23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 OCAK 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Birleşik Metalİş’in araştırmasına göre enflasyonla mücadelenin bedelini çalışan kesim ödüyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Enflasyon mutfağı yaktı Resmi rakamlara göre 2007’de yüzde 8.39 olan yıllık fiyat artışları, DİSK’e bağlı Birleşik Metalİş Sendikası’nın araştırmasında zengin kesimde yüzde 8’e inerken, yoksulda yüzde 10’u da aştı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DİSK’e bağlı Birleşik Metalİş Sendikası tarafından yapılan araştırmada, en yoksul yüzde 20’lik kesim için yıllık enflasyonun yüzde 10.19 düzeyinde gerçekleştiği belirtildi. Birleşik Metalİş Araştırma Dairesi, “Türkiye İstatistik Kurumu Tüketici Fiyat Endeksi, Madde Fiyatları ve 2003 Yılı Hane Halkı Tüketim Anketi” sonuçları üzerinden yapılan araştırmada, yıllık enflasyonun Türkiye ortalaması için yüzde 8.40 olarak açıklandığı anımsatılarak, bu oranın, en zengin yüzde 20’lik kesim için yüzde 8.08’de kaldığına dikkat çekildi. Kira, ekmek ve toplu taşıma fiyatları üzerinden, harcama kalıbı ağırlıkları da dikkate alınarak hazırlanan Temel Harcama Endeksi’nin ise yıllık yüzde 15.97 oranında arttığı belirtilen araştırmada, şu tespitlere yer verildi: “Kiralardaki yıllık artış yüzde 17.76, ekmekteki artış yüzde 18.91 oldu. Fiyat artışları meyvede yüzde 34, süt ve süt ürünlerinde ise yüzde 31 oldu. Giden TCMB Değil TC’dir! Başbakan tam bir kararlılıkla basın toplantısında açıkladı. TCMBTürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Ankara’dan İstanbul’a taşınıyor. Aslında taşınan yalnızca Merkez Bankası değildir; Cumhuriyetin canıdır, ruhudur! Ankara’nın başkent olmasına iki kesimin karşı çıktığı biliniyor. Bunlardan biri, Batılı sömürgeci güçlerdir. Büyük devletler, büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımamak için 1930’lara kadar direnmişlerdir. Ankara’nın başkent olmasına karşı çıkan ikinci kesim, kimi İslamcılardır. Bunlar İstanbul’u İslamın başkenti sayarlar; halife de İstanbul’da oturmalıdır. Ankara’nın başkent olması ve hilafetin kaldırılması bu İslamcı düşüncenin sonu oluyordu. TCMB, 15 Haziran 1930 tarih ve 1715 sayılı yasa ile ülkenin “parasal bağımsızlığının” simgesi olarak kuruldu. Bir noktaya dikkat edilmelidir; Merkez Bankası, “Cumhuriyet” diye adlandırılmıştır; diğer kamu kuruluşları gibi “Cumhuriyeti” değil! Çok değerli araştırmacı arkadaşlarım İlhan Tekeli ve Selim İlkin’in ayrıntılarıyla belgeledikleri gibi, “tek parti hükümeti” bankanın kurulması için yoğun ön hazırlıklar yaptı; kıt olanaklarıyla bilimsel araştırmalar, yapılabilirlik çalışmaları yaptırdı (Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ankara: TCMB, 1981). O tarihe kadar “adından başka hiçbir şeyi Osmanlı olmayan” Osmanlı Bankası’na ait olan “banknot” çıkarma ve ülkenin para politikasını düzenleme yetkisi Merkez Bankası’na verildi. Parasal “bağımsızlık” sağlandı. Ancak dönemin hükümeti dolaşımdaki para miktarını arttırmadı; paranın değerini korumayı ulusal bir görev saydı! Sağcı hükümetler, 1950’den başlayarak, Ankara’dan çok İstanbul’u başkent sayan bir anlayışı uyguladılar. O yılların başbakanı bir taraftan milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!” diyor, diğer taraftan da İstanbul belediye başkanıymış gibi, kentin caddelerinin genişletilmesine çalışıyordu. Sonrakiler onun izinden gidiyor! Aynı hükümetler, Merkez Bankası’nı “karşılıksız para basmak” ve bunu esas olarak yandaşlarına çıkar sağlamak amacıyla kullandı. Sonuç, yarım asır boyunca, enflasyonun kalıcılaşması, ekonomik ve siyasi bunalımlar ve IMF bağımlılığı oldu. Bu politika, halen yürürlükte olan 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı TCMB Yasası’nın 24 Nisan 2001’de değiştirilerek bankanın göreli bağımsızlığı sağlanıncaya kadar devam etti. Şimdi de TCMB taşınarak İstanbul dünya finans merkezi olacak beklentisiyle ılımlı İslam ile küresel sermayenin buluşması sağlanmak isteniyor. Oysa hızlı iletişimin “uzaklık kavramını yok ettiği” günümüzde bankanın bulunduğu yer, hiçbir biçimde sorun olmaz. Bugün “çok partili” demokrasimizin Başbakanı, üstelik her fırsatta bilimsel ve teknolojik gelişmeyi ağzından düşürmeden, TCMB için “Kimseye sormaz, yasa çıkarır, taşırız” diyor! Ortada ne bir ön hazırlık var ne bir şey! Başbakan, bankanın “kurumsal kimliğini”; yönetiminin ve çalışanlarının görüşlerini hiçe sayıyor. İstanbul’a taşınamayacak çalışanların durumu; bu nedenle doğacak “kadrolaşma” gündeme gelmiyor; TCMB’nin “bağımsızlığı” hiçe sayılıyor. Taşımanın, “manevi maliyeti” bir yana, kaça çıkacağı açıklanmıyor. Ankara’nın AKP’li bakan ve milletvekilleri de susuyor! Ne kadar demokrat; bankanın bağımsızlığına saygılı ve bilimsel bir tutum değil mi!? ??? Bunlar olurken Cumhuriyetin ve TCMB’nin kurucusu olan siyasi parti, CHP, ne yapıyor? Bu sorunun yanıtı bir halk yakıştırmasında bulunuyor. Batı Anadolu halkı, ne yaptığını bilmeyen şaşkınlar için “Üzüm zamanı havaya, incir zamanı yere bakıyor” der. CHP de tam öyle yapıyor. Seçimlerden önce yapması gereken Kürt açılımını seçimlerden sonra yapıyor! Üstelik bu satırların yazarının da içlerinde bulunduğu “Bu konuyu tartışmalıyız” diyen partililerini “hain” ilan ettikten ve sol söylemi ve Alevi topluluğuyla yakınlaşmayı başkalarına bıraktıktan sonra. Yıllardır, Ankara’da Cumhuriyetin izleri silinmeye çalışılıyor. Güven Park, Gençlik Parkı, Hipodrom, EGO ve Atatürk Bulvarı’nda yapılanlar bunun kanıtlarıdır. Hitit Güneşi yok edilmiştir. Bu konularda hiçbir direnç göstermeyen ve Atatürk Orman Çiftliği’ni AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı’na tepsi içinde sunan CHP üst yönetimi, bugünlerde başka “işler” de yapıyor. Delege seçimlerine, il ve ilçe kongrelerine, hak ve hukuk tanımaz bir tutumla karışıyor. Yanlışlarını saklarcasına, önce Çankaya İlçe Kongresi, dün Ankara İl Kongresi, Genel Merkez’de, üstelik yalnız delegelerin katılımıyla yapıldı. Diğer partililer ve halk yok sayıldı. Eğer CHP parti içinde demokrasiyi ve katılımcı süreçleri işletseydi; politikalarını “halkla birlikte” üretseydi; solu unutmasaydı AKP bu kadar palazlanamazdı! TCMB’yi İstanbul’a taşıyacak bir AKP, karşısında, başta banka çalışanları olmak üzere, Ankara halkını bulurdu! Bayanlar ve baylar! CHP üst yönetiminin aymazlığının bir sonucu olarak, yalnız TCMB İstanbul’a gitmiyor; TC gidiyor! Kendisine “CHP’liyim diyen herkesin” bu kurultay sürecinde üst yönetimin değişmesine çalışması ve bu gidişe dur demesi gerekiyor! yakupkepenek06@hotmail.com erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com ? ? Kira, ekmek ve yağdaki fiyat artışları TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyon rakamını ikiye katlarken, bu oran temel gıda ürünlerinde bakliyatta üç, meyve ve süt ürünlerinde dört kata kadar ulaştı. Kuru bakliyattaki artış yüzde 25 ile dikkat çekerken, yağdaki fiyat artışı yüzde 18’e ulaştı.” de 8, kira yüzde 7 oranları ile takip etti.” Birleşik Metalİş Yönetim Kurulu’nun değerlendirmesinde, şu ifadelere yer verildi: “Ücret artışları gündeme geldiğinde emekçilerin karşısına hemen enflasyon hedefleri çıkartılıyor. Yani enflasyonla mücadelenin bedeli işçiye yoksulluk olarak ödetiliyor. Buna rağmen enflasyon dikiş tutmuyor. Temel harcama kalemleri karşısında ücretler trajik oranlarda kayıplar yaşıyor.” ‘Bedeli işçi ödüyor’ Çeşitli ölçütlere göre asgari ücretin geçen yılki “reel kaybının” da hesaplandığı araştırmada, şunlar kaydedildi: “En büyük reel kayıp yüzde 18 ile meyve sepeti karşısında gerçekleşti. Onu süt ve süt ürünleri yüzde 16, makarnaşehriye yüzde 14, kuru bakliyat yüzde 12, yağlar yüzde 7, ekmek yüz TOBB ORTAK BİLDİRİSİ Dual Infinity, LCD TV , dizüstü bilgisayar gibi ürünler de üretecek Cari açığın yükü reel sektörün sırtında Ekonomi Servisi TOBB Ticaret ve Sanayi Odaları Konseyi Toplantısı Ortak Bildirisi’nde, ekonomide iki temel kırılganlık kaynağı olan kamu bütçe açığı ve cari açığın, reel sektörün üzerindeki yükleri arttırdığı kaydedildi. TOBB’den yapılan yazılı açıklamaya göre 2007’de kamu bütçe açığındaki artışın, faiz oranlarının yüksek seviyelerde kalmasına yol açtığı ve reel sektörün finansman maliyetlerini arttığını belirtildi. Yüksek faiz oranının aynı zamanda yurtdışı fonların ülkeye girişini arttırdığına işaret edilen bildiride, bu fonların kazandıkları yüksek faiz getirilerinin yeniden yurtdışına transfer edilmesinin cari açık sorununu daha da arttırdığı ifade edildi. Bildiride, TSE denetimi gibi ithalat üzerindeki her türlü denetimin kaldırılırken, ihracat yapan sektörlerin üzerindeki idari ve mali yüklerin aynen korunmasının haksız rekabete yol açtığı vurgulandı. Hem yerli hem çift ‘sim’li ? 2007’de satılan 10 milyonun üzerindeki cep telefonuna harcanan yaklaşık 2 milyar Avro, küresel devlerin yanı sıra yerli girişimcileri de cezbetti. Üretimi Çin’de yapılmasına karşın, tasarım ve finansmanında Türk damgası taşıyan “Dual Infinity”, çift sim kartlı DS7700 modeli ile pazara girdi. NECDET ÇALIŞKAN MEY İçki, Elda Gıda ve İz Air’de ortaklığı olan İzmirli Tandoğan Grubu, Aşkın Çakım ve Oğuz Hasdoğan isimli iki girişimciyle birlikte cep telefonu pazarına girdi. Duality Elektronik isimli bir şirket kuran ortaklar, Samsung, BenQ Siemens ve Vodafone gibi şirketlere de cep telefonu yapan HongKong’lu bir firmaya yaptırdıkları ilk ürün olan çift sim kartlı Dual Infinity DS7700’ü piyasaya sundu. Şu ana kadar 10 milyon dolarlık bir yatırım yaptıklarını ve 1520 milyon dolarlık bir yatırım daha yapacaklarını anlatan Duality Elektronik Yönetim Kurulu Başkanvekili Aşkın Çakım, “Başta cep telefonu olmak üzere teknolojide 10 yıl içinde küresel bir Türk markası yaratmak istiyoruz. Bunun ilk adımını HongKong’da attık. Bu yılın ikinci yarısında yine Infinity markalı LCD TV ve dizüstü bilgisayar getireceğiz” diye konuştu. HongKong’daki üretimi 2009’da Türkiye’ye taşımayı hedeflediklerini ve üretim üssünü İzmir olarak belirlediklerini belirten Çakım, “Hedefimiz yıl sonunda pazar payımızı yüzde 2’ye çıkarmak. Bu rakam 10 milyon adetten fazla hacme sahip sektörde yaklaşık 250 bin adetlik satışa denk geliyor” dedi. Aşkın Çakım İbrahim Gündüz ECZACIBAŞI CEO’SU KARAMERCAN Cepten bedava TV u yıl pazara sunmayı planladıkları analog TV özellikli cep telefonu hakkında da bilgi veren Aşkın Çakım, “Cep telefonu üzerindeki kalem gibi bir anten, olduğu yerden çıkarak TV anteni gibi çalışacak. Böylece tüm şifresiz kanallar cep telefonu üzerinden ücretsiz izlenecek. Yılın ilk 6 ayında 4 farklı model satışa hazır olacak” diye konuştu. Tandoğan Yatırım Holding İcra Kurulu üyesi İbrahim Gündüz’ün de katıldığı Dual Infinity’nin tanıtım toplantısında, şirketin ilk ürünü olan çift sim kart çalıştırma özellikli Infinity DS7700’ün satış fiyatının ise 580 YTL olacağı açıklandı. ‘Gelecek fırsat dolu ama risklere dikkat’ İSTANBUL (AA) Eczacıbaşı Topluluğu Üst Yöneticisi (CEO) Erdal Karamercan, önümüzdeki dönemin, büyüme açısından umut vaat eden, fırsatlarla dolu, ancak risklerin de göz ardı edilmemesi gereken bir dönem olmaya aday gözüktüğünü söyledi. Karamercan, 2007’de yaşanan küresel dalgalanma ile birlikte belirsizlik ortamının arttığını ifade ederek “Dalgalanma ile birlikte azalan küresel likidite olanakları, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ekonomik büyümesini finanse etmekte son yıllarda olduğu kadar rahat olamayacağını düşündürüyor. Gelecek döneme ilişkin senaryolarda küresel ve buna bağlı olarak da ulusal bazda risklerin artacağı unutulmamalı” dedi. Cari açıktaki yüksek düzeyin, ekonomi açısından önemli bir kırılganlık kaynağı olmaya devam ettiğini vurgulayan Karamercan, dış dengelerdeki kalıcı iyileşmenin, sanayi sektöründeki yapısal değişikliklere odaklanan bir reform paketi ile mümkün olabileceğini aktardı. Karamercan, başarılı bir yıl geçiren Eczacıbaşı Topluluğunun 2007’de 3.1 milyar dolarlık ciroyla dolar bazında yüzde 10 dolayında büyüme sağladığını açıkladı. B Nükleerde riskler de talep de artıyor Ekonomi Servisi Küresel ısınmaya neden olan fosil yakıt ve hızla yükselen petrol fiyatları, Çernobil felaketinden sonra “şüpheyle yaklaşılan” nükleer enerjiye talebi yeniden arttırdı. Kalkınmakta olan ülkeler, nükleer enerjiye hazır olduklarında ısrar etseler de, uzmanlar “geçmişteki kötü alışkanlıkların nükleer enerji güvenliğini etkileyebileceği” konusunda endişeli. Associated Press (AP) ajansının konuyla ilgili analizinde, yarısı Çin’de olmak üzere, Hindistan ve diğer kalkın ? Çevre için büyük tehdit oluşturan nükleere olan talep işçi güvenliği ve yolsuzluklar açısından büyük risk oluşturuyor. makta olan ülkelerde 100’den fazla santralın inşa, planlama ya da karar aşamasında olduğu belirtiliyor. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Mısır da ilk reaktörlerini inşa etmeyi planlayan ülkeler arasında sayılıyor. Bugüne dek bildirilen farklı vakaların, nükleer enerjinin güvenli olup olmadığı yönündeki endişeleri gelişmek te olan ülkelere mal etmenin çok da doğru olmadığını ortaya koyduğuna işaret ediliyor. Bu arada, nükleer santralı olan ülkelerin bütün kazaları Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) bildirmesi gerektiği, ancak çoğu Asya hükümetinin endüstriyel kazaları BM Uluslararası Çalışma Örgütüne (ILO) eksiksiz biçimde bildirmedikleri belirtiliyor. Kalkınmakta olan ülkelerin on binlerce yıl zehir saçmaya devam eden radyoaktif atık sorununu da kısa vadede çözmesinin çok mümkün olmadığı belirtiliyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Birçok ciddi yerel ve küresel siyasi, ekonomik, toplumsal sorunlar yaratmaya aday gıda güvenliği sorunu, enerji sorunu kadar ilgi çekmiyordu. Bu açıdan Dünya Ekonomik Forumu tarafından, Davos zirvesindeki tartışmalara zemin hazırlamak amacıyla hazırlanan Küresel Riskler 2008 raporunda konuya özel bir yer ayrılmış olması hem umut verici bir gelişme, hem de sorunun ağırlaşmaya başladığını gösteriyor. Gerçekten de buğday, mısır, pirinç, süt ve diğer temel gıda ürünleri, 2006 yılında rekor düzeyde fiyat artışları yaşamışlardı (Christian Science Monitor, “Ucuz gıda ürünleri dönemi neden sona erdi?”, 31/12/07). Bu eğim, 2007 yılında da devam etti. The Economist meta fiyatları endeksi, gıda fiyatlarının 2007 yılında yüzde 49 arttığını gösteriyor. Bu konuyla yakından ilgili olduğu için, ham petrolün varil fiyatının da aynı yıl yüzde 74 artarak, ocak ayının ilk haftasında 100 dolar “tavanını” deldiğini de geçerken not edelim. Dünyanın 2008’e, tüketim kapasitesine oranla, “tarihsel olarak kaydedilmiş en düşük tahıl stoklarıyla” girdiğine dikkat çeken Prof. Jospeh Dancy (Financial Sense, 09/01/08), gıda fiyatlarının bu yıl da artmaya devam edeceğine inanıyor. Dünyada Gıda Fiyatları Artarken... hiçbir şey yapılmadı. Önümüzdeki dönemde, bu sektörde, arztalep dengesini sağlamanın tek yolu fiyat artışlarından geçiyor.” Schmidt, Çin’den, Hindistan’dan ve biyoenerji üretimi alanlarından gelen talebin sorunu daha da ağırlaştırdığını düşünüyor. Gıda fiyatlarındaki artışların arkasında bir taraftan arztalep dengesi, diğer taraftan da kısa dönemli spekülatif mali hareketler var. Arztalep dengesini bozan etkenlerden talep tarafındakiler özetle şunlar: (1) Küresel nüfus artışı; (2) küreselleşmenin (mali genişlemenin) desteklediği küresel ekonomik büyümenin, özelikle gelişmekte olan ülkelerde yarattığı “yeniorta sınıfın” hızla artan tüketim kapasitesinin etkisi ; (3) Başta Çin ve Hindistan olmak üzere, kırsal yapılar çözülürken işçi sınıfının nüfus içindeki göreli ağırlığının artması, buna bağlı olarak kentleşmenin hızlanması, hızlandıkça da işlenmiş gıda, özellikle ekmek, et (dolayısıyla hayvan yemine), süt ve kümes hayvanlarına olan talebin hızla artması. Arz/tedarik tarafındaysa şu etkenler var: (1) Küresel ısınmanın ve hızlı kentleşmeye bağlı aşırı kullanım su stoklarını azaltıyor; dahası, sulama için gerekli kaynakları kullanarak, (Monbiot, “Water Boom is over” 10/10/06, The Guardian) ya da kirleterek tarım üretimini olumsuz yönde etkiliyor; (2) Petrol fiyatlarındaki artışlar taşımacılık ve diğer üretim maliyetleri üzerinden fiyatlara yansıyor; (3) Nihayet gıda fiyatlarında yükselme eğiliminin belirginleşmesiyle birlikte, mali sermayenin, bu piyasalardaki spekülatif hareketleri giderek artıyor. Gorge Soros’un eski ortağı Jim Rogers’e göre, “Buğday, soya fasulyelarda giderek daha çok biyoyakıt girdisi olacak ürünler ekiliyor. Böylece, gıda piyasalarında toplam arz üzerinde, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nü (FAO) tedirgin edecek ölçüde bir basınç oluşuyor. ‘Yanında, enerji krizi soluk kalacak…’ Çevre Haberleri Ağı (Environmental News Network) tarafından yayımlanan bir rapora göre, “Ağır gıda yetersizliği sorununa ilişkin senaryoların karşısında, kredi krizinin, yüksek petrol fiyatlarının sarsıntıları soluk kalıyor”. BMO Financial Group, küresel portföy stratejisti Donald Coxe’e göre, “Dünyanın önündeki en büyük sınav 100 dolarlık petrolle yaşayabilmek değil, gelişmekte olan ülkelerdeki yeni orta sınıfın, bizim orta sınıflar düzeyinde yemek yiyebilmesini sağlayacak gıdayı bulmak. Bunun için üretimin çok belirgin bir biçimde arttırılması gerekiyor”. Cox, “Yeterince gıda üretemeyen ülkeler gerçek sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Çünkü gıda maddesi üreten ülkeler, örneğin Hindistan ve Rusya [artı Çin, AvustralyaE.Y.] kendi gereksinimlerini karşılamak için tahıl ihracatına kota getirmeye başladılar. Kendine yeterli gıda kaynaklarına sahip ülkeler gelecekte büyük bir avantaja sahip olacaklar”. Gıda krizi senaryoları, aynı zamanda siyasi istikrarsızlık, hatta ayaklanma riski demek. Dünya Ekonomik Formu (WEF), geçen hafta yayımladığı Küresel Riskler 2008 başlıklı raporunda, bu risklere özellikle ve öncelikle yer veriyordu. WEF Raporu, devletinin meşruiyeti temel gıda tedarikini sağlamaya dayalı, yoksul, geliş Gıda fiyatları neden artıyor? Gıda fiyatlarındaki artışları belirleyen dinamiklerin çok özlü bir betimlenmesine, Gıda ve “Agribusiness” piyasalarında çalışan uzmanlardan Ned W. Schmidt’in bir bilgi notunda rastladım. Schmidt’e göre “Geçen on yıllar boyunca tüm dünyada muazzam mali kaynak, ev sektöründe ve mali yatırım alanlarında köpükler yaratmakla heba edildi; dünyanın gittikçe artan kendini besleme yetersizliği sorununa eğilmek için hemen si, mısır, portakal suyu piyasalarında, gelecek on yılda büyük servetler yapılacak” (The Times, 10/06/07). Wall Street Journal da “İhtiyat fonlarının” (Hedge Funds) tahıl piyasalarına, özellikle de pirinç piyasasına girmeye başladığını aktarıyordu. Petrol fiyatlarındaki artışlar da tahıl fiyatlarının yükselme eğilimini güçlendiriyor: Biyoyakıt talebi arttıkça giderek daha çok mısır ürünü yakıt üretimine ayrılıyor, diğer ürünlere ayrılan toprak mekte olan ülkelerde ciddi siyasi krizlerin oluşabileceğini düşündürüyor. Deutsche Bank’ın üst düzey müdürlerinden Michael Lewis de “Gıda fiyatları arttıkça dünyanın varsılları ve yoksulları arasındaki uçurum daha da artacak. Çatışma da, eninde sonunda, sanayileşmiş ülkelerle gelişmekte olan dünya arasında yaşanacak” diyor (Lauren, Etter, Wall Street Journal, 15/12/07). Ben bu yazıya hazırlanırken elektronik posta kutuma, Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın 10.01.2008’de yayımlanan “Tarım karşıtlığı yükseliyor...” başlıklı yazısı düştü. Yıldırım, “Günümüzde küresel ısınma tehdidi, tarımsal ürünlerden enerji üretimi, hızlı nüfus artışı nedeniyle beslenme ihtiyacı dünyada tarımın önemini her geçen gün arttırıyor. Birçok ülke, yeni döneme uygun politikalar geliştiriyor. Tarımsal üretimi destekleyen, katma değer üreten ve daha da önemlisi ‘kendi kendine yeterlilik’ ilkesini benimseyen bir politika bu” diyor ve yazısında, 1980’den bu yana hükümetlerin tam tersi politikalar izlediğine dikkat çekiyor: “Türkiye’de tarım karşıtlığı 1980’de başladı. Yaşanan ekonomik sorunların baş sorumlusu ilan edilen tarım sektörü, dışa açılma politikalarının ve sanayileşmenin önünde bir engel gibi gösterildi. Tarım yapmak ‘ayıp’ sayıldı. Çiftçilik horlandı, küçümsendi. Tarımdan ve tarımcılardan kurtulmak temel ilke olarak benimsendi. Bu nedenledir ki, dünyadaki birçok uygulamanın aksine, Türkiye’de özelleştirme, Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu gibi tarımsal KİT’lerin tasfiyesi ile başladı. Bu dönemde tarım karşıtlığı adeta bir virüs gibi beyinlere girdi ve yerleşti.” Ben de Tarımın tasfiyesini “gelişme”, MAI’yi “demokratik devrim” sanan, şaşkın “ekonomistlerin” sayesinde diye eklemek istiyorum… Derler ya: “Kötü teori kötü ilaç gibidir.. öldürür.” CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear