Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 2009 SALI
16 KÜLTÜR
AYNA
ADNAN BİNYAZAR
Kurtuluş Savaşımızın
Belleğidir O Söz!
ABD ya da AB’den Türkiye’nin haritadaki yerini bil-
diğinden kuşku duyulan birçok uzman, iç sorunla-
rımıza burnunu sokarken, büyüklenme duygusun-
dan aldığı cesaretle, ardında tartışılacak bin bir so-
run bırakarak, içinin zehrini boşaltıp gidiyor.
Oysa erdemin ölçüsü ağızdan çıkan sözdür. Öy-
leleri var ki, kulağına bir şeyler fısıldanmasın, ayak-
üstü, ülkemizin geleceğine yönelik çözümler üret-
meye kalkıyor.
Bu tür saksağan akıllı kişilerin, bizde hiç düşünen
yokmuş gibi bir havaya girmeleri, insanın kanına do-
kunuyor.
Batılı bir düşünür, Pascal versin onlara yanıtı:
“Akıl veren çoktur, akıl yoktur!”
Ağızdan çıkmadan aklın süzgecinden geçirilme-
yen sözün düşünce değeri yoktur. Avrupa Konse-
yi İnsan Hakları Komiseri de olsa, bir ülkenin kök-
leşmiş değerlerini kavrayamamış biri ise, onun söy-
lediklerinde düşünselliğin izine bile rastlanamaz.
Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüne,
ülkemizin erdemli kişileri, bunun, Türk yurdunda ya-
şayıp kendini Türk saymanın ulusal bir inanç anla-
mı taşıdığı yorumunu yapmışlardır.
Bu sözün özünde, on binlerce şehidin kanı uğru-
na kazanılmış Kurtuluş Savaşımız yatıyor. Bu savaş,
Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluş tarihidir.
Dışarıdaki adam, varlığımızda barındırdığımız “Ne
mutlu Türk’üm diyene” sözünün, belleğimizin ana-
yasasının kutsal değerlerden biri olduğunu nerden
bilsin!
Bilmediğini bilmek, erdem gerektirir.
Bir Kürt milletvekili, “İstanbul Türkiye’nin en bü-
yük Kürt ilidir” diyor; ardından da ekliyor: “Önü-
müzdeki dönem bu potansiyeli açığa çıkaracağız.”
Demokrasinin gereğidir; Türk ya da Kürt, emeğiyle
var ettiği ülkesini özgür ve bağımsız kılma yolunda
savaşım veren her kesimden halk, “potansiyelini açı-
ğa çıkarmak” bir yana, yalnız başına iktidara bile ge-
lebilir.
Yeter ki, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü gözü gi-
bi korusun...
Kurtuluş Savaşı’nı “Ya bağımsızlık, ya ölüm!” di-
yerek başlatan Mustafa Kemal, İngiliz korumacılı-
ğıyla Amerikan mandasını dayatmaya çalışan ya-
bancıların hiçbirini yanına yaklaştırmamıştır.
İngilizler, Türklerin Rum köylerine saldırdıklarını öne
sürerek “Siz önleyemeyecekseniz bize bırakın!..” di-
ye Osmanlı hükümetine nota bile vermişlerdi...
Anadolu’ya gönderilen Mustafa Kemal’in görevi
İngilizlerin yakınmasını gidermek olacaktı. Oysa İn-
gilizler fırsat kollayıp işgali haklı çıkarmanın yolları-
nı arıyorlardı.
“Açılımlar” gündemden düşmüyor. Açılım, açılım
diye, anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmesi bi-
le dile getirilir oldu. Bunun, yabancıların gizli amaç-
larının bir yansıması olduğu açıktır.
AKİH Komiseri’nin, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sö-
zünü ayrımcılık sayarken, cesareti, kulağına bir
şeyler fısıldayanlardan aldığı da kesin.
Parlamenter işleyiş sözün millette olduğunu ön-
görüyorsa, konuşması gereken, milletin temsilcile-
ridir. Üniversitelerimiz, nice düşünür, hukukçu, sa-
natçı, toplumbilimci yetiştirdi; söz onlara düşer; üç
beş günlüğüne gelip Türkiye’ye düzen vermeye kal-
kanlara değil!
Onların ağzına bakan komedyenler bir süre daha
politika sahnesinde görünecekler. Işıklar söndü
mü, sahnede gölgelerini arayacakları günler uzak de-
ğildir.
Onlar gölge arayadursunlar, akıl danıştıkları, kol-
tuklarında purolarını tüttürecekler...
binyazar@gmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
Y
üzü aşkõn sanatçõ ve teknik elemanõn eme-
ğiyle oluşturulan ‘Kerbela’, 1 Ekim’de
Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde
seyirciyle buluştu. Ankara’nõn bu yeni sahnesinin
içerdiği tiyatro teknolojisinden de yararlanan, ti-
yatro döneminin açõlõşõna yakõşõr bir üstün-yapõm
kotarõlmõştõ. Artõlarõ ve eksileriyle...
Ali Berktay, ‘Kerbela’ oyununda, İslam dün-
yasõndaki tek dramatik tür sayõlan ‘taziye’ gele-
neği çerçevesi içinde, Ali ve oğullarõ Hasan ile
Hüseyin ekseninde oluşmuş söylensel-tarihsel öy-
küyü dile getiriyor. Bunu yaparken, Shakespea-
re’in ‘tarihsel oyun’larõnõ çağrõştõran bir biçem
kullanmõş: Onlarca karakterin sahneden gelip
geçtiği ve uzun bir süreçte olan bitenin, birbiri ar-
dõndan gelen pek çok tabloda anlatõldõğõ ve can-
landõrõldõğõ, ‘tirad’lardan ‘ikili konuşma’lara, ‘iç
ses’lerin anlatõmõndan ‘apar’ (aside)
kullanõmõna ulaşan ‘sözel’ tekniklerle
duygu ve düşüncelerin dile geldiği bir
akõş içinde yerleştirmiş öyküyü. Ha-
reket düzenini ise saray sahnelerinden,
halkõn görüşünü dile getiren sahnele-
re, ‘iç çatışma’ anlarõnõ gösteren sah-
nelerden aşk ve savaş sahnelerine uza-
nan bir çizgide, tõpkõ Shakespeare gi-
bi, yer ve zaman birliğine kafa tutan bir
çeşitliliğe yaslamõş.
Ne ki Berktay, Shakespeare’in ta-
rihsel oyunlarõnõn boyutlarõnõ aşan ör-
gelere de yer vermiş. Oyunun öyküsü-
nün denetlenmesi ve ‘ağıtsal’ tonunun
baştan sona dengelenmesi için çok bo-
yutlu (kadõnlardan ve erkeklerden olu-
şan) kalabalõk bir ‘koro’ kullanõmõna
gitmiş. Diyardan diyara uçan ‘turnalar’õn sesine
de yer vermiş oyunda. Dahasõ, oyun metnini halk
türküleriyle bezemiş. Berktay’õn böylece Ortado-
ğu ve Anadolu kültürüne de yasladõğõ oyun, halk-
larõnõn kanõ boş yere dökülmesin diye çõrpõnan ön-
derlerin ‘barışçıl’ bakõş açõsõ ile ‘bireysel erk’ uğ-
runa rahatça kan dökebilenler arasõndaki çatõşma-
ya odaklanmõş: Barõşçõl bir varoluş uğruna ölen-
lere adanmõş bir ‘taziye’ töreni oluşmuş... ‘Söz’e
dayalõ sahneleri gerektiğinden de uzun, kullanõlan
malzemenin yoğunluğu nedeniyle, seyircinin tiyatro
izleme gücünü zorlayan bir oyun çõkmõş ortaya.
Ancak, ‘Kerbela’ tam da Ayşe Emel Mesci’nin
sahneye koymayõ sevdiği tür oyunlardan. ‘Söz’ün
görüntüyle ve müzikle, ‘solo’
anlatõmlarõn ‘koro’ ile, mü-
ziğin şarkõ ve dans ile buluş-
turulabildiği, ‘yeni bir sahne
dili’ ve ‘sahne şiiri’ oluştu-
rulmasõna olanak tanõyan bir
metin kõsacasõ. Bu nedenle,
Mesci, oyunun ‘sözel’ bö-
lümlerini yeterince kõsaltmak
yerine, metnin her aşamasõnõ
görsellik ve işitsellikle bezeyen, böylece sahnedeki
serüveni daha da ‘uzun’ kõlõnmõş bir çalõşma
yapmõş.
Mesci, oyunun akõşõnõ, anlatõcõ-yorumlayõcõ-
ağõt yakõcõ işlevlerini sõrtlayan ‘koro’nun ‘denet-
leyici’ işlevini ön düzeye alarak belirlemiş. Siyah
giyimli sanatçõlarõn ‘söz’ü ‘müzik’le buluşturan
görsel-işitsel devinimini incelikli bir koreografiye
yaslamõş. Oyunun pek çok boyutunda etkin olan
koreografinin temelinde besteci (orkestrayõ da
yöneten) Tahsin İncirci’nin çalõşmaya ‘opera’ ta-
dõ katan müziği yer alõyor. İncirci, oyunun söylensel
boyutunu ve Ortadoğu coğrafyasõnda ve kültüründe
oluşmuş örgeleri Batõ müziği ile buluşturan bir bi-
leşim yapmõş. Sahne üstünde yer alan ‘iç orkes-
tra’ ise türküleri bağlama eşliğinde seslendirirken
tablolarõn yorumu perküsyon aracõlõğõyla da des-
tekleniyor. Bunca ‘ses’ zenginliğine, Ortadoğu top-
raklarõndaki duyarlõğõn ezgisini yüreklere taşõyan,
inanõlmaz güzellikteki ‘kadın sesi’ (Arzu Kurbani)
ekleniyor.
Koronun ve orkestra müziğinin denetlediği bir
sahne ortamõnda yer alan olaylar anlatma ya da can-
landõrma yoluyla aktarõlõrken, fon perdesini usta-
lõkla kullanan Mesci, birbirini izleyen tablolarõn at-
mosferini farklõ renklerle kotarõyor: Doğa sahne-
leri mavi, kan dökme sahneleri kõrmõzõ, çöl ay-
dõnlõğõ turuncu, ölüm/gece siyah, yas mor... Yakup
Çartık’õn õşõk düzeni neredeyse kusursuz. Murat
Gülmez’in çevre tasarõmõ, dairesel oyun alanõ, tac-
nüma ve küçük dekor parçalarõnõn da kullanõmõy-
la çok çeşitli uzamlarõ -seyirci fark etmeden- sah-
neye getirme ustalõğõnõn ürünü. Mesci de ön düz-
lemdeki sahnenin canlandõrõlmasõ sürerken, uzak-
tan gelen askerleri ufuk çizgisinde gösterdiği ha-
reketli sahnelerle bir başka görsel ustalõk yakalõ-
yor. Hale Eren’in giysileri sahnede yer alan gör-
selliğin önemli bir parçasõnõ oluştuyor. Ne ki, yer
yer (kafalarõna mumlar yapõştõrõlmõş siyahlõ koro-
da, asker giysileri içinde epeyce ufak tefek kalan-
Fatma’nõn sevdalõsõ- Kasõm’da görüldüğü gibi) gö-
ze batan uygulamalar da içeriyor.
Oyunun başrolünü yüklenen ‘korobaşı’ Rengin
Samurçay, sanat yaşamõnda önemli bir aşamaya
geldiğini gösteriyor. Seyircinin algõlamasõnõ Sa-
murçay’õn öykü boyunca sesi ve duruşuyla yaptõ-
ğõ yol göstericilik yönlendiriyor. Adlarõ tek tek anõ-
lamayacak denli kalabalõk olan oyuncu kadrosu-
nun da -Hüseyin’i oynayan Erdinç Gülener’den
‘asker’ rollerinin en küçüğünü üstlenmiş sanatçõ-
ya dek- taşõdõğõ göreve cömertçe emek harcadõğõ
görülüyor.
Mesci’nin, ‘olumsuz’ kişilerin yer aldõğõ sahneleri
-genellikle ‘toplumsal yergi’ye yönelen
gülünçlemeli oyunlarda yapõldõğõ biçimde- ‘gül-
dürü’ olarak yorumlayõşõ ise oyunun tonuna ve
amacõna uymadõğõ gibi, (rakkaseler, cambazlõk, bir
karakterin sahnenin tepeye yakõn bir noktasõnda be-
lirivermesi, vb. ile örneklenebilecek) başka ‘gül-
dürücü gösteriler’in eklenmesiyle, hem yapõm uza-
yõp gidiyor, hem de oyunun anlatõm ekseni yanlõş
yöne kayõyor.
İlk bölümde Ali’nin ölüm töreninde kullanõlan
çarpõcõ õşõk oyunlarõnõn bir daha sahneye getiril-
meyişi ise şaşõrtõcõ. Keşke Hüseyin’e ve yakõnla-
rõna Fõrat kõyõsõnda gelen ölüm de -çocuk kurban-
lar sahnede sergileneceğine- bu tür bir görsel so-
yutlamayla dile getirilseydi...
Güçlü yanlarõ da zayõflõklarõ da, sahne olayõna
bir yandan ‘usta işi’, öte yandan da ‘gereksizce süs-
lemeci’ göstergelerin yüklenmesiyle oluşan, göz
ardõ edilemeyecek düzeyde özenli, izlenmesi ge-
rekli bir üstün-yapõm var karşõmõzda...
Ankara Devlet Tiyatrosu, tiyatro dönemini ‘Kerbela’nõn prömiyeri ile açtõ
Fõratkõyõsõndaölümesusamak
ÖZLEM ALTUNOK
A
çõlõş gecesi ve kortejin ardõndan 60’lõ yõl-
lardan bugüne uzanan Altõn Portakal, ön-
ceki gün iki genç yönetmenin filmleri-
nin galasõna ev sahipliği yaptõ. Öte yandan yine
önceki akşam 9 yõl aradan sonra festivalle ‘kır-
gınlığını sona erdiren’ Kadir İnanır’a ve Ame-
rikalõ oyuncu Theresa Russell’a yaşam boyu onur
ödülünün de verildiği bir gece düzenlendi. Ayrõ-
ca 40. sanat yõlõnõn bir sergiyle kutlandõğõ Kadir
İnanõr, dün basõn toplantõsõyla medyayla da buluştu.
Ulusal jüri de dün festival yöneticisi Vecdi Sayar
eşliğinde basõnla buluşanlardandõ.
Ritmi günden güne yükselen Portakal’da dün iki
genç yönetmenin filmleri; ‘Başka Dilde Bir
Aşk’ ve ‘Bornova Bornova’ izleyiciyle buluştu.
İlksen Başarır’õn yönettiği ilk filmler kategori-
sindeki ‘Başka Dilde Bir Aşk’õn ekibinin mottosu
‘ötekileştirilen her şeye karşı durmak’. Bir yan-
dan işitme engelli bir adamla çağrõ merkezinde ça-
lõşan bir kadõnõn aşk hikâyesini anlatan film, bir
yandan da iletişimsizliği, bugünün acõmasõz iş-
koşullarõnõ, örgütlenmeyi, dayanõşmayõ; özetle, bir
karşõ duruşu ele alõyor.
Günün diğer yarõşma filmi ‘Bornova Bornova’
ise içeriğiyle daha sert ve oyuncuya odaklanan bir
film. 12 Eylül darbesinin başaktörü Kenan Ev-
ren’den bir alõntõyla başlayan film için, yönetmeni
İnan Temelkuran “Bu ülkede herkes çok erkek
ve bu bozulmanın temelinde de 12 Eylül var”
diyor. Ağzõ bol küfür yapan, tekinsiz ve lümpen
üç karakteri canlandõran Öner Erkan, Kadir Çer-
mik, Erkan Bektaş ve onlardan geri kalmayan ka-
dõn oyuncu Damla Sönmez, iyi ve doğal oyun-
culuklarõyla göz dolduruyor.
Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü Antalya Büyük-
şehir Belediye Başkanõ Mustafa Akaydın’õn
elinden alan İnanõr ise yeni yönetimle birlikte böy-
lece 9 yõl önce değer görüldüğü ödülü alarak fes-
tivale olan kõrgõnlõğõnõ sonlandõrmõş oldu. İnanõr,
basõn toplantõsõnda, hem festivalin değerine vur-
gu yaptõ hem de Halit Refiğ’in kaybõnõn önemi-
ni ‘Karılar Koğuşu’ filmindeki çalõşmalarõnõ ana-
rak dile getirdi. Kemal Tahir’in bu tamamõ ha-
pishanede geçen eserinde yaşadõklarõ zorlu ma-
ceraya değinerek 12 Eylül’e, Kürt açõlõmõna uza-
nan sohbette İnanõr, “Zamanında 12 Eylül,
Kürt meselesi, Doğu’daki sorunlar, dertler üze-
rine yaptığımız filmler sansürlenerek, yasak-
lanarak halkla buluşturulmadı, bugün bu ül-
kede yaşayan bütün dillerin sinemasının burada
yarışabilir olması büyük zenginlik” dedi.
Antalya Altõn Portakal Film Festivali’nin ritmi günden güne yükseliyor
Bob James İstanbul’da
Kültür Servisi - Grammy
Ödüllü caz piyanisti Bob
James ve grubu İstanbullu
müzikseverlerle buluşuyor. Bu
akşam ve yarõn akşam saat
21.30’da Ortaköy’deki “JC’s -
İstanbul Jazz Center”da
konser verecek olan James’e,
David McMurray saksofonda,
Damon Warmack basgitarda,
Ken Scott da bateride eşlik
edecek. Bob James Quartet
konserlerinin biletleri, “JC’s - İstanbul Jazz
Center” ve www.istanbuljazz.com
adreslerinden temin edilebilecek. İstanbul Jazz
Center, 22-23 Ekim tarihlerinde de Spyro
Gyro’yu ağõrlayacak.
Eski sinema kalmadı
ANKARA (A.A) - Dünyaca ünlü yönetmen
Francis Ford Copolla Beyrut Film Festivalinin
açõlõşõnda verdiği demeçte, “Sinema halkõn
ilgisini kaybediyor. Artõk insanlarõ kendisine
çekebilmek için mücadele etmesi gereken çok
fazla alternatif var, sektör yeniden
şekillendiriliyor” diye konuştu. “Büyük film
şirketlerinin bazõlarõ iflas edecek, diğerleri de
‘Harry Potter’ tarzõ filmler yaparak devam
edecek” diyen Copolla, “Sanõrõm sinema,
giderek canlõ performansa dönüşerek varlõğõnõ
sürdürecek.” sözleriyle dile getirdi. Copolla,
ünlü bir yönetmen olmasõna rağmen zaman
zaman sponsor bulmakta zorlandõğõnõ ve yeni
filmi “Tetro”yu California’daki bağõnõn
geliriyle çektiğini söyledi.
Türkiye’ye afiş ödülü
Kültür Servisi - Kazakistan’õn başkenti
Astana’da geçen hafta gerçekleşen Birleşmiş
Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün
düzenlediği, dünya çapõndaki ülke tanõtõmõ
kampanyalarõnõn yarõştõğõ organizasyonda
Türkiye, Kapadokya görüntüsünün yer aldõğõ
afişle Avrupa afişleri kategorisinde birincilik
ödülü aldõ. Grafik tasarõmcõ Emrah Yücel’in
hazõrladõğõ bu kampanya 2009 yõlõnda Rusya
ve Ukrayna pazarõnda yapõlan tanõtõm
uygulamalarõnõ içeriyor.
Kültür Servisi - Aydõn Do-
ğan Vakfõ tarafõndan düzenle-
nen serbest konulu ‘26. Aydın
Doğan Uluslararası Karika-
tür Yarışması’nda birincilik
ödülünü İtalyan sanatçõ Ales-
sandro Gatto, Kültür ve Tu-
rizm Bakanlõğõ İstanbul İl Mü-
dürü Ahmet Bilgili ve Aydõn
Doğan’õn elinden aldõ. Gatto
aynõ zamanda diğer yapõtõyla
da Başarõ Ödülü’ne değer gö-
rüldü. İkincilik ödülü ülkemiz-
den, geçen yõl da aynõ ödüle
değer görülen Kürşat Za-
man’a, yarõşmanõn üçüncülük
ödülü ise Lüksemburg’dan Pol
Leurs’a ve Romanya’dan Ce-
tin Cerchez-Abdula ile Rusya
Federasyonu’ndan Yuriy Ko-
sobukin’e verildi.
85 ülkeden 1116 sanatçõnõn
3127 karikatür ile katõldõğõ ya-
rõşmanõn Türk ve dünya karika-
türistlerini bir araya getiren
ödül töreni dün Hilton Otel’de
yapõldõ. Mini bir konserle baş-
layan gecenin sunuculuğunu
Korhan Abay yaptõ. Törende
konuşan Aydõn Doğan Vakfõ
Yürütme Kurulu Başkanõ Can-
dan Fetvacı, “Farklılıkları-
mıza hoşgörü ile yaklaşıp, ço-
ğulcu bir bakış açısı ile bir-
likte var olmayı başarmak,
karikatüre gülebilme eğitimi
ile başlıyor” dedi.
Başarõ Ödülü alan sanatçõlar
ise şöyle: Mohammad Amin
Aghaei (İran), Angel Boligan
Corbo (Küba), Horacio Car-
do (Arjantin), Arif Sutristanto
(Endonezya), Uya Katz (İsra-
il), Nikolay Ephremov (Rusya
Fed.), L’ubomir Kotrha (Slo-
vakya), Ross Thomson (İngil-
tere), Alessandro Gatto (İtal-
ya), Didie Sri VVidiyanto
(Endonezya).
Ayşe Emel
Mesci’nin rejisi ve
koreografisi ile
sahneye getirilen, Ali
Berktay’õn
‘Kerbela’sõ,
Ortadoğu tarihinin
özel bir aşamasõnda,
insanlar için barõşçõl
bir varoluşun
sözcülüğünü yapõyor.
Kadirİnanõr‘Portakal’labarõştõ
CEREN ÇIPLAK
K
ültür ve Turizm Bakanlõğõ, ya-
bancõlarõn yönettiği kazõlara
2010’dan başlayarak Türk
eşbaşkan zorunluluğu getirmeye ha-
zõrlanõyor. Genelgeye göre, ayrõca
yabancõ kazõ heyetlerinin içinde Türk
öğrenci de çalõştõrõlacak. Bazõ Türk ar-
keologlar öngörülen eşbaşkanlõk sis-
temine tepkili. Yabancõ arkeologlar
ise, yeni sisteme tepki göstermekle bir-
likte, görüş bildirmekten çekiniyorlar.
Uygulamanõn yasal zorunluluk haline gel-
mesinin bilimi köstekleyeceğini, Türk ar-
keolojisinde büyük yara açacağõnõ ve bu yaranõn
düzeltilmesi zor bir yara olacağõnõ söyleyen Ar-
keolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, “Burada
Türk arkeolojisini küçültücü bir durum var;
çünkü bilimsel işbirliği sürekli yaptığımız bir şey.
Bilimde yerli yabancı fark etmez ancak bunun
gönüllü ve anlaşan insanlar arasın-
da olması gerekiyor” dedi. Bu sis-
temin uygulandõğõ ülkelerde şan-
taja dayalõ bir pazar oluştuğunu
vurgulayan Özdoğan, “Zorun-
lu eşbaşkanlığa ancak bilimsel
düzeyi çok düşük, kendi ken-
dine kimseyle işbirliği yapa-
mayacak kadar bilgi eksikli-
ği olan insanlar girer ve bu da
bir pazar açar; niteliksiz in-
sanlar ön plana çıkar ve kalite
düşer. Biz Türk arkeologların
tepkisi, yabancı arkeologlara göre
daha fazla olmalı. Bu kanunun ge-
tirdiği zorunluluk, zorla evlendirilmek gi-
bi bir şey” görüşünü savundu.
Allianoi Kazõsõ Bilimsel Heyet Başkanõ Yard.
Doç. Dr. Ahmet Yaraş, ülkemizde son yõllarda çok
sayõda bilimsel kazõnõn yapõlmasõnõn son derece an-
lamlõ olduğunu belirterek “Bu kazılara öğrenci-
lerimizin katılması bilgi ve deneyimlerini art-
tırmaları da oldukça olumlu. Ancak çoğu uzun
yıllardan bu yana kurumsal bir kimlik kazan-
mış olan yabancı kazılara Türk eşbaşkanlarını
zorunlu tutmak, bir o kadar anlamsız ve komik.
Örneğin onlarca, hatta yüzlerce yıldır devam
eden bazı kazılar vardır ki, kazı başkanı mes-
lektaşımız, artık o ören yeri ile bütünleşmiştir.
Bu kazılara eşbaşkanlığı zorunlu tutmak üzü-
cüdür. Bu yönetmeliği bazı meslektaşlarımızın
önermesi ise son derece düşündürücüdür. Bu zo-
runluluk yerine mevcut kriterler takip edilse, çok
daha sağlıklı olur” şeklinde konuştu.
İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim
Dalõ Başkanõ Prof. Dr. Sevil Gülçur ise geliş-
miş ülkelerde arkeolojik kazõ yapõlmak isten-
diğinde herhangi bir kõsõtlama getirilmediğini
belirterek, “Gelişmiş ülkelerde uygulama
sadece bilgi paylaşımından yanadır. Bu uy-
gulama gerçekleşirse, tehdide dönüşür. Biz
kazı komiserine de karşıyız” dedi.
Arkeologlar Türk eşbaşkanzorunluluğuna tepki gösterdiler
Genelgeye
göre, ayrõca
yabancõ kazõ
heyetlerinin içinde
Türk öğrenci de
çalõştõrõlacak.
‘Zorlaevlendirilmekgibi’
Marx ‘New York’taydı
NEW YORK (AA) - Tiyatro
sanatçõsõ Genco Erkal, “Marx
Soho’da” adlõ tek kişilik oyu-
nuyla New York’ta seyirci
karşõsõna çõktõ. Daha önce
“İnsanlarõm”, “Can” ve “Nâ-
zõm Hikmet’in 100. doğum
yõlõ kutlamasõ” için New
York’a gelen Genco Erkal, bu
kez de Amerikalõ yazar Ho-
ward Zinn’in kaleme aldõğõ
oyunu güncelleştirerek sahne-
ledi. New York’ta yaşayan
Türklerin yoğun ilgi gösterdi-
ği oyunun sonunda sanatçõ
uzun süre ayakta alkõşlandõ.
BBDSO’ya yeni salon
Kültür Servisi - Bursa Bölge
Devlet Senfoni Orkestrasõ’nõn
(BBDSO) 2009 - 2010 mevsi-
minin açõlõş konserine katõlan
Büyükşehir Belediye Başkanõ
Recep Altepe, BBDSO’nun
altõ ay sonra tamamlanacak
olan Merinos Atatürk Kongre
ve Kültür Merkezi’nde sanat
çalõşmalarõna devam edeceği-
ni belirtti. Belediye Başkanõ
Altepe, sahne sanatlarõnõn ya-
põlabileceği Merinos Atatürk
Kongre Kültür Merkezi’nin 6
ay sonra tamamlanacağõnõ
vurguladõ.
Kadir İnanır’a
ve Amerikalı
oyuncu Theresa
Russell’a
yaşam boyu
onur ödülünün
de verildiği bir
gece düzenlendi.
Karikatür
ödülleri
verildi
Aydõn Doğan Vakfõ
Yarışmanın birincisi İtalyan
sanatçı Alessandro Gatto’nun
ödülünü, Kültür Bakanlığı İs-
tanbul İl Müdürü Ahmet Bil-
gili ve Aydın Doğan verdi.