26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 TEMMUZ 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Devam Necati Yıldırım: “AKP’nin seçim zaferinden sonraki yeni sloganı: Durmak yok! Yoksulluğa devam!” Ya ğ m u r E k i m Deniz Baykal evine kapanmış... “Kapıyı tutun, dışarı çıkmasın!” HALKININ yaklaşık yüzde 90’ının ABD’den nefret ettiği bir ülkede seçmenin yaklaşık yüzde 50’si, ABD’nin deliğe süpürülmesini uygun görmeyip desteklediği bir partinin iktidarına onay verir mi? Terör belası ile yaşayan bir ülkede, teröre destek veren çevrelere ciddi bir uyarı yapmayan iktidar, seçimden daha da büyüyerek çıkabilir mi? Kendini “asker” olarak tanımlayan bir millet, asker cenazelerini kaldırırken askerini eleştirip askerliğin yan gelip yatma yeri olmadığını söyleyen ve şehitler için “kelle” diyen bir siyasiyi baş tacı edebilir mi? Ürünü para etmeyen, anasına küfredilen çiftçi, hiçbir şey olmamış gibi davranabilir mi? Üniversiteye giremeyen, girip diploma alsa bile iş bulamayan milyonlarca genç, geleceğini ipotek altına alabilir mi? Bir partinin iktidarı sırasında çalıştığı kurumlar GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Ampül patlayacaktı... Sandık patladı! Muhtıra Işık İşgüden: “Seçim sonuçlarına ‘milletin muhtırası’ diyenler, Leyla Zana’nın ‘eyalet muhtırası’ndan niye söz etmez!” satılan, satılsa da satılmasa da işinden olan on binlerce emekçi, aynı partiyi büyük bir umut olarak görebilir mi? İşyerinin kapısına kilit vuran, işyerini kapatmamak için banka faizlerinin altında ezilen esnaf, kendisini bu duruma getiren iktidara daha çok güvenebilir mi? Yoksulluk sınırından açlık sınırına doğru hızla sürüklenen kitleler yaz ortasında bir çuval kömür karşılığında insanlık onurundan vazgeçebilir mi? Çelişkilerin daha da çoğaltılabileceği bu tür soruların yanıtını sosyal bilimciler ve siyaset bilimciler nasıl verecek bilinmez ama büyük sermaye veriyor: AKP merkeze oturdu, merkezin partisi oldu. Kördüğüm O zaman hayırlı ve uğurlu olsun! Ama çelişki sürüyor: Toplumun kaymak tabakasını oluşturan zenginler, kendi zenginlerini de yaratan iktidarın yanında yer alırken, bir “tortu” halinde her geçen gün daha çok dibe çöken yoksullar da iktidara daha çok sarılıyor. Çöz çözebilirsen. Tam bir kördüğüm; Âşık Veysel’in söylediği gibi çözdükçe dolaşıyor. Toplumun bel kemiğini oluşturan orta tabaka, “yeni merkez”in altında ezilmiş durumda. Öte yandan emperyalist “Batı”, Türkiye’de laiklerin tokat yediğini, askerlere düstur çekildiğini söylüyor. Beri yandan ise eğitim sistemindeki yozlaşma ile birlikte Türkiye’nin toplumsal yapısı değiştiriliyor. Unutulmasın ki her değişim gelişim değildir ve sadakaya bağlanan demokrasi, kimseye yarar getirmez! ‘İnancı Kaybetmemek’ Hangi Bedellerle, Nereye Kadar? Yaşamın bir gül bahçesi olmadığını çoktandır biliyorduk. Pazar günü, fırtınanın ortasında, bir süre önce uzaktan gördüğümüzü sandığımız bahar güneşi ışınlarının da esasında beter günlerin habercisi olarak çakacak şimşeklerin ön izleri olduğunu acı şekilde öğrenmiş olduk. Hem de bu sefer zıpkını kalbimizden yiyerek! İşte “bu ahval ve şeraitte” dahi kendimize olan güvenimizi, davamıza olan inancımızı aynen sürdürebiliyor muyuz? Hâlâ aynı umut ve çalışkanlıkla hedeflerimize yönelebiliyor muyuz? Bunu bugün yine yapabiliyorsak ancak o zaman biz gerçekten “Kemalist” ya da “Devrimci” olabiliriz… ??? “Devrimci” dedim de, bakın nasıl bir ülkede yaşadığımızı size şöyle hatırlatayım: Bir hafta kadar önce Show TV, Reis Çelik’in yönettiği ve benim de rol aldığım, Deniz Gezmiş’le ilgili “Hoşçakal Yarın” filmini yayımlarken “devrim” kelimesini her duyduğu yerde tıraşlıyor, “bip”e alıyor! Ya da seçim gecesi katıldığım TV tartışmasından sonra beni evime bırakan şoför kardeş oyunu AKP’ye verdiğini söylüyor. “Peki” diyorum, “hani o gemicik ya da Unakıtan yumurtaları ya da Pepe arazileri, müteahhit, armatör çoluk çocukları, bütün bu devlet eliyle zenginleştirilmeleri nasıl karşıladın?” “Vallahi kim gelirse gelsin o kadarcık kayırma herkeste olabilir, pek mühim değil, mühim olan devletin genel çıkarlarına zarar gelmesin.” (!) Bu cümleleri söyleyen bir insanı ayaküstü ikna edebilir misiniz? Olsa olsa “Avrupa Biletiyle Tahran’a” kitabını hediye edersiniz, o da sırf laf olsun diye! Peki “devrim” kelimesini duyunca tüyleri diken diken olup, montaj masasının altına saklanan koca TV kanal sorumlusunun gülünç ve çağdışı psikolojisini değiştirebilir misiniz? Yoksa onu değiştirmek için zamanı geri alıp, 12 Eylül’ü iptal edip, onun yaşamış olduğu kendi geçmişini mi değiştirmek lazım? Seçim sistemi ve partiler yasasının çok kötü ve yetersiz olduğunu biliyorduk… AKP’nin bir seçim ekonomisi uygulayıp etrafa yine kömür, altın ve erzak dağıtacağını tahmin ediyorduk. O meşhur “emuhtıra”nın zamanlamasının son derece kötü olmuş olduğunu ve AKP’ye güç akıtmak dışında başka bir işe yaramamış olacağını tahmin ediyorduk. Halkımızın çoğunun balık hafızalı olduğunu ve biraz mazoşistçe sahte mağduriyet rollerine kanabilen bir yapıdan geldiğini, gördüğü yüzlerce yerli filmle bu senaryoya bebekliğinden beri şartlandığını da biliyorduk. Medyanın gençleri bir çözümsüzlüğe ve kendini beğenmişliğe hapsedip sahtekârca “CHP faşist, ırkçı, sağcılaşmış bir partidir” yalanını sürekli olarak sattığını biliyorduk. Aynı medyanın ve TRT’nin AKP’yi, tam tersine sürekli olarak cilaladığını da biliyorduk… “Baykal sendromu” konusunda en yakın çevremizi bile ikna etmek için saatlerce uğraşmak zorunda kaldığımızı biliyorduk. Biliyorduk oğlu biliyorduk… Ama Allah için bu kadarını da beklemiyorduk!!! ??? Tabii ki ilerleyen haftalarda en az Cumhurbaşkanlığı kadar şunu konuşacağız: “Ne olacak bu CHP’nin hali?” Hepimiz bu kritik süreçte Baykal’ı ve CHP’yi şartsız, koşulsuz destekledik. Biz parti içi muhalif kanat da, sayısız aydın da, DİSK de, seçime katılmayan SHP de, Baykal’a ısınamayan yüz binlerce insan da… Ama olmadı, sonuç yine hüsran… CHP yeniden kurulduğundan beri Baykal’la beş seçime girdi ve hepsinden mağlup çıktı. Birinde parlamento dışında kaldı. Herkes olaylardan bir ders çıkarmalı. Mehmet Ağar sonuçlar açıklandıktan bir saat sonra istifa ederek rekor kırdı, sevgi ve hayranlık kazandı. Kendisini kutluyorum. Sayın Baykal ve “ebedi gençler”(!!)den kurulu sonsuzsüresiz yürütme kurulu acaba ne düşünüyor? Pek yakında öğreneceğiz. Ama bir tek tartışılmaz veri var: Bu mağlubiyet diğerlerine benzemiyor ve tokadın etkisi bayağı ağır olacak. Şu gerçeği artık hiç kimse değiştiremez: Sol, yeniden yapılanmaya mahkum. CHP bunun içinde kalmak istiyorsa, onu da bekleyen bir tek somut hamle var. Siz benden daha iyi biliyorsunuz… email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 Şart Muhsin Salman: “Allah’ın izni ile kömür yüklerini ve market çantalarını taşımak için yeni gemiler şart!” SESSİZ SEDASIZ (!) Hıyar turşusundan domates olur mu? CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “domates” lakabından yola çıkarak, 1999’da CHP’yi Meclis dışında bıraktığında “Domatesten çok iyi salça yapabilirsiniz ama salçadan asla domates yapamazsınız” demiştim. Baykal 22 Temmuz 2007’de de “ana muhalefet” olarak aynı “başarı”yı yineleyince ben de aynı görüşü yineledim. Fakat “Salçadan domates olmaz” görüşüne Genç Köylü’den itiraz geldi: “Cumhuriyet mitinglerinde ‘Ne ABD ne AB, tam bağımsız Türkiye” sloganı hâkimdi. Deniz Bey ise bu sloganlara ‘Saçmalamayın! Piyasa ekonomisi devam edecektir’ yanıtını verdi. Bu bakımdan ‘Salçadan domates olmaz’ görüşüne katılmıyorum. Bal gibi olur... Hatta, İtalyan veya Rum salçasından bile Türk domatesi, hatta ve hatta domates salçasından değil, hıyar turşusundan bile geriye dönerek domates olur. 22 Temmuz’da olan neydi ki? Siz dalından kopan her elmanın yere düştüğünü mü sanıyorsunuz? Bazen yana savrulur, bazen yukarıya doğru yükselir! Yeter ki siz fen, bilim, mantık, hukuk gibi şeylere kafayı takmayın, yerdeki elmaları göz ardı edin. 2007 seçimi sonucu RTE için ikinci bir piyango ise, Deniz Bey için ciddi(!) bir başarıdır. Piyasa ekonomisi, sevsinler seni!” Gaflet Ahmet Önen: “Birileri hâlâ derin uykularından uyanmamakta ısrar ediyorsa, bunun adı gaflet uykusudur!” İklimler Değişiyor Sayın Al Gore, Ya Siz? AYSEN EREN “Uygunsuz Gerçek” filmiyle tüm dünyaca tanınan, kendi ifadesiyle “aktivist, emekli politikacı” Al Gore, geçen ay Türkiye’de seçkin bir gruba küresel ısınmayı anlattı. Üniversite yıllarından beri bu konuyla ilgilenen Al Gore, gerek ABD hükümetini gerekse Birleşmiş Milletler’i, giderek tüm dünyayı tehdit eder boyuta ulaşan küresel ısınma sorununun varlığını kabul etmeye ve durdurmak için önlem almaya ikna etmeye çalışıyor. Dünya kamuoyunu konunun vahameti karşısında harekete geçmeye davet ediyor. “Küresel ısınma gerçeğini hissetme kapasitesine sahibiz. Gerçek bazen rahatsız edici olabilir, hoş karşılanmaz ve kolayca ihmal edilir. Bazen bizi değişime zorlayacağı için gerçeği bilmezlikten geliriz. Sevdiğimiz şeyler için derin koruma, kollama duygusu geliştirirsek gerçekleri kabul ederiz ve değişim için çabalarız” diyor Al Gore. Yıllardır kendisini bu konuya adayan bir “aktivist” olmasına rağmen kendisi ne zaman bireysel önlemler almaya başlamış? Özel hayatında hiçbir şey yapmadığı, evinde normal bir Amerikan ailesinin 20 katı elektrik harcadığı ortaya çıkınca... Küresel ısınma gerçeğini yıllardır iyi bilen, tüm dünyaya bu gerçeği anlatmayı vazife edinen Al Gore’un, sorunu gidermek için çaba harcaması, dünyaya örnek olması beklenirken evinde enerjiyi sorumsuzca harcaması tam bir samimiyetsizlik örneği. Konuşmak kolay, ama alışkanlıkları değiştirmek güç iştir, niyet ve çaba gerektirir! Peki, eleştirileri alınca neler yapmış? Evlerini “sıfır karbon” hale getirmek için uğraşıyorlarmış. Sıfır karbon, açığa çıkardığı kadar karbonu emerek genel toplamda karbon üretimini sıfırlayan sistemler için kullanılan yeni moda bir terim. Evinin çatısına güneş enerjisi paneli yerleştirmiş. Ayrıca toprağın ısısı ile evi ısıtıp soğutan jeotermal bir sistem kurdurmuş. Elektrik tasarrufu sağlayan ampuller takmışlar, çerçeveleri değiştirmişler. Bütün bu değişiklikler elektrik ve doğalgaz faturasına da ayrıca yardımcı olmuş! Konuşmasında kriz sözcüğünün Türkçe ve İngilizcede “alarm” anlamına geldiğinden, oysa Japonca ve Çincede çift anlam taşıdığından; “tehlike” ve “fırsat” olduğundan bahsetti. Her krizin yaşam tarzımızı ve ekonomimizi değiştirmek için aynı zamanda bir fırsat olduğunu söyledi. Doğru, yaptığı 2 saatlik “Uygunsuz Gerçek” sunumu için dolar bazında yedi sıfırlı bir rakam aldığı iddia ediliyor. Bu tutar hem aile ekonomisini hem de hayat tarzını değiştirecek büyüklükte! Son olarak, gittiği balık lokantasında nesli tükenme noktasına gelen bir balığı yiyerek yine büyük tepki aldı. “Uygunsuz Gerçek” sunumunda küresel ısınma ile bazı hayvan soylarının tükendiğini söyleyen Al Gore, “aktivist” olarak nesli tükenen balıkları korumak yerine yiyerek daha hızlı tükenmelerine katkı sağlıyor. “Gerçeği” bilmesine rağmen kendisini ve ailesini “değişime” zorlayan etken, kamuoyunun baskısı gibi görünüyor. Kendisi eski bir politikacı olabilir, ama “aktivist” midir? Konuşarak “aktivist” olunmuyor. Eskilerin dediği gibi “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz”. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Temmuz www.mumtazarikan.com Hüviyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. Hüviyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. Gürkan Gökhan CANIMANA Serkan CANIMANA İstanbul Üniversitesi’nden aldığım öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nün, mezuniyetimi gösterir çıkış belgesini kaybettim. Hükümsüzdür. Gülşah SOYLU FERDA TETİKÇİ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Güzel sesli bir kuş. 2/ Ge 1 ce yapılan si 2 nema ya da ti 3 yatro gösterisi... Ceylan. 4 3/ Tütün içme 5 aracı... Yüz 6 metrekare tu7 tarında yüzey ölçüsü birimi. 8 4/ Tavır, dav 9 ranış... Yük1 2 3 4 5 6 7 8 9 sek bir makama sunulan mektup ya da 1 K A B Z I M A L S E R İ M dilekçe. 5/ Büyük 2 I R A T A A Okyanus’ta bir ül 3 Z A R A 4 I A N T K O Ç ke... Küçük mağara. E N R A 6/ Başlangıcı belli 5 L A K A B A K olmayan zaman... 6 I R A K R A Z A K I Briç, poker gibi 7 S E oyunlarda, oyunu 8 I N C A L I Z Z oynayan dört kişilik 9 A L K A R A S I grup. 7/ Gelir... “Eğlenecek bulaman / Gönlümdeki köşk olmasa” (Âşık Veysel). 8/ II. Dünya Savaşı’nın önemli çarpışmalarına sahne olmuş bir Japon adası. 9/ Belirli bir iş için ayrılan para... Kısa bacaklı ve tıknaz bedenli bir köpek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Serçegillerden güzel sesli bir kuş... Trabzon’un bir ilçesi. 2/ Ne zaman seni düşünsem / Bir ceylan içmeye iner” (İlhan Berk)... İçinde anason, sakız gibi kokulu maddeler olmayan üzüm rakısı. 3/ Afyondan elde edilen bir alkaloit. 4/ Olağandan daha büyük olan... Meydan. 5/ Asya’da bir ülke... Kekeme ya da dilsiz kimse. 6/ Dövülmüş et, bulgur ve soğanla yapılan ızgara köfte... Bir bağlaç. 7/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... “Hile, dümen” anlamında argo sözcük. 8/ Osmanlı camilerinin avlusunda yer alan küçük mezarlık. 9/ Leke öğesinin ağır bastığı soyut yapıtlarıyla tanınmış ressamımız. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear