26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 5 OCAK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Amele Birliği’nden ‘Sosyal Güvenlik Kurumu’na 2009 yõlõnda çeşitli sosyal güvenlik yasalarõ, yerini 5510 sayõ- lõ Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlõk Sigortasõ Yasasõ’na bõrakmõştõr. Sosyal güvenlik sistemi 1921’den 2009’a kadar 88 yõllõk bir sü- reçten geçerek bugüne gelmiştir. 1921 yõlõnda sosyal güvenliğin ilk adõmõ sayõlan Amele Birli- ği, 151 sayõlõ kanunla kurulmuştu. Bunu daha sonra yine kanun- la kurulan “Tekaüt Sandıkları” izlemiştir. “Amele Birliği”nden günümüze uzanan uzun soluklu yolculuğun ikinci önemli adõmõ “İşçi Sigortaları Kurumu” olmuştur. İşçi Sigortalarõ’nõn kurulmasõ, 1936 yõlõnda yürürlüğe giren 3008 sayõlõ İş Kanunu’nun “Sosyal Yardımlar” başlõklõ 100. madde- sinde yer almõştõr. Bu maddede: “İş hayatında iş kazalarıyla mesleki hastalıkları, analık, iş- ten kalma, hastalık ve ölüm hallerine yapılacak sosyal yar- dımlar, Devlet tarafından tanzim ve idare edilir” denilmiş ve kanunun öngördüğü yardõmlarõ verecek kurumun adõnõn da “İş- çi Sigortaları İdaresi” olmasõ önerilmiş ve bu kurumun 1937 yõ- lõnda kurulmasõ kararlaştõrõlmõştõ. Ancak, giderek yaklaşan İkinci Dünya Savaşõ “İşçi Sigorta İda- resi”nin kurulmasõnõ geciktirmiştir. 1945 yõlõnda İkinci Dünya Savaşõ sona ermiş, 1937’de kurulmasõ öngörülen “İşçi Sigorta İdaresi” yerine, 1946 yõlõnda, “İş ha- yatında Sigorta Kanunu hükümlerini uygulamak ve Çalışma Bakanlığı’na bağlı olmak üzere İşçi Sigortaları Kurumu vü- cuda getirilmiştir”. 1965 yõlõnda 506 sayõlõ Sosyal Sigortalar Yasasõ yürürlüğe gi- rinceye kadar, İşçi Sigortalarõ Kurumu üç ayrõ “sigorta kanunu” hükümlerini uygulamõştõr. Bu kanunlar: 1) 1945 yõlõnda kabul edilen 4772 sayõlõ İş Kazalarõyla Meslek Hastalõklarõ ve Analõk Sigortasõ Kanunu, 2) 1950 yõlõnda kabul edilen 5502 sayõlõ Hastalõk ve Analõk Si- gortasõ Kanunu, 3) 1957 yõlõnda kabul edilen 6900 sayõlõ Maluliyet, İhtiyarlõk ve Ölüm Sigortalarõ Kanunu’dur. (Bu kanun 5417, 5752, 5937, 6391 ve 6708 sayõlõ kanun hükümlerini de yürürlükten kaldõrmõştõr.) Daha sonra bu kanunlar da 1965 yõlõnda 506 sayõlõ Sosyal Si- gortalar Yasasõ’nõn yürürlüğe girmesiyle birlikte yürürlükten kalkmõş ve İşçi Sigortalarõ Kurumu da yerini Sosyal Sigortalar Ku- rumu’na bõrakmõştõr. Yasanõn yürürlüğe girdiği 1 Mart 1965’te sigorta primine esas alõnacak kazancõn alt sõnõrõ ayda 300 TL, üst sõnõrõ ise ayda 3.000 TL olarak saptanmõştõr. 506 sayõlõ Sosyal Sigortalar Yasasõ’nõn yürürlüğe girdiği 1 Mart 1965’te normal işler için sigorta primleri oranõ, prime esas alõnan kazancõn yüzde 20.5’i olarak saptanmõştõ. 1 Ocak 2009’da sigorta primine esas kazancõn alt sõnõrõ asgari ücret olan ayda 666 brüt TL’ye, üst sõnõrõ ise asgari ücretin 6.5 ka- tõ olan ayda 4.329 TL’ye yükselmiştir. Prim oranlarõ ise normal işler için yüzde 14 sigortalõ ve yüzde 19.5 işveren payõ olmak üzere yüzde 33.5, en ağõr ve tehlikeli iş- ler içinse yüzde 14 sigortalõ ve yüzde 25 işveren payõ olmak üze- re yüzde 39’a yükseltilmiştir. 5510 sayõlõ yasanõn birinci özelliği, yürürlükteki sosyal güven- lik yasalarõnõ yürürlükten kaldõrõp, onlarõn yerini almasõdõr. An- cak 5434 sayõlõ TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nõn bir bölümünü yü- rürlükten kaldõrõrken, diğer bir bölümünü de yürürlükte bõrakmõştõr. Bugün TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nõn büyük bir bölümü işlevini sürdürmektedir. Sosyal Sigortalar, Tarõm İşçileri Sosyal Sigorta- lar, Bağ-Kur, Tarõm Bağ-Kur yasalarõ ile 2829 sayõlõ Hizmetlerin Birleştirilmesine İlişkin Yasa ise yürürlükten kaldõrõlmõştõr. 5510 sayõlõ Sosyal Güvenlik Yasasõ’nõn 4. maddesinde, yürür- lükten kaldõrõlan yasalarõn kapsamõna giren sigortalõlar (a), (b) ve (c) olarak üç ayrõ sigortalõ grubuna ayrõlmõştõr. (a) grubu: Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalõlarõna bu grupta yer verilmiştir. (b) grubu: Bağ-Kur sigortalõlarõ bu grupta yer almõştõr. (c) grubu: Bu grup “Kamu İdarelerinde” çalõşanlara ay- rõlmõştõr ve (c) grubunda yer alanlara 5434 sayõlõ TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nõn yürürlükten kaldõrõlmayan hükümleri uy- gulanmakta, bazõ durumlarda yürürlükten kaldõrõlan hükümleri de uygulanabilmektedir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 5 Ocak SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Şalom İsrail Arıyor! “Şalom! İsrail askeri telefon servisinden arıyoruz. Beş dakika sonra tepenize bomba yağdıracağız. İnsanlık na- mına, önceden haber veriyoruz. Çocuklarınızı ölüme at- madan, yaptığımız bu son uyarıyı dikkate almanızı sa- lık veririz. Hemen toz olun. Şaşırdınız mı? İnsanlık adı- na verdiğimiz yeni bir hizmet bu. Dünya medyası, bu ye- ni ‘önleyici uyarı servisimizi’ konuşuyor. Dört dakikanız kaldı… Hâlâ orda mısınız? Alo, alo… Büyük bir güm- bürtü sesi geldi. Hat mı düştü ne?” Çizme’de “Manifesto” gazetesi “Askeri Telefon” başlığıyla başsayfasından yayımladığı makalesinde (3 Ocak), İsrail’in başvurduğu bu yeni “propaganda yön- temini” böyle ti’ye alıyor... Bu yazıda niyetim “yeni yılın yeni trendlerinden” bah- setmekti. “En yeni trend” bağlamında kısmetime, bu gro- tesk “önleyici mesaj servisleri” düştü... “İşgal trendleri” bağlamında gerçi son yıllarda çok sa- yıda yeniliğe tanıklık etmiştik: “Önleyici savaş”, “akıllı bombalar”, “embedded-iliştirilmiş gazeteciler” vs. Postmodern işgalin bu son icadına da İsrail damga basmış oldu. Gazze’yi önce hava bombardımanı, ardından kara çı- kartmasıyla ölüm kıskacına alan İsrail; çoluk çocuk, yaş- lı genç sivilleri(!) şimdi “medeni bir şekilde” uyarıyor: Havadan bildiriler atıyor, SMS’ler yolluyor, yetmedi; telefon açıyor: “Haber vermedi demeyin! Bulunduğu- nuz bölgeyi yerle bir ediyoruz. Kaçın...” Kaçın da, nereye? İsrail’in bu son numarasının anlamını kavramak için, Gazze’yi tanımak lazım. “Gazze Şeridi”; 1.5 milyon in- sanın yaşadığı, 40 kilometre uzunluğunda, 7 kilomet- re genişliğinde minicik bir kara parçası. İsrail güvenlik botlarınca, sahilleri bile yıllardır ablukada olan bu ka- ra parçasından balıkçılar dahi özgürce denize açılamıyor. Ben Gazze’ye gittiğimde ne Hamas vardı ne Filistin topraklarını İsrail’den ayıran duvar… 96’daki bir Arafat görüşmesi vesilesiyle (“Gazze’nin Kuşatılmış Kralı”, Milliyet) bu görülmemiş kuşatmayı an- latmıştım… Gazze’nin Batı Şeria ile bağları, o dönemde kopmuştu. Bölünmüş iki ayrı Filistin özerk bölgesinde yaşayan ai- leler bir araya gelebilmek için ya Kahire, ya Amman’a uçuyor; “güvenlik alanı” olarak tanımlanan; kara ve de- nizden kuşatılmış Gazze’deki bu askeri bölgede hapis yaşıyorlardı. Arafat bana durumu “Boğuluyoruz!” diyerek anlatmıştı: “Özerk sınırlardan dışarı adım atamıyoruz. İşçilerimiz İs- rail’deki işyerlerine gidemiyor. Hastalar, hastaneye ye- tiştirilemeden ölüyor. İhraç mallarımız, Filistin sınırını aşa- mıyor. Mısır ve Ürdün’den gelen erzak, un, pirinç, şe- ker Gazze’ye ulaşamıyor…” Bu; on üç yıl öncesinin tablosuydu. Varın, bugün “du- varla” kuşatılmış; Hamas-İsrail kıskacındaki Gazzelile- rin durumunu hesap edin.. Hedef: Propagandayı kazanmak Şimdi yapılan bu “Tepenize iniyoruz, kaçılın!” uyarı- ları; Gazzeliler için çaresizlik ve panikten başka hiçbir şey ifade etmiyor. İsrail’e adım atamıyorlar, denize açı- lamıyorlar; tek şansları, evlerindeki bodrum katına -var- sa!- inmek. Ya da bir kuytu koridora sinmek… “İliştirilmiş”/“iliştirilmemiş” basın; üstelik bu insanlık dramını, doğrudan yerinden bildiremiyor. “Sivilleri kurtarmak” adına bu “cinfikir önlemleri” alan İsrail, çünkü; uluslararası basını Gazze’ye sokmuyor ve sansür uyguluyor. Sadede gelecek olursak; meselenin özü şu: Askeri, diplomatik, siyasi hezimetle sonuçlanan 2006 Lübnan savaşı sonrası, İsrail son iki buçuk yılı bu “stratejiyi” plan- lamakla geçirmiş. Ve dünya kamuoyunu etkilemek ama- cıyla geniş çaplı bir “enformasyon hamlesi” hazırlamış. Stratejinin ilk ayağı: İsrail’i “işgalci güç” damgasın- dan kurtarıp; İran-Hizbullah etkisindeki “radikal İslam cephesinde” yer alan “Hamas kurbanı” olarak göster- mek. Bunun için “uygarlık çatışması” şablonunu kullanmak yetiyor. “İşgalci güç”le, “kurban” bir kez böyle yer değiştir- dikten sonra; iş “yan hasar” “sivil kayıpların” dünyaya nasıl anlatılacağına geliyor. İşte “sivil kayıplar” adına da, “insani önlemler” alındığını yedi düvele kanıtlamak na- mına; İsrail bu “mesaj/telefon sistemini” devreye sokuyor. Bu “çift ayaklı atılım”; diplomatik merciler, lobiler, in- ternet blogları üzerinden tam gaz hazırlanıyor. Dışişle- ri, Savunma bakanlıkları, Başbakanlık; Hamas’ı “yok et- me kampanyasında” seferber oluyor. Ve bu kez hedef “toprak işgalini kazanmak” yerine “küresel propagan- dayı kazanmak” şeklinde belirleniyor. Stratejinin ayrıntıları için İngilizce bilen okurlara, “Observer”da çıkan mükemmel bir yazıyı (“Why Israel went to war in Gaza?”-İsrail niye Gazze’de savaşa gir- di?- “http://www.guardian.co/” www.guardian. co.uk/world/2009/jan/04/israel-gaza-hamas-hidden- agenda/) öneriririm. Haftaya kaldığımız yerden devam ederiz. Şehir Plancıları Odası Başkanı Doç. Dr. Tarık Şengül, televizyonda Melih Gökçek’in ağzından bir “pazarlık” öyküsüne tanık olmuş: “Melih Gökçek, anlatıyordu: ‘Bana geldiler, alışveriş merkezi yapmak istiyorlardı. Emsal olarak 2.5 istediler, ben size 2.84 vereyim, dedim. Ama benim bir Nasrettin Hoca heykeli hayalim var. Siz de onu yapın dedim.’ Benzer pazarlıkların kent planları ve plan kararlarına ilişkin birçok belediyede yapıldığı anlaşılıyor. Gaziantep kentinde belediyenin emsal artışı karşılığında bağış aldığını ve bunun karşılığında da milyonlarca dolarlık rant artışı sağlandığını belediye başkanı kabul ediyor, medyadaki yandaşları da bunu girişimci ve kaynak yaratıcı belediye başkanlığı olarak savunuyor.” Üniversitelerin kamu yönetimi bölümlerinde öğretilen siyasetçi- bürokrat ayrımını anımsattı Doç. Şengül: “Siyasetçi ana değerleri, politikanın genel çerçevesini çizer, bürokrat ise bu değerler sisteminin içinde, neyin mümkün olup olmadığını siyasetçiye söyleyen bir alana sahiptir. Bugün bu ayrım tümüyle çökmüş durumda. Bir siyasetçi olarak belediye başkanı bir yanan kent vizyonunu çiziyor, kenti tüketim merkezi, sağlık hizmetleri merkezi yapacağını söylüyor. Buraya kadar tamam. Ama sonra bir bakıyorsunuz, plancının yapması gereken işlere soyunuyor. Arsa sahipleri ile oturup, pazarlık konusu alana yönelik işlev değişikliğine gidiyor. İmar haklarını arttırıyor. Bu tür bir yaklaşım sadece bilimsel ya da ahlaki olarak sorunlu değildir. Aynı zamanda yasal açıdan da sıkıntılıdır.” Bilimsel ve ahlaki olmak isteyen kalmadı artık... Yedi gencin doğalgazdan boğulup gitmesinin ardında yatan sorun da bu zaten... Sipariş Yurttaş Muzaffer İlhan Erdost, Abdullah Gül’ün kulak basıncını dengede tutmak için Amerika’dan yeni jet siparişi verildiğini okuyunca, içinden geçirmiş: “Kriz göz önünde tutularak, pahalı jet yerine bir cumhur sipariş edilse daha ekonomik olmaz mı?” Demir maskeden kurtulmak Türkiye’de sanayi daralıyor, büyüme hızı fiilen eksiye geçmiş durumda. İşsizlik katlanarak bü- yüyor, hane halkı borçlanması çok hızlı artıyor. Kısacası, sosyal sorunlar kapı eşiğinde ve Türki- ye’yi çok sıcak ve gergin bir yaz bekliyor. Prof. Dr. Bilsay Kuruç’a gö- re, tek çare var: 1980’lerde ül- kenin başına geçirilen ve o gün- den beri yeni çözümler üretil- mesini engelleyen demir maskeyi sıyırıp atmak. Bunun için de Türkiye’ye gitgide hızlanan bir büyüme gerekiyor: “Mutlaka kamu yatırımcılığı- na gereksinim var. Büyüme hızı başka türlü güvence altına alı- namaz. Böyle bir atılım, iki kolo- na dayanmalıdır. Bunlardan ilki; halkın çalışma hakkını kavraya- bileceği, insanların emeklerinin değerini görecekleri, ceplerine paranın gireceği ve bunu da harcayacakları bir sosyal prog- ramdır. Diğeri ise; çok kapsam- lı, parasız ya da düşük bedelli bi- limsel ve teknik öğretimden baş- layan, yeni kuşakları bilimsel ve teknik bilgiye kavuşturacak olan ve süratle yeni sanayilere çevri- lebilecek olan bir teknoloji prog- ramıdır.” Prof. Kuruç’un programların oluşturulması süreci için bir öne- risi var: “Bu yeni programları hazırlama görevi, muhalefete düşüyor. Ama gördüğümüz kadarıyla muhale- fetin böyle bir çalışması yok. O zaman, meslek odaları ve kitle ör- gütleri, ortak ciddi bir kongre dü- zenleyip Türkiye’nin başındaki demir maskeyi atarak, bağımsız düşünebileceği sosyal prog- ramları belirlemeliler...” Hacettepe Çocuk Ruh Sağlığı Topluluğu’nun geçen hafta düzenlediği “Özdeşim Simgesi Olarak Atatürk ve Mustafa Filmi” başlıklı açık oturumda yapılan değerlendirmeler mutlaka kitaplaştırılmalı. Prof. Dr. Ferhunde Öktem’in bağlanma ve özdeşim duyguları ile oynamanın bir toplumun dinamiklerini, özgüvenini nasıl bozduğuna ilişkin bilimsel irdelemeleri kamuoyuna duyurulmalı. Uzman psikolog S. Gülin Evinç’in aşağıda özetlediğimiz çözümlemeleri geniş kesimlere, özellikle gençlere ulaştırılmalı: “Kişiler toplumla olan bağlanmalarını toplumun tarihi, kültürü, ulus kimliği, önemli liderleri üzerinden gerçekleştirirler. Bir toplumun kültürel değerleri ile olan bağının zayıflatılması, ulus kimliğinin ırk kimliği olarak tanıtılması, tarihinin değiştirilip liderlerinin değersizleştirilmesi o toplumun varlığını sağlıklı sürdürebilmesi açısından ciddi risk etkenleridir. Mustafa Kemal Atatürk, yurdumuzu kurtarışı ve kuruşu ile ona hayat veren ve sonrasında da devrimleriyle bakımını esirgemeyen önderimizdir. Başka toplumlar liderler yaratmaya çalışırken böyle bir lideri değersizleştirmek bir toplumu, ona hayat veren, onu kimliğine kavuşturan ellerden mahrum bırakıp, o toplumun ulus kimliğini yıpratır, tarihini yanlış tanımasına yol açar, kültürüyle bağlarını zayıflatır, dolayısı ile bireylerin toplumla olan bağlanmalarına zarar verir. Bu duruma neden olabilecek unsurlar da toplumun, varlığını sürdürme, birlikteliğini koruma, medeniyetini yüceltme gibi ortak amaçlarını yitirmesine hizmet eder.” Değerli ruh sağlığı hekimi Prof. Dr. Orhan Öztürk’ün şu sözleri de kulaklarda çınlamalı: “Ben Cumhuriyetin onuncu yılında ilkokula başladım. O yılların Atatürk sevgisini, coşkusunu, onunla yaşanan onur duygusunu anımsarım. Mustafa filmini izleyen çocukları düşündükçe içim sızlıyor.” Özdeşim simgesi olarak Atatürk HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Boğulan ahlak nilgun@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlõ padişahõ- nõn sohbet arkadaşõ. 2/ Hisse, pay... Kõrk- lareli’nin Demirköy ilçesinde, “tabiatõ ko- ruma alanõ” kapsa- mõna alõnan göl. 3/ Halk edebiyatõnda aruz ölçüsüyle yazõ- lan şiir türlerinden bi- ri... Ege Bölgesi’nde taze sarõ incire verilen ad. 4/ İlaç... Hayvan yiyeceği... Japon lirik dramõ. 5/ Güney Amerika’da yaşayan bir yük hayvanõ... Yankõ. 6/ Kimi ortak yönle- ri olan iki şey arasõndaki benzeşme. 7/ Hitit... Briç, po- ker gibi oyunlarda oyunu oynayan dört kişilik grup. 8/ Avrupa’da bir ülke. 9/ Pişi- rildikten sonra dilimler ha- linde kesilerek õsõ ile kuru- tulmuş ekmek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yeniçeri ocağõnõn kurulmasõndan önce Osmanlõ ordusun- da atlõ asker. 2/ İslam bilginlerine verilen ad... “Deniz ufkunda bu --- sesleri nerden geliyor / Barbaros belki donanmayla se- ferden geliyor” (Y. K. Beyatlõ). 3/ Su taşkõnõ... Sularõnõ bir de- nize ya da göle gönderen bölge. 4/ Tevfik Fikret’in, şimdi müze olarak kullanõlan evi... Danimarka’nõn plaka imi. 5/ Tav- lada “üç” sayõsõ... Saban, pulluk ya da traktörün toprakta aç- tõğõ iz. 6/ Duman lekesi... Afrika’da bir ülke. 7/ Bir cins gü- vercin... Kişiler arasõnda gözetilen saygõ sõrasõ. 8/ Tiryaki Ha- san Paşa’nõn Avusturya ordusuna karşõ kahramanca savun- duğu kale. 9/ Sõklõkla ölüme neden olan bir kanser türü... Bil- gisiz, kültürsüz kimse. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E K O T U R İ Z M D O R U U R L A A R İ V A S O M B A N U T A A D İ L L A İ K H E U L U S E L A İ B E K S N İ V O A L O E K L İ M A T İ Z M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear