23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Disiplin Bağlantısı DOĞUŞ Grubu’nun Turgutreis D-Marina’da dü- zenlediği Uluslararası Klasik Müzik Şenlikleri’nin dör- düncüsü bugün sona eriyor. Marina ve klasik müzik! Pek klasik olmayan, belki de hiç rastlanmayan bir bağlantı değil mi? Marina müziği, eğer yakınlarda sürekli şamata üre- ten bir eğlence odağı yoksa, ancak martı çığlıkla- rından, deniz şıpırtısından ve teknelerin motor sesleriyle yelkenlerin armalarını takırdatan rüzgâr uğultusundan ibarettir. Klasik müzikle marina ara- sında nasıl bir bağlantı olabilir ki. Marina sahipliği ile klasik müziğe sahip çıkışın aynı ellerde bulun- ması mı? Ortak bir başka yanı olmalı bu bağlantının. Bir marinaya, limana, iskeleye, teknelere, gemi- lere, kısacası denizle ilgili her şeye egemen olan, onsuz edemeyeceğiniz temel kavram nedir? Disiplin değil mi? Çevrenize bakıyorsunuz, karaya alınmış tekne- lerin sıralandığı ve şenlik boyunca konser mahal- line çevrilen çekek yerinde bile bir zamanlama di- siplini gerekli; yoksa, mevsimi geldiğinde iklime en uygun tekneyi denize atamazsınız. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün tek- nelerde her şeyi sımsıkı neta etmeden yola çıkmanın bedeli sefer sırasında çok pahalı ödenir. Deniz ulaşımı baştan aşağı bir disiplin işidir; hele bahri- ye disiplini hiç şaka kaldırmaz. Müzikte de öyle değil mi? Sabırlı öğrenimi, ça- lışılması, bestesi, icrası, hatta başıboşluk sanılan doğaçlamalarıyla, nota disiplininden çok öteye, de- rin ve içtenlikli bir disiplin ister müzik. Şenlik sözü, tıpkı festival sözcüğü gibi, doğal ola- rak ilk duyuşta disiplin kavramını getirmez in- sanın aklına. Oysa, bir marinada müzik izlerken o kavramı düşünmeden edemiyorsunuz. “Soğuk topraklardan sıcak ezgileri”ni dinledikle- rimiz, Smetana dışında, Çaykovski, Grieg ve Si- belius, ancak disiplinle yaşanan ve sert denizleri- ne demir disiplinle çıkılan uzak kuzey ülkelerinin bes- tecileri değil mi? İdil Biret ve Maxim Fedotov, bun- ca yıldan sonra hâlâ “harika” kalışlarını disipline borçlu değil midirler? Günbatımı Konserleri’nde her- kesi hayran bırakan gitarist, viyolonist, piyanist, vi- yolonselist sanatçılar disiplinsiz yetişebilirler miy- di? Orfeon Korosu’na çoksesliliğin ustalığını öğre- ten Elnara Kerimova, disiplinli çalıştırması olma- sa o beceriyi edindirebilir miydi? Bolşoy ve Krem- lin balesinin prima sanatçıları ve Arjantinli tango- cular, sanki sezgiyle adım atıyormuşçasına dans ederken aslında iliklerine işlemiş bir vücut disipli- nini sergilemiş olmuyorlar mı? Maestro Erol Erdinç, bu gece İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nı yöne- tirken operacıların sesleriyle çalgılar arasında uyum sağlarken yine yılların bütün sanatçılara verdiği disiplinden yararlanmayacak mı?.. mumtazsoysal@gmail.com C IA’nõn muteber ajanõ, uzun yõl- lar Türkiye Ma- sasõ Şefliği’ni yapan, 20 yõl önce emekli ol- duğu halde uğursuz el- lerini hâlâ üzerimiz- den çekmeyen ve bu şeytani görevini geçim kaynağõ haline getiren, maalesef başta Saban- cõ, Boğaziçi, Bilgi gi- bi malum üniversiteler olmak üzere akademik ve tabii AKP ve yö- rüngesindeki medya çevrelerinde birçok oy- daşõ bulunan bu casus eskisinin, sürekli bu neviden kitaplarõ ya- yõmlamaya odaklan- mõş TİMAŞ’ta bir ki- tabõ yayõmlandõ: Yük- selen Bölgesel Aktör, Yeni Türkiye Cum- huriyeti. Kitabõn orijinal adõ “The New Turkish Republic - Turkey As A Pivotale State in The Muslim World” yani, Yeni Türkiye Cumhuriyeti - İslam Dünyasõnda Eksen Ül- ke. Başlõğõn Türkçeye çevrilişindeki değişik- lik kolaylõkla fark edil- mektedir: Türkiye’ye biçtiği “eksenlik” gör- evi burada çok sõrõttõğõ için olmalõ ki çeviride bu “Yükselen Ak- tör”e dönüşmüş. Fuller, İngilizce baş- lõğõn sorumluluğundan kaçmak için önsözde (s.17) bunun ABD’de- ki yayõncõ tarafõndan seçildiğini (!) öne sür- mektedir. Suret-ı haktan görünmek Türkiye’ye yapõlabi- lecek kötülüklerin en hainini para karşõlõğõ yerine getirirken “su- ret-i haktan” görün- meyi de ihmal etme- mektedir: Güya 1957’de henüz üniver- site öğrencisi ve CIA’nõn adõnõ bile bil- mezken, büyülendiği ve dilini öğrendiği Tür- kiye’ye, halen aynõ te- miz duygularla ilgi du- yuyormuş (!). Okuyu- culardan küçük de bir ricasõ varmõş: 1960’lar- da Türkiye’de istihba- rat görevlisi olarak hiz- met verdiğini ve CIA’da çalõştõğõnõ unutmalõlarmõş; za- manla her şey değiş- miş; onun da görüşle- ri değişmişmiş; lütfen kitabõ arkasõnda özel amaç güdüyormuş gi- bi okumamalõlarmõş; gizli kanaldan ABD politikasõna yardõm et- mek için yazmõyor- muş; tersine ABD’li politikacõlarõn çoğu ki- taptan hoşlanmaya- caklarmõş vs.. Yalanõn bini bir para: Barõş gönüllülerinin 1950’lerde Türkiye’ye yarõ istihbarat amaçlõ geldiklerini; Türkçe öğrenmenin ajanlõğõn zorunlu bir koşulu ol- duğunu, peşinden he- men CIA’da görev al- masõnõn bunu kanõtla- dõğõnõ itiraf ederek, “değiştim” demekle, Türkiye’ye karşõ geç- mişte nasõl haince ça- lõştõğõnõ ağzõndan ka- çõrmaktadõr. Teşekkür ettikleri Diğer bir itirafõ da “Teşekkür” bölü- münde kolaylõkla fark edilmektedir: Burada Birleşik Devletler Ba- rõş Enstitüsü (USIP) ve Earhart Vakfõ’ndan destek gördüğünü söy- lemektedir. Bunlardan ilki USIP, üyeleri ve başkanõ ABD Başkanõ tarafõn- dan atanan “istihba- rat kuruluşlarının sı- nıflandırılmış (teyit edilmiş) belgelerinin dağıtımını gerçekleş- tirmekte ve dış ülke- lerde -bu arada Tür- kiye’de- para karşılı- ğı araştırmalar yap- tırmaktadır” şeklin- de tanõmlanan, yasa ile kurulmuş bir devlet ör- gütüdür. (Mustafa Yıl- dırım, Project De- mocracy, SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞIN- DA, Ulus Dağõ Yayõn- larõ, 2008 s. 346) Bu kuruluş hakkõnda bir fikir edinebilmek için Türkiye’de des- tekledikleri bazõ pro- jeleri anõmsamak ye- terlidir: 1) Boğaziçi Üniver- sitesi, KEMAL Kİ- RİŞÇİ, Türkiye’nin Kürt Politikasõ, fon pa- rasõ: 24.500 dolar 2) George Washing- ton Üniversitesi, SAB- Rİ SAYARI, -halen Sabancõ Üniversite- si’nde görevli, Ful- ler’õn can dostu- yine Türkiye’nin Kürt Poli- tikasõ, fon parasõ: 27.500 dolar 3) Türkiye dõşõnda yapõlmakla birlikte Türkiye ile ilgili 8 pro- jeye, bir tanesi de Ful- ler tarafõndan olmak üzere, 366.000 dolar ödenmiştir. Ayrõca USIP’in 1984’te ABD Kongresi’nce kuruldu- ğunu, 1985’te ABD Savunma Yetki Yasa- sõ ile kurumsallaştõrõl- dõğõnõ, bütçesinin 10- 15 milyon dolar ara- sõnda değiştiğini, Yõl- dõrõm’õn bu yetkin araştõrmasõndan öğre- niyoruz. (a.g.e. s. 384) Fuller ise kitabõnda, kendisinin ABD’nin dõş politikasõna karşõ çõktõğõnõ dolayõsõyla bu devlete bağlõ örgütler- le ilgilendirilmemesi gerektiğini öne sürüyor ve hararetle Türkiye’ye de aynõ yolu öğütlüyor. Finanörler ve bağımsızlık Kitabõnõ finanse eden bu kuruluşlarõn yapõsõ ile Fuller’in bağõmsõz- lõk savõnõn pek bağ- daşmadõğõnõ okurlarõ- mõz elbette kolaylõkla fark edeceklerdir. Gelelim Fuller’in Türkiye hakkõndaki müthiş gözlem ve öne- rilerinin birkaçõna: 1) ABD, 11 Eylül 2001 saldõrõlarõnõn da etkisiyle Bush yöneti- mi altõnda tek yanlõ ve hegemonik bir politika izliyormuş. Bush tüm İslam dev- letlerini toptan suçlu- yor (!). Bu politika Türkiye’nin aleyhine imiş. Kişilik sahibi, õlõmlõ İslamcõ demo- krat AKP de buna kar- şõ çõkõyormuş (!) ve AKP’nin bu bağõmsõz politikasõ İslam dün- yasõnca takdir edili- yormuş (!). 2) Batõ dünyasõ AKP’ye kadar (2002) kendisine sadõk kalan Türkiye’nin bu politi- kasõnõn evrilmesinden hoşnutmuş; bu zen- ginlik yaratõyormuş (!). 3) Zira 1950’den sonra Türk tarihi, Ke- malist aşõrõlõklarõ tör- püleyen ve milletin cumhuriyet öncesi geç- mişiyle daha rahat ve normal ilişkiye geç- mesi sürecine girmiş- miş; bu da Türkiye’nin Müslüman dünyadaki yerinin daha iyi anla- şõlmasõna yarayan sağ- lõklõ bir evrimleme imiş (!). 4) Artõk Türklerin Araplarla konuşmasõ gerekiyormuş. Onlar esasen sadõk Osmanlõ tebaasõ imiş; Türkleri arkadan vurmamõşlar ve Lawrence popüler bir söylem imiş; Ata- türk hilafeti kaldõr- makla büyük hata işle- miş, İslam âlemi başsõz kalmõş (!) vs... Bu makaleye sõğma- yacak daha yüzlerce model ve öneri.. Ilõm- lõ İslam, Fethullah, Nurcular ve AKP’ye müthiş övgüler (Fet- hullah’a tam 20 sayfa). Osmanlõ ve Türk ta- rihinden zerre kadar nasip almamõş bu ca- sus emeklisi, parasõnõ aldõğõ ABD hükümeti- ne (USIP) sözde karşõ çõkõyor izlenimi yara- tarak AKP’ye de aynõ politikayõ izlemesini öğütlüyor ve izlediği için de takdir ediyor (!). Teşekkür ettiği ikin- ci kuruluş Earhart Vak- fõ, Türkiye’deki Nur- culuk araştõrmalarõnõ RAND (yine yarõ as- keri bir kuruluş ol- makla birlikte dõşarõya karşõ şirket ve think- thank “düşünce top- luluğu” gibi gösterilen kuruluş) üzerinden fi- nanse ederken Fuller’e 2 milyon dolar veren sabõkalõ kuruluş. Fuller bu parayla meğer tek tek projele- re yõlda 100 bin dolar ödemekte imiş. Bu profesörlerin çoğu eko- nomi, felsefe ve siyaset bölümlerinde görevli imişler. (Yõldõrõm a.g.e.s. 379 dipnot 596, “Endowing The Right-wing Academic Agenda” - Sara Dia- mond CAQ, s. 46-47) Gülen için çõrpõnan medya güllerinin, anlõ şanlõ malum hocalarõ- nõn bu işlerini (Abant Toplantõlarõ vs.) Allah rõzasõ için yapmadõk- larõ böylece yabancõ kaynaklarca da doğru- lanõyor. CIA’nın muteber adamı Son olarak genelde ABD hükümetlerinin özelde Fuller’in Tür- kiye üzerindeki hedef- leri konusunda çok de- neyimli bir kaynaktan söz edeceğiz. Gazeteci Yılmaz Po- lat, 26 yõldõr Was- hington’da görevli ola- rak edindiği gözlemle- rini “CIA’nin Mute- ber Adamı” (Ulus Da- ğõ Yayõnlarõ, 2008) isimli kitabõnda aktar- maktadõr: “Türkiye deneyi başarıya ulaşır ve İs- lamcılar siyasi ikti- darı kuvvet kullana- rak ele geçirmeyi he- deflemek yerine de- mokratik hükümet şeklinin bir parçası olursa, o zaman Tür- kiye, bölgede İran ör- neğine alternatif bir model olarak ortaya çıkar. Bunun başarı- sızlığa uğraması, ılımlı İslamcı güçleri parlamento ve seçim- ler yoluyla siyasete katmaya çalışan Mı- sır gibi diğer bölge ülkelerinin çabaları- nı da olumsuz etkile- yecektir.” (Sayfa 1) Bu görüşleri içeren 80 sayfalõk bir raporu Fuller, “The Prospect for Islamic Funda- mentalism in Turkey” (Türkiye’de İslam Kök- tenciliğinin Geleceği) adõyla ve o tarihlerde ABD’de bulunan Prof. Sabri Sayarõ’nõn katkõ- sõyla hazõrlayõp 1989 sonlarõnda Pentagon’a sunar. BOP’un mimarları İşte bugünlere Bü- yük Ortadoğu Projesi (BOP) adõyla gelen tezgâhõn mimari bu adam ve Sayarõ’dõr. Bu Türk akademis- yen, ülkesinin 85 yõldõr laiklik gibi yanlõş bir siyasi rejimde yönetil- diğinden hareketle ge- lecek rejim tasavvur- larõna karanlõk bir adamla işbirliği yapa- rak yabancõ ülkelere teslim etmekte bir sa- kõnca görmemiştir. Halen Sabancõ Üni- versitesi’nde odak ku- ran meslektaşlarõyla ül- külerini Rand Corpo- ration ve USIP gibi hayõrsever ABD kuru- luşlarõnõn mali katkõ- larõyla ve sabõrla canlõ tutmaktadõrlar. Son yõllarõn yõldõz partisi AKP ve tüm ül- ke kendilerine sonsuz borçludurlar. Bir Riya Örneği -Graham Fuller- Ilõmlõ İslam Şevket ÇİZMELİ Ankara Barosu Avukatlarõndan Türk akademisyen, ülkesinin 85 yõldõr laiklik gibi yanlõş bir siyasi rejimde yönetildiğinden hareketle gelecek rejim tasavvurlarõna karanlõk bir adamla işbirliği yaparak yabancõ ülkelere teslim etmekte bir sakõnca görmemiştir. Halen Sabancõ Üniversitesi’nde odak kuran meslektaşlarõyla ülkülerini Rand Corporation ve USIP gibi hayõrsever ABD kuruluşlarõnõn mali katkõlarõyla ve sabõrla canlõ tutmaktadõrlar. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ 30 Ağustos’ta Belgesel film Kafkasya’da yaşananlar Türkiye’nin dış politi- kasında önemli bir yer tutuyor. NATO’ya bağlı gemilerin ardından ABD savaş gemilerinin de Karadeniz’e açılması Boğazlarla ilgili Montrö Antlaşması’nı bir kez daha günde- me taşıdı. Gündemin yoğunluğu bir yana okurlarımıza da- ha iyi bir gazete vermek için çalışmalarımız sü- rüyor. 30 Ağustos Cumartesi günü daha önceki yıllarda olduğu gibi yine bir saatlik belgesel film hazırladık. Okurlarımız gazeteleriyle birlikte ücretsiz olarak bu belgesel CD’yi edinebilirler. Mucizenin Adı Mus- tafa Kemal adını taşıyan belgeselde, 30 Ağustos zaferine giden süreci en ince ayrıntılarıyla bir si- nema filmi niteliğinde bulacaksınız. Cumhuriyet spor eki Kuşkusuz spor dünyası da Türkiye’nin aynası. Her geçen gün, her geçen saat gündem değişi- yor. İşte daha geçen hafta 29. Yaz Olimpiyat Oyunları’nda kırılan rekorları, ev sahibi Çin’in gör- kemli organizasyonunu konuşurken birden rota- mızı 104 gün aradan sonra başlayan Turkcell Sü- per Lig’e çevirdik. Spor sayfalarımız ve 3. yaşına basan Cumhu- riyet Spor Eki, oyunlar süresince olimpiyatların nabzını tuttu. Pekin’deki arkadaşımız Mehmet Güçlü’nün haber ve yorumlarının yanı sıra dün- ya medyasının oyunlara bakış açısı sütunlarımı- zı süsledi. 8 madalyayla oyunları 37. sırada ka- payan Türk Olimpiyat Takımı’nın performansını da yine en yalın anlatımla siz değerli okurlara aktar- dık. 8 madalya demişken Türkiye başarılı mı ba- şarısız mı karar vermek güç. Ancak bir gerçek var ki Türk sporu 2012 Londra Olimpiyatları öncesi sis- temini masaya yatırmalı, sporu bir yaşam şekli ola- rak benimsemeli. Yoksa günlük başarılarla, dev- şirme sporcularla sadece günü kurtarırız. Söz dev- şirme sporculardan açılmışken Elvan Abeyle- gesse’nin spor yaşantısını riske atıp 10 binden sonra 5 binde de koşması ve çifte gümüş ka- zanması atletizm adına sevindiriciydi. Reklam Özdenetim Geçen haftaki yazıya bir açıklama aldık. Rek- lam Özdenetim Kurulu adına sayın Çetin Ziylan’ın açıklaması şöyle: “Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Der- neği üyeleri ile medya temsilcilerinin, dürüst ol- mayan reklamlara karşı oluşturdukları RÖK, on dört yıldır Uluslararası Reklam Uygulama Esas- ları’na aykırı bulduğu reklamların düzeltilmesini ya da yayımlanmasının reklamverenlerinden rica etmektedir. Bu nedenle RÖK’ün para cezası vermesi müm- kün değildir. RÖK’ün bu hizmeti aynı zamanda rek- lam verenlere ve medyaya, diğer denetim or- ganlarının yaptırımlarından korunmak için, tavsiye niteliğindedir. Bunu yasal bir zorunluluğa daya- narak değil, kamuoyuna yaptığı taahhüt gereği ve topluma karşı sorumluluğunun bilincindeki reklam verenlerin sağduyusuna güvenerek yapmaktadır.” İyi haftalar...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear