25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SULTANAHMET Meydanı’nı bilirsiniz; Osmanlı’da “at meydanı”ydı; Bizans’ta hipodrom. Doğu Roma’dan beri İstanbul’un tam orta yeri, kalbi burasıydı. Günümüzde ise Doğu Roma (hatta eski Mısır), Bizans, Osmanlı anıtları ve anıt yapılarıyla tarihin; müzeleriyle de turizmin cazibe merkezi konumunda. Ve kısa bir süre önce Sultanahmet Meydanı, “Cumhuriyet Müzesi”ne ev sahipliği yapmaya başladı. Sultanahmet’e modern yapıtlarıyla ‘Cumhuriyet’ geldi. Marmara Üniversitesi’nin tarihi rektörlük binasının (eski İstanbul iktisadi ve ticari ilimler akademisi, daha eskisi ticaret mekteb-i âli’si ) giriş katı yaklaşık 500 bin lira gibi inanılmaz bir bedelle onarılarak müzeye dönüştürüldü; 1999’dan beri Güzel Sanatlar Fakültesi’nin, müzesini düşleyen “Özgün Baskı Koleksiyonu” sergisi ile sanatseverlere kapılarını açtı. Rektör Prof. Dr. Necla Pur’a, danışmanı ressam Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’a ve emeği geçen herkese sanatseverlerin bir teşekkür borcu var. Bu borcu ödemenin en kolay yolu da girişi ücretsiz “Cumhuriyet Müzesi”ni ziyaret etmek olmalı. Bu konuda turizmcilere de önemli bir görev düşüyor; Sultanahmet’in tarihi dokusu içinde gezdirdikleri yabancı turistleri “Cumhuriyet Müzesi”ne yönlendirerek Türkiye’nin çağdaş yüzünü gösterebilirler. Hasan Baş: “Hamdolsun, halkım bedava kömürle doydu; çok yakında, kezzap devreye girecek!” CMYB C M Y B 20 KASIM 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 KKTC bayrağı ringe çıkmış. İnmiş miydi? Zarar Örgüt Mustafa Yıldız: “Mitinge katılanlar örgüt üyesi sayılacakmış. Meydanın yanından geçenler de örgüt sempatizanı sayılsın!” Kezzap YağmurDeniz - Obama, Beyaz Saray’a köpek alacakmış... “Kedi verseydik!” ERGENEKON davasında savcılığa soyunan İslamcı iktidarın Başbakanı RTE’ye başka bir davada bu kez avukatlık yolu göründüğünü söylüyor Kemal Öncü. Haksız da değil: “İnsan her konuda allame olmaya görsün. İster Allah rızası, ister amme menfaati için gerektiğinde Başbakanlık yapıyor, gerektiğinde Türkiye’yi pazarlıyor. Gerektiğinde vatandaş azarlayıp gazeteci fırçalıyor, yargıya haddini bildiriyor. AB’ye, ABD’ye, IMF’ye aslanlar gibi kafa tutup ardından da şan olsun diye boyun eğiyor. Gerektiğinde eşbaşkan oluyor, gerektiğinde savcı, gerektiğinde avukat. Olayı biliyorsunuz. Otobüsle İzmir’den Bandırma’ya basketbol maçına giden taraftarlar mola yeri olan akaryakıt istasyonunda kendi aralarında tartışırken lokanta bölümünde masalar, sandalyeler, buzdolabı ve tabaklar kırılıp parçalanıyor. Bunun üzerine akaryakıt istasyonu sahibi ve oğlu ile iki pompacı tartışan kişilere müdahale edip dışarı çıkarmak istiyorlar ama bu kez işyeri sahipleri ile taraftarların kavgasına dönüşüyor olay. Ofis bölümündeki bilgisayar parçalanıyor, dört benzin pompası devriliyor ve muhterem Başbakanımızın büyük bir isabetle ifade buyurdukları gibi sabrın sınırları aşılınca ne yapsın malına zarar verdiğiniz vatandaş? İşyeri sahibinin oğlu güvenlik güçlerini aramaktansa ateşliyor pompalı tüfeği, dört taraftar yaralanıyor ve içlerinden yüksekokul öğrencisi bir genç ölüyor. Pompalıyla ateş ederek genci öldüren işyeri sahibinin oğlu şimdi doğal olarak cinayetten yargılanacak. Bu durumda bir avukata ihtiyacı var ve hak vereceğiniz gibi bunun için ‘Sabır nereye kadar? Siz vatandaşın malına zarar verirseniz vatandaşın böyle bir imkânı (yani pompalısı ya da başka bir silahı) varsa kendini savunma yoluna gidecekti’ diyen Tayyip Beyefendi’den daha uygun bir kişi olabilir mi? Başbakan, verdiği akıllara inanan ve pompalıya sarılıp 21 yaşında bir genci öldüren sanığı savunmayacak da kimi savunacak? Ama en iyisi, bundan sonra artabilecek bu tür davalarla teker teker uğraşmaktansa Türk Ceza Kanunu’nda bir değişiklikle bu tür cinayetleri suç olmaktan çıkarmalıdır kanımca. Meclis’te indir parmak, kaldır parmak; parmak sayısına bakar. Demokrasilerde milli iradeden daha büyüğü var mı? Gerçi en iyisini Tayyip Beyefendi bilir ya, haydi hayırlısı!” Avukat RTE DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ İhanetin Adı Dersim!.. Sonunda bu da oldu ve nedense ben hiç şaşırma- dım!.. Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu binasında dü- zenlenen “Dersim Soykırımı” konferansında Prof. Dr. Ronald Mönch, Dersim’de (Tunceli) yaşananların in- sanlık suçu olduğunu vurguladı ve şu sözleri söyledi: - Atatürk ve dönemin Bakanlar Kurulu üyeleri ile üst düzey askeri yetkilileri yaşasalardı savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerekirdi!.. Yani?.. Yani, 1937’de, Türkiye sınırları içinde ağa- ların çıkardığı isyanı bastıran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve arkadaşları, düpedüz soykırımla suçlan- maları bir yana, sanki yabancı bir ülkenin toprakları- na tecavüz ederek bu suçu işlemişçesine “savaş suç- lusu” olarak da ilan edildiler!.. Peki, Prof. sıfatlı Mönch bu konuşmayı cehaletinden mi yaptı?.. Tabii ki hayır!.. Diğer konuşmacıların ko- nuşmaları ve sonuç bildirgesini bu alçakça konuşmanın yanına koyduğunuzda, amaç ve hedef olanca çıplak- lığı ile ortaya çıkıverdi!.. Aynı toplantıda Avrupa Ermeni Federasyonu Baş- kanı Hilda Çoboyan da bir konuşma yaptı. İşte söy- ledikleri: - Dersim Kızılbaşlığı, paganlık, Hıristiyanlık ve Alevilik karışımıdır… Osmanlı döneminde çok sayıda Ermeni Dersim’e gelip din değiştirdi… İyi mi?.. Şimdi bu konuşmayı Mönch’ün konuşma- sının yanına koyun, ne çıkıyor?. - Dersim Türkiye’ye ait değildir, üstelik Müslüman- lıkla da ilgisi yoktur. Ermeni yoğunluğu fazladır. Öyleyse Atatürk’ün yaptığı hem soykırım hem de savaş suçu- dur… Şu haysiyet düşkünlüğüne bakın… Konferansta Türkiye Cumhuriyeti’nin iki milletveki- li ile bir belediye başkanı da vardı… DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk fazla ko- nuşmadı, yalnızca “Üstümüzden ordular geçti” dedi.. DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ise Dersim is- yanında Türk askerlerinin hamile Kürt kadınlarının ka- rınlarını deşerek cinsiyet tespiti yaptıklarını anlattı… Ha- lis, kendi sözlerinden heyecana kapılmış olsa gerek ki, soykırım değil isyan sözcüğünü kullandı!.. Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil de Tun- celi’deki yol yapım çalışmalarını şu sözlerle Dersim kat- liamına bağladı: - 1930’lu yıllarda yapılan Dersim Harekâtı tekrar- lanmak isteniyor!.. Yani başkana göre, devlet yeniden katliam yapmak için öncelikle Tunceli’nin yollarını yapıyor!.. - Şu hastalıklı kafaya bakın… Sonra ne oldu?.. Hepsi el ele verdi, Dersim olayla- rının “soykırım” olduğu bir güzel karara bağlandı ve Tür- kiye’nin soykırım mağdurlarına tazminat ödemesi ta- lep edildi. - Tıpkı Ermeni talepleri gibi!.. Gelelim Dersim meselesine… Dersim bir soykırım, bir katliam mıydı?.. Hayır, Der- sim, Kürt ağalarının Şeyh Seyid Rıza önderliğinde, kö- leliğin, ırgatlığın dolayısıyla feodal düzenin sürmesi için Cumhuriyet rejimine başkaldırdığı bir isyandı… - Üstelik dış destekli hain bir isyandı!.. Belgesini mi soruyorsunuz, buyurun; isyanın lideri- nin 30 Temmuz 1937 tarihinde İngiliz Dışişleri Baka- nı’na gönderdiği “Dersim Generali Seyid Rıza” im- zalı mektubu okuyun: - Üç milyon Kürt benim sesimden ekselanslarına ses- leniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt hal- kını yararlandırmanızı istirham ediyor… Bu mektubu 1987 yılında Londra Public Record ofi- sinde bizzat ben buldum ve Nokta dergisinin 28 Ha- ziran 1987 tarihli sayısına da kapak oldu!.. İşte, Der- sim toplantısının gülleri, önceden tasarlandığı apaçık ortada olan, liderinin kendisine “general” rütbesi ya- kıştırdığı bu ihanet isyanına “soykırım” etiketi yapıştı- rıyorlar!.. Yoksa Prof. sıfatlı Mönch, “savaş suçlusu” ilan et- tiği kişinin 1930’larda Hitler rejiminden kaçan bilim adamlarına kucak açtığını bilmez mi?.. Soykırım diye yırtınan Hilda Çoboyan, Atatürk’ü hem de o yıllarda biz- zat Yunanistan Başbakanı Venizelos’un “Nobel Ba- rış ödülüne” aday gösterdiğinden habersiz olabilir mi?.. Peki, en alçakça yalanları Avrupa Parlamentosu sa- lonlarından dünyaya haykıran Songül, Aysel, Şerafettin üçlüsü Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında UNES- CO tarafından olağanüstü bir devrimci, dünya barışı- nın öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ay- rımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı ilan edildiğini bil- meyecek kadar cahil olabilirler mi?.. - Yoksa insan vasıfları mı yetersiz?.. e-posta: umitzileli@gmail.com ÖNER YAĞCI Gürül gürül yaşayamıyoruz. Kurtuluş Savaşı’nın “son ga- zi”si 105 yaşındaki emekli Pi- yade Albay Mustafa Şekip Birgöl’ü uğrunda canını orta- ya koyduğu yurdunun topra- ğına vermenin hüznünü yaşa- yamadık. Baş döndürücü bir hızla akıyor yaşam. Olağan dışı olaylar olanca çirkinlikle- riyle üst üste binip geliyor. İn- san yaşamın güzelliklerini niçin çirkinliğe çevirir? İnsanın do- ğasında mı vardır her şeyi kir- letmek? Nâzım Hikmet’e “Ben artık şarkı dinlemek değil / şar- kı söylemek istiyorum” dedir- ten, Dağlarca’ya “Söyle sevda içinde türkümüzü / Aç bem- beyaz bir yelken / Neden her- kes güzel olmaz / Yaşamak bu kadar güzelken?” dizelerini içe- ren ‘Söyle Sevda İçinde Tür- kümüzü’ şiirini yazdıran ne- dir? En kötüsü her çirkinliği ka- nıksıyoruz. Her şey olağan- mış gibi gelmeye başlıyor. Tü- ketim toplumu çılgınlığı bir yandan “plaza”larla, lüks ara- balarla, düğünlerde takılan ta- kılarla, mankenlerin vıcık vıcık yaşamlarıyla, örtünmenin gös- teriş budalalığıyla yollarımızı döşerken gevşiyoruz. Dizi film sarmalında hastalıklı olmayan tek tük aşklara rastlasak da ge- nel olarak doğru dürüst aşk yokken, sözde aşk masallarıyla uyutuluyoruz. Aşk ki özgür- lükle birlikte yaşamın temeli, in- san olmanın erdemidir. Akıl tutulması değil yaşanan- lar. Tam tersine, akıl düşman- larının aklı kullanarak aklı yok et- melerinin adımları. Vurdum- duymazlık, bananecilik, neme- lazımcılık yaşamın temeli oluyor. Müthiş bir derstir hani: “Benzi- ne zam geldi” demişler, “Benim için fark etmez, ben hep 10 liralık alırım” demiş Temel. Ekonomik kriz dünyayı sar- sıyormuş, herhangi biri beni il- gilendirmiyor diyebilir, ama en baş bakan olan birinin “ham- dolsun” demesini ürkütücü buluyorum... “Biliniz ki, Türki- ye Cumhuriyeti şeyhler, der- vişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uy- garlık tarikatıdır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’e inat, sıfatın- da “Milli” olan Eğitim Bakanı yaşamını Amerika’da sürdüren bir tarikat şefine övgüler diz- mekten geri durmuyor ve bu da kahrediyor beni. “Deniz Fe- neri”nin ampulü söndürme- mesini aklım almıyor. Medya kurumlarının üst başkanı bıra- kın aylar önce istifa onuruyla buluşmasını, o koltuğa otur- mamalıydı bile, hâlâ oturuyor. Peşkeş çekilen ulusal servet- lerle vahşi zenginler kaplıyor or- talığı. İmam nikâhının yasa- laştırılması gibi Medeni Ka- nun’u resmen delen adımlar atılıyor. Alkol düşmanlığı süb- yan düşkünlüğünün üstünü örtüyor... Cumhuriyetin de- ğerleriyle büyüyen genç bir aydının “Mustafa”yla vicdan adına paranın akla üstün gel- mesine boyun eğmesi ağrıma gidiyor... Herhangi biri Ameri- kan politikalarını uygulamak için kendi evlatlarına kıymak- tan kaçınmayan 12 Eylül’cüle- rin bile cesaret edemediği “de- ğişmez maddeler”i tartışmaya açmak isteyebilir. Ama ço- cukluğumun geçtiği Yer- köy’deki fırıncı Ahmet’in oğ- lunun kendisine onur bahşe- den Cumhuriyetin değerleriy- le çatışma cesareti bulması canımı yakıyor. Safça düşü- nüyorum ki oturduğu en yük- sek mahkeme başkanlığı kol- tuğuna yakışmak için kendisi- ni adam eden Cumhuriyete borçlu olduğunu unutmama- lıydı... Lozan’ı Sevr’e dönüş- türme amacında olabilir birile- ri. Düşünüşleri emperyalizmin BOP’uyla kesişebilir, onlar bundan utanç duymayabilir. Ülkelerini emperyalist ülkelere şikâyet etmeyi erdem sayabi- lir, birlikte yaşamaktan usanmış olabilir. Hatta Türkiye’nin Irak gibi işgal edilmesi için dua edebilir. Ama ilinin yollarının ayaklanma bastırmak için ya- pıldığını iddia eden bir beledi- ye başkanı ya da milleti temsil eden yüce bir sıfata bürünmüş birileri böyle olmamalıydı. Cumhuriyet, değerleri ve ku- rumlarıyla kirletiliyor. Bir ken- dini bilmez, böylesine bir çir- kinlikle, kirlilikle, çürümüşlük- le baş etmemizde yol gösteri- cimiz olan Atatürk için, “Yaşa- saydı savaş suçlusu olarak yar- gılanması gerekirdi” diyebiliyor. Ne yazık ki onun Cumhuriye- tini yönetenler içten içe gülü- yor. Tevfik Fikret’in dediği “Bir uğursuz dönem”de mi- yiz? “Sis” mi sarmış ufukları- mızı? Öyleyse ona kulak vere- lim: “İnsan aklıdır eninde so- nunda / gerçeği bulacak olan.” Fenerci ‘Bir Uğursuz Dönem’ Necati Cebe: “Almanya’dan işçi dövizi bekleyen avucunu yalar. Fenerciler gurbetçilerde para mı bıraktı ki!” Nail Muzaç: “Keskin sirke küpüne, kör kılıç laik anayasal düzene zarar!” Sultanahmet’e ‘Cumhuriyet’ geldi!SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com HARBİ SEMİH POROY 20 Kasım HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Batõ ve Orta Anadolu’da yaygõn olarak yetişen bir adaçayõ türü... Ye- niçeri kõşlasõ. 2/ Sõ- nõr nişanõ... Biralõk bir arpa cinsi. 3/ Tahta oymacõsõ... Anadolu halklarõ- nõn en eski ana tan- rõçasõ. 4/ Ağacõn kuvvetli ve düz sür- günü. 5/ Bir nesne- nin uzayda kapladõğõ yer... Ceviz büyüklüğünde bir domates cinsi. 6/ Yavru yapmaya alõşkõn kümes hayvanlarõ için kullanõlan sözcük... Şarkõlõ kilise dua- sõ için bestelenmiş parça. 7/ Trabzon’un bir ilçesi... İsviçre’de turistik bir göl. 8/ Zaman, çağ... Üzerinde kesici çõkõntõlarõ bulunan, peynir, havuç, soğan gibi şeyleri ufak parçalara ayõrmak için kullanõlan mutfak aracõ. 9/ Kantoda Doğu giysileriyle yapõlan dansõn adõ... Yabancõ. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Pamuktan dokunmuş, kalõn ve ensiz bir kumaş türü... Evin bölümü. 2/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... Utku. 3/ Koşu yarõşlarõnda, rekor kõrõlabilmesi için önde koşarak tempoyu artõran atlete verilen ad... Fas’õn plaka imi. 4/ Kuzey. 5/ Algõlanan nesnelerin temel niteliği... Mür- düm eriğinin kurutulmuşuna verilen ad. 6/ İri, kart... Değ- me, dokunma. 7/ Sõkõntõ, bezginlik ve usanç anlatan bir ün- lem... “Fena Halde ---”: Attilâ İlhan’õn romanõ. 8/ Kan... Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmekte kullanõlan ma- rangoz aracõ. 9/ “Gümüş sepet” de denilen ve pembe ya da beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi... Bir organõmõz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H İ R F A N L I İ D İ O T A R A N A Z L A Ş A N D E B İ S O U Ç B A L E A R K A M A R İ L L A U Y A R I Ç E K Ş I R A T U N R A T E K İ R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com Kadıköy civarında her düzeyde matematik dersi verilir. 0505 664 26 12 Ümraniye civarında her düzeyde fizik dersi verilir. 0505 696 15 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear