Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
30 OCAK 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Gazeteci Adem Yavuz’u
Kim Öldürdü?
Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nı, Kıbrıs Barış Ha-
rekâtı sırasında birisi 19 yaşında olan 10 Rum esi-
rini öldürdüğünü söyleyen tiyatro sanatçısı Atilla Ol-
gaç hakkında soruşturma açmasından dolayı kutla-
mak gerekir.
Askerliğini Lefkoşa’daki Kıbrıs Türk Alayı’nın
mutfağında yaptığı ve eline silah bile almadığı, dahası
sözü edilen birliğin harekâtta aktif görev yapmadığı
söylentileri de dikkate alınarak, bir canlı televizyon söy-
leşisinde rol kesmeye kalkışan bu kişinin anlattıkla-
rı karşısında duyarsız kalınabilinirdi.
Ama o zaman, anlattıklarının bir senaryo çalışma-
sı olduğunu söyleyerek çark etmek istemiş olsa bi-
le, Olgaç’ın Rum ve Yunan makamlarına verdiği koz
güçlü hale gelirdi.
Bir yandan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Başsavcısı Pet-
ros Kleridis; öte yandan Yunanistan Dışişleri Ba-
kanlığı, Olgaç hakkında Cenevre Savaş Suçları Mah-
kemesi’ne suç duyurusu yapmaya hazırlanadursunlar,
Türk adaleti, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın giri-
şimi ile aynı doğrultuda çoktan harekete geçerek in-
siyatifi almıştır.
Öylece, Türkiye 1974’te yapılmış o zorunlu as-
keri harekâtın, uluslararası yasalar açısından da
her zaman hesabını verebileceğinin altını bir kez
daha çizmiş olmaktadır.
Olgaç’ın ilk açıklamaları geçerli ise, savaş suçlu-
su şüphelisi olarak elbette uluslararası yargıya tes-
lim edilmelidir. Değilse soruşturmanın başlatıldığı Ba-
kırköy’de bulunan akıl hastanesinde kendilerini Na-
polyon, hatta Hitler sanarak çeşitli masallar anla-
tanların gördüğü tedaviden, onun da yararlanması
sağlanmalıdır.
35 yıldır aynı yalanda ısrar
Mademki Rumlar, 1974 Barış Harekâtının aradan
35 yıl geçtikten sonra bile, adadaki Türklerin kendi-
leri tarafından yok edilmesini önlemek amacıyla ya-
pılmadığına ve o savaş sırasında esir düşen 1500 soy-
daşlarının yok edildiğine Batı dünyasını inandırma is-
teğini inatla sürdürüyorlar. KKTC ve Türkiye de, Ce-
nevre Savaş Suçları Mahkemesi ile Avrupa Konse-
yi’nde, Akridas Planı’nın failleri için davacı olmalıdırlar.
Kuzey Kıbrıslı gazeteci, eski politikacı ve mücahit
dostum İsmet Kotak, Lefkoşa’da yayımlanan Hal-
kın Sesi gazetesinde o plan gereğince düzenlenen
toplu kıyım saldırılarının sonuçlarını değerlendirmek
için Birleşmiş Milletler’in görevlendirdiği Ortega’nın
hazırlamış olduğu raporu önceki gün gündeme ge-
tirmişti.
Ortega Raporu’nda “...103 köy, mahalle ve yerle-
şim biriminin yakılıp yıkıldığı resimleri ile yayımlandı.
32 bin Türkün bu minnacık adada yerinden, yurdun-
dan edildiğini görürsünüz.Tam 11 yıl kuşatma altın-
da geçen azap dolu günler, Bosna’dan önce yaşanan
soykırımı anlatıyor. Hâlâ şehitlerimizi kuyulardan top-
luyoruz” diyor İsmet Kotak ve Rum Başsavcısı’na Kü-
çük Kaymaklı’yı, Ayvasıl’ı, Muratağa, Atlılar ve San-
dallar’daki toplu mezarlarda yatan yaşlı, genç, sivil
Türkleri hatırlatıyor.
Ya Adem Yavuz?
Ya, 11 meslektaşı ile birlikte o savaşı izlemek için
Kıbrıs’a giden Anka Ajansı muhabiri Adem Yavuz’un
akıbeti? Rum Başsavcı, o çatışma sırasında yollarını
kaybeden Adem Yavuz’un, Engin Konuksever ve
Cengiz Kapkın ile birlikte Rum askerleri tarafından esir
alındığını belki de yaşı nedeni ile bilmiyor olabilir.
Bu üç sivil, silahsız Türk gazetecisinin çok kısa
öyküsünü hem Rum Başsavcısı’na, hem de bugün-
kü kuşaklara ben özetleyeceğim.
Rum askerler, silahsız gazetecilere ateş etmişler,
Engin Konuksever’i elinden yaralamışlardı. Üç ga-
zeteciyi bağlayarak hastane bahçesine getirip yere
yatırdılar. “12 Ağustos 1974”.
Aralarından makineli tüfekli bir asker yerde gözle-
ri bağlı olarak yatan Adem Yavuz’a doğrulttuğu silahını
ateşleyerek, karın bölgesini delik deşik etti.
Adem ağır yaralı halde Kızılhaç aracılığı ile Türk ta-
rafına teslim edildi ve helikopterle Adana Tıp Fakültesi
Hastanesi’ne gönderildi.
Ama kurtarılamadı ve şehit oldu. “26 Ağustos 1974”.
Kıbrıs çıkarmasına karar veren Cumhuriyet Hükü-
meti’nin bir üyesi, dahası sözcüsü olarak harekât sı-
rasında görev yapan bu satırların yazarı Atlılar ve San-
dallar’daki toplu mezarların açılması ile ilgili belgelerin
de bire bir tanıklığını da yapmıştır.
AP ajansının Kıbrıs Muhabiri Peter Arnet, Alimo-
nos köyünde 12 sivil Türkün Rumlar tarafından kur-
şuna dizildiğinin tanığı oldu ve bütün dünyaya Lef-
koşa’nın Rum kesimindeki posta ofisinden bildirdi. “24
Ağustos 1974”.
Silahlı Kuvvetlerimizce esir alınan 1500 Rumun ada-
ya geri dönmediği yolundaki ısrarlı söylentiler de özel
maksada dayanan haberlerdir. Esirlerin getirildikle-
ri Adana Cezaevi’nde kalışları, bir bölümünün yer dar-
lığı nedeniyle Kayseri’ye nakledildikleri biliniyor.
Tüm işlemleri üstlenen Kızılay görevlileri gelişmelerden
başbakanı anında bilgilendiriyorlardı.
Başbakan Ecevit’in talimatıyla, ilk fırsatta onlar da
adaya iade edildi.
Kıbrıs Rum Başsavcılığı, öteki soydaşlarımızın
değilse bile; sadece Adem Yavuz dosyasının akıbe-
tini açıklasın. Görevini yapması için adaya gönderi-
len bir gazeteciyi, elleri ve gözleri bağlanarak hasta-
ne bahçesinde öldürenler için ne yapıldı? Onu söy-
lesin.
Meraklısına Not: Şehit Adem Yavuz’un cenazesi
Devlet Töreni ile Ankara’dan Sıvas’a gönderildi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin doğduğu köyde
yaptırttığı anıtmezara defnedildi.
Anısını yaşatmak amacı ile İstanbul Şehir Hat-
ları’nın bir gemisine Adem Yavuz adı verildi...
Ama nedendir anlaşılmaz. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi çürüğe çıkartılan geminin yerini alan ye-
ni deniz taşıtına Adem Yavuz’un adını vermedi!
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
Eşi Zerrin’den Gaffar Okkan’a mektup
H
ava erken kararõrdõ bu kentte, o gün
sanki daha erken çökmüştü karanlõk.
Zerrin Hanõm evde sekiz yaşõndaki
oğlu Can ile beraberdi. Akşam saatlerinde ka-
põ çalõndõ. Karşõsõnda iki komşusu duruyordu.
Zerrin Hanõm, her zamanki gibi güleryüzle kar-
şõladõ konuklarõnõ. Ama bir terslik vardõ. Kom-
şularõ hiç konuşmuyordu. Şaşkõn şaşkõn bak-
tõ yüzlerine. “Kötü bir şey mi oldu? Sizin çok
acayip bir haliniz var. Renginiz benziniz uç-
muş” dedi. Zerrin Hanõm yine yanõt alamadõ.
Bu kez, “Birine bir şey mi oldu? Ne oldu?
İnsanı çıldırtmayın, delirtmeyin” diye söy-
lenirken, komşularõ ona sakin olmasõnõ, bir olay
olduğunu ama olayõn içeriğini bilmediklerini
söylediler. O sõrada Can içerden koşarak yan-
larõna geldi: “Anne, televizyon babamı söy-
lüyor!”
Zerrin Okkan, olaydan sonra birçok mektup
yazdõ eşine. Zerrin Okkan sorularõmõzõ yanõt-
lamak yerine, pek çok soruya yanõt olabilece-
ğine inandõğõ bu mektuplardan birini iletti bize.
Canımın içi, canım benim
Sensizliğimin dördüncü yõlõ bitmek üzere. O
tarih, o kahrolasõ gün yaklaşõyor. Ben yine dev-
re dõşõ olmaya başladõm. Her yerde varõm. Ama
yokum. Kurulmuş bir makine gibi üstüme dü-
şeni yapmaya çalõşõyorum. Bu arada yazmaya
çabalõyorum. Seni anlatmak en büyük gayre-
tim. “Yazmak, yazmak, yazmak…” diyor ho-
camõz. Çok zor iş biliyor musun? Uğraşõyorum,
didiniyorum, elimden geleni yapmaya çalõşõ-
yorum. Biraz seni, biraz kendimi. Duygularõ-
mõ yazdõm şimdiye dek. Kimselerle paylaşa-
madõğõm duygularõmõ paylaşõyorum yeni ta-
nõştõklarõmla. Rahatlõyor muyum? Daha çok
çõkmaza mõ giriyorum? Galiba paylaşmak
bana iyi geliyor.
Düşünüyorum. Seni düşünüyorum. Toplu-
mu, insanlarõ düşünüyorum. “Bana dokun-
mayan yılan bin yaşasın” diyen suskun in-
sanlarõ düşünüyorum.
Susmak, susmak, hep susmak. Birçok insan
yaşamõ boyunca hep bu görevi üstlendi. Ken-
di kabuğunda sessiz sakin yaşamayõ marifet
saydõ. Zannetme ki bir şeyler değişti. Halen bu
böyle sürüp gidiyor. Ne vardõ memleket so-
runlarõnõ bu kadar irdelemeye. Üstüne gitme-
ye. Sen de birçok meslektaşõn gibi dur denilen
yerde durmasõnõ bilseydin. Salla başõnõ, al maa-
şõnõ çalõşsaydõn. Yüreksiz olsaydõn. Sorumlu-
luk sahibi olmasaydõn. Medeni cesaretin ol-
masaydõ. Direnmeseydin, birçok şeye. Nabza
göre şerbet verseydin. Sen mi kurtaracaktõn bu
memleketi?
Özür dilerim sevgilim, beni tanõmõyorsun de-
ğil mi? Bu benim karõm değil diyorsun. Kusura
bakma. Sensizliğin özlemi söyletiyor bunlarõ
bana. Biliyorum şu an yaşõyor olsaydõn, nasõl
kõzardõn bana kim bilir? “Benim gibi bir ada-
mın eşine bu düşünceler yakışmaz” dediği-
ni duyar gibiyim. Lakin bana da hak ver. Öz-
lemin bir çõğ gibi büyüyor her gün. Zaman her
şeyin ilacõ diyorlardõ, nasõl da yanõlõyorlar. Ge-
çen zamanla birlikte özlem büyüyor, büyüyor…
Sensizlik gün geçtikçe yüreğime taş gibi otu-
ruyor. Günbegün ağõrlaşõyor. Bu ağõrlõğõn al-
tõnda eziliyorum.
Biliyor musun? Senin yokluğunu ne anam,
ne kardeşlerim, ne oğlum, ne kõzõm, hiç kim-
se dolduramõyor. Yanlõş anlama. Herkesin
yeri ayrõ. Onlar benim canõm ciğerim. Hep-
sinden önemlisi yaşam kaynağõm. Beni haya-
ta bağlayan varlõklar.
Ümitsizce seni özlüyorum. Sana ihtiyacõm
var. Aç insanõn ekmeğe, toprağa, suya ihtiya-
cõ gibi. Seninle konuşmayõ, sohbet etmeyi öz-
ledim. Hâlâ sabaha karşõ uyanõyorum biliyor
musun? “Hadi kalk hoca, biraz sohbet ede-
lim” diyecekmişsin gibi geliyor.
Yanõmdaymõşsõn gibi sohbet edelim istersen.
Önce sana Can’õ anlatayõm. Can olanca hõzõyla
büyüyor. Altõncõ sõnõfta. Ergenlik çağõna gir-
di. Boyu benim boyumu geçti. Senin boyunu
da geçecek gibi gözüküyor. Elleri, ayaklarõ ko-
caman. Daha şimdiden kõrk bir numara ayak-
kabõ giyiyor. Senin gibi, insanlarõ çok seviyor.
Senin kokunu, sõcacõk, sõmsõcak ona sarõlõp öpü-
şünü hatõrlõyor. Ketum bir çocuk, senin yok-
luğunu fazla dile getirmiyor. Bir de arabada mü-
zik dinlemeni, müzikle birlikte tempo tutuşu-
nu anlatõyor. Geçen yõl, “Anne, babamın me-
zarına bir kaset koyalım, babam dinlesin”
demişti.
Babam olsaydı, babam görseydi
Sezin master programõnõ tamamladõ. İki
yõldõr, iyi bir hukuk bürosunda avukatlõk ya-
põyor. Sevgiyle, saygõyla büyümüş olduğu
belli. Hatõrnaz, kişiliği oturmuş. Duyarlõ, sev-
gi dolu, insanlarõ incitmekten korkan, insanlara
değer veren bir yapõya sahip. Sezin nişanlan-
dõ biliyor musun? Hani tanõşmayõ bir türlü ka-
bul etmediğin arkadaşõ vardõ ya, onunla. Mut-
lu. Çok mutlu. İşi iyi, eşi iyi. Mutlu olduğun-
da veya bir şeye üzüldüğünde sana çok ihtiyaç
duyuyor. “Babam olsaydı, babam görseydi”
diyor. Oralardan senin bizi kolladõğõnõ, sõkõn-
tõlõ anlarõmõzda Hõzõr gibi yetiştiğini düşünü-
yor hep.
Bana gelince… çocuklarõmõza senin yoklu-
ğunu hissettirmemeye çalõşõyorum. Babasõna
sarõlan bir çocuk gördüğümde içim titriyor.
Can’õn kin, intikam, nefret duygularõndan
uzak büyüyebilmesi için uğraşõyorum. Biraz da-
ha büyüyünce senin olayõnõ irdeleyeceğinden,
soracağõ sorulardan korkuyorum. Senin yok-
luğun canõmõ çok acõtõyor. Çocuklarõmõ baba-
sõz bõrakmalarõnõ, yapõlan canice suikastõ ke-
sinlikle kabul edemiyorum. Hepsine lanet
ediyorum. Medyada; “Gaffar Okkan sui-
kastının tetikçisi yakalandı”, “Gaffar Ok-
kan suikastının tetikçisi serbest bırakıldı”
gibi haberler çõkõyor. Bu haberler beni çileden
çõkarõyor. Bunlarõ kim koşullandõrdõ? Kimler
bu emri verdi? Bunlarõn başõ nerde? Kimler?
Kimler? Cevabõnõ bulamadõğõm birçok soru
beynime üşüşüyor.
Sen ve senin gibiler. Gazeteciler, polisler, öğ-
retmenler ve daha niceleri… Vatanõ için çalõ-
şõp şehit edilenler. Sizden sonra da hiçbir şey
değişmedi. PKK, Hizbullah, mafya, rüşvet, yol-
suzluk, kaçakçõlõk, ahlaksõzlõk, gasp, cinayet,
her şey mevcut. Haksõzlõklar karşõsõnda toplum
olarak sustuğumuz sürece bu memlekette ne şe-
hitler biter ne de kötülükler biter sevgilim.
Daha fazla yazamayacağõm. Hazan yaprağõ
gibi titriyorum şu anda. Sezin, Can ve ben; se-
nin gibi onurlu ve şerefli yaşõyoruz. Senin ço-
cuğun, senin eşin olmanõn gururunu taşõyoruz.
Bir kahraman eşi, çocuklarõ olmak herkese na-
sip olmaz.
Ç
ocuklarõmõza senin yokluğunu hissettirmemeye çalõşõyorum.
Babasõna sarõlan bir çocuk gördüğümde içim titriyor. Can’õn kin,
intikam, nefret duygularõndan uzak büyüyebilmesi için
uğraşõyorum. Biraz daha büyüyünce senin olayõnõ irdeleyeceğinden,
soracağõ sorulardan korkuyorum. Senin yokluğun canõmõ çok
acõtõyor. Çocuklarõmõ babasõz bõrakmalarõnõ, yapõlan canice
suikastõ kesinlikle kabul edemiyorum. Hepsine lanet ediyorum.
Sezin, Can ve
Zerrin Okkan
Elinde telsiz dini radyo dinliyordu
Silahlõ saldõrõ sonucu öldürülen Necip Hablemitoğlu’nun komşularõ ve eşi aynõ kişiyi tarif etti
İfadeler doğrultusunda çizilen robot resim hiçbir işe yaramadõ, ‘faili meçhul cinayet’ sayõldõ
A
nkara Üniversitesi Öğretim Üye-
si Dr. Necip Hablemitoğlu, 18
Aralõk 2002 günü, akşam evinin
önünde uğradõğõ silahlõ saldõrõ sonucu
yaşamõnõ yitirdi. Hablemitoğlu, üni-
versiteden çõktõktan sonra evinin ya-
kõnõndaki alõşveriş merkezine uğra-
yõp, saat 20.30 sõralarõnda Çankaya Por-
takal Çiçeği Sokak, 40 numaradaki evi-
nin önüne gelen Hablemitoğlu, park ye-
rinde kendisine ait 06 TF 647 plakalõ
araçtan indiği sõrada silahlõ saldõrõya uğ-
radõ. 9 milimetrelik silahla başõna iki el
ateş edilen Hablemitoğlu olay ye-
rinde yaşamõnõ yitirdi.
Saldõrgan ya da saldõrganlar ka-
ranlõktan yararlanarak kaçarken,
silah sesini duyan Hablemitoğ-
lu’nun komşularõ 155 Polis İmdat
servisine olayõ bildirdiler. Hable-
mitoğlu suikastõ, Galatasaray-An-
karagücü maçõ sõrasõnda işlendi.
Ahmet Taner Kışlalı’yõ öldürdüğü
gerekçesiyle mahkûm olan Kudüs
Savaşçõlarõ örgütü üyesi Ferhan
Özmen ve arkadaşlarõ da, Kõşla-
lõ’nõn otomobiline bomba koyduk-
larõ saatte Galatasaray-Liverpol ma-
çõ oynandõğõnõ söylemişti.
Dr. Hablemitoğlu’na yönelik saldõ-
rõ, tüm yurtta büyük tepki yarattõ.
Olay; sevenleri, meslektaşlarõ, üniver-
siteler, sivil toplum örgütleri, siyasi par-
tiler, yargõ ve emniyet yetkililerince kõ-
nandõ. Evinin önüne, öldürüldüğü nok-
taya karanfiller bõrakõldõ.
Sürpriz tanık
Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hab-
lemitoğlu, cinayet günü sabah saatle-
rinde “Fiat Brava” marka bir aracõn
içinde dini müzik dinleyen bazõ kişiler
gördüğünü söyledi. Akşam saatlerinde
cinayetin duyulmasõnõn ardõndan aynõ
apartmanda oturan komşu bir kadõn, ay-
nõ gün öğle saatlerinde arabasõyla dö-
nüş için manevra yaparken yolun kar-
şõsõnda bekleyen ve içinde iki kişinin
bulunduğu bir araca çarptõğõnõ, bu ha-
fif çarpma sonrasõnda arabadan inen eli
telsizli bir kişinin, onunla tartõştõğõnõ an-
lattõ. Komşu kadõn, öğleyin kendisine
hakaret eden eli telsizli kişiyi akşam ci-
nayet sonrasõnda da evin önünde gör-
düğünü, bu kez bir bere takmõş oldu-
ğunu söyledi. Şengül Hablemitoğ-
lu’nun sabah radyo dinlerken gördüğü
kişinin eşgali ile komşu kadõnõn tarif et-
tiği kişi birbirine benziyordu. Tanık ve
Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesi doğ-
rultusunda zanlõnõn robot resmi çizil-
di. Ancak, “Fiat Brava” gümüş rengi
araca ulaşõlamadõ.
S Ü R E C E K
A
nkara’da 1954 yõlõnda doğan Necip
Hablemitoğlu, 1977 yõlõnda Anka-
ra Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa-
kültesi Basõn Yayõn Yüksek Okulu’ndan
mezun oldu. 1977-1978 yõllarõnda “Dilde
Fikirde İşde Birlik” adlõ aylõk bir dergi çõ-
kardõ. Uzun yõllar çeşitli kuruluşlarda
basõn müşaviri olarak çalõştõktan sonra An-
kara Üniversitesi Türk İnkõlap Tarihi
Enstitüsü’nde master ve doktora yaptõ.
Türkiye dõşõndaki Türk topluluklarõnõn
yakõn tarihi ile ilgili olarak çalõşmalar ya-
pan Hablemitoğlu, Orta Avrupa ve Bal-
kanlar’da Türk eserleri, Türk azõnlõklarõ
ve şehitliklerimiz konusunda alan çalõş-
malarõ yürüttü. Bu çalõşmalar çeşitli ga-
zetelerde yazõ dizisi olarak yayõmlandõ.
1995-1996 yõllarõ arasõnda Birleşmiş Mil-
letler Örgütü’nün bir projesinde (UNDP)
görev alarak Moldova’da Gagauz Türk-
leri’nin Latin alfabesine geçişi ile ilgili ola-
rak danõşmanlõk hizmeti verdi. Buradaki
görevi sõrasõnda, Cumhuriyet döneminin
başõnda bölgede Atatürk tarafõndan gö-
revlendirilen öğretmenlerin bulunduğunu
belirleyerek, bu öğretmenlerin bugün ya-
şayan öğrencilerinin anõlarõnõ derledi ve
bir kõsmõnõ “Kemal’in Öğretmenleri”
başlõğõ ile yayõmladõ.
İlk kitabõ, II. Dünya Savaşõ sõrasõnda
Sovyet Rusya tarafõndan Kõrõm Türkle-
ri’nin kendi topraklarõndan zorunlu göç et-
tirilişini anlatan ve 1974 yõlõnda yayõm-
lanan “Yüz Binlerin Sürgünü”nden
sonra “Çarlõk Rusyasõ’nda Türk
Kongreleri (1905-1917)”, “Şefika
Gaspõralõ ve Rusya’da Türk Kadõn
Hareketi (1893-1920)”, “Alman
Vakõflarõ ve Bergama Dosyasõ” ve
“Kõrõm’da Türk Soykõrõmõ” adlõ
çalõşmalarõnõ yayõmladõ. Hablemi-
toğlu, çalõşma alanõna ilişkin Tür-
kiye’de ve yabancõ ülkelerde sem-
pozyum, panel gibi toplantõlarda sa-
yõsõz konferanslar verdi, çeşitli te-
levizyon ve radyo programlarõna ka-
tõldõ. Siyasal İslam ve İslamcõ terör
örgütlerinin Türkiye’deki yapõlan-
malarõna ilişkin araştõrmalarõyla
tanõnan Hablemitoğlu, Fethullah Gülen
davasõna müdahil oldu. Alman Vakõfla-
rõ ile Avrupa Birliği Uyum Yasalarõ için-
de yer alan vakõflar yasasõ konularõnda çe-
şitli araştõrmalarõ da bulunuyordu. Ça-
lõşma alanõna ilişkin çok sayõda kitap ve
makalesi bulunan Hablemitoğlu, Ankara
Üniversitesi’nde Doktor Öğretim Görev-
lisi olarak Atatürk İlkeleri ve Devrim Ta-
rihi dersini veriyordu. Kendisi gibi öğre-
tim üyesi olan Şengül Hablemitoğlu ile ev-
li, Kanije ve Uyvar adõnda iki kõz çocuk ba-
basõydõ.
GÜLEN DAVASINDA MÜDAHİLDİ
Dr. Hablemitoğlu’na yönelik saldırı, yurtta büyük tepki yarattı.
G3 mermisi bulundu
ESKİŞEHİR/İZMİR (Cumhuriyet) -
Eskişehir’in 71 Evler Mahallesi’nde boş
arazide 51, İzmir’in Balçova ilçesinde
Ata Caddesi üzerindeki çöp bidonu
yanõnda da 23 adet içi boşaltõlmõş G-3 tüfek
mermisi bulundu. Her iki olayla ilgili
soruşturma sürüyor.