25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 22 KASIM 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 22 Kasım SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Hırvatlara Katliam Vetosu! ROMA - Caludio Magris, “Geçmişin suçları, ku- şaktan kuşağa devrolunan bir miras değildir!” di- yor. Türk okurlarıyla iki yıl önce “El Yordamıyla” (Al- la Cieca) aracılığıyla buluşan ve şimdi de “Turku- az Yayınları’ndan” çıkan ünlü eseri “Danubio” (Tu- na Boyunca) ile ilgi çeken yazar; “Corriere della Se- ra”daki son yazısında (18 Kasım), son yıllarda bir “Avrupa uygarlık kriterine” dönüşen “geçmiş adı- na özür dileme geleneğine” karşı çıkıyor. “Torunların, dedelerinin suçlarından ilelebet so- rumlu tutulamayacağına” işaret eden Magris, “Bu herkes için geçerli, istisnası olmayan bir kuraldır...” diyor. Ele aldığı her konuya “derinlik” katan ve fark- lı bakış açıları getiren Magris’in son yazısı, birkaç nedenle dikkatimi çekti. Bunlardan ilki, doğrudan atıf yapmasa da ilke- sel planda, “Ermeni soykırımı” bağlamında olası çı- karımlar. İkincisi, yazarın tüm eserlerine damga vuran kap- samlı “bellek” analizi... Tarihin araçsallaştırılmasına hayır Claudio Magris’in konuya el atmasına yol açan neden; Roma’nın faşist kökenli Belediye Başkanı Gianni Alemanno’nun, (bizimle aynı dönemde AB müzakerelerine başlayan) Hırvatistan üyeliğine koyduğu tavır: Hırvatlara; “Topraklarınızda işlenen ‘foibe’ kat- liamlarını tanımadığınız sürece, AB’ye giremezsiniz!” diye bayrak açıyor Alemanno ve şöyle devam edi- yor: “Bu ayıbı tanımadıkları sürece, Hırvatlara Avrupalı kardeşlerimiz olamayacakları söylenmeli!” “Foibe katliamlarının” ne olduğunu, önce kısaca anlatmam lazım: “Foibe”; Trieste yöresine özgü kan- yonlara verilen ad. Yugoslav komünistleri, II. Dünya Savaşı yılların- da “faşizmle mücadele” adı altında -ölü ya da di- ri- binlerce İtalyanı bu kanyonlara atmış! İtalyan neo-faşistleri, Hırvatlardan şimdi 65 yıl ön- cesinde kalan bu trajedinin hesabını soruyor. Bu “tarihi hesaplaşmaya” Magris: “Bir defa, bu insanlık suçunu işleyenler yalnız Hırvatlar değildi!” hatırlatmasıyla başkaldırıyor: “Günümüz Hırvatis- tan’ından bambaşka bir tarihi gerçeklik içinde ce- reyan eden bu suça sadece Hırvatlar değil, Sırp- lar ve Slovenler de ortak olmuştu...” İtalya’nın yaşayan en büyük yazarlarından olan “Nobel’e adayı” Magris, muhalif tavrını yalnızca bu “farklı tarihi gerçekler, farklı halklar ve devletler” çiz- gisiyle sınırlamıyor ki, getirdiği itirazın en canalıcı noktası tam da burada yatıyor. “Geçmişin suçlarından kendimizi tümden so- yutlayamasak da yeni kuşaklar; farklı dönemlerde, farklı hükümetler altında işlenen suçlardan sorum- lu olamaz” diyor Magris. ‘Ben iki, o üç... öldürdü!’ “Geçmişin bilincini taşımak; ne ulusal mirasın bü- yüklüklerin döne döne yüceltilmesi, ne kara sayfa- larının ağırlığı altında ezilmek olabilir” diyen yazar özetle şöyle devam ediyor: “İnsanlığın evrensel vicdanı büyüklük ve sefilliğin -kişisel, kolektif, ulusal, siyasi düzlemde- iç içe geç- tiği bir bütündür. Karşıt tarafların; üste çıkmak ve gerçeği yalnız kendilerinden yana yontmak adına koydukları devamlı çaba, insanlık gerçeğinin do- ğasına aykırı. (Tarihi hesaplaşmalar adına) Tarafla- rın verdikleri kurban sayısını karşılıklı şişirmesi rastlantı değil: ‘Bakın! Düşmanlarımız, bizden da- ha katildi! Biz iki kardeş katlettik. Onlar, üç kardeş öldürdü!’ laflarıyla dipsiz bir kısırdöngüden başka hiçbir yere varılmaz...” Magris yazısını, bazı çevrelerce “Hırvatistan’ın AB üyeliğine set çekmek” adına getirilen ideolojik en- gellemelere karşı -görünürde spesifik bir konuda- yazmış. Ama kullanılan argümanlar, geçmişin tüm hesaplaşmaları için geçerli. Bu, o kadar böyle ki; makalenin yer aldığı say- fa düzeninde yalnız doğrudan sözü edilen “foibe katli anılarının” resimleri yer almıyor. Bunların ya- nı başında hemen; ABD’nin kölelik dönemi ve Ya- hudi soykırımına ilişkin fotoğraflar da dikkat çeki- yor. Ve yazı şu üst başlıkla veriliyor: “Kısırdöngü suçlamalardan bir çıkış önerisi!” Avrupa basınında ilk kez böyle bir öneriyle kar- şılaşıyorum. Bu vesileyle Magris’in bizlere “22 yıllık gecik- meyle”(!) ulaşan en ünlü eseri; “Tuna”dan da bah- setmek istiyordum. O başka bir yazıya kaldı. nilgun@cumhuriyet.com.tr Halkla yüz yüze Antalya’da yüreği Cumhuriyet için atan insanlardandır Hicran Karabudak. Duyduk ki, çevresindeki diğer Cumhuriyetçi dostları ile birlikte yeni çabanın içine girmişler. Bir de öyküsü var o çabanın: Terör olaylarına tepki yürüyüşü sonrasında, aralarında seçimlerde yine kömür ve makarna dağıtımının belirleyici olacağından yakınıyorlarmış. Kırsaldan göç etmiş yeni kentli, başörtülü bir hanım söze karışmış: “Siz bunları biliyorsunuz da, köydekiler habersiz. Gelip anlatan da yok. Konferansları zaten ne olup bittiğini bilenlere veriyorsunuz. Kepez aha şura, bir geleniniz bile yok.” İşte o sözler üzerine kolları sıvamış Antalyalı Cumhuriyetçiler. Aydınlatma toplantılarını köylerde yapma kararı vermişler. İlk uygulamayı, bir doğa anıtını da bağrında barındıran Akbaş köyünde gerçekleştirmişler. Önce suskunluk ile karşılanmışlar. Ama içlerinden biri, tarım konusuna girip de “Efendiliğinizi lütfen gösteriniz. Ayağınıza biri basarken ses çıkartmamak efendilikten değildir” demesi büyülü bir söz etkisi yapmış. Sohbet başlamış, gelişmiş, koyulaşmış. Hicran Karabudak’ın deyişiyle: “Bizler bazı saptamaları onların yapmasını arzulayacak giriş cümleleri kurdukça, gerisini köylü getiriyordu. Hükümetin tarım, sağlık, güneydoğu politikası ve ekonomi üzerine söz söylüyordu. Köylümüz konuşuyordu! Ne tereciye tere satmış, ne medya saat ve yer sınırlarında kalmıştık. Deneyimdeki bir başka güzellik de, köy kahvesine kadın ayağı değmesiydi...” Antalyalı Cumhuriyetçiler, kaldıkları yerden sürdürüyorlar çabalarını. Yarın, arkadaşımız İlhan Taşcı ile birlikte Döşemealtı köylerinden Ekşili’de olacaklar... Ankara’daki gerçekler doğrudan halka anlatılacak, halk da kendi gerçeğini aktaracak. Yüz yüze bakmanın, kardeşçe konuşmanın tadına varılacak. Tanıklık Mustafa filmi çıkışında bir tanıklık: Dede, büyükanne ve anne film üstüne konuşuyorlar. Büyükanne, önce torunun düşüncesinin alınmasından yana. 8-9 yaşlarındaki çocuğa soruldu: - Sen ne anladın bu filmden? Çocuk tüm içtenliğiyle yanıtladı: - Biz Atatürk’ü çok seviyoruz; ama o da bir insanmış. Artık onu çok sevmemize gerek yokmuş! Olaya tanıklık edenin vardığı sonuç, somut gerçeğin dışa vurumuydu: “Filmin sponsorları, tarih danışmanı ve yönetmeni istedikleri hedefe başarıyla ulaşmışlardır.” Kara çarşaf açılımı Kara çarşafa, 6 ok takılır mı? 6 ok, başta Cumhuriyetçilik olmak üzere Türk devriminden yükselip gelen değerleri özetler. Anadolu’da bir çağı kapatır, yepyeni bir çağı açar. Ortaçağ çarşısının küflü ortamının malıdır kara çarşaf. İnsan haklarını örter. Eşit yurttaşlığı gölgeler. Özgür bireyi kuytu odalara kilitler. Kadını kapatan bir şeyin açılımı mı olurmuş? Kara çarşafa 6 ok takılır mı hiç? Tek kelimeyle, takılmaz! Takan varsa, morarmıyorsa eğer, kararır. CHP’nin son Merkez Yönetim Kurulu raporunda, son dünya bunalımına ilişkin tanı doğru yapılmış: “ABD’de eski başkan Reagan, İngiltere’de eski başbakan Teatcher ile başlayan neoliberal politikalar ‘ne kadar az devlet, o kadar iyi yönetim’ felsefesini dünyaya dayatmıştır. Hatta demir perdenin yıkılmasında çok önemli bir rol oynayan sosyal demokrat düşüncenin ürünü sosyal refah devletini de reddetme, unutturma yaklaşımına girilmiştir. Bu kriz dünyaya dayatılan ‘piyasaların hata yapmayacağı’ varsayımına göre şekillenen, ekonomi ve sosyal hayatı piyasalara bırakmayı savunan neoliberal politikaların ve politik yaklaşımdaki inatçılığın neden olduğu bir krizdir.” Tanı doğru, söylem yanlış. Neoliberalizmin bunalımıdır tanısını koyup sermayenin izinde “bir an önce IMF devreye girsin” demek önemli bir çelişki aslında. CHP, geçen hafta yapılan İzmir Milli İktisat Kongresi sonrasında yayımlanan bildirgede yer alan “Cumhuriyetin yeniden inşası için” öngörülen 20 ilkeyi benimsemeli ki, tanısı ile söylemi bir olsun: “Cumhuriyetin devrimciliğine inanmak. Evrensel değerlere bağlı kalmak. Küreselleşmeye teslim olmak yerine, onu sorgulamak. Düşünceyi özgür kılacak ortamı yaratmak. Ulusal devlete sahip çıkmak. Ulusal bütünlüğü yeniden inşa etmek. Eğitimi en sağlam bütünleştirici unsur saymak. Nitelikli ve parasız eğitimi temel amaç saymak. Planlamaya geri dönmek. Kamu yönetiminin güçlendirilmesine öncelik tanımak. Ekonomiyi, yatırımcılığa ve üretime yöneltmek. Karma ekonomi modelini ehlileştirmek. Kamunun ekonomik gücüyle bireyi özgürleştirmek. Sağlık hizmetinin ticarete dönüşmesini önlemek. Bütün ulusu sosyal güvenliğe kavuşturmak. Polise ve adalete güveni arttırmak. Ulusal çıkarları korurken uluslararası saygınlığı arttırmak. Devlete demokrasiyi güçlendirerek sahip çıkmak. Alaşağı edilen demokrasiyi ayakları üzerine oturtmak. Partileşmeyi ‘ortak aklın örgütlenmesi’ olarak görmek.” Tanı ve söylem birliği için Taciz Olayı ve Çocuk Hakları Sözleşmesi Umran SÖLEZ TAN İstanbul Emekli Ceza Yargõcõ Anayasamıza göre yargıç bir hükme varırken yaptığı ussal hazırlıkta anayasaya, yasaya, hukuka dolayısıyla Uluslarara- sı İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun bir düşünceye varır. Sa- yılan esaslar dairesinde oluşan karar pek tabii yargıcın o güne kadar kendisinde oluşturup geliştirdiği adalet duygusuyla biçimlenir. Bu içerikteki karar- lar da genel olarak Yüce Yar- gıtay tarafından onanır. Verdi- ği serbest bırakılma ara kara- rı ile toplumun tepkisini çeken Hüseyin Üzmez davasına ba- kan mahkemece de, bu esas- lar dairesinde bir nihai karar çı- kacağından hiç kimsenin şüp- hesi olmasın. Mahkemeler tarafından veri- len kararlarda genel olarak anayasa, yasa, hukuk dolayı- sıyla Uluslararası İnsan Hakla- rı Sözleşmesi esaslarına yer verilirken yargılamanın tarafı olan çocuğun bulunduğu mah- kemelerde dahi Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne çoğunlukla yer verilmez. Oysa, çocukların gelişmeleri ve esen- likleri için gerekli özel güvence ve korunmaya olan gereksi- nimlerini, bireysel bir yaşantı sürdürebilmeleri için bizlere düşen hazırlıkları ve onların bu yöndeki özel bir ilgiye olan haklarını hüküm altına alan Ço- cuk Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi: “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluş- ları, mahkemeler, idari ma- kamlar veya yasama organ- ları tarafından yapılan ve ço- cukları ilgilendiren bütün faa- liyetlerde, çocuğun yararı te- mel düşüncedir” der. Bu madde bize çocuğun is- ter sanık, ister kıygın (mağdur) olsun yargılanmakta olduğu hukuk veya ceza mahkeme- sinde onun yüksek yararı (yük- sek menfaatı) ne gerektiriyorsa onun ön planda tutulacağını işaretler. Buna göre çocuk bu- lunduğu her ortamda olması gerektiği gibi mahkemede de daima birinci önceliğe sahip olacak ve mahkeme onun yük- sek yararı ne gerektiriyorsa o yönde karar verecektir; bu is- ter ara karar olsun, ister nihai karar olsun böyle olmak zo- rundadır. Konu olan kişi çocuktur. Dünyaca tanınan Çocuk Hak- ları Sözleşmesi’ne göre de ço- cuk işlerinde görevli olan he- pimiz, anası babası olduğu- muz çocuklarımızda olduğu gibi, onun gelişmesinden, esen- liğinden yükümlü kişileriz; biz yasama ve yargı mensupları, idari makam temsilcileri, ço- cukları ilgilendiren herhangi bir işte çalışan kişiler, hep bu an- layış içinde düşünüp kararlar alacağız. Onun korunmaya olan gereksinimini ve özel bir ilgiye olan hakkını çok iyi bi- len kişiler olarak onurunu, öz- güvenini her menfaatın üstün- de tutacağız; buna dair bir ik- lim oluşturacağız, bu bizim asal görevimiz! Böyle oldu- ğunda çocuk sevildiğini, sayıl- dığını, önemsendiğini görecek, bu doğrultuda verilen her karar ve işlem onun gelişmesi ve esenliğinde çok önemli bir kat- kı yapacaktır. Anlaşılacağı üzere, 1994 yı- lında üç maddesine çekince koyarak onayladığımız Çocuk Hakları Sözleşmesi bize çocuk söz konusu olduğunda biraz daha düşünerek karara gitme- yi salık vermektedir. Çünkü onlar yarının sağlıklı bireyleri olarak yine karşımıza gelecek kişilerdir. Ancak, uygulamada bugün artık anayasamızca da bir iç hukuk kuralı haline gelip doğrudan uygulanma niteliği kazanmış olan bu sözleşme onlarla ilgili yapılan işlem ve ka- rarlarda hâlâ göz ardı edil- mektedir. Oysa mahkemeler ister suçlu, ister kıygın olsun, çocuk söz konusu olduğunda, bağlı olduğu hukuki esaslar sıralamasında bu sözleşmeyi diğerlerinin gölgesinde bırak- mayacak, hatta onu diğerleri- nin başına yerleştirecektir. Bu- na göre, Ceza Mahkemeleri Yasası da Çocuk Hakları Söz- leşmesi’yle tam bir uyum için- de olacaktır. Sanığın Adli Tıp Raporu doğ- rultusunda serbest bırakılması kararının toplumda tepki al- ması da yalnızca bu ölçütlere aykırı bir karar olmasından kay- naklanmaktadır. Çocuğun, anayasa uyarınca bir kural halini almış sözleş- meden doğan bugün artık ge- nel hukuk ilkesi içerisinde mü- talaa edilmesi gereken yüksek yararı, yargıç tarafından veri- lecek bir kararda dikkate alın- dığında bu karar toplumla ça- tışmayacaktır. Bu ara karar, çocuğun ge- lişmesini, onurunu örsele- miştir. Bu ara karar çocuğun yetişkinlerin yanında çok da önemli olmadığını gösterir nitelikte bir karar olup, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykı- rı düşmüştür. Bu ara kararda, ‘çocuğun yüksek yararı’ esas alınmamış, göz ardı edilmiş- tir. Bu itibarla toplumun yük- sek yararı da bundan yara al- mıştır. Söylemek istediğim, çocuk- larla ilgili her türlü işlem ve ka- rarda, çocukların söz konusu olduğu yargılamalarda hatta çocuk mahkemelerinde, Ço- cuk Hakları Sözleşmesi, Ço- cuk Koruma Kanunu’ndan önce ele alınmalıdır. Yargıcın vicdanının toplumdan ayrı ol- maması, ondan ayrı teşekkül ettirilmemesi yargıyı daha az eleştirilir kılacaktır. Diğer yandan bu taciz olayı kısa bir süre içinde küllendiri- lecek olursa toplum bu olayları daha çok yaşayacaktır. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İki kulplu ve kü- fe biçiminde büyük sepet. 2/ Adapazarõ Ovasõ’na verilen bir başka ad... İtici ne- den, güdü. 3/ Ba- lõkçõ kayõklarõnõn ba- lõklarõ çevirmek için denize fõrdolayõ ağ salmalarõ... Osman- lõlarda gece bekçisi. 4/ Saygõnlõk. 5/ Gü- müşhane’nin Torul ilçesinde, “tabiat parkõ” kapsamõna alõnan 18 krater gölünün ortak adõ. 6/ Coğ- rafyadaki kõyõ tiplerinden biri... “Sol elim / --- elim / Zavallõ elim” (Orhan Ve- li). 7/ Satrançta bir taş... Büyük erkek kardeş... Utanç duyma. 8/ Yardõm amacõyla toplanan para... Bir sayõ. 9/ Zihni canlõ ve uyanõk tutucu, dikkati yoğunlaştõrõcõ, yorgunluk ve açlõk duy- gusunu bastõrõcõ özellikleri olan bir madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kamõştan örülmüş, iki kulplu meyve sepeti. 2/ Yankõ... Müzikte zaman öğesi. 3/ Vladimir Nabokov’un, filme de aktarõlan ünlü romanõ... Bağõşlama. 4/ Alan Parker tara- fõndan filme de aktarõlan ünlü bir müzikal... Arapçada “ben”. 5/ Uzaklõk işareti... Tanrõ buyruklarõnõ yerine getirme. 6/ Alfabe. 7/ Küçük kitap, broşür... Parola. 8/ Deriden sõzan tuzlu sõvõ... Akdeniz yöresine özgü bitki topluluğu. 9/ Kir- li... “Ne --- komşumuzdun sen Fahriye Abla” (A. M. Dõ- ranas). 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Z O O F İ L İ T O R T A A Ş A R O N A R I M S A F İ Ğ R E K A T O T M A S A L A B O Z U K L A İ L E K L İ K A O R A M A K S A G O R A F O B İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear