28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 TEMMUZ 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Eski yapıları yıkmadan onarmanın yöntemlerini öğreten bir ‘mühendislik makalesi’ var ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Tarih artık ‘maili inhidam’ değil Kültür varlığı yapıların yaşatılmasında “yıkarak yenileme”nin yerine “yıkmadan onarma”nın önemini yıllardır anlatamadık. Tarihin derinliklerinden gelen becerileri, sözde “aslı gibi (!) taklit” etmenin, “aklın yaratıcılığı”na saygısızlık olduğunu da. Gerçek bir “mimari restorasyon”da, yani geçmişten kalanların sağlamlaştırıldığı, eksilen kısımların özgün tekniği ve estetiğiyle tamamlandığı onarımlarda, tarihten “ders alınacak birikimler”in de korunduğu ise yeni kavranabildi. Bu ders, 2005’te İstanbul’da Mimarlar Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleşen Dünya Mimarlık Kongresi’ndeki “koruma” bildirilerinde şöyle vurgulanmıştı; “Mimarlık mirası, atalarımızın bugünden çok daha geri ekonomik ve teknik olanaklarla, ama binyılların deneyimlerine dayanarak, bugünden daha insancıl, zarif, uyumlu ve yaşamla bütünleşen mekânlar yaratabildiklerini kanıtlıyor...” İşte bu bir daha ele geçmeyecek “deneyimler hazinesi”nin kuşaktan kuşağa esin kaynağı olabilmesi için, restorasyonların “geçmişteki yaratıcılıkları silmeden” gerçekleşmesi, neyse ki artık önemseniyor; ne çare ki onca değerimizi yitirdikten sonra. Tarihi yapıların özgünlükleriyle değil, “dekor” olarak korunmalarını yeterli gören kültür “yoksun”u anlayış, öteden beri yasal gerekçesini “maili inhidam” raporlarına dayandırır. Anlamı “yıkılmaya meyilli” Geçmişe Zorunlu Bir Yolculuk… İnsanın kendi geçmişine yapacağı bir yolculuğun bunca çetin olabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim – ta ki, kısa süre önce İş Bankası Kültür Yayınları tarafından, bir nehirsöyleşi kitabının da benim için hazırlanacağını haber alana kadar. Böyle bir haberi telefonla almak, yeterince düşündürücüydü. Ama birkaç gün önce, Kültür Yayınları’nın yöneticisi Ahmet Salcan, nehirsöyleşi dizisinin editörü Levent Cinemre ve benimle bu uzun söyleşiyi yapmayı kabul eden Erdem Öztop’la birlikte kitapla ilgili ilk toplantıyı gerçekleştirmemizden sonra, olayın boyutları kafamda daha farklı bir çizgiye geldi. Evet, bir yaz boyunca, bir söyleşi çerçevesinde bugüne kadarki yaşamımla hesaplaşmak – olayın Türkçesi, bu. Hemen belirteyim ki, bunun benim için asıl düşündürücü yanı, kendi geçmişimle hesaplaşmak, o geçmişin yazılı bir dökümünü yapmak değil. Çünkü epeydir geçmişimle zaten hesaplaşıyorum; son zamanlarda anılarımı kaleme alma isteğinin gittikçe yoğunlaşması da bu hesaplaşmanın göstergelerinden biri. Ama insanın anılarını yazma isteği, ne de olsa bir tür ‘keyfilik’ içeren bir istek – yani yazmaya başlarsınız, ama sonuna kadar götürür veya götürmezsiniz; yazıp bitirirsiniz, fakat yayımlayıp yayımlamama kararını sallantıda bırakırsınız. Bu nehirsöyleşi girişimiyse bundan çok farklı: Yaşamınız kucağınızda, sorular karşınızda ve biliyorsunuz ki, başta bir kez evet dedikten sonra, kucağınızdaki yaşamın o sorular aracılığıyla kitaba dönüşmemesi diye bir olasılık yok. Söz konusu hesaplaşma, sanırım asıl bu yüzden farklı bir renge bürünüyor ve bu bağlamda –en azından benim için, bir ‘kavramlarla düşünme dönemi’ başlıyor. Söyleşiyi gerçekleştirecek olanın sorularıyla karşılaşmazdan önce, kafamda benim kendime yöneltmem gereken sorular beliriyor: “Bugüne kadarki ‘yaşamım’ diye nitelendirdiğim, nedir aslında?”, “Bu yaşamın ne kadarını gerçekten ‘benim’ kılabildim?”, “Böyle bir söyleşi boyunca, ‘ben’ olarak kalmayı ne ölçüde başarabileceğim?”, “Bu yolculuğun herhangi bir dönemecinde kimi zaman ‘ben’ derken, gerçekte hiç olmamış, ama öyle olmasını istediğim bir ben’den de söz etmek gibi bir tehlikeyle karşılaşabilir miyim?”, “Ben dediğime, bugüne kadar hangi kimlikler giydirildi?” – benzer sorularla istendiğince uzatılabilecek bir dizi. Ama soruların, yanıtlara götürecek yerde, yeni soruları da tetikleyebilmesi, benim için neredeyse ürkütücü. Bir şeyin bilincindeyim: Nasıl bir ‘geçmişe yolculuk’ düşünürsem düşüneyim, bu, geçmişle asla sınırlı kalmayan, beni ‘kendime’ doğru götürecek bir yolculuk olacak. O yolculuğu ‘geçmişim’ diye nitelendirip biraz olsun kendime yabancılaştıramayacağım. Aslında galiba, Bachmann’ın bir yerde dediği gibi, hep ‘ben’ diyebilmenin güçlüğü. Yalnızca üç harften oluşan, minicik bir sözcük: Ben. Ama kendimle bir ‘ben’ arasında ilişki kurabilmek; geçmişin yollarına dökülüp ‘ben’ arayışına girmek – bu arada, doğduğum andan bugüne kadar o ‘ben’e giydirilmiş tüm kimliklerin bilincine varmak ve bu yöndeki bir çözümlemenin ardından, onca ‘kimlik’ yığını içersinde, kendi potamda yoğurduğum bir ben’i –varsa eğer!– üstündekileri silkeleyip ortaya çıkartmak. Burası, belki de en önemli nokta. Çünkü ‘yaşadım’ diyebildiklerimin tümünü ancak o özdeki ‘ben’ yaşamış olabilir – buna karşılık, altmış altı yıllık bir yaşamın ardından, ‘yaşadım’ denilenler tüm gerekçelerini ve özürlerini bir kimlikler yığınında aramayı sürdürüyorsa eğer, o zaman kimse’nin gerçek anlamda ‘yaşadım’ diyebileceği bir şey de yoktur – ortada sadece acınası bir yanılsamalar dünyası vardır. Şimdi tüm umudumu, yaşamımdan neyse ki hiç eksik olmamış bir inada bağladım. İster olumlu, ister olumsuz olsun, yaşadıklarım bağlamında “kader”, “talih”, “şans”, “başa gelmek” gibisinden gerekçelerin ve özürlerin ağzımdan çıktığına kimse tanık olmadı. Tüm yaşananlardaki payımı daha baştan üstlendim. Her ‘ben’ deyişimde, sanki yeni bir sorumluluk sınavına girdim. İşte bu direniş, belki de yaşam boyu birikmiş bir kimlikler yığını içerisinden ‘ben’i çıkartabilmemi sağlayacaktır. eposta : acem20@hotmail.com MÜHENDİSLERE ‘DERS’LER İMO bültenindeki çizimler ve resimler ders notu gibi: Tarihi yapı öğeleri (1). Çatlayan duvarın ‘dikilmesi’ (2). Atalarımızın mucizeleri (3). AMAÇ ‘DEKOR’ OLUNCA! olan bu raporlarda, kültür varlıklarımızın “tehlikeli durumda; çökmek üzere” oldukları saptanır. Böylece, “hemen yıkmazsak mala, cana zarar gelecek” denip apar topar ortadan kaldırılmalarına “bilimsel (!) bahane” uydurulmuş olur. Uygarlık değerlerimizin yitirilmesini değil de korunmasını “sorun” eden anlayış aynı raporlara o denli sevdalıdır ki koruma kurullarının “maili inhidam”lı konuları “ivedi”likle görüşmeleri bir aralar bakanlık talimatına bile bağlanmıştı. Asıl amaç “dayanıksızlığı kanıtlamak” olduğu için genelde inşaat mühendisi imzasıyla hazırlanan bu raporlarla yok edilen kültürel “varlık”larımız, rant yapılaşmasına kurban edilenlere yakındır. Var olanı sağlamlaştırarak onarmak yerine, tümüyle yeniden inşa edilen eski yapılarda, gelecek kuşaklara verilen ders ise ne yazık ki sadece “taklit”çilik. Doğan Kuban 1990’lardaki bir koruma kurulu toplantımızda, yolu daraltan ahşap bir Üsküdar evini “eskimiş” gerekçesiyle yıkmak isteyen belediyeciye; “Eski eser, yaşı ve tabiatı gereği maili inhidamdır, tersi zaten olamaz...” demişti. Bunun, yok etmeye değil onarmaya gerekçe olabileceğini anlatmakta bile epey zorluk çekmişti... RNEK BİR ÇALIŞMA İşte bütün bunlar sürerken, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin son bülteni (S. 89) yüreklerimize su serpti. İTÜ Mimarlık Fakültesi Yapı Statiği ve Betonarme Birimi’nden Öğr. Gör. Haluk Sesigör, Doç. Dr. Oğuz Cem Çelik, Prof. Dr. Feridun Çılı tarafından kaleme alınan “Tarihi Yapılarda Taşıyıcı Bileşenler, Hasar Biçimleri, Onarım ve Güçlendirme” başlıklı kapsamlı makale, YAPI dergisinin 2007/Şubat303. sayısında da yayımlanmıştı. Ö Bu konunun ayrıntılı ve düzeyli bir araştırmayla “inşaat mühendisleri”mizin yayın organında yer alması çok anlamlıdır. Çünkü Türkiye’de bu meslek adeta “betonarme mühendisliği”ne dönüştü. “Uygarlıklar ülkesi”nin temel gereksinimi olan “geleneksel yapı sistemleri”nin “çağdaş katkılarla geliştirilmesi” yıllardır önemsenmedi. Kültürel mirasın, üstelik onca depreme rağmen ayakta durabilmelerini “kutsamak” yerine, çatlayan her duvara, yıpranan her ahşaba, “artık mukavemeti kalmamış...” demek mühendislik sanıldı. Ömrünü mühendislere “tarih”i de kavratmaya adayan Prof. Müfit Yorulmaz’ın emektar “anı”sına yayımlanan makale, işte bu “yabancılaşma”yı gidermeye çalışan mücadelesiyle de umarız ki etkili olur. Giriş bölümünde, bizdeki mühendislik eğitiminin restorasyona duyarsızlığını anımsatan makalede, tarihi yapıların onarımında tek ölçütün “depreme dayanık ‘EN AZ MÜDAHALE...’ lılık” olamayacağı, özgünlüğün gözetilmesi gerektiği vurgulanıyor. Buna göre de yapısal elemanların “ömürlerini uzatacak” çözümler öneriliyor. Restorasyonun evrensel belgelerinden 1964 tarihli Venedik Tüzüğü’nde yer alan, “Çağdaş yöntemler ancak geleneksel yöntemler yetersiz kaldığında tercih edilebilir” ilkesi de anımsatılan makale, onarımlarda “en az müdahale”yi savunuyor. Çalışmanın ayrıntılarında ise tarihsel mimarideki sütunlar, duvarlar, payandalar, tonozlar, kemerler, kubbeler, gergiler, ağırlık kuleleri gibi başlıca yapı öğeleri irdelendikten sonra, bunlardaki “ezilme”lerin, “deformasyon”ların, “dönme”lerin, “oturma”ların, “çatlak”ların ve “hasar”ların nasıl giderilerek yapının sağlamlaştırılacağı anlatılmış. Benzer şekilde taşıyıcı sistemlerdeki yıpranmaların da ele alınmasıyla birlikte, temelden çatıya onarımlardaki “geçmişe saygılı yöntemler”, güçlendirmeler ve uygulama teknikleri resimlerle, çizimlerle açıklanıyor. Dileğimiz, restorasyonlarda inşaat mühendisliğinin “tarihsel sorumluluğunu” da anımsatan bu makalenin, öncelikle yine şu maili inhidam raporlarını yazanlarca okunması. Koruma kurulları da aynı raporlara bu makaleyle birlikte bakarlarsa, kültür varlıklarımızı “yok ederek koruma” (!) sürecini belki durdurabiliriz. VEFAT Değerli çalışma arkadaşım İnş. Y. Müh. YAŞAR TURGAY’ın vefatını öğrendim. Işıklar içinde yatsın. Ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilerim. REFİK AKARUN İnş. Y. Müh. ANMA Sevgili babamız, eğitimci MEHMET YILMAZ Düziçi Köy Enstitüsü 1946/6 Sensiz geçen 20 yıldır, ilkelerin ve öğrettiklerinle, aydınlattığın yolda yürümeye devam ediyoruz. Evlatların; Ayhan, Turhan, Türkay, Hamide, Mehmet Kemal CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear