23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 29 EYLÜL 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (2) Eski Dönemin Kapanõşõ Türkiye’de çalõşma ve sosyal güvenlik yaşamõna atõlan ilk adõm, 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren 818 sayõlõ “Borçlar Kanunu”dur. İşçi ve işveren ilişkileri, Borçlar Kanunu’nun “Hizmet Akdi” başlõklõ “Onuncu Bölüm”ünde ve 313. ile 354. mad- deleri arasõnda yer almõştõr. Bu bölüm, günümüz çalõşma dü- zeninin temelini oluşturmuştur. On yõl sonra, işçi-işveren arasõndaki ilişkilerin düzen- lenmesi işlevini, Borçlar Kanunu yerine, 16 Haziran 1937 günü yürürlüğe giren 3008 sayõlõ İş Kanunu üstlenmiştir. 3008 sayõlõ İş Kanunu’nun “Sosyal Yardımlar” başlõk- lõ 100. maddesi ile 1937 yõlõnda sosyal güvenlik sisteminin temeli atõlmõştõr. “İş hayatında, iş kazalarıyla mesleki hastalıklar, ana- lık, ihtiyarlık, işten kalma, hastalık ve ölüm hallerine kar- şı yapılacak sosyal yardımlar, devlet tarafından tanzim ve idare edilir.” Böylece, 1937 yõlõnda günümüzdeki sosyal güvenlik sis- teminin oluşturulmasõ sağlanmõştõr. 1937 yõlõnda temeli atõlan sosyal güvenlik sitemi, 1 Ocak 1946’da yürürlüğe giren 4792 sayõlõ “İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu” ile “Çalışma Bakanlığı’na bağlı ol- mak üzere İşçi Sigortaları Kurumu” kurularak sosyal gü- venlik yolunda kilometre taşlarõ döşenmeye başlamõştõr. (*) “İlk kilometre taşı, sonradan yürürlükten kaldı- rılmış bulunan 8.6.1936 tarih ve 3008 sayılı İş Kanu- nu’nun (yedinci faslında) yer alan hükümlerdir. İlk si- gorta yasası 27.6.1945 tarih ve 4772 sayılı İş Kazalarıy- la Meslek Hastalıkları Kanunu’dur. 5502 sayılı Hasta- lık ve Analık Sigortası Kanunu 10.1.1950 tarihinde, 6900 sayılı Maluliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Kanu- nu ise 13.2.1957 tarihinde yayımlanmışlardır. Yaşlılık si- gortası 6900 sayılı kanundan önce 8.6.1949 tarihinde ya- yımlanan 5417 sayılı yasayla düzenlenmiştir. Bugün da- hi bazı yasalarımız bakımından önem taşır.” 1965 yõlõnda İşçi Sigortalarõ Kurumu, yerini Sosyal Si- gortalar Kurumu’na bõrakmõştõr. 17.6.1949 günlü Resmi Gazete’de yayõmlanan 5434 sa- yõlõ “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu” ile kurulan T.C Emekli Sandõğõ, 1949 yõlõnda İşçi Sigorta- larõ Kurumu’nun yanõnda Türkiye’de sosyal güvenlik sis- temindeki yerini almõştõr. Bu kurumlara 1972 yõlõnda Bağ- Kur katõlmõştõr. 20 Mayõs 2006 günlü Resmi Gazete’de yayõmlanan 5502 sayõlõ Sosyal Güvenlik Kurumu Yasasõ ile sosyal güvenlik kurumlarõnõn tek bir çatõ altõnda toplanmasõ öngörülmüştür. “4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Ba- ğımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalı- şanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ile 5434 sayılı Türki- ye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile kurulan Tür- kiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı’nın; merkez ve taşra teşkilatlarının kadroları ile kadrolarında görev yapan memur ve işçileri, (…) ile her türlü taşınır ve taşınmazları, tapuda bu kurumlar adına kayıtlı olan taşınmazları ve hizmet binaları, araç, gereç, malzeme, demirbaş ve ta- şıtları, alacakları, hakları, borçları, iştirakleri, (…)” Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmiştir. 1 Ekim 2008’de ise sosyal güvenlik yasalarõnõn bir bö- lümünün tümü, bir bölümünün bazõ maddeleri yürürlükten kalkacak ve yerlerini işsizliğin, kayõt dõşõ ekonominin, yol- suzluğun, yoksulluğun “kol gezdiği” Türkiye’de, 5510 sa- yõlõ Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlõk Sigortasõ (SSGSS) Ya- sasõ’na bõrakacaktõr. (*) Kaynak: Mustafa ÇENBERCİ: Sosyal Sigortalar Ka- nunu Şerhi 1977, sayfa 62/III ve 64/(57). KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 29 Eylül SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ABD’nin Sonbaharı (II) Türkiye kendi düellolarıyla uğraşırken dünya Oba- ma-McCain düellosuyla meşgul. “Boş viteste” giden süper gücün krizi çünkü “kü- resel boyutta endişe” yaratıyor. “Kriz bana neresin- den bulaşır?” endişesi, yağ halkaları gibi uluslarara- sı camiayı teslim alıyor. TV’deki ilk McCain-Obama tartışmasını bu nedenle 55 ülke canlı yayınla verdi! Başlı başına bu bir “haber”... Şimdiye dek ABD’deki hiçbir “başkanlık tartışma- sı”, “uluslararası düzeyde” böyle bir ilgi toplamamış... İlgiyi genelgeçer “küreselleşmeyle” açıklamak yet- miyor. “Boş viteste kalmak dehşeti”, insanları “Bush’un bı- raktığı enkazı acaba kim devralacak?” dürtüsüyle ek- rana çekiyor... Yedi düvel böyle “diken üstünde” ABD seçim kam- panyasını izlerken Amerikan kamuoyu -tam ters yönde- bir “trend” sergiliyor. Bu çok çarpıcı bir paradoks. McCain-Obama yarışı dünyada izlenirlik düzeyiy- le bir “ilk” rekoru kırarken ABD’de tartışmayı izleyen Amerikalıların sayısı “18 milyon!”. Amerikan seçmeninin “apolitizasyonu”, süper gü- cün krize neden sürüklendiğini de açıklayıcı nitelikte. Obama neden kılıç çekmedi? Gelelim tartışmaya... McCain-Obama karşılaş- masını “canlı yayından” ben de izledim. Basınımızdaki bazı haberlere “kılıçlar çekildi!” ifa- deleriyle yansıyan tartışma gerçekte çok “sıkıcıydı”. İçinde bulunulan dramatik şartlarda hatta, daha sı- kıcı bir tartışma düşünülemezdi. Yarışın değerlendirmesini yapan yorumcuların üzerinde durduğu, sorduğu başlıca soru da zaten bi- zatihi bu: “Obama’nın eline daha mükemmel fırsat geçmez- di. Niye McCain’i oymadı? Neden ‘Bush’un devam- cısı’ olduğu mesajını, rakibini tuş edene dek vurgu- lamadı? Neden kılıcını çekmedi?” Çekmedi değil gerçekte, -“aykırı bagajının” ağırlı- ğı nedeniyle “çekemedi!” demek daha doğrusu. “Hüseyin” (Barack Hüseyin Obama!) adının ağırlı- ğı, mensup olduğu “ırk”, aile kökenleri nedeniyle dü- zenin temsilcisi “Vietnam kahramanı” McCain’e kar- şı savunmada kaldı Barack Obama... “Düzenin yabancısı” kimliğinin koyduğu ipotekten kendini kurtaramadı. Tartışmayı izlerken hep: “Hadi Obama! Tam sıra- sı! Geçir şu sevimsiz, kibirli, boş konuşan adama!” olu- yordunuz... Ama Obama o beklediğimiz yumruğu bir türlü ata- madı. Niye? Karşısındakini mindere seremeyeceğinden değil. Popülist Amerika’nın nabzı için çok “farklı” bir kim- lik taşıdığından yapamadı bunu... En ağır itham: ‘Çok elit!’ Obama’nın bir yanı, mevcut Amerikan kodlarına gö- re “sakat”(!), bir başka yanı da çok “fazla”(!). “Fazla” yakışıklı, “fazla” terbiyeli, “fazla” Harvard’lı, “fazla” liberal (ki -Amerikan lügatında bunun karşılı- ğı “sol”, “cızz sakın ha!” öcü demek) ... özetle “faz- la” elit Barack Obama. Sadece Türkiye’de değil, derin popülizmler çağında, bir kere “elit” denmeyegörsün. En ağır küfürden be- ter. Altından kalkmak deveye hendek atlatmaktan zor. “Reyting demokrasilerinin” tek kriteri bugün “so- kaktaki adamın teveccühünden” ibaret. “Sokak, gö- beğini kaşıyan adamlardan” oluşuyorsa, “cehalet” prim yapıyor... McCain mesela gitti, kara cahil bir kadını, Sarah Palin’i “başkan yardımcısı adayı” seçti ve reytingle- ri sıçradı... Kısacası elit olmak “out”, cehalet “in”! Adınıza bir de fi tarihinde eklenmiş “Vietnam kah- ramanı” etiketi varsa, bitti. Dövüşe güçlü konumdan başlıyorsunuz... ABD başkan adaylarının ilk karşılaşmasında bu ol- du. McCain, Obama’yı küçümsedi ve aşağıladı. “Dış po- litikadan sen ne anlarsın? Ne bilirsin? Ben, Veziristan’a gitmiş adamım!” dedi... Amerikan seçmeni, Veziristan’ın nerede olduğunu bilmiyor. Ama siyaseten böylesine egzotik yerlere git- miş bir adamı kafadan “dünya meselelerine hâkim!” diye tercüme ediyor. Obama istediği kadar akıllı fikirli şeyler söylesin... Clinton’ın veciz tespitiyle ifade etmek gerekirse, “Amerikalılar, hatalı da olsa ‘güçlü görüneni’, ‘zayıf gö- rünen haklıya’ tercih eder!” Türkiye’de de -heyhat!- böyle değil mi? Obama’nın başkanlığı alması, bu açmazı aşması- na bağlı. Teşekkür Yan gelip yatan gazetecilerin Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür borcu var. Belge ve bilgileri bulduğu için. Dosyaları zamanaşımına uğratma becerisini gösteren soruşturmacıların Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür borcu var. Hukukun onurunu kurtardığı için. Uyuyan toplumun Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür borcu var. Uyandırdığı için. Siyasetçilerin Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür borcu var. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, sorgulayıcılığı ile örnek olduğu için. CHP Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay’ın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvurudan: “TRT 2’de 27 Ağustos 2008 tarihinde, saat 22.10’da yayımlanan ‘5 Gün 5 Gündem: Yüzleşme’ adlı programda, son günlerde özellikle bazı çevrelerce yıpratma amaçlı olarak dile getirilen ve CHP’ye saldırı söylemi olarak geliştirilen ‘Anamuhalefet partisi boşluğu’ konusu seçilmiştir. Bu programın yapımcısı, Zaman Gazetesi’nden Turizm ve Kültür Bakanlığı’na, oradan da TRT’ye geçen Ahmet Turan Ayhan’dır. Programın sunucusu TRT’nin kadrolu spikeri Ayşe İdem Tümer, yorumcusu Taraf ve Zaman gazeteleri yazarı Etyen Mahçupyan’dır. Öncelikle programın konusu ‘anamuhalefet partisi boşluğu’ peşin hüküm cümlesi içerdiğinden bu programda; seçilen peşin hükmün konuşularak, belleklere kazınmasının amaçlandığı, diğer bir anlatımla anamuhalefet partisi olan CHP’nin halkın gözünde küçük düşürülmek istendiği çok açıktır. Bu programda sunucunun program yorumcusuna yönelik sorularında ve konuşmalarında yer alan ve aşağıda belirtilen beyanları, bu programın gerçek amacını ortaya koyması açısından özellikle dikkat çekicidir: ‘…son yıllarda artık, Türkiye’nin asıl sorunu iktidar değildir efendim, güçlü bir muhalefetin olmayışıdır…’ ‘…muhalefet boşluğu var, böyle bir eleştiri var bugünkü programımızın ana ekseninde ve anamuhalefet partisi CHP olduğu için CHP’ (Band çözümü shf.1. son pragraf ).” Partizanlıkla yasadışılık el ele, kurumlar çürütülüyor. Sanki 50’li yılların son dönemini yaşıyoruz... Partizan Program Kültür Merkezi Geçen hafta adliye binasının yanındaki Ankara Cer atölyelerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “kültür yatırımcısı ve girişimcileri”ne tahsis şartnamesine ilişkin uzmanların görüşlerine yer vermiştik. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay aradı. Bir sanat-kültür merkezi yapmak istedikleri yerin işletilmesinin devletçe üstlenilmesinin zor olduğunu ileri sürdü: “Elektriği, suyu, ısıtması, soğutması... Bu merkezin ciddi bir işletme gideri olacak. Oraya otopark da yapılacak. İddia edildiği gibi kira bedeli olarak 30 YTL değil, 500 araçlık bir otopark yapılırsa yıllık 147 bin YTL, bin araçlık bir otopark yapılırsa 184 bin YTL alınması öngörüldü. Benim derdim, Ankara’ya yakışır bir sanat merkezi oluşturmak. Makul bir kira koyduk oraya. Burası yeter ki işlesin, ben ciddi bir gelir elde etmemeye de razıyım.” Bey Baron değilmiş, mirmiş, beymiş... Milyonların önünde gaz çıkaran kadın fıkrası anlatan, doğruları söyleyenleri “müfteri” olmakla suçlayan, “gerekirse Meclis’te anıracağını” açıklayan, “tosun” diyerek yüz numara duvarı kültürü ile insanlara sataşan, “Hakkımdaki iddialar kanıtlansın istifa ederim” diye ortalığa fırlayıp hakkındaki iddialar mahkeme kararları ile kanıtlanınca sözünü yutan bey! Dünyada ortalık birbirine girmiş, bi- zimkisi “Bize bir şey olmaz” demeye getiriyor. Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un de- yimiyle “karanlıkta ıslık çalıyor” yani. Yi- ne Kuruç’un söylemiyle “Ciddi bir şeyle karşı karşıyayız deme cesaretine sahip değiller. Çünkü herhangi bir tedbirleri yok”. Önlemleri yok ama, iddiaları bü- yük... Bunalımı fırsata çevirecekler- miş... Çevirebilirler mi? Bilsay Kuruç’a göre öncelikle bir şe- yi unutmamak gerekiyor: “Türkiye’deki iktidar, dünyadan ge- lecek paraya bel bağlamıştı. O geldi- ği sürece var oluyordu. Son 7-8 yıldır dünya likitide bolluğuna boğuldu ve bu- günkü iktidar da dünyanın kendisine verdiği büyük likitide bolluğu sayesin- de var oldu. Dünyanın para darlığı çektiği bir dönemde bu iktidarın olması mümkün değil. Türkiye’ye paranın gel- memesi halinde böyle bir iktidarın da- yanağı kalmayacak.” Gelelim fırsat bu fırsat sevdasına... Bilsay Hoca’dan ders alsınlar: “Amerika’daki deprem kapitalizmin finans ayağını fena halde vuruyor. Fi- nans da Amerika’da yaklaşık 10 yıldır gerçekte var olmayan değerlere da- yanarak büyüyen bir olgu. Kapitalizmin kof ayağı vaatlere dayanıyor. Dünyanın milli geliri yaklaşık 60 trilyon dolar. Fa- kat alacaklar, yani vaat eden değerler 600 trilyon dolar civarında. Yani dün- ya hasılasını 10 katına katlamak lazım ki, vaat edilen paranın karşılığı bulun- sun. Dolayısıyla insanların vaatle borç- landıkları bu para gelirlerinden, ser- vetlerinden, varlıklarından kısılacak. Kapitalizmin böyle şişkinlik yaratarak büyüdüğü dönemlerde elinde taze parası olmayanlar ya da sahip olduğu varlığı paraya çeviremeyenler batar. Gayrimenkul, hisse senedi, borç se- nedi böyle ortamlarda beş para etmez. Çünkü yarınki fiyatları belli değildir. İşin garibi yarınki fiyatı belirleyecek olan öl- çü birimi, yani doların da fiyatı belli de- ğildir.Tuzun kokması gibi, doların da ar- tık yarın ne olacağı belli değilse, güvenin kalmadığı tam bir bunalım ortamı var demektir. Dünya böyle olunca Türki- ye’nin durumu nasıl iyi olacak anlaya- mıyorum.” Bize bir şey olmazcı da anlamıyor za- ten. Sıkıştı, durumu idare ediyor... Bize Bir Şey Olmaz HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tekerlek biçi- minde ve sarõ renk- te bir cins peynir. 2/ Soyundan gelinen kimse... Bal pete- ği. 3/ Yedi Uyur- lar’dan biri. 4/ Ça- nakkale’nin bir il- çesi... Uzun bir nes- nenin incelerek bit- tiği son ve sivri noktasõ. 5/ Karak- ter... Belirti, ipucu. 6/ 19. yüzyõlda Fransa’da ortaya çõkan artizlenimci sanatçõlar grubu. 7/ Büyük bir heyecan duygusu ya- ratmaya yönelik edebiyat üslubu. 8/ Japon lirik dra- mõ... Yüz metrekare tuta- rõnda alan ölçüsü birimi... Sõcak ve kuru bir rüzgâr. 9/ “ --- atlar yakõn eyler õrağõ / Yüce dağdan aşan yollar bizimdir” (Dadaloğlu)... Ormanlara büyük zarar ve- ren bir böcek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gebe deveye verilen ad... Sodyum elementinin simgesi. 2/ Tanrõtanõmaz... Bir inceleme sonucunu içeren yazõ. 3/ Bir tür hamur tatlõsõ. 4/ Adlarõ sõfat yapan bir yapõm eki... Paylama, azarlama. 5/ Çerkezlere verilen bir başka ad. 6/ Güçlük, korkulacak tehlikeli durum. 7/ Karõşõk renkli... Dinsel bayramlardan bir önceki gün. 8/ Bir nota... Kale hendeği... Büyük savaş davulu. 9/ Kadõn kõlõğõna girip çen- gi gibi oynayan erkeklere verilen ad... Bir soru sözü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç İ F T E H A N E E T A R O M A N R A P İ R İ N A İ A L E L İ M A N İ K A K A R A B E Z F R A M S E S S U A K A İ T A İ T S A L M A S T R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear