05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER SON günlerde yerel seçim- lere ilişkin olarak çeşitli ma- kamlarca yapılan açıklamala- rın, yayımlanan bildirilerin ve söylenen sözlerin ardından kafası iyice karışan “sade va- tandaş”a bilgi vermek, yorum yapmak ve durumu anlatmak zorunda olan bir sütunda çok kısa bir yazı yazmak acaba çok mu yanlış olurdu: “Ülkede hukuk devletine gü- ven kalmamıştır, arz ederim. Nokta.” Hangi yerleşim birimlerinin belediye mi, yoksa köy ya da mahalle mi sayılacakla- rını belirleyen bir yasa gere- ğince İçişleri Bakanlığı genel- gesiyle kapatılmış belediye- lerden birince, Giresun’daki Bulancak ilçesinin Kovanlık beldesi belediyesince açılmış bir davayı sonuçlandıran Da- nıştay 8. Dairesi’nin belediye lehine 19 Aralık 2008 günlü ka- rarı üzerine... Türkiye İstatistik Kuru- mu’nca gerçekleştirilmiş “Ad- rese Dayalı Nüfus Kayıt Siste- mi” sonuçlarına karşı zama- nında iptal davası açan bel- delerin yerel seçimlere bele- diye olarak katılabileceklerini açıklayan Yüksek Seçim Ku- rulu kararına karşı Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “Bu karar daha önce Mahkeme- mizce alınmış bir kararı değiş- tirici nitelik taşımaktadır; Ana- yasa Mahkemesi kararının ih- lali anlamına gelir” diye demeç vermesi ve dün de “Ben Mah- keme’nin altı üyesi adına ko- nuştum” demesiyle... Aynı Mahkeme Başkanvekili “Bu açıklama heyet kararı alın- madan yapıldı; ben bile yeni öğrendim, ayrıca içeriğine ka- tılmıyorum” demişse... Üstüne üstlük, ülkenin Baş- bakanı da, Danıştay kararını kastederek, “İkinci bir Anaya- sa Mahkemesi’nin daha oldu- ğunu öğrendim” diye kinaye- li sözlerle hukuk süreçlerini hafife alınca... Kafası karışmamış hukukçu, belediye başkanı, partili parti- siz seçmen ya da gazete oku- yucusu ve televizyon izleyici- si kalmış mıdır? Hele buna seçmen kütükle- ri konusunda da Yüksek Se- çim Kurulu’nun sergilediği tu- tarsızlığı ve yavaşlığı eklenirse. Hukuk, çetrefil durumlara hakça açıklık getirmek ve in- sanlara güven vermek için yok mudur? Ülke yönetiminin baş sorumlusu bir politikacının görevi de, kargaşa yangınına körükle gitmek yerine, süreç- lerin karmaşıklığına açıklık ge- tirerek vatandaşın devlete gü- venini arttırmak değil midir? Şurası artık gitgide kesinlik kazanıyor ki, Türkiye Cum- huriyeti, içten ve dıştan, şura- sını burasını hırpalayarak va- tandaşın gözündeki saygınlı- ğını sarsmaya yönelik olarak bir çabanın hedefi durumuna gelmiştir. Kimilerince bilinçli ve kasıt- lı olarak, kimilerince de bilgi- sizlikten, inançsızlıktan kay- naklanan bir gafletle. Derlenip toparlanmanın za- manı gelmemiş midir? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Kan Davası mı Güdülüyor?.. Tarih kanlı bir batakhanedir, ilkellikten uygar- lığa insanlar durmadan savaşıyorlar, birbirlerini bo- ğazlıyorlar. 20’nci yüzyılda 40 milyon insanın canına mal olan iki dünya savaşını dünyanın en uygar sayı- lan devletleri pazarlamışlardır... Ancak Osmanlı’nın savaşçılığı da bilinmeyen bir şey değil... Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na neden gir- mişti?.. Türkiye Cumhuriyeti İkinci Dünya Savaşı’nın dı- şında kalmak mucizesini dünya âleme nasıl gös- terebildi?.. Osmanlı’yı güdüleyen temel devlet politikası tek sözcüktü: Fetih... İçeriğinde dinsel bir anlam taşıyan ‘fetih’, ger- çekte ‘istila’ ile özdeştir... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin dünyaya ba- kışı ve temel felsefesi ise Gazi’nin deyişiyle şöy- le vurgulanıyor: “Yurtta sulh.. Cihanda sulh..” Peki, bu büyük insan neden böyle bir ilkeyi ve kuralı öngörmüş?.. Türkiye Cumhuriyeti 1914-1922 arasında ya- şanan sürekli dış ve iç savaşlar sonucunda ku- ruldu... Sekiz yıl süren zaman diliminde İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler, Ruslar, Yunan- lılar (Rumlar) vb. çarpışıldı... Eğer Türkler yenilgiye uğrasalardı bugün Ana- dolu’nun haritası bambaşka olacaktı... İngilizler 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal ederken kimler sokaklarda düğün bayram ede- rek yabancı komutanları alkışlıyordu?.. Ne talihsizliktir ki Anadolu’da yaşayan Rumlar, Ermeniler, Türkler ülkeyi paylaşmak yolunda birbirlerine düşmüş, çatışmış, savaşmış, düş- manlaşmışlardır... Atatürk işte bu dönemin kapandığını vurgulu- yordu: İçte barış.. Dışta barış.. 1915’te Türkler ölüm-kalım savaşı veriyorlardı; Çanakkale’de İngilizler, Kafkasya’da Ruslar ka- rışımızda idiler... Her ikisinin de içerdeki müttefikleri Ermeniler ve Rumlardı... Osmanlı’yı Osmanlı yapan felsefe ve düzen çok- tan yıkılmış, tarihe karışmıştı... Babıâli ‘tebaayı sadıka’ya ilişkin ‘tehcir’ kara- rını bu yıkılış sürecinde aldı; ama, Anadolu’nun batısındaki Ermenilere dokunmadı... Bu karar elbette ‘soykırım’ anlamını taşımıyor... Ne var ki 21’inci yüzyıla giren Türkiye Cum- huriyeti’nin başına soykırım iddiasını saranlar, içer- de ve dışarda gün geçtikçe seslerini daha çok yükseltiyorlar... Olay 1915’te.. Yaklaşık 100 yıl önce.. Yani bir asır evvel.. 21’inci yüzyıldayız.. Bu ne garip bir dava?.. Ve neden sürüyor?.. Kan davası ancak ilkel toplumlarda, iptidai ai- lelerde, çağdaş düşüncenin dışında yaşayan güdümlü ve küt kafalarda boy atabilen çağdışı bir mirastır... Oysa bugün 1915’te savaş koşullarında yaşa- nan bir “müessif” olayda öldürülen Ermenilerin kan davası sürdürülüyor... Öldürülen Türklerin esamisi bile okunmuyor... Ne var ki bu kan davası sürdürüldükçe Türk- lerle Ermeniler arasında insancıl, barışçı, kardeşçe dostluk ilişkilerinin kurulmasına olanak kalma- yacaktır... Yukarda vurguladığımız gibi çağdaş toplum- larda kan davasının süregelmesi olanaksız... Peki, dünyanın en çağdaş sayılan coğrafyasında yaşayan Ermeni diyasporasında kan davası na- sıl ve niçin körükleniyor?.. Yoksa bu tezgâh Ortadoğu’da çatışmaları pek seven emperyalizmin bir oyunu mu?.. T ürkiye’nin gündemine son günlerde oturan “özür di- leme” kampanyasõ; amaç- larõ ve olasõ sonuçlarõ açõ- sõndan incelendiğinde or- taya çõkan görünüm, insanda ister is- temez büyük soru işaretleri uyandõr- maktadõr. Gerek Ermeni gerek ise Yunan di- yaspora lobilerinin Türkiye üzerine uzun yõllardõr yürüttüğü kampanyalar aslõnda o yõllarda gerçekleşen olay- larõn niteliğini açõklamaktan çok, bu olaylarõn nasõl ve ne şekilde ülkemiz karşõtõ alõnabilecek kararlarda yasa ko- yucu mekanizmalarõ etkileyeceği yo- lundadõr. Osmanlõ Ermenileri ile ilgili olarak dillendirilen olaylarla, 1915 yõ- lõnda Osmanlõ hükümetinin aldõğõ “tehcir” kararõnõn ardõndan gerçek- leşen korkunç olaylarõn anlatõlmak is- tendiği herkesin bildiği bir konudur. Oysa belli bir sürecin sonucunda ge- linen bu noktada, olaylarõn sorumlu- su olarak yalnõzca bir tarafõ sorumlu tutmak, konuyla ilgili bilim adamla- rõnõn yansõz tutumlarõnõn sorgulan- masõnõ gündeme getirir. Bilimsel açõ- dan yapõlan söylemler yansõzlõğõ yan- sõtmalõdõr. Amerika Birleşik Devlet- leri’nde Mayõs 1985 yõlõnda, Türk, Os- manlõ araştõrmalarõ ve Ortadoğu üze- rine uzmanlaşmõş çok sayõda Ameri- kalõ akademisyenin ABD Temsilciler Meclisi’ne gönderdikleri yazõda; bu- güne kadar ortaya konan kayõtlarõn, Müslüman ve Hõristiyan gruplar ara- sõndaki toplumlararasõ bir iç savaşõn, Birinci Dünya Savaşõ sõrasõndaki bu- laşõcõ hastalõklar, kõtlõk ve çevresindeki alanlardaki katliamlar ve acõlar ile da- ha karmaşõk bir hale geldiğini belir- terek hem Müslüman ve hem de Hõ- ristiyan nüfus arasõndaki kayõplarõn büyüklüğüne dikkat çekilmişti. Yine aynõ yazõda şu görüşlere de yer ve- rilmişti. “Nasıl Habsburg İmparatorlu- ğu’nu günümüz Avusturya Cum- huriyeti ile eş saymak yanlışsa, Os- manlı İmparatorluğu’nu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yan- lıştır. Tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan, şu anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bulunan 25’ten fazla devlet ayrılmıştı. Bun- lardan biri olan ve gerçekleşen Türk devrimiyle 1923 yılında ku- rulan Türkiye Cumhuriyeti, Os- manlı zamanında gerçekleşen hiç- bir olaydan sorumlu tutulamaz.” Gerçek olan şudur ki; tarih sayfa- larõnda yer alan bu olaylarda kuşku- suz tüm taraflarõn ciddi sorumluluk- larõ vardõr. Bu noktaya anõlarõnda yer veren Cemal Paşa (tehcir kararõnõn al- tõnda imzasõ olan) bile şunlarõ söyle- mektedir: “1915 tehciri esnasında yapıldığını duyduğum cinayetler cidden nefret uyandıracak şeyler- dir. Fakat Ermenilerin ihtilal sı- rasında Türk ve Kürtler aleyhine yaptıkları cinayetler ve alçaklık ve fecaat da bunlardan aşağı de- ğildir. Bütün bu cinayetlerin sebe- bi her ne olursa olsun, bunların en- gellenmesine çalışılması gerekirdi.” Olaya yasal açõdan bakõldõğõnda ortaya çõkan görünüm ise şöyledir: Ülkelerin ulusal meclislerinin baş- ka bir ülke adõna karar alma yetkile- ri bulunmadõğõ için, çeşitli ülkelerin parlamentolarõnda alõnan “soykırım” tanõma kararõ, siyasi nitelikte olup Türkiye’yi bağlamamaktadõr. Kaldõ ki böyle bir kararõn alõnmasõ da aşağõdaki noktalardan dolayõ olanaksõz gözük- mektedir: 1. 1948 soykõrõm sözleşmesine gö- re soykõrõm suçunun oluşmasõ için ulusal, etnik, õrksal veya dini bir gru- bun, salt o gruba ait olduğu için yok edilme amacõnõn olmasõ gerekmek- tedir. Diğer bir deyişle böyle bir gru- bun ne yaptõğõ için değil ne olduğu için yok edilme amacõnõn güdülmüş olmasõ gerekmektedir. 2. Soykõrõmõn var olup olmadõğõnõ saptama yetkisi olan mahkemeler, ya suçun işlendiği yerin mahkemele- ridir ya da taraflarõn aralarõnda an- laşmalarõ halinde görev verilebilecek bir uluslararasõ ceza mahkemesidir. 3. Soykõrõm suçunu işleyen kişiler “tüzelkişilikler” değil yalnõzca “ki- şilerdir.” Bir başka hukuksal gerçek ise 1915’te bir sözcük olarak bile var ol- mayan ve ancak 1948 yõlõnda tanõm- lanmõş ve yasaklanmõş bulunan bir kavrama dayanõlarak geçmişin hesa- bõnõn sorulamayacağõdõr. Suç ve ce- za oluşturan kurallarõn önceye etkili olamayacağõ ilkesi, İkinci Dünya Sa- vaşõ’ndan sonra hukukta ortaya çõkan yeni gelişmelere karşõn geçerliliğini korumaktadõr. Bu noktalarõn, sözü geçen “özür di- leme” kampanyasõna önderlik eden kişilerce bilinmemesi fazla olasõ gö- zükmemektedir. Soykõrõm suçunu iş- leyenlerin “tüzelkişilikler” değil yal- nõzca “kişiler” olduğunun ayõrdõnda olarak bireysel olarak özür dilemele- ri de sanõrõm bunun bir kanõtõdõr. ABD’de yõllardõr etkinlik göste- ren sivil toplum örgütleri yoğun pro- pagandalar yapmakta ve yasa koyu- cularla gerek kişisel ilişkiler yoluyla gerekse basõn, medya ve internet gi- bi etkenlerin oluşturduğu olanaklar- la kendi çõkarlarõ konusunda baskõ oluşturmaya çalõşmaktadõrlar. Erme- niler, ABD’de misyonerler zamanõn- dan başlayan ve hemen tüm okullar- daki eğitim sistemlerine girebilmeyi Bu ‘Özür’ Neye Hizmettir? Dr. Abdullah KEHALE AÇI MÜMTAZ SOYSAL Özet başarmõş öğretilerle, hal- kõn kendilerine sempati duymasõnõ sağlamõşlar- dõr. Ayrõca Amerikan halkõnõn dinsel yönden kendilerine olan yakõn- lõklarõnõ da avantaj ola- rak değerlendirmeyi ba- şarabilmişlerdir. Ancak ülkemizde böyle bir du- rum söz konusu değildir. O zaman böyle bir kam- panya neye hizmet ede- cektir? Sanõrõm aşağõ- daki yanõtlar bu soruya açõklõk getirecektir: 1) Dünyanõn çeşitli ülkelerinin meclislerin- de kabul edilen ve “Er- meni soykırımı” anma günü olarak ilan edilen 24 Nisan günü yaklaş- maktadõr. Bu konuda başta ABD olmak üzere çok sayõda ülkede et- kinlik gösteren Ermeni diyasporalarõnõn (ko- puntu) eline büyük bir koz verilecektir. 2) Bu konuda meclis- lerin önünde onaylan- mayõ bekleyen yasa ta- sarõsõ ile ilgili olarak he- nüz kararõnõ vermemiş durumda olan yasa ko- yucularõnõn vicdanõnda bu olay meşrulaştõrõlacak ve tasarõnõn onaylanma- sõ kolaylaşacaktõr. 3) Türkiye’nin Avru- pa Birliği serüveni daha da zorlaşacaktõr. Avrupa Parlamentosu üyesi Per Gharton’un söyledik- leri bu konuyu vurgular niteliktedir. Gharton’a göre Türkiye aynõ na- karatõ söylemeyi bõrak- malõ ve “soykırımı” ka- bul etmelidir. Gharton bu suçu işleyenlerin ve sorumlu Türk memurla- rõnõn “soykırım”dan he- men sonra İstanbul mah- kemeleri tarafõndan ölümle cezalandõrõldõk- larõna işaret ederek “Al- manlar Yahudilere yaptıkları soykırımı kabul etmeselerdi şim- di ne olurdu?” diye so- ru yöneltmektedir. Gharton Kõbrõs’ta yap- tõklarõ hatayõ yenileme- yeceklerini, lokal ve böl- gesel anlaşmazlõklar içinde olan devletleri, Avrupa Birliği’nin kabul etmeyeceğini söyle- mektedir. 4) Yukarõda belirtildi- ği gibi olaylarõn yasal bir sonucunun olmasõnõn ola- naksõzlõğõna karşõlõk, si- yasal bağlamda Türki- ye’nin uluslararasõ are- nada yalnõzlõğõ artacaktõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear