26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 EYLÜL 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 17 Polisten savunma: Kamera çalışmıyordu İstanbul Haber Servisi Beyoğlu’nda 20 Ağustos günü gözaltına alınarak, Beyoğlu Emniyeti’nde nezarethaneye konulacağı sırada “polisin silahını almaya yeltendiği” iddiasıyla C.Y. adlı polis tarafından vurulan Nijerya uyruklu Festus Okey’in ölümüne ilişkin soruşturma kapsamında kamera görüntülerini isteyen savcılık, polisten, “Kameralar o an kayıtta değildi” yanıtını aldı. Soruşturmada, polis kaynakları Okey’in uyuşturucu suçundan gözaltına alındığını açıklamasına karşın savcılığa gönderilen yazıda farklı bir nedenin yer aldığı bildirildi. Okey’in ölümü üzerine polis, “Karakolda arbede çıktı, bu sırada C.Y. adlı polisin silahı ateş aldı ve Okey öldü” açıklamasında bulunmuştu. Okey ile birlikte gözaltına alınan Nijerya uyruklu B. ise savcılık ifadesinde olayı, “Okey gözaltına alınmamıza itiraz etti. Karakolda polisler Okey’i beşinci kata çıkardı. Beni birinci katta tuttular. Merdivenlerden çıkarırken dövüyordu” olarak açıklamıştı. Önemli bazı davalar bu yıl yine kamuoyunu meşgul edecek DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Adli yılı bekleyen davalar ? Dink’in öldürülmesi, Mısır Çarşısı davası, DTP Milletvekili Tuncel’in, “PKK/KongraGel’e üye olmak’’ suçundan yargılanmasına devam edilecek. HİLAL KÖSE HÜLYA KESKİN Ramsey Anayasası!.. Gözünüz aydın!.. Sahnede yalnızca biz kaldık… Ilımlı İslamın dünyadaki biricik yıldızı artık Türkiye!.. Halbuki, ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke ne demişti daha üç gün önce: Türkiye ile Malezya dünyada ılımlı İslamın uygulandığı iki ülke… Trajikomik gelişme de bu açıklamanın hemen ardından oluverdi… Holbrooke’un sözleri medyada yer alıp, “dur bir dakika” demeye bile vakit kalmadan, Malezya, “ılımlı İslam aşamasını” çoktan geride bıraktığını, çok çarpıcı biçimde dünyaya ilan etti. Ülkenin İngiliz sömürgesi olmaktan kurtuluşunun 50. yılında kralın eşi, yani “First Lady” halkın karşısına ilk kez başını kapatarak çıktı. Başbakan Ahmet Bedevi ise anayasada yazılı olan “Malezya laik bir devlettir” maddesinin değişebileceğini açıkladı. Malezya yasalarının şeriat kurallarına göre değiştirileceğini söyleme şerefi de Adalet Bakanı Ahmet Firuz’a düştü!.. Hoş, zaten uzun süredir bu ülkenin üniversitelerinde sıkmabaş mecburiydi ve bazı bölgelerinde ise açıkça şeriat hükümleri uygulanıyordu. Kısacası, aslında Malezya’da “ılımlı İslam” diye bir şey yoktu, dinci devlete doğru yuvarlanan, kuralların toplumun nabzına göre şerbet verilerek değiştirilip sıkılaştırıldığı bir ülke vardı… Son açıklamalar ve kralın eşinin başını kapaması “çemberin tamamlandığını” gösterdi… Malezya artık bir şeriat devletidir!.. ??? Böylece, kaldık mı tek başımıza!.. Artık, Batı’nın ılımlı İslama iftiharla örnek gösterdiği bir tek ülke var: Türkiye Cumhuriyeti!.. Batı dünyasının en önemli gazeteleri artık açık açık “Türk İslam devleti” demeye başladı bile. Daha da ileri giden yorumlarda ise Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığıyla alay ediliyor. Yıllar önce, Tayyip ve Abdullah beylerin AB çıkarması karşısında yüzlerce kez yazdığımız “Amaçları bu değil, Avrupa Birliği’ni düşledikleri düzene ulaşmak için araç olarak kullanıyorlar” ana fikrini şimdi Avrupa ve ABD gazetelerinin başyazılarında okumak acı acı gülümsetiyor tabii. Ancak yine de atılacak son bir dev adım var. Ülkenin önce renk, sonra deri değiştirebilmesi için mutlaka “halledilmesi gereken” yaşamsal değişim hazır. Adı da gayet demokratik: Sivil anayasa!.. Niçin “sivil” diye soracak olursanız, sivil elbiseli Başbakan desteğinde sivil giyimli profesörler yaptığı için!.. İçeriğini kimselerin doğru dürüst bilmediği, birtakım bölümlerinin gazetelerde yer aldığı, cemaatlerin sevinç gözyaşlarıyla karşıladığı bu “sivil” anayasa için benim de bir önerim var. Markasını koyalım… Neden olmasın?. Madem bu denli sivil bir anayasa yapıyoruz, hiç olmazsa tarihe mal olsun… Eminim siz de beğeneceksiniz; büyük emeklerle böylesine bir anayasayı toplumun karşısına çıkaran Tayyip Bey’i giydiren, çocuklarını burslandıran, oğlunu gemilendiren (gemiyi Burak Erdoğan’a satan bacanağıydı yanlış hatırlamıyorsam) Remzi Gür’ün yarattığı son derece “sivil” marka bence çok uygun: Ramsey Anayasası!.. Sonra?.. Sonrası malum; ABD’den kalkan uçak, İstanbul Havalimanı’na iner, cemaatin ağlayarak getirdiği tekbirler arasında Fethullah Efendi yıllar sonra Türk topraklarına ayak basar… İşte o gün işlem tamamlanmıştır!... Bu ülkenin aydınlık insanları, böyle bir “son”a hazır mısınız?.. Değilseniz, atın üzerinizdeki ölü toprağını, ayağa kalkın, gücünüzü gösterin, öncü olması gerekenleri sarsın, olmuyorsa değiştirin… Çünkü, “Ramsey Anayasası” Türkiye Cumhuriyeti’nin sonudur!.. e posta: umitzileli?gmail.com Hrant Dink‘in öldürülmesi davasında tutuklu sanıklardan 4’ü tahliye edilmişti. ‘Kuşku bulutları arasında anayasa taslağı yapılıyor’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, anayasa taslağının kuşku bulutlarının arasında yapıldığını, sürecin kaygı verici olduğunu söyleyerek, “Anayasayı ideolojilerden arındırma iddiası, bir ideolojinin simgesi sayılan türbanın üniversitede özgürleşmesi ile yeni bir ‘arınma sürecinin’ arayışını ifade edecektir” dedi. Adli yılın açılışı nedeniyle basın toplantısı düzenleyen Kolcuoğlu, anayasanın, Meclis’teki gruplarının iradesi olarak biçimlenmesi gerektiğini vurguladı. Metinle ilgili, Atatürk ilke ve devrimleri, laiklik tanımı ve üniversitelerde türban yasağına ilişkin konuların tartışıldığına dikkat çeken Kolcuoğlu, “İktidarın, kendisi için sorun teşkil eden bu başlıkları çözümleyememesi, onu yeni bir anayasa yapma noktasına getirmiş ise de bu temeldeki bir değişikliğin yararı olmayacaktır. Aksine ciddi sorunları geleceğe taşıyacaktır” dedi. Kolcuoğlu, Atatürk ilkelerinin anayasada yer almamasının, bu ilkelerin bir “ölçü norm” olarak kabul edilmemesine neden olacağını vurguladı. Kamuoyunun gündemini geçen yıl yoğun olarak meşgul eden yargılama, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak’ta Şişli’deki gazete binası önünde öldürülmesine ilişkin 8’i tutuklu 18 sanığın yargılandığı dava oldu. İlk duruşmada tutuklu sanıkların 4’ü tahliye edilirken, mahkeme, Dink ailesi adına duruşmaları izleyecek avukat sayısına sınırlama getirdi. Duruşmalar, katil zanlısı O.S’nin 18 yaşından küçük olması nedeniyle basına ve izleyicilere kapalı görülüyor. Yargıtay’dan dönen Mısır Çarşısı davası İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülecek. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 7 kişinin öldüğü patlamaya bombanın mı yoksa LPG’nin mi neden olduğunun kesin tespiti yapılamadığı için sosyolog Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk hakkında “ceza verilmesine gerek olmadığı’’ yönündeki kararını, “hüküm kurulması’’ gerektiğine işaret ederek bozdu. DTP Milletvekili Sebahat Tuncel’in, “PKK/KongraGel’e üye olmak’’ suçundan yargılandığı davaya ara verilip verilmeyeceği 11 Ekim’deki duruşmada belli olacak. 26 yıllık dava İstanbul 1. Ordu Komutanlığı 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nce 1981’de açılan ve Yargıtay’ın eksik evrak nedeniyle bozduğu 1243 sanıklı Devrimci Sol ana davasına devam edilecek. Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaya ilişkin görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı, 13 Haziran 2006 tarihli duruşmada mütalaasını açıklayarak, 150 sanığın “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs’’ suçundan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını istedi. Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevlerindeki toplam 32 kişinin öldüğü “Hayata Dönüş’’ operasyonlarının ardından, çoğunluğu er olarak görevlerini yapan askerler ve gardiyanlar hakkındaki açılan iki ayrı davaya devam edilecek. Yaklaşık 6 yıldır süren davalar, henüz sanıkların ifadelerinin alınması aşamasında. Agos çalışanları Agos Gazetesi Yazıişleri Müdürü Arat Dink ve imtiyaz sahibi Sarkis Seropyan hakkında TCY’nin 301. maddesi uyarınca 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın görülmesine 11 Ekim’de Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. behicak?yahoo.com.tr Terazi ve Dirhemi TURHAN ILGAZ* Bir başbakanın konuşma üslubu ile Kasımpaşa’da racon kesme arasında birtakım farklılıklar olabileceğinin hâlâ farkına varmamış görünen Tayyip Erdoğan, sözde Bekir Coşkun’a, ama özde tüm muhaliflerine posta koyarak en büyük destekçisi olan Hürriyet gazetesi ile onun mümtaz yönetmeninin elini eni konu rahatlattı. Öyle ya; tevil için kaleme alınmış zırvaların da, dökülen timsah gözyaşlarının da Emin Çölaşan’a yapılan ayıbı unutturamadığı bir anda, “büyük, en büyük” gazete (!) “yazarına sahip çıkan Türkiye” ile yeniden “bütünleşti”. Gençlerin böylesi durumlar için zulada tuttukları hoş bir sözcük var: “Yersen!” Kimsenin “yemediği” bu riyakârlık, Çölaşan’ın işten çıkarılmasının gazetenin sabıka kaydına işlenmesini elbette engellemeyecektir. Ama yanılmayalım: Bu kötü sicil, bir muhalif gazeteci, patronu ile patronun kurumsal ve ailesel kimliğinde temsil edilen anamalcı grupların al gülüm ver gülüm iş kotardıkları İslamcı hükümetle ilişkilerine çomak sokuyor diye işten atılmış olmasından kaynaklanmıyor. Bu hatırlatmaları artık tanıyamaz olduğum meslektaşlara tariz olsun diye yapmıyorum. Hangi tariz onların kulaklarına ulaşabilir ki? Amacım, Emin Çölaşan’ın işten atılmasıyla birlikte daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkan, ama hiç kimsenin değinmediği bir gerçeğin altını çizmektir. Emin Çölaşan’ı bir köşe yazarı olarak beğenir ya da beğenmezsiniz, üslubundan hoşlanır ya da hoşlanmazsınız, siyasi duruşunu onaylar ya da onaylamazsınız. Bunlar kişisel tercihlerinizdir. Ama şunu inkâr etmeniz mümkün değildir: Emin’in Hürriyet gazetesinde haftanın altı günü kaleme aldığı yazılarından en az biri manşetlik, kimi zaman sürmanşetlik bir haber içermekteydi. İmdi: Benim gazetecilik yaptığım Milattan Önceki dönemde (bunu çok, çok eski bir gazeteci olduğum için değil, benim dönemim ile bugünün medyası arasında radikal bir kopuş olduğunu belirtmek için söylüyorum), bir köşe yazısının manşetlik bir haber içerdiğini gören yönetici, o yazıyı hemen buruşturup çöp sepetine atardı. Sonra da köşe yazarını, sözünü ettiği olayı gazetecilik kurallarına uygun biçimde ve haber olarak kaleme almak ve köşesi için başka bir konu bulmak talimatıyla bir temiz fırçalardı. Bunu, Hürriyet yöneticisinin pek sevdiği deyimiyle, egosunun yüksekliğinden mi yapardı? Hayır. Gazeteci olduğu, gazetecilik sorumluluğu (Hürriyet yöneticisinin sevmediği hasletler) taşıdığı için yapardı. Buna karşılık, önemine göre manşete ya da sürmanşete taşınan bir haber, gazetenin tüm kurumsal kimliğiyle ahlaki sorumluluğunu yükümlendiği bir enformasyondur. Gazete, basın özgürlüğünün asıl ve gerçek teminatı olan kamunun bilgi edinme özgürlüğü adına haberine sahip çıkacak, gideceği son noktaya kadar nedenlerini ve sonuçlarını araştıracak, kamuyu gerçekle buluşturacaktır. Haberi bir köşe yazısının sınırları içine hapsederek kamunun gözünden saklamak (çünkü tiryakisi de olunsa, bir köşe yazarının yazısı, günün hayhuyu içinde gözden kaçırılabilir, ıskalanabilir; ama manşetten girilen bir haberin, sırf başlığını bile görmüş olsa, okurun bilgisi dışında kalması mümkün değildir) dezenformasyondur; ayıptır, okura ihanettir, mesleği pespayeleştirmektir. Dezenformasyon, kendi gazetesinde yılbaşı eki olarak verdiği “ben neymişim be abi” tefrikalarıyla Türk basın tarihine geçen Hürriyet yöneticisinin, doçentlik rütbe ve menasıbına da sahip olduğu uzmanlık alanı gereği, çok iyi bildiği bir konu olmalıdır. Gazetelerin önemi anlaşıldığı günden beri, siyasi ve ekonomik güç sahipleri iktidarlarını koruyabilmek ve sürdürebilmek adına dezenformasyona başvurmuşlardı. II. Friedrich’in Avusturya Veraset Savaşları sırasında kontrolü altındaki gazeteler aracılığıyla Papa’nın kendisini desteklediğini yayması, W. R. Hearst’ün asılsız haberleriyle İspanya ve ABD’yi Küba uğruna savaşa sokması, dezenformasyon tarihinin en iyi bilinen örnekleridir. Bugün artık daha demokratik(!) toplumlarda yaşadığımız için, güç ve iktidar sahipleri, haberi ve gerçekleri saptırmak adına doğrudan manipülasyonlara girişmiyorlar. Kestaneleri ateşten almak için Hürriyet yöneticisi türünden maşalar kullanıyorlar. Onlar da dolara endeksli bol sıfırlı ücretlerini, aldatıcı statülerini cilalayan tüm maddi ve manevi imkânlarını olabildiğince koruyabilmek adına ve miadlarının dolacağı anı geciktirmek üzere, biat ettikleri güç(ler) karşısında kişiliklerini seve seve sıfırlıyorlar. Önem taşıyan olgu ve olayları (öneğin, Güneydoğu’daki savunma görevlilerinin yürütmenin umursamazlığı yüzünden her gün uzaktan kumandalı mayınlarla şehit edilmeleri) dünyanın en sıradan şeyi gibi gösterip, cim karnında nokta değeri taşımayan maskaralıkları (örneğin bir transseksüelin, çiçeği burnundaki genç kocasının ihanetine(!) uğraması) Türkiye’nin en ilginç, en önemli olayı haline getiriyorlar. Bize bu durumda sadece şaşırmak ve dehşete düşmek kalıyor. Kimden, hangi resmi ya da yarı resmi ya da gayri resmi kurumdan şikâyetçi olacağımızı, ya da mümkün değil ya hoşnut kalacağımızı, kime kimden yakınacağımızı, ya da yine mümkün değil ya kime teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Ben kendi payıma, verili yıllarının çoğunu tüketmiş, dolayısıyla yapabilirlik ve umabilirlik katsayısı azalmış bir yurttaş olarak, Türkiye’den bunaldığımda eskilerin bilgece bir saptamasına sığınıyor, “o....ktan terazinin b.ktan olur dirhemi” deyip geçiyorum. Özdeyiş çözüm getirmiyor elbette, ama insanın yüreğini soğutuyor, sinirlerini yatıştırıyor. Cumhuriyet ve laisite sevdalısı hayalperest yaşdaşlarıma tavsiye ederim. *Gazeteci KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Mersin yö1 resine özgü, kuru fasulye 2 ve tahinle ya 3 pılan bir yemek. 2/ Bü 4 yük erkek 5 kardeş... 6 Gökcisimle7 rini gözetleme. 3/ Li 8 manlarda kı 9 yı ile gemi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 arasında yük taşı1 G A Z L I GÖ L mada kullanılan, alS ON A R tı düz tekne... “Elif 2 E F E E P E dedim dedim/Kız 3 C E M A L F A A L S ben sana ne de 4 E R 5 K İ N N D O M dim”(Türkü). 4/ KüS P A G E T T İ çük mağara... Su ge 6 G A N İ Y çirmez kumaştan 7 E T yapılan bir tür spor 8 L S U İ Z B E ceket. 5/ Büyük san 9 A R A Ş İ T U T dal... Bir sayı. 6/ Satrançta bir taş... Değerleri madenlerin saflık derecesi. 7/ Zevki için para harcamaktan kaçınmayan kimse. 8/ Kalıcılık, ölmezlik... Püskürtü. 9/ Deniz, göl ve ırmaklarda balık yatağı olan yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çerkez mutfağına özgü, bir tür patatesli gözleme. 2/ Bir ilimiz... Doğu Karadeniz dağlarının yüksek kesimlerinde yaygın geçici kırsal yerleşme tipi. 3/ Oy... Özellikle “Bolero” adlı yapıtıyla tanınmış Fransız besteci. 4/ Halk dilinde ağaçkakana verilen ad. 5/ Boğa güreşi yapılan alan... Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi. 6/ Avukatların bağlı olduğu meslek kuruluşu... Şöhret. 7/ Duman lekesi... Osmanlı donanmasında amirale eş bir rütbe. 8/ Cepte taşınan tütün ya da sigara kutusu... Tuzağa düşürülen şey. 9/ Antalya’nın Kemer ilçesinde turistik bir yöre. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear