23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 30 ARALIK 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Tekin M. Ormancıoğlu: “Turgut Özal’ın yüksek yargı içine koyduğu koza açılarak görevine başladı!” Erdoğan’dan seçim konuşması: “Gökçek azapta gerek!” Manyak Doğan Kapkıner: “Krizin psikolojik olduğunu söyleyen RTE, bize manyak olduğumuzu mu anlatmak istiyor.” Bahşiş Nezahat Özbek: “Bir ülke ki; millet yüz liraya geçinebilme savaşı verirken milletin parasıyla geçinenler yüz lirayı bahşiş veriyor!” Servet Uğur Pamuk: “Sen yemezsen, ben yemezsem; nasıl çıkar servetimiz trilyonlara!” YağmurDeniz Şarap fiyatı ve hindi katliamı! LAİK ve demokratik sosyal bir hukuk devleti olduğu resmen ve alenen iddia edilen Türkiye Cumhuriyeti’nde İslamcı faşizmin yarattığı baskı ortamından bir örnek de Mehmet Cangur veriyor: “Yılın sonuna doğru marketlerde indirimli şarap satışları olur ve ben de bu fırsattan yararlanıp üç-beş şişe şarap alırdım. Marketlerin reyonlarına baktım, şarapta indirim yazısı yok! Sordum; ‘Evet, şarap promosyonlarını eskiden müşteriye duyururduk. Şu anki satış fiyatımız da indirimli fiyat fakat alkollü içkilerde indirim olduğunun duyurulması yasaklandı’ dediler. İndirimli fiyat duyurusu yapmak halkı alkollü içkilere özendirmek oluyormuş! Yapılan indirim doğrudan şişedeki etikete yazılıyormuş. Konunun baskıcı yanını bir kenara bırakalım, yapılan bu uygulama ticarette haksız rekabete girmiyor mu?” Haksız rekabet mi kaldı? Devletten maaş alan Tekirdağ’daki müftü Ahmet Okutan’ın ettiği lafa bakın. Adam, yılbaşı hindisini kurbanlık koyuna rakip görmüş; Kurban Bayramı’nda “hayvan kıyımı” yapılıyor diyenleri yılbaşında kesilen hindiler için tepki göstermemekle eleştirmiş. Bu kafa öyle bir kafadır ki parkları, bahçeleri, sokakları, caddeleri, otoyolları ve hatta uçak pistini bile kan gölüne çevirdiğinin farkında değildir! Bu kafayla nasıl rekabet edilir! - RTE’ye göre İsrail, Türkiye’ye saygısızlık yapmış... “Gül, özür kampanyası başlatsın!” İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun çağrısı üzerine, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nin açılış töreni için hafta sonu İzmir’deydik. Cumartesi akşamüstü İzmir’e geldik. Hava hem soğuk hem yağışlıydı ve karanlık bastırmıştı. Ne ki Güzelyalı’ya doğru bir aydınlık ve sıcak sardı çevreyi, çünkü eski otobüs garajının yerinde görkemli bir sanat merkezi yükseliyordu. İzmirli besteci Adnan Saygun’un adını taşıyan merkez, senfonik konserler için özel olarak tasarlanmıştı. İstanbul’da ve Ankara’da bile böyle bir konser salonu yoktu. Salonun akustik özellikleri, dünya standardını yakalamıştı. Sanat merkezi, tasarımından yapımına dek ulusal gururumuzdu fakat ulusallığı epeyce aştığı dahi söylenebilirdi. Çünkü salonun çıkış kapılarının üstünde “exit” yazıyordu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın liderlik özelliğinin “ana muhalefet liderimiz” şeklinde anons edildiği gecede İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu gerçekten heyecanlıydı. Heyecanı Baykal’ın İzmir’de kimi belediye başkan adayı göstereceğini henüz açıklanmamış olması değil kapıdan bastıran parti içi muhalefetle kapıdan geçemeyen sanatseverler arasında sıkışıp kalma kuşkusuydu sanki. Kocaoğlu’nun heyecanı sahnede kendini gösteriverdi; gözüne ilişen ilk simalara bakarak Ertuğrul Özkök, Doğan Hızlan, Ali Kocatepe’nin açılış gecesini şereflendirdiğini söyleyiverdi. Danışmanları görevini yerine getirse Kocaoğlu belki de Süher-Güher Pekinel kardeşlerle selamlayacaktı salondaki konukları. Neyse oldu bir kere. Konsere gelince. Türkiye’nin hemen tüm devlet senfoni orkestralarından ve devlet operalarından sanatçıların katılımı ile oluşturulan “Ahmet Adnan Saygun Onursal Senfoni Orkestra ve Korusu”, Saygun’un başyapıtlarından Yunus Emre Oratoryosu’nu devlet sanatçısı şef Rengim Gökmen’in yönetiminde seslendirdi. Koro şefi Ali Hoca’ydı. Solistler soprano Bengi İspir, mezzosoprano Aylin Ateş, tenor Hüseyin Likos ve bas Tevfik Rodos muhteşemdi. Daha doğru bir tanımla koro orkestradan, orkestra korodan muhteşemdi. Emeği geçen herkese teşekkür. Darısı, İslamcıların elinden kurtarılmayı bekleyen, çağdaşlığa hasret İstanbul ve Ankara’nın başına! İzmir’de GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Sanatın Çirkin Yüzleri: ‘Dışardakiler’ (1) Sabrın taştığı noktalar vardır bir insanın yaşamında. Yapılan her türlü haksızlığa, atılan her türlü iftiraya karşı, “İt ürür kervan yürür” dersiniz, tepki vermemek için direnerek... Sonra bir an gelir, öyle yeni bir al- çaklık yapılır ki, o andan itibaren susmanız mümkün olmadığı gibi, sessiz kalmanızın tam tersine, ülke- nize, tarihinize zarar veren bir “iç saygısızlık” oldu- ğunu fark edersiniz... İşte öyle bir an yaşıyorum. Bu- gün size yurtdışından karşıma örülen bazı duvarla- rı anlatacağım. Ama esas bardağımı taşıran “yerel yüzsüzlükleri”, haftaya konuşacağız. Yıl 1983’tü... California’daki en parasız ve en gü- zel günlerimdi. Tuval resmi yapacak param yoktu. Kâğıt resimler yapmaktan artan zamanda, her gün gittiğim “Cafe Roma”da tüm gün kitap okurdum. Genç kızlarla flört, günü bir kahve bir sandviçle ge- çiştirmek, o günkü öğrencime tenis dersini vermek, olağan akışın diğer parçalarıydı. ABD’nin en ilerici kenti olan Berkeley’in sokakla- rında ’83 yazının bir günü gezinirken, biraz ileriden gelen mistik bir müzik sesi beni mıknatıs gibi çek- ti. Yanımda yıllar sonra hakkımda belgesel yapacak olan Makedonyalı arkadaşım Stefan Svetiev vardı. Adının Michael Masley olduğunu sonradan öğ- rendiğim, sakallı, gözlüklü, biraz hippi kılıklı sokak müzisyeni, kendi icat ettiği formülle, parmaklarına bağladığı küçük sopacıklarla Macar kökenli bir enstrüman olan “Cymbalom”u inanılmaz bir uzay mü- ziğine geçiş aracı olarak kullanıyordu. Birden bü- yülenmiştik. Bir saat ayakta izledik ve bu genç adam- la arkadaş olduk. Sinema, resim, müzik konuşu- yorduk. Parasızdık ama hayallerimiz vardı. Elimizde de buz gibi biramız olunca sohbetler koyulaşıyordu. 1980’ler bu Berkeley sokak kültürünün işçiliği ve kardeşliğiyle geçti. Michael Masley hemen bizi be- raber çalıştığı Barry Cleveland’la tanıştırdı. Yıllar- ca onların müziği, beni resim yaparken en az Pink Floyd ve Depeche Mode kadar besledi. Ben onların müziğiyle resim yaptım, onlar ise benim atölye ve re- simlerimden etkilenip bunu müziklerine ve yaptık- ları plakların kapaklarına taşıdılar. Biz, sanatın kan kardeşleriydik... Yıllar geçti. Sanat, siyaset, geçim, tüm mücade- lelerimiz için o günden beri devam ediyor. Ben her zaman olduğu gibi, bu eski arkadaşlarımla dost kal- mayı başardım, bizi ayıran iki kıta ve bir okyanusa rağmen... Birbirimizden beslenmeye ve haberleş- meye devam ettik. Michael türlü imkânsızlıklarına rağ- men Bush aleyhine site kurdu. İki yıl kadar önce Barry İstanbul’a geldi ve bir hafta kaldı. Son gün ise, benimle yarım saatlik bir film çekti, “Michael hakkında bir belgesel film yapılıyor, onda tabii senin de olmanı istiyorlar” diyerek. Keyifle kabul ettim ve nefis anekdotlar aktardım. Aylar sonra, kim bilir hangi yobaz çıkartmayla il- gili hangi dertle uğraşırken, Michael’in filmini çeken Martin Y’den bir mail aldım. “Filme beni dahil et- mek istediğini ama Ermeni soykırımını tanıyıp ta- nımadığımı” soruyordu. Yanıtım uzun olacağı için, kendisini biraz bekleteceğimi söyleyip, iki ay son- ra, içeriğini tahmin edeceğiniz mektubu, üslubumu, dostluğumu bozmadan, sorduğu sorunun konuyla ilişkisizliğini vurgulayarak aktardım. Dönen yanıt si- nirli ve gülünçtü. Uzatmamayım, yine tahmin ede- ceğiniz gibi yanıtı, bu sefer haddini bildirerek verdim. Bunun ardından da sorduğu sorunun içeriğiyle ilgi- li bir polemik yaşadık. Sonuçta bu şekilde yer almayı reddettim ve bu filmin kaybı oldu. Aklıma 1990’larda Fransız eleştirmen Francis P’nin Paris’te bir kahvede söyledikleri geldi: “Sen bu ka- fayla, Türkiye’yi Ermeni, Kürt ve Kıbrıs konularında böyle savunmaya devam edersen, buralarda hiçbir noktaya gelemezsin.” Ben de kendisine “Konu buy- sa, bu şekilde bir yere gelmemeyi tercih ederim” de- dim. Bu hafta sizlere Türkiye Cumhuriyeti karşıtı ya- bancıların, Atatürkçü, ulusalcı sanatçıların önünü na- sıl kestiklerini aktardım. Ama ne yazık ki haftaya ma- kalem çok daha korkunç olacak. Bu ülkenin kendi yetiştirdiği bazı “sanat insanları”nın onurlarını nasıl kaybediyor olduklarını göreceksiniz... bedri.baykam@gmail.com Faks: 0212 227 34 65 PERİHAN ERGUN Son günlerde günceli altüst eden bir yığın konuyla içim iyi- ce kararmıştı. Karamsarlığımı atabilme çarelerini ararken, sev- gili Ataol’un Tekin Yayınla- rı’ndan çıkan, lütfedip gönder- diği son iki kitabıyla yaşamın tüm kişisel, toplumsal, doğasal, felsefi ve daha birçok yönlerini dizelerinde yansıtan ışınlarıyla içim aydınlandı. Kendisinin bir yazısındaki tanımıyla “Şiirin be- nim kişisel yaşamımdaki yerini kuşkusuz ki biliyorum. Onsuz ya- pamam. Onun içindeki dünya benim için çoğu kez gerçek dünya dediğimizden daha ger- çektir”. İşte bu tanımını yaptığı dünya -xx bölümlük- “Hayata Uzun Veda” başlığını içeren destansı dizelerinde derinlik ya- ratacak biçimde içe yansıyor. “Okyanusla İlk Karşılaşma” adı- nı verdiği dizelerinde lirizmin özsuyunu içer gibi oldum. So- neler başlığı içinde on şiiri ve di- ğer bölümlerde de çokçasını Büyükada esintileriyle bezemiş. Bunlar üç aydır gidemediğim ikinci mekânım olan Burgazada özlemimi daha da yoğunlaştır- dı. Kitaplar hep elimin altında, bunaldıkça onlarla kendime ge- liyorum. Sayfalarla yazmak istediğim halde ne yazık ki her gün her da- kika planlı bir şekilde yaratılan laik cumhuriyetimizi yok etme- ye çalışan emperyalist güçlerin eşgüdümündeki F tipi So- ros’çular, numaralı yeni liberal- ler, ılımlı İslam tanımı altında ra- dikal İslamcılığa bayrak açan la- iklik düşmanları, hukukun üs- tünlüğünü yok sayan söylemler, yaşamı zehrediyorlar. Önce “Özür Dileme” sayfası- nı açmaya kalkışan tarih bilin- cinden yoksun aydın geçinen- lere bir ön eklemem var. Keşke babam sağ olup bu olayı ken- disi anlatabilseydi. Azeri kö- kenli olan babacığım -ki tüm ai- le öyledir- 1917 Sovyet Devri- mi’nde eğitimini bırakıp Tebriz’e döndüğünde şahlık yönetiminin yanında olan ailesiyle çelişkiye düşer. Delikanlılık rüzgârı ve il- hakçılık -Anadolu’yla birleşme- duygularıyla Kars’ta Kazım Ka- rabekir’in yanında yer alır. Do- ğuda Taşnak ve yandaşı toplu- lukların Ermeniyi, Kürt’ü, Türk’ü birbirine düşman edip karşılık- lı katle götüren 1915 başkaldı- rışının depremi devam etmek- tedir. Kendisinin niteliklerini, birkaç dil bilişini gören Osmanlı komutanları, aile ve eşlerini kaybetmiş olan 40 Ermeni ka- dınının 20’sini İstanbul’daki İn- giliz Konsolosluğuna, diğer 20’sini de İzmir’de Yunan se- farethanesine teslim etmesi emriyle babama emanet eder- ler. O da hiç hasar vermeden teslimatı yapar. Bu çocuklu- ğumda öğrendiğim gerçek söz- de soykırımın tam yadsınması değil mi? Sayın Ş. Elekdağ ekrandaki açık oturumda imza- cıların bilgisizliğini gidermeleri için Mavi kitabın dışında altı yabancı siyasetçi yazarın Os- manlı’nın soykırım yapmadığını kanıtlayan kitaplarını okumala- rını önermişti. Belki onları bulup incelemek bu aydınların kıy- metli zamanlarını çok alabilir. Bu düşüncelerle ben de çabucak okuyup gerçeği öğrenebilecek- leri, Kaynak Yayınları’ndan 15. basımı yapılan Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaz- nuni’nin Taşnak Partisi’nin Ya- pacağı Bir Şey Yok adlı kitabıy- la, Mehmet Perinçek’in Sovyet arşivleriyle kanıtlanan Ermeni Devlet Adamı B. A. BORYAN’ın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışma- sı kitabını okumalarını öneriyo- rum. Dinci baskıyla laikliğin yok edilmesini amaçlayan kişilerce Sayın Binnaz Toprak yöneti- minde bir grubun “Açık Toplum Kuruluşu” adına yapılan araş- tırmasının Anadolu’nun birçok ilinde canlı tanık ve kanıtlarıyla ortaya konmasını irtica medya- sı akıl almaz söylemlerle yadsı- yor. Oysa iki yıl önce gene B. Toprak tarafından yapılıp “Ma- halle baskısı yoktur” dedikleri araştırmayı var güçleriyle alkış- lıyorlardı. Ayrıca çağın Evliya Çe- lebisi gibi Anadolu’yu karış ka- rış dolaşan gazeteci yazar Sa- yın Yaşer, “Artık oruç tutmayan, içki içen çağdaş giysili insanla- ra ev kiralanmıyor, hakaret ve hatta darplara maruz kalıyor- lar” demiyor mu? Haberlerden beş altı kentimizdeki lokanta- larda içkinin yasaklandığı du- yurulurken, toplumsal duyar- sızlığın da üzüntüsünü yaşıyo- ruz. PKK’nin siyasallaştırılması gi- rişimlerinin arttığı bir dönemde TESEV’in yayımladığı “Kürt So- rununun Çözümüne Dair Bir Yol Haritası” adlı raporda aktarı- lanlar da oldukça karıştırıcı. Çok yakında aynı kurumdan bir de “Pontus Raporu” gelirse hiç şaşırmayacağım. Çünkü; Burgazada’dan çok yakın dostum olan bir komşu- mun yıllar önce malum neden- lerle Atina’ya göçleri o hüzünle kanserden yaşamlarını yitiren ana babanın tek oğullarından öğrendiğim bir şaşırtıcı olay be- ni bu düşünceye götürüyor. Bu gencin eşi Arnavut kökenli. Ora- daki ailesini ziyarete gitmek için Yunan makamlarından vize alın- ması gerektiğinden başvuruda bulunuyorlar. Oğlumuzun elin- deki Türk pasaportuna Pontus kaydını düşürmek istiyorlar. O da buna büyük tepki gösterip vi- zeden vazgeçiyor. Bu düşündüren olaylardan ders almamızı canlı örnekle- meleriyle 90. yaşlarını çoktan aş- mış olan TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca ile Sümero- log Muazzez İlmiye Çığ, ken- dilerine “Çılgın ihtiyarlar” tanımını da vererek, kar yağışının altında Meclis’in kapısının karşısında “Topraklarımız Araplara Peşkeş Çekilemez” tepkilemesini otu- rarak yaptılar. Bu genç ihtiyar- ların hepimize verdiği dersi an- lamayanlara yazıklar olsun... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 30 Aralık Koza SESSİZ SEDASIZ (!) Ataol Behramoğlu’nun Dizeleri İçimi Aydınlattı HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tango ben- zeri, ama ritmi daha hõzlõ Ar- jantin halk dan- sõ. 2/ “ --- kaş- larõnõ çatar / Gamzesi sine- me batar” (Ka- racaoğlan)... Kendisine ina- nõlan, sõr veri- len kimse. 3/ Pelerinli bir tür palto... Bir cetvel türü. 4/ İla- ve... “Sayõ farkõ” anla- mõnda kullanõlan spor terimi. 5/ Sõkõntõ ver- me, üzme... Hatay ilinde bir õrmak. 6/ Büyük demiryolu du- rağõ... Emile Zola’nõn bir romanõ. 7/ Bir ti- yatro oyununda, ana olayõn daha iyi belirmesi için gerekli ikinci derecede olay. .. Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayõlmõş bir strateji oyunu. 8/ Yankõ... İçgüdü durumunu almõş alõşkanlõk. 9/ Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranõnda alõnan vergi... Erkek ördek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sambaya benzer, Haiti kökenli bir dans. 2/ İn- cir ağaçlarõnda döllenmeyi sağlayan sinek... Bü- yük kent serserisi. 3/ Takõmlar grubu, küme... Süpürgeotu. 4/ İyi, güzel... Sazõn en ince ses ve- ren teli. 5/ Nevşehir’in bir ilçesi. 6/ Afrika’da bir ülke... Satrançta bir taş. 7/ Tarlalar arasõnda sõnõr çizgisi olarak kullanõlan ekilmemiş bö- lüm... Nâzım Hikmet’in soyadõ... Derviş sela- mõ. 8/ Eski Türklerde kutsal sayõlan hekim. 9/ Birinin ölümünden duyulan üzüntüyü anlatan li- rik şiir... İnce dantel. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M E L O D Y U M E B O L A L E D L E K E N D E A O R A G A M A Y F L A L A T A O M S A L A K N A K A R A T L S A L A M U R A A K S K A Ş E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear