01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 10 EKİM 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Aktütün saldırı- sıyla Diyarbakır kent merkezinde polis servis aracına yöne- lik eylem kapsamında öne çıkması ge- reken en önemli konu, Türk istihbarat bi- rimleri arasındaki koordinasyon mese- lesi. İstihbarat kurumlarının birbirinden bilgi gizlediği bir gerçek. Yakın tarihte başta El Kaide olmak üzere kimi terör gruplarına karşı yürütülen çalışmaların bu sorun yüzünden darbe aldığı bilini- yor. İşte bu karambolde yapılan kimi ya- yınlar acaba bu koordinasyonsuzluğu derinleştirmiyor mu? Örneğin Fethullahçı Zaman’ın, Genelkurmay istihbaratını bir yana bı- rakarak kimi yetkilileri- nin “Fethullahçı”lıkla suç- landığı Emniyet İstihba- rat Daire Başkanlığı’na (İDB) ısrarla vurgu yap- ması dikkat çekici değil mi? Zaman gazetesi 7 Ekim’de, “MİT ile Emniyet’in baskından yaklaşık 10 gün önce çok gizli bir yazı ile terör örgütü- nün karakola saldıracağını bildirdiği öğ- renildi” diye yazmıştı. Ne ilginçtir, ce- maatin finanse ettiği ileri sürülen Taraf gazetesi de İDB’yi öne çıkararak aynı konuyu bir gün sonra manşetine taşı- dı. Bu gazete, “İDB, Şemdinli karakol- larının 200 kişilik bir PKK birliği tarafın- dan basılacağını 17 Eylül’de jandarma, MİT ve MGK’ye bildirmiş olabilir mi” di- ye sormuştu. Özellikle “Ergenekon” haberleri konusunda polis istihbaratın- dan beslenen bu iki gazetenin yazdık- ları doğruysa İDB’nin sınır ötesinden ve Allah’ın dağından bilgi alabilmesine sevinmek gerekiyor! Ancak bu donanı- ma karşın “Kent merkezlerindeki terör neden engellenemiyor” sorusu kafa karıştırıyor! Örneğin 12 Eylül 2006’da Di- yarbakır’da 8’i çocuk 10 kişinin, 22 Ma- yıs 2007’de Ankara Anafartalar Çarşı- sı önünde 6 yurttaşın ölümüne yol açan bombacılar nasıl önlenememişti? Ya da 10 Ocak 2008’de bir dershane- nin önüne konularak 8 çocuğu katleden bombalı araç nasıl fark edilememişti? 27 Temmuz’da, Güngören’deki patlama- da 8 kişiyi öldüren teröristler, 19 Ağus- tos’ta Mersin’de 12 polisi yaralayan can- lı bomba ve 21 Ağustos’ta İzmir’de 18 kişiyi yaralayan patlayıcı yüklü otomo- bil nasıl fark edileme- mişti? Yalnızca bunlar değil, teröristler 14 Ha- ziran- 9 Eylül tarihleri arasında Hakkâri, Yük- sekova, Muş, Şırnak emniyet müdürlükleri ile Pervari, Başkale ve Beytüşşebap jan- darma komutanlıklarına roket atmak için yerleşim merkezlerine kadar nasıl sı- zabilmişti? İstihbaratta şu kurum başarılı, diğe- ri zayıf şeklindeki yaklaşımın ülkeye hiz- met etmediği çok belli! Önceki gün Hür- riyet muhabirine “Hiçbir istihbarat mü- kemmel değildir” diyen ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack da çok haklı! Ancak Türkiye’nin “mü- kemmeliyet” sorunu “istihbaratı alan”da değil “koordinasyon”da!.. Bunu kim sağlayacak acaba? Belki bu kapsam- da Verso Başkanı Erhan Göksel’in 8 Ekim’deki Milli Gazete’de hükümete yö- nelttiği, “Teröristlerin izlenmesinde kul- lanılacak, Elektronik Takip ihalesi neden 3 yıldır bekletiliyor”sorusu da yanıtlan- mış olur! Yeniçağ gazetesinin 8 Ekim tarihli sayısının manşeti MHP lideri Devlet Bahçeli’yi hedef almıştı. “Ma- dem öyle bu toka ne böyle” manşeti- nin altında Bahçeli’yi DTP lideri Ahmet Türk ile DTP milletvekili Hasip Kap- lan’la el sıkışırken gösteren fotoğraf- lar vardı. Gazetenin yazarlarından İs- rafil K. Kumbasar’ın şu satırları ise ye- nilir yutulur gibi değildi: “Bölücü terör örgütünün 17 Meh- metçiği şehit etmesinin ardından Bah- çeli, aynen şu ifadeleri kullandı: ‘Dış kaynaklı terör unsurları ile içteki siya- sal uzantıları eylem ve fikir birliği içe- risindedir.’ Çok sayın Dr. Devlet Bah- çeli. Teröristler, artık Irak’ta değil, Meclis’te. Hem de genel kurulda, tam senin oturduğun sıranın ‘iki adım’ öte- sinde oturuyorlar. Hem Apo’nun idam dosyasının ‘üç buçuk yıl’ boyunca Başbakanlık’ta bekletilmesine göz yu- macaksın, hem işbirlikçilerin ellerini sı- kıp sırtlarını sıvazlayacaksın, hem de kurt postuna bürünüp ‘Talabani ve Bar- zani’ye hadlerini bildirelim’ diye ferman buyuracaksın? Bu ne perhiz, ne laha- na turşusudur?” PKK terörü salt huzuru, güvenliği ve istikrarı baltalamıyor; siyasal iktidarın iradesizliğini de vuruyor. MHP ise muhaliflerinin “çelişki”, Bahçeli’nin “Birinci Meclis ruhuna uygun bir ha- reket” diye “hoşgörü”ye bağladığı du- ruşun sıkıntısını yaşıyor! Siyaset kuzu postundakilerle “kurt postunda”kilerin çelişki sarmalında ilerliyor! PKK Ne İstiyor? “Ülkeyi böldünüz: Sınırı nereden çizeceksiniz? Türkü-Kürdü ayırdınız: Batıdaki Kürdü ne yapacak- sınız? Türkiye’de ‘ayrılıkçı davası’ gü- den Kürt elitistler ile ‘orduyu yıpratarak PKK’nin, ABD’nin ve AKP’nin değir- menine su taşıyan’ eski solcu yeni kü- reselci liberal yazar-çizer-işadamı- işbirlikçi tüccarlar da ‘bu iki önemli so- ruya’ verecek cevap bulamıyorlar.” Necati Doğru, Vatan “Esas görevin sivillerde olduğu- na hiç kuşku yok. İktidar, va- tandaşa karşı sorumluluğunu ‘Askerin her istediğini yerine getiriyorum’ ge- rekçesiyle üzerinden atamayacağını bilmeli. Vatandaş iktidardan askerin her istediğini yerine getirmesini değil, ne ya- pıp edip ocaklar söndüren ayrılıkçı te- rörü bir an önce sona erdirmesini bek- liyor.” Fehmi Koru, Yeni Şafak e-posta: [email protected] MED CEZİR MEHMET FARAÇ Mükemmel İstihbarat! Türkiye’nin terörle mücadeledeki aç- mazı salt “istihbarat” değil. Hükümet ira- desizliğine yol açan politik rant hırsı so- runa bırakın çare bulmayı, teşhisini bi- le zorlaştırıyor. Diyarbakır’da “Kürt so- runu”, Bursa’da “Terör meselesi” diyen Erdoğan gibi siyasetçilerin ikilemi de sorunu çıkmaza sokuyor. Yalnız siya- setçiler değil, Kadıköy’de oturup köy ro- manı yazan, Güneydoğu semalarında helikopterle tur atıp stratejist kesilenlerin yanlış saptamaları da kafa karıştırıyor! Peki ya yazarlar?.. Aktütün olayına “provokasyon” diyen Zaman yazarı Ali Bulaç ile “kışkırtma” diyen Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, PKK’nin “milis” ya- pılanmasıyla “örgütsel entegrasyon”da ilerlediğini, aynı dili kullandığı DTP ta- banıyla “politik entegrasyon”u zorladı- ğını gözardı ediyor. Yani son eylemle- ri salt “provokasyon”a bağlamak basit bir yaklaşımdan öteye gitmiyor! PKK 2007’nin aralık ayından bu yana sür- dürülen sınır ötesi operasyonlar nede- niyle hızla güç kaybediyor. Örgüt hem kırsalda hem kent merkezinde saldıra- rak politize ettiği kesimleri saflarında tut- mak istiyor. Ve siyasalaşmadaki son he- defini gerçekleştirmek; yani Öcalan’ı bu kesimlerin başına getirmek için şidde- ti yöntem olarak dayatıyor! Meselenin özeti budur! Safiye ve Çağan... Dünkü bazı gazetelerde yürek burkan iki haber vardı. Maliye Bakanlığı’nın Ak- tütün karakolunun taşınması için ödenek vermediği yolundaki haber Cumhuri- yet’te birinci, Milliyet’te ise 17. sayfa- daydı. Sabah’ın 19. say- fasında ise Aktütün’e öğ- retmen gönderilmediği için bu görevi 12 yaşındaki güzeller güzeli Safiye’nin yaptığı belirtilmişti. Bu ha- berler terörle mücadelede, istihbarattan sonra ekonomi ve eğitim alanındaki açmazları da deşifre ediyor- du. Ve bu sıkıntılar, 8 yaşındaki bir ço- cuğun da çığlığına karışmıştı. İşte Kon- ya’dan gelen ve birçok aklıevvele de çok şey anlatacak satırlar: “Ben ilköğretim 4. sınıf öğrencisiyim. Adım Çağan Fırtına. Aynı zamanda çocuk hakları kulübü baş- kanıyım. Bugün akşam haberleri izledim. Aktütün’deki çocukları izledim. İçinde bu- lundukları çaresiz durumu gördüm. Öğ- retmensizlikten gidemedikleri okullarına özlemlerini gördüm. Kitapları, defterleri yoktu. Oyuncak yerine elle- rinde mermi parçaları vardı. Terörün kötülüğünü çok da- ha iyi anladım. Hiçbir çocuk böyle yaşamayı hak etmiyor. Terör korkusuyla büyüyorlar. Çocuk hakları beyanname- sinde bu şartların hiçbiri yok. O zaman bi- zim ülkemizde çocuk hakları yok. Çok üz- günüm. Bu haberi izleyince bir şey yap- mak istedim. Evimize her gün giren Cumhuriyet gazetesine yazmak istedim. Annem ve babam da kabul etti. Bu ne- denle size yazdım. Ben kötü haberler duy- mak istemiyorum artık.” 9 Ekim 2008 Evrensel Gazetesi Kurt Postundaki Devlet! E smer senaryoya göre, kurtarma operasyonlarõ işe yaramõyor, kriz derinleşiyor, tüm sektörleri ve ülkeleri sarõyor. Kapitalistler arasõnda bü- yükler küçükleri yutuyor, alt sõnõflarda hõzlõ bir yoksullaşma ve işsizlik dalga- sõ yayõlõyor, tüm dünyada faşizan iklim hüküm sürüyor. Türkiye de bu süreçten payõnõ alõyor... Gelelim krizin esmer senaryosuna... Daha ilk dalgada en önemli yatõrõm ban- kalarõnõn iflasõ ve dara düşmesi ile baş- layan ABD’deki yaprak dökümü, Kon- gre’nin sancõlanarak çõkardõğõ yardõm pa- ketine rağmen, deva bulmaz... Toplum, müthiş bir hayal kõrõklõğõ ve güven bu- nalõmõ yaşamaktadõr... Derin bir kriz top- lumdan uzun süre saklanmõştõr, umul- madõk dağlara kar yağmõştõr. İstenen fe- dakârlõğõn ilk ve son fedakârlõk olacağõ ne malum? Ya bu da kâr etmezse? Bu güven bunalõmõ ile beklenen durulma bir türlü gerçekleşmez. Yardõm paketi, bütçede iç borç sto- kunu katlar. Bütçenin önemli bir kõsmõ borçlarõ çevirmek için yükselmiş faizlere ayrõlmak zorunda kalõnõr. Eğitim, sağ- lõk gibi kesimleri içeren sosyal harca- malar daraltõlõr. Bu zaten önemli bir ge- lir eşitsizliği yaşayan ABD’de hoşnut- suzluklarõ artõrõr. Obama’nõn “enkaz devraldık” ba- hanesine tahammül kalmamõştõr. Yatõ- rõm bankalarõndaki toksik madde, mev- duat bankalarõna sõçrar ve mali sektör, onu takiben tüm hizmet sektörlerinde da- ralma, hõzla işten çõkarmalar yaşanõr. Reklam harcamalarõ azalõr medyada sõ- kõntõ başlar. Toplumun öfkesine medya gönüllü tercüman olur ve toplumsal muhalefet hõzla yükselir, protesto yü- rüyüşleri, yer yer yağma hadiseleri ya- şanõr, asayiş, güvenlik hõzla azalõr, Holywood’un korku filmleri gerçek ha- yatta yaşanmaya başlanmõştõr artõk... YOKSULLAŞMA VE İŞSİZLİK DALGASI Güven bunalõmõ yaşayan Amerikalõ ta- sarrufunu altõna yöneltir, bankalardan emin olamamanõn kõzgõnlõğõ hõzla artar. Yükselen faizler ve daralan kredi piya- sasõ hõzla reel sektörü vurmaya başlar. Tüketmekten kaçõnan toplum, iç talebi hõzla daraltõr, bu hem ABD’li firmalarõ hem de ABD’ye mal satan ülkeleri vur- maya başlar. Özellikle NAFTA içinde- ki Meksika ve Kanada, ABD’deki geri- limi anõnda yaşamaktadõrlar. Meksi- ka’da hõzlõ bir muhalefet hareketi boy- lanõr ve Latin Amerika’daki radikaller- le bütünleşir. ABD’ye mal satmakta zorlanan Latin Amerika’da, “ABD’siz, emperyalistsiz bir dünya da mümkün” sloganõ başatlõk kazanõr ve kõta içi da- yanõşmayõ artõrõcõ düzenlemeler hõzlanõr. Rekabet gücü zayõflayan, iç pazarõ da- ralan ihracat takati kalmayan ABD’li fir- malarda yaprak dökümü başlar . Hükü- met, zordaki firmalarõ birleşmeye teşvik etmekte, büyükler dara düşenleri yutmaktadõr. Bütçede, kurtar- malardan dolayõ sosyal harcamalar azalmakta, batan firmalarla birlikte binlerce çalõşan işini kaybetmekte, toplum- da yeni bir yoksullaş- ma ve iş- sizlik dalgasõ yaşanmaktadõr. AB ORTAK POLİTİKA OLUŞTURAMAZ ABD’deki düşüşün etkilerini anõnda yaşayan Avrupa’da ise, oluşturulan 350 milyar Avro’luk kurtarma paketi yete- rince işe yaramamõş görünmektedir. AB üyeleri içinde tam bir uyum da yoktur. ABD’ye göre daha köklü bir işçi hare- ketine sahip olan AB’de çalõşanlar uyu- yan sendikalarõnõ silkelemiş ve etkili bir dip dalga ile krizin yükünü üstlenme- yeceklerini ilan etmişlerdir. Devlet müdahalelerinin kimin için, kime fa- tura edilmek üzere yapõldõğõ yoğun biçimde sorgulanmakta, genel grev tehditleri uçuşmaktadõr. Piyasa odaklõ yaklaşõm- larõn iflasõ bunun savu- nucusu parti ve çevreleri hedef tahtasõ- na oturturken hõzla, daha sosyal bir Av- rupa sloganõ etrafõnda birleşilmekte ve krizin yükünü çalõşanlar değil, sebep olan banka ve firmalar üstlensin, tavrõ yük- selmektedir. Avrupa’da da mali kesim- den reel kesime sõçrayan kriz hõzla üre- tim daralmalarõna ve tensikatlara yol aç- makta, özellikle göçmenlere karşõ faşist oluşumlar palazlanmaktadõr. Bu olu- şumlara karşõ dayanõşmalar hõzla örgüt- lenmektedir. Tüm mali sektörün, finans kapitalin kamulaştõrõlmasõ, yeni bir toplumsal düzenle ile il- gili talepler hõzla ya- yõlmaktadõr. K âbusa dönüşen ekonomik çal- kantõ, ekonomisi daha çok AB ile bütünleşik olan Türkiye’de etkisini göstermekte gecikmez. Kriz ön- cesi, enflasyonu kontrolden çõkan, bü- yüme temposu düşen, cari açõğõ hõzla büyüyen ve iş dünyasõnõn sõzlanmala- rõna yol açan AKP iktidarõnõn ekono- mi politikasõ daha çok eleştirilmeye baş- lanmõştõr. Yandaşõ MÜSİAD bile ge- lişmelerden hoşnutsuzdur. AKP’nin İslami toplum projesi odaklõ politika- larõ toplumu zaten germiş, kutuplaş- malarõ artõrmõş ve diyalog ortamõnõ erozyona uğratmõşken, bunlarõn üstü- ne binen dõş krizin sert rüzgârlarõ, bir de yolsuzluk dosyalarõ ayyuka çõkan AKP’yi iyice zayõflatõr. Ekonomik ve siyasal kõrõlganlõğõ artan AKP yöneti- mi, AB’deki mali sistemin çatõrdama- sõyla paniğe kapõlõr. Karanlõkta õslõk çal- mak fayda etmemektedir. Türk bankalarõnõ ve sigortacõlõk şir- ketlerini birkaç yõl içinde satõn alan AB mali sistemi, yaşadõğõ sarsõntõyõ Tür- kiye’ye hissettirmekte geç kalmaz. Sarsõntõ geçiren bankalarõn ana karar- gahõ, çevre ülkelerden ve dolayõsõyla Türkiye’deki bankasõndan da kaynak is- temekte, Türkiye’de toplanan mevdu- atlar dõş yatõrõm adõ altõnda Avru- pa’daki merkezin ateşini söndürmeye yarayacak fonlara yatõrõlmaktadõr. Bu durum, sağlam sanõlan mali sistemi ke- mirmeye başlar. Dahasõ, çoğu Avrupa bankalarõndan olmak üzere, 190 milyar dolara yakõn borçlanan Türk özel sek- törü, borç taksitlerini geri ödemekte zor- lanmaktadõr. Alacaklõ bankalarõn ba- zõlarõ kredilerini geri çağõrmaktadõr. Tür- kiye, tarafsõz sayõlan otoritelerce de risk- li ülkeler arasõnda sayõlmaktadõr. Cari açõğõ yani döviz eksiği yõllõk 50 milyar dolara tõrmanmaktadõr. Bu açõğõ finanse edecek yabancõ ser- maye girişi yavaşlamõş, borsaya ve devlet bonolarõna yatõrõm yapan sõcak para da satõp çõkmak eğilimindedir. Yüksek faiz afyonuyla yatõştõrõlmaya çalõşõlan kriz hõzla açõğa çõkma eğili- mindedir. BÜYÜME DÜŞER, İŞSİZLİK ARTAR Büyük iflaslar henüz baş gösterme- se de ekonomi durgunluğa girmiş, ikinci çeyrek büyümesi yüzde 1,9’a düşmüştür. Sanayi, ihracatta tekleme- ye başlamõş, özellikle AB’den sipariş- lerin kesilmesiyle fabrikalar toplu ta- tillere çõkmaya başlamõştõr. Firmalar, ilk elde işten işçi çõkarma yolunu dener ve gerilimlere yol açarlar. Büyümesini dõş kaynak girişiyle gerçekleştiren Tür- kiye ekonomisinin, yeni girişler bir ya- na, stoktaki azalmalarla, dõş kaynak ih- tiyacõ büyür. Açõk pozisyonlarõ kapa- mak isteyen banka ve firmalarõn döviz talebi artar. Gerilim, YTL’den dövize yönelişi kamçõlar. Dolar kuru önce 1.30 YTL, kõsa sürede 1.40, derken 1.50 YTL bandõna fõrlar. İthalat pahalõlaşõr ve enflasyonu körükler. Yükselen kur, borçlu firmalar için kâbustur. Ödeme güçlüğü içine düşenler hõzla hükümet- ten önlemler ister, piyasaya havlu atar- lar ve kriz ateşi kõsa sürede mali sek- töre de sõçrar.Artõk, Türkiye için de bir kurtarma paketi ihtiyacõ belirir. IMF ile yeni bir anlaşmaya can atan Hükümet, IMF’den, “bir tek sen değilsin darda olan” yanõtõnõ alõr ve fazla kaynak sağlayamaz. Fiyatlar hõzla artmakta, döviz kuru yükselmekte, dõş kaynak girmemekte- dir. İç talep daralmakta, her gün bir di- zi firma iflasa gitmekte, ya da çoğu ya- bancõ büyük firmalar tarafõndan yok ba- pasõna satõn alõnmaktadõr. İşsizlik çõğ gibi büyümekte, yeni bir yoksullaşma dalgasõ karabasan gibi toplumun üzerine çökmektedir. Borç yükünü artan faizlerle çevirmeye çalõ- şõrken sosyal harcamalarõ iyice kõsan hükümet, Güneydoğu sorununu öne sü- rerek “savunma-güvenlik” harcama- larõnõ kõsamamakta kaynak bulmak için dolaylõ vergilere abanmakta, bu da toplumun sabrõnõ, dayanma gücünü tüketmektedir. Küçük tarõm üreticile- ri, KOBİ’ler, memurlar, tüm çalõşanlar burunlarõndan solumakta, işini kaybe- denler isyan etmektedirler. Protestola- ra, toplu gösterilere biber gazõyle cevap veren AKP iktidarõna karşõ muhalefet hõzla artmakta, toplumsal kutuplaşma hõzlanmaktadõr. Gerilim doruktadõr... 2009 yerel seçimlerini, başta büyük kentlerde olmak üzere kaybeden AKP iktidarõ, hõzla saldõrganlaşmakta, Er- genekon davasõ, bir tür intikam dava- sõna dönüştürülmekte, her türlü muha- lefete baskõ ile cevap verilmekte, kim- se nereye gidildiğini, işin içinden nasõl çõkõlacağõnõ bilememektedir. ESMER SENARYO DAHA YAKIN Kuşkusuz hayatõn muhtemel seyri, pembe ve esmer renklerden oluşan bu iki senaryodan ibaret değil ve ikisi ara- sõnda çok farklõ renklerle ifade edile- bilecek seçenekler içeriyor. Bu iki se- naryodan pembe olanõnõ mizahi bir de- neme olarak okuyabilirsiniz ama ikin- ci senaryoya yakõn renkteki ihtimaller, ne yazõk ki, daha çok tarihe geçecek gi- bi duruyor. BİTTİ Daha ilk dalgada en önemli yatırım bankalarının iflası ve dara düşmesi ile başlayan ABD’deki yaprak dökümü, Kongre’nin sancılanarak çıkardığı yardım paketine rağmen, deva bulmaz... Toplum müthiş bir hayal kırıklığı ve güven bunalımı yaşamaktadır. Kapitalistler arasında büyükler küçükleri yutuyor, alt sınıflarda hızlı bir yoksullaşma ve işsizlik dalgası yayılıyor, tüm dünyada faşizan iklim hüküm sürüyor. Türkiye de bu süreçten payını alıyor. Türkiye’de esmer senaryo Esmer senAryoya göre kurtarma paketleri işe yaramõyor, tüm sektörler olumsuz etkileniyor Kriz dünyayõ sarõyor Krizin etkisiyle enflasyon kontrolden çõkar, kepenk kapatanlar artar, Kurlar fõrlar, cari açõk ve işsizlik çõğ gibi büyür, yoksullaşma dalgasõ tüm ülkeyi sarar, sosyal harcamalar kõsõlõr. Bütün sektörleri etkileyen kriz nedeniyle kepenkleri kapatanlar artacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear