24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Davos ve Devlet İSVİÇRELİLER ülkelerinin ününden yararlanıp para kazan- mayı iyi bilen insanlardır. Ünün siyasal yanı, uzun süreli uluslararası tarafsızlıktır. Bazısı geçen yüzyılların imparatorlukla- rı olan büyük devletler arasına sı- kışmış küçük fakat zengin bir ül- ke olmanın bu konumunu olabil- diğince kullanmakta son derece mahirdir İsviçreliler. Çevre gü- zelliği, harika dağlar ve göller de buna eklenince, İsviçre “konferans turizmi” denen kârlı ticaret için en elverişli ülke olmuştur. Yazın ve kışın, özellikle de kışın. Davos, kış turizmi merkezleri- nin en ünlüsü değil. Ünü, şu gün- lerde olduğu gibi, devlet adamları ile iş adamlarını aynı çatı altında yan yana getiren pahalı bir top- lantının kimyasından ileri gelir. Politika ile iktisat ve ticaretin bir- birini etkilediği bir kimya. Devlet- ler arası politika açısından sakın- calı olan, bu kimyanın klasik dip- lomasiyi devre dışı bırakmasıdır. Böyle bir yaklaşımın yarattığı ters durumlar ve ulusal çıkarlara verdiği zararlar ancak zamanla or- taya çıkar. 2003 Davos’unun An- nan Planı yoluyla Türkiye’nin Kıb- rıs davasını çıkmaza sokuşu gibi. Aslına bakılırsa iktidara gelir gelmez Davos toplantısına katılan Başbakan Erdoğan te- maslarını oranın resmi olmayan kanallarıyla yürüttüğü için alışılmış devlet politikasının dışına çık- makta da beis görmemişti. Orta- ya çıkan sonuç, Dışişleri Bakan- lığı’nın gerekli süzgeçlerinden geçmeden yeni hükümete yakın bazı diplomatlar eliyle sıcağı sı- cağına New York’taki görüşme- lere aktarılmış, oradaki sürecin tehlikeli mecralara sürüklenme- sine yol açmıştı. Davos otellerinin mahremiye- tinde verilen sözler ve varılan uz- laşmalar, görüşmeci Denktaş’ı devre dışında bırakmakla kalma- mış, ayrıca Kıbrıs politikasının oluşumunda söz sahibi olması ge- reken ve o zamana kadar olan Genelkurmay ve KKTC hüküme- ti gibi devlet makamlarının katkı- sını da engellemişti. Annan Planı’yla nerelere varıl- dığını ya da varılmadığını ve An- kara-Lefkoşa dengelerinin bu yüzden nasıl bozulduğunu, so- nuçta ne kadar zaman kaybedil- diğini ayrıca belirtmeye gerek var mı? Ö yle anlaşılıyor ki, AKP iktida- rının ve özellikle Erdoğan’ın tercih ettiği dış politika üslubu, Davos deneyimlerinin de gös- terdiği gibi, deneyimli bürokrasi- yi ve olağan karar mekanizmala- rını bir yana iterek kapalı kapılar ardında sonuca varmak biçimin- de özetlenebilir. Bu üslubun dış politikanın baş- ka alanlarında da ne gibi yanlış sonuçlar doğurduğu ayrıca ince- lenmeye değen ilginç bir konudur. PENCERE Davos Mavos... Davos bizde Turgut Özal’la şöhret kazandı, al- landı, pullandı, pazarlandı... Dünya patronları, CEO’ları, politikacıları, tez- gâhtarları her yıl Davos’ta toplanıp kapitalizmin geçmişi ve geleceğine ilişkin ahkâm keserler... Bu yıl da İsviçre’nin Davos kentinde gerçekle- şen toplantıya 96 ülkeden katılım var... Bizim gazetenin manşetten verdiği habere göre 1400’ü dünyanın meşhur banka ve şirket- lerinden olmak üzere 2500 kişi katılıyormuş Da- vos’a... Dünyanın en zeki, bilgili, usta, akıllı ve de ana- sının gözü kişileri, her yıl olduğu gibi, yine bir ara- ya gelmişler... Ama, bu yıl Davos’a karamsarlık egemen imiş... Merak etmez misiniz?.. - Her yıl Davos’ta toplanıp şıkıdım şıkıdım oy- nayan bu üstün zekâlar, kapitalizmin dünya kri- zini önceden niçin göremediler?.. Kör müydüler?.. Soru: - Daha önce bugünü göremeyen bu üstün ze- kâlı, sivri akıllı ve hırslı kişilerin yarın için söyle- yecekleri ne kadar geçerli olabilir?.. Dün bugünü göremeyen... Bugün yarını görebilir mi?.. Dünya çapında kapitalizmin bugünkü büyük patronları, politikacıları, yardakçıları, yalakaları, çıkar ve para hırsının körlüğünde insanlığın ve do- ğanın çukurunu kazıyorlar... Emperyalizme maske takmak için ‘küreselleş- me’ diye bir marifet çıkardılar, dünya ekonomi- sini, ‘neoliberalizm’ yaftası altında yeni sömür- geciliğe indirgediler, bu yolda teknolojiyi kullanarak dur durak bilmediler, sınır tanımadılar... İnsanı insanlığından yoksun kılan bir düzeni ege- menleştirdiler... 21’inci yüzyılda insan insanlığına yabancılaşı- yor... Ya doğa?.. Ölüyor... Peki, Davos kelin perçemine merhem olabile- cek mi?.. Olsa ne olur?.. Olmasa ne olur?.. Ne var ki Davos’a alternatif bir başka girişim, Brezilya’nın Belem kentinde aynı zamanda ya- şanıyor... Adı: “Başka bir dünya mümkün...” “9’uncu Dünya Sosyal Forumu”na her ülkeden çevreciler, sosyalistler, sendikacılar, anarşistler, aktristler vb.’den oluşan 50 bin kişi katılıyor... Soru: - Bir başka dünya mümkün mü?.. Kimisi diyebilir ki: “Umut fakirin ekmeği.. Ye Mehmet ye...” Bir başka dünya mümkün mü, bilemem, ama, her düzenin alternatifi vardır; yaşadığımız dünyanın göz göre göre can çekiştiği de açık seçik gözler önünde sergilenen bir gerçek... İ lk ve ortaöğretimde öğrencile- rin bir bölümünün ders gördük- leri okuldaki dersliklerinin be- lirlenmesinde kullanõlan bu ma- sum sınıf işareti, ne yazõk ki ül- kemizde yõllardan beri süregelen or- man yağmasının hedefinde olan bir “arazi türünü” de anlatmaya yarõyor. Son günlerde parlamentoda ele alõ- narak 15.1.2009 günü 5831 sayõlõ ya- sa olarak kabul edilen yeni metin de işte bu 2/B arazisi ile ilgili. Gerçi ya- sa ile getirilen düzenin 2/B ile doğ- rudan ilgili olmadõğõ söyleniyorsa da bunun doğru olmadõğõ; düzenlemenin varacağõ son “limanın” 2/B arazisi- ni yağmalamak olduğu görülüyor. Tõpkõ daha önce anayasa değişikliği girişimi ve Anayasa Mahkemesi ka- rarõyla yürürlük kazanamamõş 4766 sayılı yasanın 3. maddesi ile amaç- landõğõ gibi, bunun “nihai amacının” da yağma olduğu erbabõnca çok iyi bi- liniyor. Üzerinde çok konuşulmuş ve tartõ- şõlmõş bu konu hakkõnda teknik dü- zeyde yapõlabilecek açıklamalar bu yazõnõn sõnõrlarõnõ aşõyor. Bu düzey- de yapõlan çalõşmalar Orman Mü- hendisleri’nce tertiplenen “Orman Kadastrosu ve 2/B Sorunu” başlõk- lõ Sempozyumda (Eylül 2004) ele alõnmõş ve enine boyuna tartõşõlarak ir- delenmiştir. Bu toplantõya sunulan bildiriler ile tartõşma metinleri kitap olarak da yayõmlanmõştõr. Bu me- yanda, orman hukuku konusundaki da- valara bakan yerel mahkemelerin ka- rarlarõnõ “temyiz” yoluyla inceleyen Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin Onursal Başkanı Yargıç Sayın Fer- ruh Atbaşoğlu’nun bir süre önce Cumhuriyet’te üç bölüm halinde çõ- kan inceleme yazõsõnõ (2/B Dayat- masında Yeni Senaryo) özellikle anmak gerekir. İlk soru şudur: Nedir bu 2/B? 2/B, 1956 yõlõnda yürürlüğe girip de o za- mandan bugüne çeşitli tarihlerde bir- çok değişikliğe uğramõş olan 6831 sa- yõlõ Orman Kanunu’nun 2. madde- sinin (B) bendinde yer alan hükümde tanõmlanan arazidir. Bu hükme göre orman kadastrosu yapõlõrken “31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş araziler ile şe- hir, kasaba ve köy yapılarının top- lu olarak bulunduğu yerleşim alan- ları, orman sınırları dışına çıkarı- lır.” 2/B bu arazidir. Bu işlemin (orman sõnõrõ dõşõna çõ- karõlmanõn) anlamõ bu yerlerde “or- man rejimi”nin uygulanmayacağõdõr; yani bu alanlar artõk “orman değil- dir.” Öyleyse nedir? Bu alanlarõn, toprak (arazi) olarak niteliği ne ola- caktõr? İlk bakõşta bu sorunun yanõtõ ko- laydõr: Özel mülkiyete tabi olanlar dõ- şõnda bu arazi, kamu mallarõnda “Hiz- met Malları - Ortak Mallar – Sa- hipsiz Mallar” şeklinde yapõlan sõ- nõflandõrmada, “sahipsiz mallar” ka- tegorisine girer. Devletin “hüküm ve tasarrufuna” tabi bu mallarõn bakõ- mõ, korunmasõ, işletilmesi ve kulla- nõlmasõ “özel kanun hükümlerine ta- bidir” (MK.m.715/III). Bu tablo göz önünde tutulursa 2/B uyarõnca orman sõnõrlarõ dõşõna çõka- rõlan bu alanlar için uygulanacak hü- kümleri MK.m.715’te sözü edilen “kamu mallarının rejimi ile ilgili özel yasada” aramak gerekir. Ne var ki mevzuatõmõzda bugün, bütün kamu mallarõna ve bu meyanda sahipsiz mallara ilişkin sorunlarõ çözecek böy- le genel bir yasa mevcut değildir. Bu- nun için, çözümü, münferit özel hal- ler için kamu yasalara konulan hü- kümlerde aramak icap eder. Hemen belirtelim ki hukuk siste- mimizde orman vasfõnõ yitirdiği için orman alanõ dõşõna çõkarõlan ve bu su- retle devletin hüküm ve tasarrufuna ta- bi sahipsiz mal kategorisine giren bu tür arazinin tabi olacağõ hukuki rejim hem anayasamõzda (AY.m.170), hem de 2924 sayõlõ yasada (17.10.1983) gösterilmiştir. Bu yerler sahipsiz mal rejimine tabi olarak kendiliğinden Hazine’nin “tasarrufuna” geçecek ve tapuya Hazine adõna tescil edilecek- tir. Bunun ardõndan hak sahipleri sap- tanacak ve arazi buna göre ifraz edi- lip onlar adõna tescil edilecektir. Bu tescil işlemi için aranan şartlar ise şun- lardõr: Bağ, bahçe, meyvelik, fõndõk- lõk vb. türünden tarõm işleri yapõlarak tarõm alanõna dönüşmüş olanlar, bu- ralarõ bu suretle kullananlara rayiç be- delleri üzerinden satõlacaktõr (2924, m.11). Orman alanõndan çõkarõlan yerlerdeki köy, kasaba, şehir yapıla- rının bulunduğu yerler de üzerinde- ki yapõsõ bulunan kişilere, rayiç bedeli üzerinden satõlacaktõr. Buraya kadar özetlenen durum ba- kõmõndan yasakoyucu pekâlâ işleye- bilecek bir sistem oluşturmuştur di- yebiliriz. Ama, uzun süre devam eden zilyetlikle hak iktisabõ için yasalarda genel bir şart olarak aranan zilyetlik öğesi bakõmõndan, ormandan çıka- Orman Talanõ ve 2/B... Aydın AYBAY rılan yerlerin şagilinin (işgal edenin), genel şar- ta ilaveten (1) işgalinin tarõm arazisinde yasada sayõlan tarõm türlerini içeren bir faaliyet şek- linde gerçekleşmiş ol- masõ; (2) Yapõlara ilişkin kullanma şeklindeki iş- galin bizzat müktesibin tasarrufu şeklinde olma- sõ; (3) Kendilerine satõş yapõlacak kişilerin (şa- gillerin) orman köyü nü- fusuna veya köy nüfu- suna kayıtlı olmaları ve en az beş yıldır orada ikamet etmiş olmaları gerekir. İşte, anayasa de- ğişikliği talebinden, yü- rürlüğü durdurulan ve 3. maddesi iptal edilen 4706 sayõlõ yasaya kadar orta- ya çõkan bu rejimi boz- maya yönelik girişimle- rin sırrı bu ek koşullar- da yatmaktadõr. Orman sõnõrõ dõşõna çõkarõlan ve tasarrufu devlete ait olan ve bu nedenle de zilyetlikle iktisabı kesin olarak hukuken müm- kün bulunmayan arazi- ler, orman alanlarõna ve çevresine fiilen egemen olan “Arazi Mafyası” tarafõndan “babalar gi- bi” satõlmõştõr. Yukarõda belirtilen ek koşullar bir yana, köyle, ormanla hiç ilişkileri ol- mayan bazõ kimseler, ya- ni mafyadan satõn aldõk- larõ(!) arazide “zilyet bi- le olamayacak” kişiler (bu arada kamu mallarõ- nõn muhafõzõ olmasõ ge- reken kimi politikacı- lar) söz konusu arazi üze- rinde, devlet malının “gaspından” başka an- lamı olmayan fiili du- rumlarını kullanarak, buralardaki büyük arazi- leri işgal altında tut- maktadõrlar. Kendilerin- den “burada ne aradık- ları” sorulunca, hiç utan- madan, “50 dönüm ka- dar zilyetlikten arazim var” diyebilmektedirler. Bu takõm arazi ve arsa spekülatörleridir. İşte 2/B ile ilgili çeşit- li yasa tasarõlarõ girişim- leri bunların baskõsõ ile gündeme getirilmektedir. Halbuki bunlar, aslõnda mafyadan satın aldık- ları(!) arazinin zilyedi olamazlar. Sorunun özü buradadır: Spekülatör takõmõ aslõnda bir “gasp”tan ibaret olan fii- li durumu yasa değişik- liği ile meşrulaştırmanın peşindedir. Son yasanõn gizli hedefi de bizce (ön- ceki girişimler gibi) kõ- saca budur. Çünkü arazi- yi satan(!) mafya da bu arazinin zilyedi değil “gâ- sıbı”dõr. mumtazsoysal@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear