yaşadığımız zamanı keşfetmeye, anlamaya çalışıyorum.’ ‘Bu kitabı yazarken keşfettiğim en ilginç şeylerden biri de, birbirinden çok farklı görünen dünyaların pek çok ortak yanı olduğuydu.’ “Benim ‘büyücüm’, mucizeler yaratan bir ‘azize’ olarak tapõnõlmakla kötücül bir ‘cadõ’ olarak lanetlenmek arasõndaki çizgide yürümek zorunda.” Doğu-Batıarasındabir‘büyücü’ Türk çocuklarının tiyatroya ilgisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Devlet Tiyatrolarõ (DT) dramaturgu Servet Aybar, Dance Company de Stilte’nin “Canlanan Çizgiler/De Lopende Lijn” adlõ oyununda dramaturg, yönetmen ve koreograf yardõmcõsõ olarak çalõşmak üzere Hollanda’nõn Breda şehrine gitti. Aybar Hollanda’da, Türk çocuklarõn tiyatroya olan ilişkisini değerlendirecek. Oyun, sadece çocuklara ve gençlere yönelik çalõşmalar yapan topluluğun 4 yaş üstü seyirciler için hazõrlayacağõ bir dans tiyatrosu gösterisi. Oyunun koreografisini De Stilte’nin sanat yönetmeni Jack Timmermans, müziklerini Phil Martin, dekor tasarõmõ Jack Timmermans ve Bert Vogels, projeksiyon için çizimleri Bert Vogels, kostüm tasarõmõnõ Judith de Witte ve õşõk tasarõmõnõ Uri Rapaport yapacak. Carradine’ın filmine ödül Kültür Servisi - Londra’da yapõlan 17. Raindance Film Festivali’nde yakõn zamanda yaşama veda eden dünyaca ünlü oyuncu David Carradine’õn rol aldõğõ ‘My Suicide’ ‘En İyi Yabancõ Film’ ödülünü ‘25 Kilates’ adlõ filmle paylaştõ. Festivalde, Türk yönetmen, yazar ve yapõmcõ Özgür Uyanõk’õn ilk uzun metraj çalõşmasõ ‘Resurrecting The Street Walker’ adlõ filmi de ‘En İyi İngiliz Yapõmõ Film’ dalõnda aday gösterilmişti, ancak ödül alamadõ. Bu dalda ödül ‘Down Terrace’ adlõ filme verildi. Festivalde ‘Altõn Hitchcock’ ödülü de ‘White Lightnin’e verildi. ‘Gazi ve Latife’ Çinceye çevrildi PEKİN (AA) - İsmet Bozdağ’õn “Gazi ve Latife” adlõ eserinin Çincesi Pekin’deki Yabancõ Diller Yayõnevi tarafõndan yayõmlandõ. “Türklerin Atasõ’nõn Evliliği” adõyla okuyucuya sunulan kitap, Çin’in eski Ankara Büyükelçisi Vu Keming tarafõndan Çinceye çevrildi. Konuya ilişkin açõklama yapan Keming, Bozdağ ile İstanbul’da başkonsolosluk görevi sõrasõnda tanõştõğõnõ ve kitaptan çok etkilendiğini belirtti. Atatürk’ün olmamasõ halinde modern Türkiye’nin de olmayacağõnõ dile getiren Keming, Atatürk’ün, her şeyini vatanõ, milleti ve halkõ için feda ettiğini söyledi. ‘Devrimin 50. Yılında Havana’ Kültür Servisi - İstanbul Fotoğraf Merkezi içinde yer alan Fotoğraf Galerisi, 15 Ekim’de Cengiz Akduman, Serdar Mutuşoğlu ve Mehmet Uyargil’in “Devrimin 50. Yõlõnda Havana” başlõklõ fotoğraf sergisi ile yeni mevsimi açõyor. Sergi 7 Kasõm’a dek görülebilecek. (0 212 238 11 60) İskelede oyuncak sergisi Kültür Servisi - İstanbul Oyuncak Müzesi İDO Sergisi, Yeni Kadõköy İskelesi Şirket-i Hayriye Sanat Galerisi’nde 19 Ekim’e dek görülebilir. Sergide, dünya oyuncak tarihinin seçkin örneklerinin yanõ sõra denizcilik temasõnõ içeren oyuncaklara da yer veriliyor. Deniz temalõ oyuncaklarla, çocuklara deniz ulaşõmõnõn tarihinin de anlatõlmasõ amaçlanõyor. Sergi mekânõnda Faber- Castell’in desteğiyle 17 Ekim Cumartesi ve 18 Ekim Pazar günü 14.00-16.00 saatleri arasõnda çocuklara yönelik yüz boyama etkinliği de yapõlacak. MehmetUyargil 13.10.2009 SALI Saat 13.00 “TÜRK SİNEMASI DENİNCE EN ÖNCE AKLA GELEN KÖŞE TAŞLARINDAN BİRİNİ”, “GERÇEK BİR CUMHURİYETÇİYİ” SEVGİLİ AĞABEYİMİZ HALİT REFİĞ’i yitirdik. Ailesi, yakınları, sevenleri, okurları, öğrencileri, sanat dünyamız; ve bütün Türkiye, acınızı paylaşıyoruz. Başımız sağ olsun. 13.10.2009 günü öğlende Teşvikiye Camii’nden birlikte sonsuzluğa uğurluyoruz. İletişim: 0536 739 02 29 - 0532 281 54 54 CUMOK İSTANBUL BAŞSAĞLIĞI www.cumokistanbul.org
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear