25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 EYLÜL 2008 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Milgem’in Korveti M cLuhan’õn, “global köy” kavramõnõ 1950’li yõllarda or- taya atmasõ rastlantõ değildi. Özellikle de Amerikan kapi- talizmi yaşamakta olduğu bu- nalõmdan çõkõş yolu ararken. Bu bunalõmdan tek çõkõş yolu vardõ, o da Amerika’nõn yeni pazar- lara açõlmasõ, yeni sömürgeler edinmesiydi. Üçüncü dünya ülkelerini kalkõndõrma adõ altõnda siyasal düzlemde bir dizi politika oluşturulur- ken, akademi çevreleri de araştõrma projeleriy- le ve geliştirdikleri kalkõnmacõ ve gelişmeci ku- ramlarla sürece katkõ vermeye yöneldiler. İşte bunlardan biri de McLuhan’õn barõş, mutluluk ve sevgiden oluşan düş dünyasõydõ. Ulusal sõ- nõrlarõn ortadan kalkacağõ, kültürel farklõlõkla- rõn yitip gideceği ‘Büyük Ağabey’in güç ve var oluş dünyasõ birçok ulusun ve kültürün yok olu- şu, yani kâbusu olacaktõ Orwel’e göre de. Hiç kuşkusuz McLuhan da bunu biliyordu. Ancak bu, kapsamlõ ve uzun vadeli bir projey- di. Kapitalizmin dünyayõ tek tipleştirme, tek güç etrafõnda toplama ve bağõmlõlaştõrma projesi. Bu ise 18. yüzyõldan itibaren ulus, tarih, kültür, dil ve din gibi öğelerin birlikteliğinde oluşan ulus devlet yapõlarõnõn dağõlmasõyla ancak olanak- lõydõ. Böylece başlatõldõ ulus devlet karşõtõ ça- lõşmalar. Önce ekonomik anlamda zayõflatmak gere- kiyordu ulus devleti. Neoliberal ekonomi ku- ramlarõ kapsamõnda geliştirilen ve devletin kü- çültülmesini savunan tezler doğrultusunda oluş- turulan politikalar uygulamaya konuldu. Yerel düzeyde burjuva sõnõfõ yeterince oluşmamõş, ulu- sal sermayesi oldukça kõsõr, özel sektörel geli- şimini henüz tamamlayamamõş bizim gibi ül- keler için ise bu sürece dahil olmak, bir bilin- mezler serüvenine çõkmaktan öte bir şey değil- di. Nitekim 1980’li yõllarda Turgut Özal’la bir- likte uygulamaya konulan neoliberal politika- larõn ülke ekonomisinde oluşturduğu delik de- şiklik de bunu gösterdi. Üretim temelinden yok- sun kalkõndõrma politikalarõnõn ülkeyi nasõl dõ- şa bağõmlõ hale getirdiği ortada. Devlet kendi ekonomi politikalarõnõ yabancõlarõn denetimin- den ve yönlendirmesinden uzakta oluşturamaz hale getirildi. Diğer yandan üretimin olmadõğõ yerde kul- lanõm fazlasõ tüketimin özendirilmesi, dolayõsõyla da insanlarõn rant, faiz, kara para aklama yoluyla kazanç elde etme çabalarõ toplumu ilkesizliğin, düzenbazlõğõn, “benim memurum işini bi- lir”ciliğin egemen olduğu bir kirlilik sürecine soktu. Yine Batõ kapitalizminin ticari politika- larõnõn bir sonucu olarak, medyanõn da aracõlõk etmesiyle Batõ’dan akan tecimsel kültürel öğe- lerin yarattõğõ kültürel kirlenme, toplumun bu bo- yutta da Batõ yönlendirmeli bir dönüşüm süre- cine girmesine yol açtõ. Batõ dayatmasõ pop kültür, toplum yaşamõnõn her kesitini etkilemeye başladõ. Bir yandan ül- kede zaman zaman yaşanan politik kesintiler- den dolayõ henüz kimliğini tam da biçimlendi- rememiş olan ulusal kültürümüz Batõ’nõn sõğ pop kültürüyle altüst olmuş. Diğer yandan toplu- mumuzdaki etnik kültürel öğeler, Batõ’nõn bu ucuz piyasa kültürü içerisinde, yine bu oyunun bir parçasõ olarak küçük yaşam alanlarõ bulmaya ve öne çõkmaya başlamõş. Kültürel anlamdaki bu küçük yaşam alanlarõ, tam da amaçlandõğõ gi- bi toplumdaki etnik kesimler için küçük hare- ket alanlarõ sunmuş, özgürlük sunumlarõ gibi gös- terilmiş, dolayõsõyla da gurur okşama nedeni ol- muştur. Bu durumun, ulusal kültürün bütünsel bir kimlik oluşturma sürecini büyük ölçüde sek- teye uğrattõğõ gözlenmektedir. Ulus devleti zayõflatma sürecinde etnik, di- ni ve dilsel öğelerin kullanõmõ önem kazan- maktadõr. Dini mezhepleri öne çõkararak top- lumun din bütünlüğünü bozmak, etnik öğele- ri öne çõkararak toplumun ulusalcõ temele da- yalõ birliğini dağõtmak, çokdillilik, çokkültür- lülük gibi kavramlarõ önemli kõlarak toplum- daki dilsel bütünlüğü parçalamak ve böylece ulus devletin üniter yapõsõnõ oluşturan öğeleri etkisiz hale getirmek. Ve elbette ki bu bölüp parçalayarak yönetmek, bağõmlõ hale getirmek projesinin bir de bilim- sel dayanağõnõ, düşünsel zeminini oluşturmak ge- rekiyordu. Onun adõ ise ‘postmodernizm’dir. Nasõl ki ulus devlet yapõlanmasõnõn düşünsel ze- minini modernizm oluşturmaktaydõ, günümü- zün ulus devleti parçalama projesinin düşünsel zeminini de onun bir sonraki aşamasõ olan post- modernizm oluşturmaktadõr. Ve aydõnlarõmõz, o süslü püslü, şõk, sevimli, bir o kadar da havalõ kavramlarõn, sözde entelektüel söylemlerin pe- şine düşüp giden bilim insanlarõmõz acaba ne ka- dar farkõndalar ne ile karşõ karşõya olduklarõnõn? Ulus devleti diktatörlük olarak niteleyen o öz- gürlükçü, alabildiğine de demokratik liberalle- rimiz gerçekten inanõyorlar mõ ardõna düşüp git- tikleri bu sürecin, Batõ emperyalizminin yeni bir oyunu olmadõğõna? Ama emperyalist çabalara ancak ulus devletin bütünsel yapõsõyla direnç gös- terilebileceğine inanan, bu nedenle de laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin savunucusu olan bizler, devlet, yurt, ulusal ve kültürel kimlik gibi değerlerin, onlar tarafõndan, küçük maddi çõkarlar uğruna nasõl değersizleştirildiğinin farkõndayõz. Bugün Adalet ve Kalkõnma Parti- si’nin, günü kurtarma politikalarõyla da hõz ka- zanan ulus devletin zayõflatõlmasõ ve ülkenin ba- ğõmlõlaştõrõlmasõ sürecine direnç göstermenin tek yolu, Cumhuriyetin değerlerine ve Atatürk il- kelerine bağlõ kesimin bölük pörçük olmaktan vazgeçip bütünleşmesidir. Ulus Devlet, Küreselleşme ve Emperyalizm Prof. Dr. Nazife GÜNGÖR Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Bugün Adalet ve Kalkõnma Partisi’nin, günü kurtarma politikalarõyla da hõz kazanan ulus devletin zayõflatõlmasõ ve ülkenin bağõmlõlaştõrõlmasõ sürecine direnç göstermenin tek yolu, Cumhuriyetin değerlerine ve Atatürk ilkelerine bağlõ kesimin bölük pörçük olmaktan vazgeçip bütünleşmesidir.HEYBELİADA korvetinin ge- çen gün denize indirilişi kü- çümsenecek bir olay değildir. Tam tersine, önemli dönüm nok- tası olarak anlamlı bir törendi o. Baştan kıça düz güverteli es- ki yelkenlilerin adıyla anılan kor- vetler, aslında, firkateynlerden de küçük, ama çağdaş donanma- larda özellikle büyük filolara re- fakat görevi gören süratli savaş gemileridir. T.C.G. Heybeliada, elbette yerli tersanelerde yapıl- mış ilk savaş gemisi değil. Bu- harlı dönemin başlarından beri Haliç’teki Tersane-i Âmire’de ya da Gölcük kızaklarında ya- pılmış hayli savaş gemisi var. Ama şimdikinin özelliği, hemen hemen her parçasının ve “radar bağışıklığı” başta olmak üzere bütün savaşma teknolojisinin, “millî gemi” ibaresindeki anlama uygun olarak “ulusal” olması. Ayrıntıları dünkü basında çıkan bu özellik, gerçek “deniz gü- cü”nün nasıl olması gerektiğini gösteriyor. Yalnız denizde değil, her alanda “güçlü” olma iddia- sı taşıyan bir devlet, silahlarının teknolojisine sahip değilse mut- laka bir zayıflık duyar. Teknolo- ji sahibi olmanın özü ise, tekno- lojiyi kullanabilme, taklit edebil- me değil, doğrudan doğruya yaratabilme ve yenileyebilme yeterliliğidir. Genel olarak, Türk sanayii birçok bakımdan henüz o aşa- maya gelemedi. T.C.G. Heybe- liada, kendi alanında bu kısırlığı yırtmış oluyor. Bilirsiniz ki, devletler arası arenada Türkiye’yi hâlâ uğ- raştıran ve sıkı tutulmazsa unu- tulmayacak bir diplomatik ye- nilgiye sürükleyebilecek olan Kıbrıs sorununun askıda kal- masının temelinde kırk yıl önceki deniz gücünün zayıflığı da yatar. “Kanlı Noel”in ardından adaya çıkıp sorunu kökten çözme aşa- masına gelindiğinde bundan vazgeçişe yol açan somut ne- denlerden biri de, sıradan şi- leplere tank yüklenirken “bum- ba” ya da “bomba” vinç denen ağır yük düzeneklerinden birinin kırılması ve bir tankın denize düşmesi olmuştu. Buna karşılık, 1974 harekâtı- nı başarılı kılan başlıca neden- lerden biri, “Millet Yapar” kam- panyasındaki halk bağışlarıyla da desteklenen deniz gücünün çı- karma gemileri yapımıyla dona- tılmış olmasıdır. Aynı harekât 1964 geriliminde yapılabilseydi, sorun kangren olmaksızın kök- ten çözülebilecekti. Donanmalar, tarih boyunca güç gösterisiyle sonuç al- manın en pratik araçlarından biri olmuştur. Denizlerde dalga- landırılan bayraklar ve flamalar kendi halkınızın gururunu okşar, hasmınızın asabını bozar. Böy- le bir duygusallıktan yararlan- mamak akıl kârı değildir. Nitekim Osmanlı Devleti bile, deniz gü- cünü diriltmek için Donanma Cemiyeti’yle halkı seferber et- meyi denemişti. Kemalist Cum- huriyet de “Tayyare Piyango- su”yla hava kuvvetlerini güç- lendirmek amacıyla aynı duy- gusallığa başvurmaktan geri kalmadı. Şimdiki iktidar ise, halkın kat- kısını sağlamak için pekâlâ “Do- nanma Piyangosu”na dönüştü- rülebilecek bir Milli Piyango’yu, hiç “millî” olmayan yabancı ku- mar şirketlerinin de katılacağı bir ihaleye çıkarma peşindedir! mumtazsoysal@gmail.com Dini İnançlarõmõz Aylin İPEK İ çinde bulunduğumuz kutsal ay baha- ne edilerek yani daha açõkçasõ kulla- nõlarak ülkemizde gördüğümüz ya da görmediğimiz köşelerde günün her- hangi saatlerinde şiddet uygulanõyor! Nasõl mõ? Şöyle ki: Ramazan ayõ, insanlarõn nef- isleri ile birlikte tüm tinsel varlõklarõnõ arõndõrmalarõ olarak algõlanan; hoşgörü- nün en üst düzeyde ilişkilerde yer aldõ- ğõ düşünülen ya da öyle olmasõ bekleni- len bir aydõr. Ancak ne gariptir ki, böylesi beklenti- ler içinde olunan bu ayda insanlarõmõzõn bazõlarõ inancõ patolojikleştirerek, dini alet ederek, ramazanõ bahane ederek içlerin- de bastõrõlmõş olan kini, nefreti ve sal- dõrganlõğõ döke saça, marifetmiş gibi gururla toplumun üzerine saçmaktadõr. Yaklaşõk bir ay içinde, ülkemizin bir- çok yerinde ekmek parasõ kazanmak için “Tekel Bayii” işleten insanlarõmõ- zõn canõna kastedilmiş ve öldüresiye şiddet görmüşlerdir. Garip ki, kõnanma- sõ beklenen bu saldõrgan insanlar takdir toplamõşlardõr. Toplum olarak “kafa öne takke yere” zamanõdõr !!! Şimdi suda yansõyan akis- lerimize bakmalõyõz artõk ve görmeliyiz. Biz hazõmsõz bir millet olduk ve bizden farklõ olana sarõlmayõ unuttuk. Halbuki tanrõ hepimizi farklõ dil, din ve renkte ya- ratsa da biz kardeştik, değil mi? Hoşgö- rüyü bizim gibi olandan çok bizim gibi olmayana ve olamayana bağõşlamayõ da çoktan unuttuk. Oysa dünyada ve ülkemizde insanlara eşit şartlar verilmediğini çok iyi biliyo- ruz. Birimizin kabul sõnõrlarõ içinde olan ve olasõ, yaşanasõ durumlarõn diğerleri için imkânsõz dahilinde olduğunu bilerek görmezden geliyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear