25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Köyüne Hoş Geldin, ‘Nail V.’ “Hoş geldin!/ Kesilmiş bir baş gibi/ Omuz başımızdaydı soluğun... Hoş geldin!/ Ayrılık uzun sürdü/ Özledik./ Gözledik... Hoş geldin!/ Biz/ bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha/ taş kırmakta,/ dostu düşmandan ayırmakta... Hoş geldin/ yerin hazır... Hoş geldin/ Dinleyip diyecek çok/ Uzun söze diyecek vaktimiz yok/ Yürüyelim” 1931 Ocak - Nâzım Hikmet Nail Çakırhan uzunca bir ayrılıktan sonra Akyaka’ya geldi. Hoş geldi... Sevgili arkadaşı, yoldaşı, şair dostu Nâzım Hikmet, bir yıllık bir ayrılıktan dönüşte onu işte bu şiirle karşıla- mıştı... Benim kuşağım Nail Çakırhan’ı ‘Nail V.’ adıyla ta- nıdı; şiirlerini ezberledi, düşüncesini, savaşımını, di- rencini, sanata, şiire olan bağlılığını öğrendi... Hapisler, sürgünler, acılar... Bir anlamlı yaşam işte!.. “1+1=1” adlı kitap Nâzım Hikmet ve Nail V. imza- larıyla yayımlanmıştı. O otuzlu yıllarda şiire şaire ya- sak yoktu. Nâzım Hikmet’in kitaplarını alır okurduk, kimse de bir şey demezdi. Marx’ın Engels’in kitap- ları açıkça satılırdı. Benim kuşağım Atatürk devriminin aydınlığında işte böyle yetişti! Yol göstericilerimizden biri de, şiirleriyle, devrimci tutumuyla Nail V. oldu... Şu günlerde Muğla’da Yücelen Hastanesi’nde yatan Nail V. çok genç yaşında yakmıştı bütün ge- mileri: “Artık benim/ ne bir köşeye konmuş/ üç arşın bir ke- fenim/ ne de sıcak bir yatakta/ bekleyenim/ var... ne yar/ kaldı ne diyar/ Dönmem, dönemem geri/ Yaktım bütün gemileri/ Tarık bin Ziyad gibi.” Kaçmamıştı, korkmamıştı yaşam denen serüveni şiirle eş tutmaktan. “Diyorlar ki/ Yerler yavrum/ başını/ Genç yaşını/ Kurşuna dizerler yavrum/ Diyorum ki/ Dizüstü yaşaya- mam/ bırakın beni dostlar/ ayakta öleceğim/ Deliyim takın beni dostlar/ toprakta öleceğim.” Nail Çakırhan hem şair, hem ustaların ustası bir mi- mar. En büyük ödülleri alan, Akyaka adlı bir güzel yurt köşesini, daha nice yerleri elleriyle, kafasıyla yaratan... Onu Can Yücel’in o güzel şiiriyle anmak en iyisi: “Yüksek mimardan geçilmeyen/ bu ülkede/ Yüksek olmayan mimar/ Bir tek Mimar Sinan var diyordum/ Bir ikincisi var/ Yüksek olmayan bir mimar, NAİL V./ ‘Yüksekler’den atıp/ kendilerini/ Çatlasınlar patlasınlar.” Birkaç yıldır köyüne, Ula’sına, Gökova’sına, Ak- yaka’sına gelemiyordu. Özlemle bekliyorduk, onu ve değerli eşi Halet Çambel’i... Bir büyük aydınlık ya- ratmışlardı çevrelerinde, yoklukları bir yaşam eksik- liğiydi. Neyse ki Yücelen Otel’in ve Yücelen Hasta- nesi’nin sahibi, sanat, düşünce adamlarının dostu Hamdi Yücel onu İstanbul’dan koparıp kendi top- raklarına, kendi dünyasına getirmeyi başardı, sağ ol- sun... Şimdi o hastanenin bir odasında eşi Halet Çambel’in sevgi dolu yakınlığında, yeniden çalışmaya, yaratmaya döneceği günleri bekliyor... Bizler de yüz yaşına iki yıl kalmış büyük dostumuzun en kısa sürede sağlığına kavuşmasını... Bir şiirinde “daha çok onlar yaşamalıydı” diyordu. “Onlar” dünyaya, varlıklarıyla yeni zenginlikler katanlar, emekçiler, sanatçılar, devrimciler... En başta da kendisi... Nail Çakırhan yaşamalı; kavgasını, şiirini, mi- marlığını, yaratıcılığını hangi yaşta olursa olsun, sür- dürmeli. Sağlıklar ve güzel bir Şeker Bayramı dileyerek... T BMM’nin basõn odasõnda ger- çekleşen hesaplaşmada arka fondaki söz, tüm tartõşmanõn özeti ve en kuvvetli mesajõ ni- teliğindeydi. “Egemenlik ka- yıtsız şartsız milletindir.” Halka açõk, öz- gür basõnõn yer aldõğõ saydam odada son söz milletindi. Bütüne baktõğõmõzda ger- gin olmayan bir ortamda gerçekleşen bir tartõşmaya tanõk olduk. CHP Grup Baş- kanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve AKP Genel Başkan Yardõmcõsõ Dengir Mir Fı- rat’õn Uğur Dündar yönetiminde, canlõ yayõndaki hesaplaşmasõndan ufak dersler vardõ çõkartõlmasõ gereken. Türkiye tari- hinde TBMM’den yapõlan ilk siyasetçi he- saplaşmasõydõ bu. Ufak detaylara takõl- madõğõmõzda, konuşmalarõn kontrollü ve iddialarõn kanõtlara dayanõr olmasõ dikkat çekiciydi. Fõrat’õn, ben Baron değilim ‘Mir’im’, Mir ‘Bey’ demektir, sözünden şuraya geliyorum ben de; ‘bey’ diye bilinen ‘beyler’, ‘beyler’ gibi konuşmalõ, ‘bey- ler’ gibi tatminkâr, ‘beyler’ gibi uzlaş- macõ, ‘beyler’ gibi akõlcõ. Fõrat’tan şanõna yakõşõr ve akla dayalõ sonuçlarõ alamadõm. Kõlõçdaroğlu’nun İngiltere’deki hayali ihracatõn belgelerini sunmasõ karşõsõnda ‘beylik’ göremedim açõkçasõ. Konuşma- nõn sürecine baktõğõmõzda sakin ve naif bir denge söz konusuydu. Bu denge Kõlõç- daroğlu’ndan kaynaklanõyordu. Açõklõk, dürüstlük ve akõlcõlõk hissedilebilen ve ayõrt edilebilen önemli bir noktaydõ tar- tõşma süresince. Bu ayõrõm, o dengeyi so- mut olgulara dayandõran Kõlõçdaroğlu’na aitti. Son sözün millet egemenliğine dayan- dõğõ Meclisimizde gerçekleşen bu tartõş- ma için; siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler ve üst düzey yöneticilerin dõşõnda; işçimiz, üreticimiz, memurumuz, öğrencimiz ne düşünüyordu acaba? Haftalardõr “özgür basını” hedef alan konuşmalarõ ve yön- lendirmeleriyle başbakanõmõz neler dü- şünüyordu? Yanlõş haberlerin yazõldõğõ gazetelerin evlere sokulmamasõ gerektiğini, asõlsõz ha- berler yapan televizyonlarõn seyredilme- mesini buyuran başbakanõmõz, bu özgür ortamda, kişilerin iddialarõnõ delillerle açõkladõğõ, bilinmezlerin ortaya konulduğu, cevaplarõn arandõğõ, halkõn gözü önünde, “egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu bir ülkede”, basõnõ suçlayarak, yandaş gördüğü kişi ve kurumlara baskõ- lar yaparak, sekteye uğratmaya çalõştõğõ “özgür basını” şimdi nasõl değerlendi- recektir? Taraflardan birisi, partisinin genel baş- kan yardõmcõsõ, diğeri ise ana muhalefet partili, RTE’ye göre herhangi birisiydi. Çünkü RTE’nin dünyasõnda kendisin- den olmayan hiç kimse yoktur ve olma- yacaktõr. Onun dünyasõ açõklõğõ kabul etmemek- le birlikte böylesine özgür tartõşma or- tamlarõnda saygõ ve nezaket dengesini ko- rumaya çalõşan kişilerin de isimleri onun için önemli değildir. Artõk şaşõrmõyo- rum Osmanlõ İmparatorluğu döneminde, padişahõn her şeye burnunu sokmasõ ve din adamlarõndan fetva alarak ülkesini yö- netmesi gibi durumlarla karşõlaşmaya. Şaşõrmõyorum ancak kabullenemiyorum da. Çünkü ne adõmõz Osmanlõ İmparator- luğu, ne de devir saltanat sürme devri. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuri- yeti; demokratik olgularõn içerisinde, kendinden emin duruşu ile saygõn ve sö- zü dinlenir yönetim ile yönetilmelidir. El- malarla armutlarõn birbirine karõştõğõ bir tartõşma ortamõnda, olay iki siyasetçinin olayõ değil, onuruyla çalõşan memurun, evine ekmek getirebilmek için didinen emekçilerin, üreticilerin olayõdõr. Olay Van’õn bir köyünde saatlerce sü- ren yürüyüşün sonunda okuluna ulaşabi- len Ayşe’nin, Ahmet’in olayõdõr. Olay dü- şünen ve düşündürenin olayõdõr. Olay Türk halkõnõn olayõdõr. Herkes hak ettiğini yaşamaz mõ aslõn- da? Vakit uyanõş vaktidir, daha ne kadar gözümüze sokulacak yanlõşlõklar, yol- suzluklar, baskõlar, engellemeler… Atatürkçü sistemin vazgeçilmez ve ön- celikli yapõ taşõ olan Türk halkõnõn hak et- tiği yönetim şekli bu değildir. Çağdaş uy- garlõk seviyesi de bu değildir. Bazõ bey- lerin, Atatürk devrim ve ilkelerini köhne altõ ok olarak nitelendirirken, bu nitelen- dirmeyi o ilkelerin sunduğu özgürlükle yaptõklarõnõ her daim unutmalarõnõ içime sindiremiyorum. Onlar da Atatürk devrim ve ilkeleri õşõ- ğõnda yürümeyi içlerine sindiremiyor ya, bu da ayrõ bir konu. Özgür düşünce sis- temini, Atatürk sayesinde kazanmõş olan ulusumuz, yine özgür düşünce sistemiy- le egemenliğini millet üstünlüğü ile sür- dürmelidir. Düşünen ve Düşündürenin Olayõ Seza Tunay ÖZATAY S ayõn Başbakan’õn 26 Temmuz 2008 tarihli gazetelerde bir demecini okudum. Demeç; “... Özel olarak kömür yardımlarına” (giyim, yiyecek ve benzeri yardõmlarõ da aynõ kapsamda düşünmek mümkündür) ilişkindi. “Ben kamyona binip kömür dağıtıyorsam, benim valim de kamyon şoförünün ya- nına binip kömür dağıtmalıdır” diyor. Ve bunun tam da sosyal devlet uygula- masõ olduğunu söylüyordu. Klasik liberal demokrasinin ekonomik ve siyasal temellerini değiştirmeden sos- yal güvenliğin sağlanmasõ, işsizliğin ön- lenmesi, emeği ile yaşayanlarõn korunmasõ ve yaşam düzeylerinin yükseltilmesi yo- luyla sosyal eşitsizlikleri giderme işlevi- ni yüklenen devlet sosyal devlettir. Ka- pitalizmin yarattõğõ sosyal dengesizlik ve bunalõmlara karşõ emekçi sõnõflardan ge- len güçlü tepkinin ürünü olarak 20. yüz- yõlda ortaya çõkmõştõr. Bu mücadele bi- rikimini yansõtan ve daha çok Avru- pa’ya özgü olan bu kavram; devlete, sosyal bakõmdan zayõf sõnõflara yardõm ederek sosyal adaleti ve insan onuruna ya- raşõr bir yaşam düzeyini sağlama ödevi- ni yükler. Bu ödev devletin sosyal ve eko- nomik yaşama müdahale etmesini zorunlu kõlar. Bu açõdan da daha çok Angloamerikan dünyasõndaki karşõlõğõ olan refah devle- ti kavramõna oranla daha politik ve di- namik bir içeriği çağrõştõrõr, onun en ge- lişkin biçimini oluşturur. Sosyal devlet kavramõnõn gelişmiş ülkelerle azgelişmiş ülkelerdeki anlamlarõ arasõnda da önem- li bir fark vardõr. Gelişmiş ülkelerde sos- yal devletten beklenen, kapitalizmin iç ve dõş kaynaklarõ kullanarak yarattõğõ zen- ginlikleri biraz daha adaletli biçimde yeniden paylaştõrmasõ, emekçilerin ve sos- yal bakõmdan zayõf sõnõflarõn yaşam ko- şullarõnõ iyileştirmesidir. Bu politika söz konusu sõnõflarõn tepkilerinin yumuşatõl- masõ ve böylece temel düzenin korunmasõ işlevini de görür. Azgelişmiş ülkelerde ise sosyal devlet bu klasik ödevinin ya- nında, ulusal zenginliklerin yaratıl- ması için kalkınmayı sağlamak gibi ya- pıcı ve dinamik bir işlev de yüklen- miştir. Bu da, devletin yasama ve özel- likle yürütme (yönetim) organının et- kin davranarak köklü reformları ger- çekleştirmesini gerektirir... Sosyal dev- let kavramõnõn kõsaca kuramsal tanõmõ bu. Sosyal devlet olabilme öyle Sayõn Baş- bakan’õn kömür dağõtmasõ ile, yiyecek pa- keti dağõtmasõ ile, Kurban Bayramõ’nda bir-iki öğünlük et dağõtõlmasõ ile sağla- nacak basit bir demokratik devlet ilkesi değildir. Bu kömür mömür dağõtõmõ oy avcõlõğõndan başka bir şey değildir. Lo- kantada dolgun bahşiş veren maganda kõ- lõklõ, kültürsüz zengin; bahşişi, garson için değil, kendisi için verir. Garsonun kendisine, mutat hizmetin dõ- şõnda özel muamele etmesini bekler. La- fõ uzatmayalõm, bu gibi davranõşlar bir- çok alanda gözlenebilir. Siyaset erbabõ ise o sözde yardõmlarõ sadece ve sadece oy için kullanõr. ‘Sosyal Devlet’ Kavramõ Doğru Algõlanmalõ Recai COŞKUN SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear