Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 2009 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
A
vrupa Konseyi İnsan
Haklarõ’ndan sorumlu
Thomas Hammar-
berg, öğrencilerimizin
ders öncesi okuduklarõ
anttaki “Ne mutlu Türküm diyene”
sözünü ayrõmcõlõk olarak eleştirmiş.
Etnik ayrõmcõlõğõn ne olduğu ma-
lum. Bir de her fõrsatta suçlandõğõmõz
faşist milliyetçilik kavramõ var. Ço-
cuklarõmõz okuduklarõ andõn sonun-
da “ne mutlu Türküm diyene” de-
dikleri zaman onlara ayrõmcõlõğõ mõ
öğretmiş oluyoruz, yoksa faşist mil-
liyetçi mi oluyorlar? Bizler de Türk
okullarõnda bu antlarõ söyleyerek
büyüdüğümüze göre, birer ayrõmcõ ve
õrkçõ mõ olduk, Türklerin diğer mil-
letlerden üstün olduğuna inanan fa-
şist milliyetçiler miyiz?
Emre Kongar, “Faşist milliyet-
çilik, bir ırkın ya da milletin üs-
tünlüğü anlayışına dayanır, faşist
miliyetçilik ırkçı olmaktır, ülke-
sindeki ve dünyadaki olaylara et-
nik açıdan bakmak, kendi ırk ya da
milletinden olmayanları eşiti kabul
etmemektir, baskıcı ve totaliter
olmaktır (1)” diye tanõmlõyor faşist
milliyetçiliği.
Milliyetçi eğilimler
Şimdi bazõ ülkelerdeki milliyetçi
eğilimler hangi aşamadadõr, biraz
ona bakalõm.
Amerikalõlar, 11 Eylül 2001 sal-
dõrõsõndan sonra, uluslarõnõn tehdit al-
tõnda olduğu endişesiyle, ulusal çõ-
karlarõnõ korumaya büyük önem ver-
mişler ve milliyetçilik duygularõ çok
güçlenmiştir (4). Kamuoyu araştõr-
malarõna göre Amerikalõlarõn büyük
bölümü zaten kendi milletini Avru-
palõlardan ve tüm diğer milletlerden
üstün olarak algõlar. Bu üstünlük
duygusu, uzun süredir Amerikalõ
kimliğinin bir parçasõ haline gelmiş,
milliyetçilik duygularõnõn ileri dere-
cede artmasõna yol açmõştõr (3).
Son yõllarda milliyetçilik duygu-
larõnõn artmasõnõn bir başka nedeni da-
ha var. Çağdaş demokratik toplum-
lar, “yurttaşlık” ya da “vatandaşlık
bilinci” denen yeni bir kavrama
önem veriyor. Bu yeni alan gençle-
rin demokratik sisteme bilinçli ve so-
rumluluk sahibi bireyler olarak ka-
tõlmalarõnõ amaçlõyor. Bunun için
küçük yaştan itibaren çocuklara ve
gençlere demokrasi, insan haklarõ, te-
mel toplumsal kurumlar ve cumhu-
riyet gibi konularda temel bilgiler ve
beceriler kazandõrõlõyor. Bütün bun-
lar “yurttaşlık bilinci dersleri”
başlõğõ altõnda okullarda ders olarak
öğretiliyor. “Amerikalı olma bi-
lincini” kazandõrma konusunda çok
sayõda basõlõ, elektronik ve dijital ya-
yõn göze çarpõyor.
Öğretmenler için seminerler
Bu eğitiminin öğrenciye nasõl ve-
rilebileceği konusunda önce öğret-
menler için seminerler düzenleniyor,
öğretmenin dikkati eğitimin önemli
noktalarõna çekiliyor. Bir örnek ve-
relim: “Öğrencilere kartları dağı-
tın” deniyor. Karta, “Eğer cum-
hurbaşkanı olsaydılar, ilk yapa-
cakları iş ne olurdu, onu yazsınlar.
Yazacakları, kendi kazançları için
değil, Amerika’nın iyiliği için ola-
cak şeyler olmalı. Sonra öğrenci-
ler yazdıklarını birbirleri ile pay-
laşsınlar. Daha sonra onlara Ame-
rikan toplumunun olumlu ve olum-
suz, güçlü ve zayıf yönlerinin bir
listesini yapmalarını söyleyin. Bun-
ları tartışmak üzere beyin fırtına-
sı seansı yaratın, çözüm yolları bul-
malarını isteyin. ABD’nin en iyi
yönleri konusunda ne hissediyor-
lar? Bunları yakalayın ve Ameri-
ka’nın iyi yönlerini vurgulayın,
ABD ile ilgili olumlu duyguları pe-
kiştirin” deniyor. Bu eğitim sõrasõnda
öğrencilerin Amerikalõ olmaktan gu-
rur duymayõ öğrenmelerine özellik-
le önem veriliyor. Daha büyük sõ-
nõflardaki öğrencilerle yapõlacak tar-
tõşma konularõ, “uluslararası an-
tlaşmalar ve ittifaklarla ABD’nin
ulusal çıkarların nasıl sağlanaca-
ğını değerlendirin” temelinde öne-
riliyor..
İnsan Haklarõ Enstitüsü adõna
Langborgh (2006) şunu vurguluyor.
“Çok uzun süre okullarımızda
Amerikan tarihi ve vatandaşlık
derslerinin öğretilmesi küçüm-
sendi. Biz devlet okullarımızda
gördüğümüz bu en büyük proble-
mi, yeni düzenlenen vatandaşlık
eğitimi içinde düzeltmek üzere ça-
lışıyoruz.” Sonra bu eğitim kapsa-
mõnda öğrenci topluluğuna şöyle
sesleniyor: “Sizin bir Amerikalı
olmuş olmanız olağanüstü bir ay-
rıcalıktır. George Washington’ın
sözlerini hatırlayın, siz bu büyük
ülke ile iftihar etmelisiniz.”(2).
İngiltere okulları
İngiltere’de de benzeri bir eğilim-
le “çocuklarımıza İngiliz olmaktan
gurur duymayı özellikle öğretme-
liyiz” felsefesi geçerli. BBC radyo ve
televizyonlarõnda da yayõmlandõğõ
gibi İngiltere hükümeti okullarda
“İngiltere’nin temel değerlerinin”
öğretilmesine, İngiliz değerlerinin
öneminin öne çõkarõlmasõna önem ve-
riyor. (15 Mayõs, 2006, BBC.) Eylül
2002’den beri 11-16 yaş grubu öğ-
renciler için İngiltere okullarõnda
yurttaşlõk dersleri zorunludur.
İngiliz değerlerinin önemi, ilk-
okullarda zaten okutulmakta olan
sosyal ve sağlõk eğitimi içine enteg-
re edilir:
Yeni yurttaşlõk dersleri İngilte-
re’de bazõ tartõşmalara yol açmakta.
Eğitimcilerden bir bölümü her dört
okuldan birinde bu derslerin yeterli
biçimde verilmediğini eleştiriyor.
“Biz, geleneklerimiz ve kültürümüz
sanki çok önemli değilmiş gibi eği-
tim sistemimiz içinde bunları vur-
gulamadık. Bakanlığa gelen çeşit-
li raporlara göre İngiliz kimliği ko-
nusu yeterince güçlü şekilde vur-
gulanmıyor. Oysa diğer ülkeler
hiç de böyle yapmıyor, kendi kül-
türlerini önemle öne çıkarıyorlar.
Çocuklarımız, başka kültürleri
hoş görmeyi öğrenirken, kendi
kültürümüzden gurur duymayı
özellikle öğrenmeliler” görüşünü
savunuyorlar. Aksine bazõ akade-
misyenler bu eğitimin hassas bir ko-
nu olduğu, özenle ele alõnmasõ ge-
rektiği noktasõna dikkat çekiyor,
yurttaşlõk konusunun çok vurgulan-
masõ, hükümeti faşist hale getirebi-
lir korkusunu dile getiriyorlar (5).
Farklõ din ve kültürlerden gelen
topluluklarõ ortak bir paydada bu-
luşturma yollarõnõ arayan diğer ge-
lişmiş ülkeler de, son yõllarda, ço-
cuklara yurttaşlõk eğitimini kazan-
dõrma, bu arada vatanseverlik duy-
gularõnõ körükleme konusunda nere-
deyse yarõş içindeler. Bunun nedeni
belki bu ülkelerin küreselleşme so-
runlarõ ve çok büyük hõzlõ değişim
karşõsõnda bulunmalarõ olabilir. Bu-
rada ABD ve İngiltere’den iki örnek
üzerinde duruldu. Almanya’dan, İs-
rail’den, Japonya’dan ve diğer Av-
rupa ülkelerinden hiç söz edilmedi.
İngiltere ve ABD’de olduğu gibi Ja-
ponya’da da vatansever tutumlarõn
eğitim sistemi sõrasõnda desteklendiği
dikkati çekiyor.
Faşist milliyetçiler
Ancak Türkiye’nin çõkarlarõ söz ko-
nusu olduğunda, bazõ çevrelerde mil-
liyetçilik kavramlarõnõn dõşlandõğõ
ve küçümsendiği dikkati çekiyor.
Ülkemizde õrka dayalõ bir devlet ve
toplum yapõsõ arzulayan, farklõ din,
õrk, dilden olanlarla eşit haklar kabul
etmeyen faşist milliyetçiler kuşkusuz
var... Malatya’da İncil yayõmlayan ki-
tabevindeki Hõristiyanlarõn hunharca
katledilmesi, Danõştay’a karşõ girişi-
len silahlõ saldõrõ, Hrant Dink cina-
yeti, şeriatçõ saldõrganlarõn Madõ-
mak Oteli’ni ateşe vermeleri ve tüm
bu gibi vahşet örnekleri ülkesini se-
venler için affedilmeyecek olaylardõr.
Ama son yõllarda milyonlarca
Türk insanõnõn, ülkenin bölünmesi ya
da ülkede din devleti kurulmasõ teh-
likeleri karşõsõnda çok endişeli oldu-
ğu da bir gerçek. Bu nedenle ulusal
çõkarlarõmõzõ koruma bilinci, milli-
yetçilik ve Atatürkçülük etrafõnda bir-
leşiliyor. İstanbul, Ankara ve İzmir
Cumhuriyet mitinglerine koşan mil-
yonlarca kadõn-erkek Türk insanõ, bu-
güne kadar hiç yaşamadõğõ kadar
milliyetçi duygularla ve coşkuyla
Türk bayraklarõna sarõlmõş, milyon-
lar da televizyon başõnda gözyaşlarõnõ
tutamayarak onlarõn heyecanõna or-
tak olmuştu. Art niyetli olmayan
hangi uygar insan, bu demokratik mil-
liyetçiliği, õrkçõlõkla, şovenizmle, fa-
şist milliyetçilik kavramlarõ ile ka-
rõştõrabilir? Oysa günümüzde öyle bir
atmosfer yaratõlmõş bulunuyor ki,
ulusal çõkarlarõmõzõ savunmak, de-
mokrat milliyetçiyim demek faşist
milliyetçilikle eşanlamda görülüp
aşağõlanõyor.
Sonuç:
Büyükelçi Onur Öymen şu görü-
şü vurguluyor: Küreselleşme yeni bir
ideoloji gibi dünyaya egemen ol-
maktadõr. Ancak devletler, bugünkü
dünya koşullarõnda da ulusal çõkar-
larõnõ korumaya eskisi gibi öncelik ve-
rirler. Özellikle büyük devletler, kü-
reselleşmenin etkisiyle, kendi çõkar-
larõnõ korumada zaaf gösteren diğer
ülkelerden akõllõca yararlanõr. Hele o
ülkelerin basõnõnda ve kamuoyunda
milli çõkarlarõ korumanõn artõk tutu-
cu bir davranõş sayõldõğõ anlayõşõ
egemen olmaya başlarsa, büyük dev-
letler bunu fõrsat bilir ve o ülkeye si-
yasi ve ekonomik alanlarda kendi gö-
rüş ve beklentilerini kabul ettirmek
için hiçbir fõrsatõ kaçõrmazlar (4).
Kaynaklar:
1. Kongar, Emre, 2005, Atatürkçülük
ve Ulusalcõlõk Kötü İdeolojiler midir?
Emre Kongar’õn resmi internet sitesi. 2.
Langborgh, Eric F, 2006, A Crisis of
National Identity: Reconnecting our
Youth With America’s Heritage of
Freedom. 19 March. 3. Mickhlewait,
John ve Woolridge, Adrian, 2004. The
Right Nation, London, Allen Lane;
Onur Öymen 2005’te aktarma, sayfa
300; 4. Öymen, Onur, 2005, Ulusal Çõ-
karlar, Küreselleşme Çağõnda Ulus
Devleti Korumak, Remzi Kitabevi. 5.
Paton, Graeme, 2007, Citizenship Clas-
ses ‘Not British Enough’, BBC.
Etnik Ayrõmcõlõk mõ Yapõlõyor?
Prof. Dr. Aysel EKŞİ
Farklõ din ve kültürlerden gelen topluluklarõ ortak bir paydada
buluşturma yollarõnõ arayan diğer gelişmiş ülkeler de son yõllarda,
çocuklara yurttaşlõk eğitimini kazandõrma, bu arada vatanseverlik
duygularõnõ körükleme konusunda neredeyse yarõş içindeler.
‘Devler, Devcikler’ Görev Başõnda
Şimdi aramõzda olmayan de-
ğerli hukuk bilgini Prof.
Seha L. Meray’õn Cumhu-
riyet gazetesinin 19 Ağustos
1976 tarihli sayõsõnda yayõmlanan
“Su Başlarını Devler Tutmuş”
başlõklõ yazõsõnda yer alan, bel-
leğimden bir türlü silinmeyen
sözleri şöyleydi: “Su başlarını
tuttuklarını sanan devler, dev-
cikler, kendilerini dev aynala-
rında görenler ne yaparlarsa
yapsınlar, en sonunda, masal-
larımızda olduğu gibi gerçek
yaşamda da, insanoğlu sırtını
yere getirir devlerin. Bir kötü
sondur kötü devlerin sonu.”
Aradan otuz üç yõl geçmesine
karşõn Prof. Meray’õn bu sözle-
ri güncelliğini koruyor, günü-
müzün olaylarõna da õşõk tutuyor.
Yazõn dünyamõzõn geçmişteki
ünlülerinden Naki Tezel, 1971
yõlõnda yayõmlanan “Türk Ma-
salları” kitabõnda devlerin ma-
sallarõmõzõn vazgeçilmez kahra-
manlarõndan olduğunu vurgula-
dõktan sonra onlarõ şöyle tanõm-
lar: “Çoğu zaman çevresi yük-
sek ve kalın duvarlarla, di-
kenli bahçelerle çevrili büyük
köşklerde, kendilerine mah-
sus saraylarda yaşar. Devlere
hoşlanacakları biçimde yana-
şırsanız, istediğiniz şeyi verir-
ler. Ne güçlüğünüz varsa gi-
derirler. Devler, kendilerine
kötülük yapmak isteyenleri ele
geçirirlerse, kızartarak yer-
ler.”
Ortalõkta dolaşan, sõrtlarõ kolay
kolay yere gelmeyen, kendileri-
ni dev aynalarõnda gören günü-
müz devlerine ve devciklerine
nasõl da uyuyor Naki Tezel’in bu
tanõmõ...
Toplumsal duyarsõzlõğõmõzdan
yararlanan dõşõmõzdaki “devler”
ile onlarõn güdümünde hareket
eden içimizdeki “devcikler”,
sindirme yöntemleriyle yarõm
yüzyõldan beri ülkemizde yeni bir
düzeni yerleştirmek için elbirli-
ği ile çalõşmaktadõrlar. İnandõrõ-
cõlõktan yoksun, gerçekleri yan-
sõtmayan, düzeysiz söylemlerle
halkõmõzõ kandõranlar Ata-
türk’ün kurduğu laik Cumhuri-
yetin kalan son kalelerini de ele
geçirmek üzeredirler. İnanç sö-
mürüsü yapanlar, sadaka dağõ-
tarak sosyal devlet rolüne soyu-
nanlar, ne acõdõr ki, derin bir uy-
kuya dalan ve bir türlü uyana-
mayan halkõmõz tarafõndan baş
tacõ edilmiştir. Oysa Türkiye dõş-
tan kurgulanan, içimizdekiler ta-
rafõndan da desteklenen, içeriği
belli olmayan kimi açõlõm pro-
jeleriyle bir dönüm noktasõna
doğru hõzla yol almaktadõr.
Prof. Seha L. Meray, “Su Baş-
larını Devlet Tutmuş” yazõsõnõ
şu sözlerle noktalamõştõ:
“Günümüz devlerinin gerçek
korkusu, halkın bilinçlenmesi:
Artık taş yerine, oyla seriyor
halk devleri yere.”
İçten ve dõştan tezgâhlanan
kimi oyunlarla ulusal bilinci gi-
derek zayõflayan, eğitimden yok-
sun bõrakõlmõş, akõl dõşõ öğretilere
kendini kaptõrmõş bir halkla se-
çim sandõğõnda oylarõmõzla “dev-
leri” ve “devcikleri” nasõl yere
sereceğiz? Ünlü yazar Ionescu,
“Gergedan” adlõ oyununda
“toplum yaşamında fanatiz-
me dönüşen bir akımın insanı
nasıl insanlıktan uzaklaştırdı-
ğını” yazar. Ionescu sözlerini
şöyle sürdürür: “Bir sabah kalk-
tığınızda gergedanların ortalı-
ğı sardığını görürsünüz. Ger-
gedanların girdiği yerde deği-
şim başlar, insanlar artık bas-
kıyla değil, kendi istekleriyle
gergedanlaşırlar.”
Toplumsal dengesizliğin al-
tüst edildiği, işsizliğin ve eko-
nomik çöküntünün, bayağõlõğõn,
görgüsüzlüğün ve kültürel kir-
lenmenin doruk noktasõna ulaş-
tõğõ bu duyarlõ dönemde dõşõ-
mõzdaki devlerle, içimizdeki dev-
cikler devleti paramparça ederek
ülkemizi çağdaş bir Cumhuri-
yetten ortaçağ karanlõğõna gö-
türmenin çabasõ içindedirler.
Devlerin, devciklerin her çeşidi
ortalõkta dolaşõyor. Toplumsal,
bireysel yaşamõmõzõ, ulusal bir-
liğimizi ve üniter devlet yapõmõzõ
tehdit eden onlar.. ama bir gün
gelecek her şey onlarõn istediği
gibi olmayacak.
Daver DARENDE Emekli Diplomat-Yazar
TABLO kopyası
mıydı, yoksa o zaman
henüz emekleyen fo-
toğrafçılık sanatının
ürünü mü? Orası, pek
berrak kalmamış tarih
meraklısı çocuğun
zihninde. Ama, kafa-
sındaki soru uzun sü-
re zorlamış beynini:
Resim, 1878 Berlin
Kongresi’ne katılanları gösteriyordu. Fesle-
rinden hemen tanınan üç Osmanlı paşasın-
dan başka, kıvrık bıyıklı, dik beyaz yakalı bir
yığın Avrupalı da vardı.
Oysa, yansıtılan olay, bizde “Moskof ya da
93 Harbi” diye bilinen Rus Savaşı’nın Barış
Antlaşması’nı kararlaştıracak olan kongrey-
di. Olsa olsa, Ruslarla Osmanlılar olmalıydı
orada; öyleyse Almanlar, İngilizler, Fransız-
lar, İtalyanlar ve daha başka bir sürü Avru-
palı ne arıyordu orada?
Tarih meraklısı çocuk sonradan öğrendi ki,
meğer Gazi Osman Paşa’lara, Plevne’lere
rağmen Osmanlı fena halde yenilmiş, Rus or-
duları Çatalca önlerine kadar gelmiş, Aya Ste-
fanos’ta, yani şimdiki Yeşilköy’de imzalanan
anlaşmayla Osmanlı bir yığın toprak kay-
betmiş, bu duruma “çok üzülen” Batılı dev-
letler de Avusturya-Macaristan dışişleri ba-
kanının çağrısıyla Berlin’de bir araya gelip
Dersaadet’teki üzgün Padişah’ı teselli ede-
cek çareler aramaya koyulmuşlar.
O çok imzalı Berlin Antlaşması, Doğu Be-
yazıt, Eleşkirt gibi birkaç yeri Osmanlı’ya ye-
niden kazandırmıştır ama, Romanya, Sır-
bistan, Karadağ ve bir ölçüde Bulgaristan’a
da bağımsızlık. Ama asıl şu “yan ürünler”e ba-
kın: Avusturya bu arada işgal ediverdiği
Bosna-Hersek’i resmen ilhak etmiş, İngiltere
sonradan imparatorluğuna katacağı Kıbrıs
adasının yönetimine el koymuştur.
Özetle, Berlin çöp-
çatanlığıyla Osmanlı’yı
kurtarmaya koşanlar,
hiç savaşmadıkları bir
harbin galibinden bile
daha kârlı çıkmayı be-
cermişlerdir.
Geçen gün Zürich
Üniversitesi’nde
çekilen o hüzün ve
ders dolu acıklı fotoğ-
rafa baktıkça bunları düşünmeden edemiyor
insan.
Arkada, yan yana sıralanmış birtakım ba-
kanlar ve diplomatlar: Amerikalı, Rus, Fran-
sız, İsviçreli ve AB adına bir İspanyol’la bir
Sloven.
Önlerine oturmuş iki konu mankeni: Oba-
ma’nın kurduğu oyunda biri mazlumluğa,
öbürü muzafferliğe oynamaya çalışıp da
neyi nasıl yapmaları gerektiğini pek kestire-
meyen ve kafa karışıklıkları hemen belli
olan.
Neymiş, Avrasya’nın bir köşesinde “yurt-
larda barış” olunca dünya barışı da kurtula-
cakmış. Oysa, kimin kimi ve neyi kurtarmış
olacağı henüz bilinmiyor.
Ama, ayakta duranlar kendi çıkarlarını
korurken oturan Ankara’nın Azerbay-
can’ı kaybedeceği belli; çünkü protokoller-
de somut ve açık tek nokta onunla ilgili: Onay-
lamadan sonraki iki ay içinde sınırı açmak zo-
runda. “Açmayız” deniyorsa da, onca bas-
kıya dayanamayacağı da belli.
Üstelik şu rezalete bakın: Bursa’daki Ermeni
maçına kendi bayraklarıyla gelmeleri yasak-
lanmış. Oysa Türkiye için sallayacaklardı o
bayrağı. Tıpkı Milli Mücadele’de “yedi düvel”
üzeremize çullanırken Sovyetler ve Afganla-
rın Ankara’nın yardımına koştukları gibi.
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Yurtta Sulh,
Cihanda Sulh!
mumtazsoysal@gmail.com