Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
10 EKİM 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA
17
Avni Kurtuldu:
“Yeni banknotlar
yan yana dizildiğinde
Atatürk yavaş yavaş
dönüyor! Yakındır
ayağa kalkması!”
Amerika’ya
çözüm önerisi:
Ekonominin
başına
Kemal Derviş’i
getirin!
Yavuz
Necati Cebe:
“Eskiden yavuz
hırsız ev sahibini
bastırırmış. Şimdi
suçlayıp içeriye
atıyor!”
Merak
Nami Tepe:
“Bush ve
Talabani merak
etmesin;
Cumhurbaşkanı
kendisini yuhalayan
genci yakalatmış!”
Yönetim
Selim Sümen:
“Hüseyin Çelik,
protestocu
öğrencilerin içeriden
yönetildiğini
söylemiş. Kendileri
dışarıdan mı
yönetiliyor!”
YağmurDeniz
Gaziosmanpaşa Üniversitesi sabunlanıyor!
TOKAT’TAKİ arkadaşımız
Savaş Kalkan‘ın bildirdiğine göre
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi’nde öğrencilerin
seçtikleri dersleri, danışmanlara
onaylatıp kayıt ettirebilmeleri için
5 lira ödemeleri gerekiyor.
Ne var ki duvara asılan kağıtta
yazdığı şekilde “kayıt
bürosu”ndaki öğrenci işlerinden
sorumlu memura ödenmesi
istenen bu paranın karşılığında
öğrencilere verilen belge oldukça
ilginç:
Masa üstü takviminden
kopartılan boş bir sayfaya basılmış
fakülte mührü!
Fakülte yönetimine sorulmasına
karşın hiç kimse bu paranın hangi
yasal dayanakla toplandığını
açıklayamıyor. Hatta kimi
yöneticiler bu şekilde para
toplamanın yasal dayanağı
olmadığını söylüyor, ama 5 lirayı
ödemeyen öğrencinin de kaydı
yapılmıyor! 5 liranın ne önemi var
diyebilirsiniz...
Öğrenci için 5 lira büyük paradır
bir... İkincisi, 1600 öğrenciden 5’er
lira topladığınızda 8 bin lira eder ki
hiç de küçük bir miktar sayılmaz!
İşte bu noktada fakültenin
yönetime yakın odalarından çıkan
bir söylenti koridorlara yayılıyor:
Toplanan parayla sıvı sabun
alınacak!
Boşuna dememişler; temizlik
imandan, sıvı sabun üniversite
öğrencisinden gelir!
- PKK, Yunan vizesiyle
çalışıyormuş...
“Sirtakiciler zil takıp
oynasın!”
İKTİDAR yanlısı dinci ve kinci medya, Türk
Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik eleştirilerinin dozunu
giderek arttırıyor. Ayrılıkçı teröre karşı ordudan
hesap soruluyor. Demokrasi adına terör
örgütünün ekmeğine yağ sürülüyor. Bülent
Esinoğlu da “Gerçeği gizleyerek Türkiye’ye
hizmet edilemez” diyor:
“AKP daha iktidara gelmeden, Irak’ın
kuzeyindeki kukla devleti tanımaktan yana
söylemler geliştirdi. Hatta bir televizyon
söyleşisinde AKP’li Yaşar Yakış Kuzey Irak’taki
oluşumu kast ederek, ‘tanımaya mecbursunuz’
dedi ve ilk kurulan AKP Hükümeti’nin Dışişleri
Bakanı oldu. Zaten o sırada Başbakan olan ve
şimdi Cumhurbaşkanı yapılan Abdullah Gül‘ün
gerek Mesud Barzani ve gerekse Celal
Talabani ile ilişkisi bunu çok açık bir şekilde
gösteriyor. Bu bakımdan ABD’nin kurmaya
çalıştığı uydu devleti tanıma, AKP’nin ABD ile
ittifakının olmazsa olmazıdır. Öte yandan ordu
cenahından yapılan açıklamalarda Barzani’den
memnuniyetsizlik vurgulanırken, Amerika ile olan
ilişkilere değer atfedilmektedir. Sanki Barzani
ABD’ye rağmen PKK’ye yardım ve yataklık
ediyormuş gibi bir görüntü veriliyor. Türk halkına
ABD’nin ne yapmak istediğini açıkça
söyleyemeyenler, isteseler de bu ülkeye gereği
gibi hizmet edemezler. Amerikan gerçeğini
gizleyerek Türkiye’ye hizmet edilemez. Çünkü
Türkiye’ye tehdidin gerçek kaynağı Amerika’nın
kendisidir. PKK ile savaşan generallerin, PKK’ye
uzak duran aydınların neden bugün hapiste
olduğu sorgulanmalıdır. Dağlıca saldırısından
sonra da ABD’ye ve AB’ye yakın basın
organlarının söylediği ‘siyasi çözüm’ önerisi
devleti PKK ile masaya oturtmaktır. Bu
doğrultuda ABD, Barzani’yi kullanarak, Aktütün
saldırıları gibi saldırıları destekleyecektir.
Arkasından ABD’ye yakın ve dinci gazeteler,
‘bakın gördünüz mü bu işler ordu ile olmuyor’
temasını işleyeceklerdir.
Halkı ve orduyu yıldırma sistematiği sürüp
gidecektir. Amaç, ayakta kalan ve ABD’ye teslim
olmayan tek müessese olan orduyu bu saldırılar
ile yıldırmak ve başta Barzani devleti olmak
üzere kendi isteklerini bize kabul ettirmektir.
PKK’nin ve Barzani’nin arkasındakileri gizlemek
kimseye yakışmıyor.”
Saldırı altındaki Genelkurmay’ın acı da olsa
bazı gerçekleri açıklaması ulusal bir borç olmalı!
Gerçekler
GÖRÜŞ
SADIK ÇELİK*
Gıda Güvenliği ve GDO….
Gıda güvenliğini ve genetiği değiştirilmiş organizmayı
(GDO) önemli kılan nedir? Ülkemiz için önemi nedir, Ba-
tılılar için önemi nedir? Öncelikler aynı mıdır? Ortak pay-
dada nasıl buluşacağız?
Bir süre önce yapılan gıda güvenliği ile ilgili ciddi bir
araştırmaya göre araştırmaya katılanların yüzde 52’si
Türkiye’nin gıda güvenliğinde son on yılda gerilediği-
ni, yüzde 38’i geliştiğini, yüzde 7’si ise bir değişiklik ol-
madığını düşünüyor. Sosyoekonomik düzey azaldık-
ça, eğitim seviyesi düştükçe Türkiye’de gıda güvenli-
ğinin geliştiğini düşünenlerin oranı da artıyor. Aynı şe-
kilde yaş arttıkça ve eğitim seviyesi yükseldikçe Tür-
kiye’nin gıda güvenliği konusunda gerilediğini düşü-
nenler artıyor. 15-25 yaş grubunun yüzde 45’i gıda gü-
venliği konusunda geriye gittiğimizi düşünürken bu oran
55-65 yaş grubunda yüzde 59’a çıkıyor. Avrupa Birli-
ği vatandaşlarının yüzde 38’i ise Avrupa Birliği ülkele-
rinde gıda güvenliği kavramının son on yılda geliştiği-
ni, yüzde 29’u aynı kaldığını, yüzde 28’i ise daha kö-
tüye gittiğini düşünüyor. Türk halkının gıdalarla ilgili en-
dişe duyduğu konuların başında yüzde 82’lik oranla çe-
şitli hileler ve aldatmalar yer alıyor. Daha sonra sırasıyla
sağlıksız üretim koşulları (yüzde 81), meyve, sebze ve
tahıllardaki, bakliyatlardaki tarımsal ilaç ve hormon ka-
lıntıları (yüzde 80) geliyor. Avrupa Birliği vatandaşları ise
en fazla meyve, sebze ve tahıllardaki ilaç kalıntıları, ku-
ruyemiş ve baharatlardaki aflotoksin üzerinde duruyor,
ilgileniyor, yakın plana alıyor (yüzde 63) ve sonra da GDO
ve kuş gribi gibi daha yeni virüsler (yüzde 62) geliyor.
Eylül ayının başında Sabancı Üniversitesi “3. Tarımsal
Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Sempozyumu” düzenle-
di. Bu konuda benim de zaman zaman bu sütunda yer
verdiğim GDO’ları (genetiği değiştirilmiş organizmala-
rı) ve bunları kontrol için oluşturulan “biyogüvenlik” me-
kanizması tartışıldı. Tarım Bakanlığı, Türkiye’de GDO
içeren ürün bulunmadığını açıklıyor. Oysa bilim adam-
ları, tarımla uğraşanlar tam aksini söylüyorlar. Türkiye’nin
ithal ettiği dört üründe, soya, mısır, kolza ve pamukta
GDO bulunduğunu, bu ürünlerin girdi olarak kullanıl-
dığı, tüm gıdalarda ve ürünlerde GDO bulunduğu
gerçeğini nerdeyse herkes biliyor.. ancak, farkında ol-
ması gerekenler farkında değil.
Sabancı Üniversitesi’ndeki sempozyumu üç yıldan
beri düzenleyen Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakül-
tesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Çetiner, bu yıl Av-
rupa Birliği’nden konu ile ilgili önemli bilim adamlarını
ve Türkiye’den genetik ve doğa bilimcilerini, ziraat, gı-
da ve kimya mühendisleri odalarını, çevreci örgütleri ve
ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarını davet etmiş. Sem-
pozyumda tarımsal biyoteknoloji her yönüyle ele alın-
mış. GDO’lar konusundaki olumsuz bakışım paralelinde,
GDO’nun uzak ve yakın gelecekteki olası olumsuzlukları,
etkileri; çevreyle, doğayla etkileşimi; sürdürülebilirlik, in-
san sağlığı ve genetiği üzerindeki olası olumsuz etki-
leri ciddi tartışma konusu yapılmış. Hangi ürünler
GDO’lu meselesinden, yoksul çiftçinin biyoteknolojiye
nasıl ayak uyduracağına kadar çeşitli sayısız konu baş-
lığı enine boyuna tartışılmış. Peki bu kadar önemli bir
konu Tarım Bakanlığı tarafından izlenmiş mi? Sorunun
cevabını Profesör Çetiner olumsuz olarak yanıtlıyor: “Ta-
rım Bakanlığı’nın yetkililerini davet ettik ama kimse gel-
medi.. daha önceki iki sempozyuma da davet etmiştik,
yine katılmamışlardı” diyor. Bu toplantılara katılma-
malarının nedeni, anlaşıldığı kadarı ile Türkiye’nin he-
nüz “Biyogüvenlik mevzuatı” nın bulunmaması mı? Hal
böyle olunca da tarımda AB ile uyum nasıl sağlanacak
demeden de edemiyoruz. Bir başka önemli husus, GDO
konusundaki politikasızlık neticesindendir ki, GDO’lu
ürünlerin ekimi ve yetiştirilmesi yasak.. ama ithalatı ve
satışı serbest. Burada düşünülen eğer topraklarımız ve
doğamız ise, ki sanmıyorum, yok öyle değilse, o zaman
insanımızı niye göz ardı ediyoruz, ya da başka bir ne-
den mi söz konusu? Yine bu anlayış ve tutumdan do-
layı, 5179 sayılı Tarım Yasası’nın Avrupa Birliği’ne uy-
gun bulunmamasının nedenini de böylece anlamış bu-
lunuyoruz ki yerine yeni bir yasa taslağı hazırlanıyor. İn-
şallah yeni yasa hazırlanırken dersler çalışılmış olur.
Tüketiciler, satın aldıkları gıdaların sağlıklarına hemen
veya uzun vadede zarar verip vermeyeceği kuşkusu-
nu ve korkusunu taşımak istemiyor. Bunlar da ürünle-
rin üzerindeki etiket bilgilerinin anlaşılır ve okunur
tarzda olması ve yazılanların da gerçek ve doğru ol-
masıyla sağlanabilir. Tüketiciler bu bilgiye ulaşma
hakkına sahip olmalı. O zaman, Batı’yla ortak payda-
da buluşabiliriz.
* Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
1975 yılının Şubat ayında si-
yasi ortam fokur fokurdur;
konuşan konuşanadır: “1961
Anayasa Mahkemesi, Mec-
lis’in üstüne çıkmıştır!” “Da-
nıştay bir felaket!” diyenler.
“Tek yol İslam”cılar; “Bu
yolun kanlı mı, kansız mı ola-
cağını” sormaya hazırlananlar;
“Hem Müslüman, hem Tu-
rancı”lar; “Davadan döneni
vurun!” diye haykıranlar.
“Saidi Nursi”ciler; “Nak-
şi”ler; “Nurcu - Kadiri”ler;
“Celal Bayar”ı etekleyenler.
“Camilere arpa doldurul-
duğunu” ileri sürenler; “Sakın
ha! CHP ortanın solunda de-
ğil, sağında yer almalıdır!”
buyruğunu verenler; “Tevhidi
Tedrisat Kanunu, bir semavi
kitap değildir!” gibi bir “buluş”
yapanlar.
Ve, bu kişilerden oluşan
dört parti: “Adalet Partisi”,
“Milliyetçi Hareket Partisi”,
“Milli Selamet Partisi”, “Cum-
huriyetçi Güven Partisi”,
1975’in Şubatı’nda bir araya
gelirler, “Milliyetçi Cephe (MC)
Hükümeti”ni oluşturmak için.
Laik Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin “hükümet”ini kur-
mak isteyen bu kişileri büyük
bir “kaygı”yla izleyen Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu, “Ve
Bunlar Ülke Yöneticileri!” baş-
lığıyla bir yazı yayımlar; o yı-
lın 16 Şubat günlü Cumhuri-
yet gazetesinde.
Velidedeoğlu, “devlet ada-
mı” nitelikleri “yeterli” olma-
yan, ya da “hiç” olmayan bu
kişilerin yer alacağı iktidara
karşı, 1961 Anayasası’nın
“Başlangıç” bölümünü yo-
rumlayarak, “söz”le, “kalem”le
özellikle de yasal yönlerden
yürütülecek “eylem”lerle hal-
kı “direniş”e çağırır, tam 33 yıl
önce.
Anımsanacağı gibi “etkin”
bir “karşı” koyuş belirmez. İlk
“MC Hükümeti” kurulur.
Olup bitene değinmeden
14 yıl sonraya bakalım
1989’da Turgut Özal’ın
“Cumhurbaşkanı”, Yıldırım
Akbulut’un da “başbakan”
olması için “dolap”lar dön-
dürülmektedir.
Bu ikisinin “devlet”in ve
“yürütme”nin başına geçme-
sinin sakıncaları, Cumhuri-
yet’te yoğun bir biçimde dile
getirilir. H. V. Velidedeoğlu
da “Kıht-ı Ricâl” başlıklı yazı-
sını yayımlar.
Ve yazısına şöyle başlar:
Arapça “kıht”, “kıtlık” demek-
tir. “Ricâl”in tam karşılığı ise
“erkekler”dir. Bu iki sözcük bir
tamlama ile birleşince, “kıht-
ı ricâl” olur ve Osmanlıca’da
“devlet adamı kıtlığı” anlamı-
na gelir.
Ardından da “devlet adamı”
kimliğinin özelliklerini kısaca
vurgular: “Devlet adamı, ken-
di toplumunun siyasal ve eko-
nomik yapısını, geçmişini ve
bir ölçüde geleceğini bilen,
gören, sezen ve bunun yanı sı-
ra yabancı ülkelerin konumla-
rını, kendi ülkesi karşısındaki
tutumlarını çok iyi tartıp de-
ğerlendiren, ayrıca genel kül-
türü geniş, bir yabancı dili
çok iyi bilen politikacı de-
mektir. Bu koşullar, bizim gi-
bi yok olmanın sınırından dön-
müş toplumlar için, onsuz ol-
maz, kesin nitelik taşır” der.
Velidedeoğlu’nun bu yazısı
1989’un Ekim ayında yayım-
lanmıştı. 19 yıl sonra “bu-
gün” yine bir “Kıht-ı Ricâl” ya-
zısı kaleme alma olanağı ol-
saydı, Velidedeoğlu belirttiği
bu “devlet adamı” nitelikleri-
ne pek çok “ekleme”ler yap-
ması gerekirdi; özellikle altı yıl-
dan bu yana olan dönem için.
Örneğin: Başta DNA’larında
“rüşvet”, “yolsuzluk”, “işbir-
likçi” gibi “kod”ların bulun-
maması ? Oğullarını, yakınla-
rını “kayırma”ması ? “Takıy-
ye”ye başvurmaması ? Laik
Türkiye Cumhuriyeti’nin “ku-
ruluş” felsefesine “gerçek”ten
bağlı olması ? Dolayısıyla iç-
ten ve dıştan gelen “din dev-
leti” tasarılarına boyun eğ-
memesi ? Topluma “külhani”
bir dille seslenmemesi ? Her-
hangi bir ülkeye, örneğin
ABD’ye, “kendisinin kullanıl-
ması” gibi bir “öneri”nin su-
nulmasına kesinlikle “izin”
vermemesi. (Çünkü böyle bir
izin verme, ya da buna “ses”
çıkarmama, “kıht-ı ricâl”in sı-
nırlarını aşıp, “hainlik” alanına
geçebilir.) ? Halkı, “biz” ve
“ötekiler” ya da Müslümanlar,
laikler diye bölmemesi ? Ül-
keyi başka bir devletin veya
devletlerin “taşeron”u duru-
muna getirmemesi ? Şehitle-
ri “kelle” olarak görüp, “terör”ü
“ciddi”ye almama aymazlığı-
na (gafletine) düşmemesi
? Herhangi bir “dava”nın “sav-
cı”sı olmaya kalkışmaması.
Burada keselim. Çünkü
AKP iktidarına, yandaşlarını
doldurduğu kadrolara baka-
rak, listeyi “sürdürme” olanağı
hep önümüzde.
Ne ki, “devlet adamı” nite-
liği “taşımayan” kişilerin yö-
netimindeki çağdaş bir top-
lumun da buna “direnme”
hakkı vardır.
Biliyorsunuz, Başbakan da
söz etti bu “hak”tan, bir iki haf-
ta önce. Doğal hakkımız olan
“direnme”yi kullanacağız, de-
di. Ardından da “eylem”i bil-
dirdi: O malum gazeteleri al-
mayacağız, evimize sokma-
yacağız!
Eh! Demek ki bizim de “di-
reniş” hakkımız var. Üzeri-
mizdeki betonlaşmış ölü top-
rağını kırıp, bu “hak”kımızı
kullanmalıyız. Özellikle de ya-
sal sınırlar içinde yapılacak
“eylem”lerle. Bunu bir kez
yapmıştı Türk halkı. Deneyimi
var, sürdürmek gerekmez mi,
“devlet adamı” niteminden
bu denli “yoksun” kişilerin
yönetimine karşı...
Yakında
SESSİZ SEDASIZ (!)
‘Kıht-ı Ricâl’
[email protected]
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com10 Ekim
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Akdeniz ve
Ege yörelerinde
yetişen, tohum-
larõ çok zehirli
bir ağaççõk. 2/
Düdenden daha
geniş olan çu-
kurluklara veri-
len ad... Şenlik-
lerde caddelere
kurulan süslü ke-
mer. 3/ Silindir
biçimli bir tür
şapka... Bir şeyden ka-
lan kötü iz. 4/ Görkem,
heybet... Halk dilinde
bulgur pilavõna verilen
ad. 5/ Bir nota... Erden
Kıral’õn bir filmi. 6/
Bir cetvel türü... Aynõ
erkekle evli olan ka-
dõnlarõn birbirine göre
olan adõ. 7/ Et ve seb-
zeleri, kapak kenarõ ha-
murla iyice kapatõlmõş tencere içinde pişirme yöntemi.
8/ At ve eşek yavrusu... Bir gösterme sõfatõ. 9/ Kabak
kemaneye benzer bir Orta Asya çalgõsõ... İnce kamõş.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Akdeniz Bölgesi’nde yetişen kokulu bir çalõ. 2/ “Bü-
ve” de denilen, kan emici bir sinek... Çok kullanõlmaktan
yõpranmõş olan. 3/ Bir derebeyin himayesine girip ken-
dini onun hizmetine adayan kimse... “Eve ekmekle --
- götürmeyi / Böyle havalarda unuttum” (Orhan Veli).
4/ Vilayet... Takõm, çeşit. 5/ Titreme, ürperme... Gök-
le yerin birleşir gibi göründüğü yer. 6/ Kazak başkan-
larõna verilen ad. 7/ İtici neden, güdü... Kalkan ve zõrh
gibi korunma aracõ. 8/ Dik yokuş, uçurum... Bölmeli gö-
çebe çadõrõ. 9/ Karadeniz yöresine özgü, peştamal ya
da başörtüsü yapõmõnda kullanõlan dokuma... Eli işe yat-
kõn, becerikli.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
V E R M İ Y O N
İ T A M O Z A K
R E D İ F A Ş I
O R A K S N R
L R E V Ü A Ç
O K B E T İ K
J A K A R Ç İ R
İ H A N E T D O
A L A M E C E K
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9