01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 13 AĞUSTOS 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Dünyanın durumu: Çin’de olimpiyatlar... Kafkaslar’da ölümpiyatlar! Hikâye Fatura Erol Barutçugil: “İçkiye yasak. Şortluya taciz. Kuran kursunda kızlara tecavüz. Rüzgâr ekildi, fırtına biçilecek!” Yetiştir Ertan Somunkıran: “Bakıyorum da Büyükanıt nedense hep laiklere yetiştiriyor yanıt.” YağmurDeniz - RTE, Kafkas paktı kuracakmış... “Halk oyunları ekibiyle mi!” GENELKURMAY Başkanlığı’ndan devşirilmiş emekli orgeneral bir cumhurbaşkanımız vardı: Cevdet Sunay. 68 kuşağının cumhurbaşkanıydı. 1966’dan 1973’e kadar devletin en tepesindeydi. O yıllarda bugünkü gibi beyazları daha beyaz yapan çamaşır yıkama kimyasalları yoktu; çamaşırları kar gibi beyazlatan çivitler vardı. En ünlüsü de Öküzbaş’tı. Cevdet Sunay’a “çivit marka” denirdi. Hatta “çivit” demek bile sözün adresini bulması için yeterliydi! Kemal Öncü söze girmek için nedense o bildik eski fıkrayı anımsatıyor: “Adamın biri Sunay’a öküz dediği için yargılanıp mahkûm olmuş. Ama hakaretten değil, devlet sırrını açığa vurmaktan.” Kemal Öncü’ye “Bu fıkra nereden çıktı” diye sorunca da bugüne dönüyor: “Bu fıkrayı neden mi anımsadım? Ergün Poyraz bir kitap yazmış: Musa’nın Çocukları. İşte kitabın tanıtım yazısından kısa bir bölüm: ‘Tayyip ve AKP’nin İsrail, ABD ve İngiliz büyükelçi ve istihbarat örgütlerinin desteğinde nasıl gelişip serpildiğini görecek, TBMM’de yine bu ülkelerin lehine sergiledikleri faaliyetlerini okuyacaksınız. Tayyip’in Amerikan vatandaşlığı yanında, Arap kökenli olarak tanıttığı eşinin Arap değil, Yahudi soyundan geldiğini ibretle izleyeceksiniz. Keza kendinin de Musa’nın soyundan geldiğini... Kitapta Tayyip’in Yasin El Kadı, Usame Bin Laden ilişkilerini bulacaksınız. Tayyip’in mal varlığındaki inanılmaz artışlarla, belediye başkan maaşının yanında, belediye şirketlerinden huzur hakkı adı altında aldığı paraları göreceksiniz. Tayyip’in belediye başkanlığı döneminde yapılanması hızlanan ‘geleceğin başbakanı ve cihat hazırlığının’ TBMM’de geldiği son safhalara tanık olacaksınız.’ Biliyorsunuz Ergün Poyraz Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı ve yaklaşık 13 aydır tutuklu. İşte bu da soruşturma savcısının iddianamede Ergün Poyraz’a yüklediği suç: ‘Açıklanması yasak belgeleri temin etmek, açıklanması yasak belgeleri açıklamak, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri çalmak, bulundurmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek.’ Fıkra gibi değil mi? Hayır değil, gerçek!” Fıkra değil PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Türk Silahlı Kuvvetleri’nde İlk Cuntalaşmalar Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bilinen ilk darbe ör- gütlenmesi, iktidardaki Demokrat Parti’nin gücü- nün doruk noktasına ulaştığı 1954 yılında İstan- bul’da Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay’ın giri- şimiyle gerçekleşmişti. İkisi de topçu yüzbaşısı olan bu genç subaylara daha sonra Faruk Güventürk, Necati Ünsalan, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoyt- rak, Orhan Erkanlı gibi başka genç subaylar katıl- dılar. Aynı dönemde Ankara’da da başını kurmay al- baylar Talat Aydemir ve Sadi Koçaş ile Adnan Çe- likoğlu, Sezai Okan ve Osman Köksal’ın başını çektiği bir grup subay tarafından bir komite daha ku- rulmuş ve 1957 yılında iki komite birleşmişti. Düşünülen darbe için 1958 şubat ayı öngörül- müş, fakat komite üyelerinden Kurmay Binbaşı Sa- met Kuşçu’nun ihbarı üzerine Em. Kurmay Albay Cemal Yıldırım, kurmay albaylar Naci Aşkun ve İl- hami Barut, Topçu Yarbay Faruk Güventürk, pi- yade binbaşılar Ata Tan ve Ahmet Dalkılıç, piya- de yüzbaşılar Kazım Özfırat ve Hasan Sabuncu ile Samet Kuşçu’nun kendisi tutuklanmıştı. Yargılama sonunda 8 subay aklanırken Samet Kuşçu ‘iftira’ su- çundan 2 yıl hapse mahkûm olmuştu. Davanın ar- dından Sadi Koçaş Londra’ya, Dündar Seyhan Washington’a, Talat Aydemir ise Kore’ye gönderi- lerek Türkiye’den uzaklaştırıldılar. Osman Köksal ise nedendir bilinmez Muhafız Alay Komutanlığı’na atandı. Cuntanın önderliği ise kıdemli olmasından dolayı Albay Alparslan Türkeş’e kaldı. Darbe edebiyatımıza ‘9 Subay Olayı’ olarak ge- çen bu örgütlenme, 1950’li yıllarda Türk Silahlı Kuv- vetleri içindeki bir kesimin parlamenter demokrasi- yi içselleştiremediğini, aynı zamanda da Demokrat Partili politikacıların basiretsizliğini göstermesi ba- kımından önemlidir. Ankara ve İstanbul komitelerinin birleşmesi 1957 yazında, Üsküdar’da, bir zamanlar Mahmut Şev- ket Paşa’nın da oturduğu bir evde, silah üzerine ye- min ederek gerçekleşmişti. Birleşme toplantısında Dündar Seyhan bir konuşma yaparak amaçlarını açıkladı. “Orduda ıslahat yapacağız diyoruz. Bunun için çalışıyoruz, hazırlanıyoruz. Ama dava ordudaki ıslahatla halledilemez. Memleketi ıslah etmek, kur- tarmak lazım. Politikacıların tutumu ortada. Onların bir şey yapacağı yok. Bu bakımdan yakında hükü- meti bertaraf etmemiz bahis konusu olabilir. Hazır- lıklarımızı bir ihtilale göre geliştirmeliyiz. Bunun için gerekirse kan dökmekten çekinmemeliyiz. Kan dö- külecekse dökülür, başka çare yoksa hem de çok dökülür...” (Abdi İpekçi, Ömer Sami Coşkun, İhtila- lin İçyüzü, s.40.) Darbecilerin sert mizaçlarının yanı sıra nahif bir yanları da vardı. 1957 genel seçimlerinden bir süre sonra cuntanın önemli üyelerinden ve ‘fevri’ bir ya- pıya sahip olan Kur. Alb. Faruk Güventürk, Milli Sa- vunma Bakanı Şem’i Ergin ile bir görüşme yapmış, darbe hazırlıklarından söz ederek bir lidere ihtiyaç- ları olduğunu, kendisinin darbe girişiminin başına geçmesini istemişti. Şem’i Ergin, ‘basit bir kasaba avukatı olduğunu’ ve ‘bu işin çapını aşacağını’ söy- leyerek Güventürk’ün önerisini geri çevirdi. Milli Sa- vunma Bakanı’nın ait olduğu hükümete karşı plan- lanan bir darbeden haberdar olmasına karşın bunu neden kendine sakladığı bugüne kadar bir muam- ma olarak kalmıştır. Yukarıda adı geçen subayların önemli bir bölümü daha sonraki yıllardaki darbe ve darbe girişimlerin- de etkin roller üstlendiler. Bir bölümü (Suphi Gür- soytrak, Osman Köksal, Sezai Okan, Ahmet Yıldız) 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra kurulan Milli Bir- lik Komitesi’nde görev aldı; bir bölümü ise Milli Bir- lik Komitesi’ndeki görevlerinden uzaklaştırılarak yurtdışına gönderildi (Alpaslan Türkeş, Orhan Ka- bibay, Orhan Erkanlı). Talat Aydemir 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde başarısız iki ayaklanma girişiminde bu- lundu ve ikinci girişiminden sonra yargılanıp ölüm cezasına çarptırıldı. Em. Korgeneral Sadi Koçaş, 12 Mart 1971 Muh- tırası’ndan sonra 25 Mart 1971 tarihinde Nihat Erim’in başbakanlığında kurulan faşizan hükümet- te başbakan yardımcılığı görevini üstlendi. Özetle söylemek gerekirse Türkiye’de parlamen- ter demokrasinin omurgası 1950’li yılların ortaların- da kırılmaya başlamıştır. www.denizkavukcuoglukitaplari.blogspot.com [email protected] Hükümetin geçen mart ayõnda çõkardõğõ “belediyeleri kapat- ma” yasasõ unutuldu... Nüfusu 2 binden aza inen be- lediyeleri “devlete borçlanıp yük oluyorlar” gerekçesiyle ka- patan yasaya göre, içlerindeki “Osmanlı döneminde kuru- lan”larla birlikte her biri en ün- lü tarih, kültür ve turizm mer- kezlerimiz de 2009 yerel seçim- lerinde “köy”e dönüşecekler... Bu karar için “nüfus”un tek ge- rekçe olamayacağõnõ umursama- yan; “özgün yöresel değerler”in yerel yönetimlerce gözetilmesi gerektiğini kavrayamayan; refe- randumla kurulan belediyelerin ancak referandumla kapanabile- ceğini “umursamayan” iktidar milletvekilleri, “lider talima- tı”yla çõkardõklarõ yasayõ emir-ko- muta altõnda savunuyorlar... Bu nedenle “vekil”lerinden fayda göremeyen AKP’li beledi- ye başkanlarõ da tüm umutlarõnõ CHP’nin Anayasa Mahkeme- si’nde açtõğõ davaya bağlamõş durumdalar. Yerel yükümlülükler Kamuoyu, sõcak siyasal gün- demde bu davayla ilgilenmezken Kapadokya’dan gelen haber yü- reklere su serpti. Haklarõnda “kapatılarak Nev- şehir’e bağlanmaları” kararõ verilen Uçhisar ve Nar beledi- yelerini yok etme hazõrlõklarõnõ “Danıştay” durdurdu. İçişleri Bakanlõğõ’na iletilen yüksek mah- keme kararõnda; “yerel hizmet- lerin belediyece karşılanması” gerektiği vurgulanõyor... Danõştay Birinci Dairesi’nin 16 Haziran 2008’de oy birliğiy- le aldõğõ 720 No’lu kararõ, özel- likle Uçhisar gibi, sahip olduğu tarih, kültür, doğa ve turizm de- ğerlere karşõ “yerel kamusal yü- kümlülükler”in önem taşõdõğõ belediyeleri kapatmanõn, ülke- nin ulusal kimlik değerlerine de zarar vereceğini açõkça “öğreti- yor...” Kararda deniliyor ki; “Nevşe- hir Belediyesi’ne katılmaları düşünülen Uçhisar ve Nar bel- delerinin doğal ve kültürel zen- ginlikleri barındıran Kapa- dokya bölgesinin parçaları ol- duğu, imar düzeni bakımın- dan Nevşehir’le bütünlük gös- termediği(...) görüldüğünden, tüzel kişiliklerinin kaldırılarak Nevşehir Belediyesi sınırları içerisine alınmalarının uygun olmadığına...” İşte bu vurgulamanõn, beledi- yeleri kapatma yasasõnõn mağduru olan tarih ve turizm beldelerindeki hukuk savaşõmlarõna önemli da- yanak oluşturduğunu söyleyen Uçhisar Belediye Başkanõ Mus- tafa Zuhal şunlarõ söylüyor: “Nevşehir’le aramızdaki alan- lar SİT ve milli park; yani za- ten imara açılamaz. Buna rağ- men Uçhisar’ı birleştirme fik- ri, belediyemizin tarihsel say- gınlığını da göz ardı etmek- tir...” Çünkü Nevşehir, 18. yy’da, şimdi “benim semtim olsun” dediği “Uçhisar Nahiyesi”ne bağlõ 30 evlik bir köymüş. 1954’te vilayet merkezi olduğunda bile Uçhisar’da 1930’dan beri bele- diye teşkilatõ vardõ. Yani Uçhisar, “cumhuriyetin ilk belediyeleri”nden birisi. Geçmişi Nev- şehir’den daha “kent”li. Ayrõca böl- geye hâkim “yüce” konumuyla, tarih bo- yunca Kapadok- ya’nõn en önemli yö- netim merkezleri ara- sõnda yer almõş... Böyle bir kentin, gün gelip de “il mer- kezine çok yakın” denilerek köyleştiril- mesi, tüm cumhuriyet tarihi bo- yunca kimin aklõna gelebilirdi? İmar disiplini Uçhisar’õn hukuk kazanõmõnõ kutlarken nüfusu 2 binden aşağõ düşen belediyelerin “imar anar- şisti” denilerek yok edilmelerine karşõ da bir anõmsatma yapalõm. Belediyelerin imar yetkilerini kendi başlarõna değil, “çevre bü- tünselliği” içinde kullanmalarõnõ; “keyfi yapılaşma”lara olanak sağlayan yasalarõn değişmesini; çözümün ise “tüm belediyelerin uyacakları bölge planları”yla gerçekleşebileceğini... kim bilir kaç yõldõr söylüyoruz... Hükümet ise bunun yerine kü- çük belediyeleri yok ederken bü- yük belediyelerdeki imar başõ- boşluğunu da yine görmezden geldi... Oysa belediye “yerel demok- rasinin okulu”dur; imar yetkisi ise “bilimsel yetkinlik” gerekti- ren bir alandõr. Bu nedenle, belediyeleri ka- patarak “yerel halkın demo- kratik örgütlenmesini tümüyle yok etmek” yerine, imar yetki- lerinde keyfiliği önleyecek yasal disiplini sağlamak gerekmiyor mu?... Bu ise tüm ekonomi politikasõnõ ranta bağlamõş bir siyasetin asla işine gelmiyor... Kazık ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Uçhisar ‘Kurtuldu...’ Nail Muzaç: “Timur’un fil bakıcılarının Nasrettin Hoca’yı ortada bırakması gibi Gürcü başkanın düştüğü durumu bizimki anlar mı acaba!” Sadi Yak: “Yusuf Ziya Özcan tutmuş, Abdullah Gül pişirmiş, Recep Tayyip yemiş; seçim kazanan rektörler de avucunu yalamış!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Yüksek Yerilim Hattı [email protected] Olimpiyatlara “sarıkla atlama” dalında girseydik ya! Küresel güç odaklarına destek ANKARA’DA Genelkurmay’a yakın oturan oturaklı gazetecilerden biri, Erzincan Kemah’ta dokuz askerimizin şehit olduğu saldırıyı PKK’nin Kafkas satrancında Rus piyonu olarak kullanılmasına bağlıyor! Ali Rıza Üçer de bu bağlamaya şu değerlendirmeyi yapıyor: “PKK’nin arkasındaki asıl gücün AB-D olduğu gerçeği görmezden geliniyor. Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde ‘Özgür Kürdistan’ haritasını çizmeye çalışan Batılı emperyalist güçlerin üzerine şal örtülerek Türkiye-Rusya gerginliği yaratmak isteyen küresel güç odaklarına destek veriliyor. Kafkas satrancında PKK’nin Rus piyonu olduğu savı inandırıcı değil ama post-modern kadife devrimlerle işbaşına getirilen Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili gibi aktörlerin AB-D ve İsrail’in piyonu olduğu ayan beyan ortada. Böylesi bir piyonluğun hazin sonu da gözler önünde. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan piyonlar, sırtını sıvazlayan emperyalist güçlere sınırsız güvenin ağır bedelini ödüyor.” SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 13 Ağustos Kapadokya’nın “anıtsal” yerleşmesi... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kars’õn Akyaka ilçesinde, yüzlerce kuş türünü barõndõ- ran bir göl. 2/ Gör- kem, heybet... Baş- lõca içeceğimiz. 3/ “Çamaşırcı ayı” da denilen ve Amerika’da yaşa- yan, kürkü değerli bir hayvan... Keçi tüyü. 4/ Gözleri görmeyen... Yaka- nõn göğse doğru inen dev- rik bölümü. 5/ Bir nota... “Şimdi, henüz” anlamõn- da kullanõlan bir sözcük. 6/ Şaraplarõ inceleyen bi- lim dalõ. 7/ Karadeniz’in doğusunda yaşayan halka verilen ad... Tutulacak yer, sap. 8/ Oklukirpiye benzer bir hayvan. 9/ Ah- şap ayaklar üzerine kuru- lan ve tahõl ürünlerini saklamaya yarayan, Doğu Karade- niz yöresine özgü yapõ türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Artvin ilinde, doğal zenginliğinden dolayõ “ulusal park” kapsamõna alõnan bir göl ve yayla. 2/ Bir olayõn gerçekleştiği, geliştiği yer... Itõrlõ bir bitki. 3/ Gece de- nizde balõklarõn ya da küreklerin kõmõldanõşõyla oluşan parõltõ. 4/ İstek, arzu... İsrail’in plaka imi... Tantal ele- mentinin simgesi. 5/ Savaş... Anlayõşlõ, ince ruhlu. 6/ Utanma duygusu... Bir harita, fotoğraf ya da karikatürün gösterdiği ya da temsil ettiği şeyi belirten yazõ. 7/ Ateşli silahlarda çap. 8/ Eşek yavrusu... Altõn. 9/ Giresun’un bir ilçesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 R Ö V E Ş A T A E Z İ K L A T A E G L O G S O M S E L E Ş M E K A K B A Ş R O D Ü R Y A N İ N Ü K T E D O K T R O L İ R A Ü Ç Ü R D Ü M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear