23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Evet, geleceğin in- sanları!.. Kimileri büyük düş- ler kuruyor, sonsuz umutlar besliyor. Öy- le ya, teknoloji, bi- lim, sanat, kültür bü- yük aşamalar yap- mış. Öyleyse, üç bi- ninci yıllarda insa- noğlunu mutluluk do- lu bir dünyanın bek- lediğini ummak ge- rekmez mi? Sormuşlar İngiliz fi- lozofu Bertrand Rus- sell’a, “Geleceğin in- sanlarına hangi öğü- dü vermek istersiniz?” Yalnız düşüncelerini yazmakla, ki- ta- plaştırmakla, dersler, konferanslar vermek- le yetinmeyen Rus- sell, sokak gösterile- rine de öncülük et- mekteydi. Atom bom- basına, Vietnam Sa- vaşı’na, geri kalmış halkların ezilmesine, sömürülmesine karşı direniyordu. Yukarı- daki soruya verdiği yanıt, ölümünden yıl- lar sonra bile güncel bir anlam taşıyor: “...bilgileriniz insa- nın hiçbir zaman elde etmediği güçler veri- yor size. Bu güçleri iyiye de kullanabilirsi- niz, kötüye de... İn- sanlığın bir aile oldu- ğunu, hep birlikte mutlu ya da hep bir- likte mutsuz olacağı- nı aklınıza koyarsanız bu gücünüzü iyiye kullanabilirsiniz. Bü- yük yığınların yoksul- luğu üstüne kurulmuş bir azınlığın mutluluğu sağlayabileceği gün- ler geçmiştir. O za- manlar geçmişte kal- dı. İnsanlar katlana- maz artık buna. Mut- lu olmak isterseniz başkalarının da mutlu olmalarının gerektiği- ni öğrenmeye alışmak zorundasınız.” Büyük şairler, ya- zarlar, düşünürler, gerçek politika adam- ları yüzyıllardır büyük bir düşü gerçekleş- tirme savaşını ver- mekteler. Birleşmiş bir dünya, barış için- de yaşayan insanlar; çirkin, kötü, ilkel duy- gularından arındırıl- mış bireylerin oluş- turduğu topluluklar... Victor Hugo da, 20. yüzyıl için böyle düş- ler kurmuştu: Savaş- ların ortadan kalka- cağını, ulusların barış içinde yaşayacağını... Bertrand Russell’ın da hapse girdiğini bi- lir miydiniz? “Halkına borçlu olan herkes hapishaneden geç- melidir” sözüne hak vermemek olası mı? Şöyle bir düşünürse- niz yazar, şair, düşü- nür, politikacı nice ünlü kişinin duvarlar, parmaklılar arkasında aylar yıllar geçirdiği- ni anımsarsınız. Ül- kemizde halktan, doğrudan, demokra- siden yana hemen bütün yazarlar, sa- natçılar mahpuslu- ğun tadını tatmışlar- dır. Hüseyin Ca- hit’ten Ahmet Emin Yalman’a, Nâzım Hikmet’ten Necip Fazıl’a, Dinamo’dan Ilgaz’a, İlhan Sel- çuk’tan Ali Sir- men’e, Uğur Mum- cu’dan Asım Bezir- ci’ye, Sabahattin Eyüboğlu’ndan Ve- dat Günyol’a, Azra Erhat’a daha nice aydına... “Hapisteyken mutlu olmak sizce olası mı? Siz de hapse girdiniz, bilirsiniz” sorusuna Russell’ın verdiği ya- nıt: “Bakın, ben çok iyi vakit geçirdim. Ge- nel olarak hapis ya- şamı, kafasıyla çalış- maya alışık bir adam için güçtür. Bir el işi- ne alışmışsanız güç- lük azalır. Çünkü o zaman düşünce ya- şamınızdan fazla bir şey eksilmez.” Russel’ın hapse düşmesi, inandığı il- keleri savunmuş ol- masının sonucudur. Gerçek özgürlüğe kavuşturma, gerçek- leri aydınlığa çıkar- ma... “Çatal, bıçak, kaşık çaldığım için cezaya çarptırılmış olsaydım mutsuzluğa düşerdim. Çünkü ke- paze edilmiş sayar- dım kendimi, ama ben kendimi hiç de kepaze edilmiş say- madım.” İnandığı doğruları savundukları için sürgünlere, hapisle- re, türlü acılara kat- lananlar, “güzel ya- rınlar”ın düşlerini kur- maktan vazgeçmez- ler. Russell da onlar- dan biriydi. Bakın bu güzel düşü nasıl dile getirmiş: “Zaman zaman dü- şümde, hepsi gür- büz, hepsi akıllı, hiç- biri ezmeyen, hiçbiri ezilmeyen bir mutlu insanlar dünyası gör- düğüm oluyor. Bir dünya ki orada in- sanlar, ortak çıkarla- rının kendi çıkar ça- balarından daha az ağır bastığı bilincine varmışlardır. İnsan zekâsının ve düş gü- cünün yarattığı ger- çekten parlak ola- nakları gerçekleştir- me çabasındadırlar. Böyle bir dünya, in- sanlar isterlerse, ger- çekleşebilir.” CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Gelecek, Nasıl Bir Gelecek? PENCERE Mazlumlaşmak Yazgısı... Mazlum.. Zalim.. İyi-kötü, güzel-çirkin, zayıf-güçlü, vb. gibi ço- ğu zaman mazlum-zalim ikilemi aynı kişide bir- leşir... Kim o kişi?.. En yakın ve çarpıcı örneği Yahudi... Yahudi ile Musevinin tekliğinde mazlum ile za- lim de özdeşleşti... İnsanlık tarihi son yıllarda hızlandıkça hızlanı- yor, televizyonlarda gerçekler gözümüzün içine giriyor, ibretlik dersler sergileniyor... İsrail’in çoluk çocuk demeden Filistinlileri her- kesin gözleri önünde katletmesi, savaşı değil, te- rörü vurguluyor... Hitler’e karşı mazlum, Filistinliye karşı zalim Ya- hudinin ruhsal hesaplaşmasında Museviliğin bir işe yarayacağını düşünmek bile saçma... Mazlum zulmün çıkmazını yaratır, zalimin suç- luluğunu tarihe yazar... Ancak Tarih Baba mazlum ile zalimin ayırdına nasıl varır: - Al birini, vur ötekine!.. 1915’te Ermeni mazlumdu.. Türk zalim miydi?.. Peki, Ermeni mazlumlaşmadan önce Doğu Ana- dolu’da hiç mi zulüm yapmamıştı?.. Ya Türk?.. Tarihinde ne zaman zalimdi?.. Ne zaman mazlum?.. Anadolu işgal edildiği zaman Türk sonuna dek mazlumlaşmamış mıydı? Bu ikilem nasıl çözülür?.. Tarih Baba’nın insanlığa dayattığı bir yasa var... Nedir o?.. - Güçlü olmazsan ezilirsin, ezildikçe mazlum- laşırsın... Atatürk Türkleri ezilmekten nasıl kurtarmıştı?.. Uluslaştırarak... Herkes zaten Müslümandı; ulusal bilinçle ken- dimize geldik... Filistinliler daha çok ezilecekler... Koskoca İslam coğrafyası İsrail’in terörü kar- şısında zulmü uzaktan seyretmekle yetiniyor... Bırakın İslam coğrafyasını bir yana, Filistinliler kendi içlerinde parçalandılar... Kılavuzu, dünya ahvalinde bile, akıl değil, inanç olanlar, hep ezilecekler, hep mazlumlaşa- caklar... Yazık mazlumlara...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear