24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Tiyatro okulları ile genç toplulukların oyunları seyirciyle buluşuyor AYNA ADNAN BİNYAZAR Gençlerin yaptığı tiyatro olmadığını, sahnedeki olayın ‘iki kalas bir heves’i aşan düzeyde gizilgüç barındırıp barındırmadığını, bir dolu coşkulu genç arasından kimlerin zaman içinde sivrileceğine ilişkin ipuçlarını üniversite çağındaki gençlerin sundukları oyunlarda görmek olası. Tiyatroya yeterince gitmediğimiz için genç sanatçıları çoğunlukla dizilerden tanıyoruz artık. ‘Televizyon yıldızı’ olarak benimsediğimiz gençlerin çoğu özellikle İstanbul ve Ankara’daki tiyatro eğitimi veren kuruluşlardan geliyor. ODTÜ Oyuncuları ise gelecekte tiyatrocu olmayacaklarını bile bile tiyatro yapıyorlar. Onların yeri de bir başka... Ankara’da oyuncu yetiştiren üç üniversiteden altı örnek izleyebildim. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun kurslarında yetişmekte olan sanatçı adaylarının gösterisi ile amatör tiyatroculukta kırk yılı aşkın bir geçmişi barındıran ODTÜ Oyuncuları’nın bu yılki çalışması da görebildiklerim arasında. İLKENT’TEN DTCF’YE Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde Gürcü öğretim üyesi Tsotne Nakashidze’nin sahnelediği Tennessee Williams’ın ‘Arzu Tramvayı’ oyununu iki ayrı oyuncu grubundan iki kez izledim. Williams’ın, gerçekçi anlatımın yer yer dışavurumcu anlatımla bezendiği, özel biçemi doğrultusunda sahnelenen yapıtın yorumu ve giysileri Türk sahnelerinde hep sorun olmuştur. Sanırım, düşünüldüğünden de ‘Amerikalı’, dahası, Amerika’nın güney yöresindeki II.Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında kültürel dinamiklerin çok daha ayrıntılı olarak incelenmesini gerektiren bir oyundur ‘Arzu Tramvayı’. Bizim ülkede ve belki de her yerde, tüm zamanların en başarılı yoru Ayıklananlar... Seçilenler... Son günlerde parti başkanları adam ayıklayıp yerine yenilerini seçmekle uğraştılar. Ayıklananlarla seçilenler aynı yapıda olduğuna göre bunca çaba ne için?.. Hangi ölçü kullanılarak yapıldı ayıklama ya da seçme? Oysa her eylem gibi her seçim de kendi insanını yaratmaya yönelik olmalıdır. Üç gün öncesine kadar adamın adını anmayacaksın, yüzüne olmadık karalar çalacaksın, sonra da elinden tutup, bizdendir diye vitrine çıkaracaksın! O da vitrinde zaferini kutlayıp, o güne değin yere batırdığı sayın seçicisine övgüler yağdıracak!.. Bir toplumun dilinde “Boğaz kırk boğumdur” diye bir atasözü varsa, o toplumun bireyi, ağzından çıkan sözün hesabını bir gün vereceğini düşünmek zorundadır. ??? Erdemin ölçüsü doğruluk, bilgelik, dengeli olmak, iyilikseverlik, alçakgönüllülük... gibi, ahlaklı olmayı gerektiren bütün niteliklerdir. Kişinin erdemi ya da erdemsizliğini iki dudağının arasından çıkacak söz belirler. Yunus Emre’nin bir şiirinde geçen “Sözünü bilen kişi” nitelemesi, erdemin de tanımıdır. Bilgece düşünenler de yüzyıllar önce boşuna “Erdemin başı dil” dememişler. “Boğaz kırk boğumdur” da bu tür sözlerden. Sözlüklerde belirtilmiyor ama, bu söz, dip anlamında, herkesin sofrasına oturulamayacağı öğüdünü de veriyor kişiye. Sonradan geri alınarak, onur kırıcı bir sözün etkisi belki hafifletilebilir, ama kötünün sofrasında yutulan lokma geri çıkarılamaz. ??? Ayıklananların hesabı görüldü. Şimdi seçilenlere bakalım. Adaylar arasında adı cinayetlere, yolsuzluklara, Susurluk olaylarına, bilgi hırsızlığına karışanların, laik Cumhuriyeti yıkmaya kalkanların adı da geçiyor. Bir ay sonra onlar da dokunulmazlık zırhına bürünmüş olacaklar. Bir ülke için bundan acı ne olabilir?.. Listelerde onların adını görenler gelecekten ne bekleyebilirler? Seçim öncesi ortamının sürekli kullanılan kavramları ise yoğunlukla şunlar: Milli Görüşçü, tarikatçı, ahde vefacı, eski solcu, eski sağcı, dinci, eski dinci, yeni dinci, yandaş, dönek... Bu kavramların hangisinin erdemle ilgisi var?.. Vay şu ülkenin haline ki, dönekler baş tacı edilirken, döneklik nerdeyse erdem sayılıyor!.. Sanki hiç bilim adamı yok, hiç sanatçı yok, hiç düşünür yok; ülke kupkuru adamlarla dolu!.. Oysa toplumda ancak kendine özgü ayrılığı olan insana kişilikli sıfatı yakıştırılmalıdır, varlığını yandaşlığa borçlu olana değil! Yandaşlığın maçlarda, ağzı bozukların düzenlediği miting alanlarında ne durumlara düşürüldüğünü görüyoruz! ??? Yeryüzünün bütün insanları bir araya getirilip bir bir yüzlerine bakılsa, aralarında tam bir benzerlik bulunmadığı görülecektir. Gözün bu özelliğinden yararlanılarak, kapılar artık anahtarla değil, bakılarak açılacak... Doğanın düzeneği, birbirine benzemez öğelerle kurulmuştur. Canlılar arasında yalnızca insan, birbirinin aynı olmayan öğelerden benzerlikler yaratma yeteneğine sahiptir. Bu yetenekten yoksun olana, bu dünyada ne yazık ki insanca olmayan işlerle uğraşmak düşüyor. ??? Düzeltme: Geçen haftaki yazımda bir sözcüğü eksik yazılmış cümlenin doğrusu şöyledir: “Ondaki ‘can’, cana getirilmeden, Anadolu çoraklıktan nasıl kurtarılabilir?” Düzeltir, değerli okurlarımdan özür dilerim. adnan@binyazar.com Genç tiyatrocuların yıl sonu çalışmalarından izleyebildiklerim arasında, DTCF Tiyatro Bölümü’nde sahnelenen ‘Hepimizin Öyküsü’ oyunculuk çalışması, ODTÜ Oyuncuları’nın ‘Balkon’u da görsel açıdan en vurucu yapım olarak öne çıkıyor. mu olarak bilinen Vivien Leigh ve Marlon Brando katkılı Elia Kazan filminin gölgesinde sahnelendiğinden ve bir türlü bu filmin düzeyini yakalayamadığı için düş kırıklığı yaratan oyun, her şeyden önce, Williams’ın değil de belki de yönetmeninin Gürcü olması nedeniyle Çehov’un oyunlarının atmosferine yakınlaştırıldığından, bir türlü Williams’ın çizdiği olmazsa olmaz ‘yerel/kültürel atmosfer’i yakalayamıyor ve öğrenciler için çeşitli düzlemlerde oyunculuk alıştırması düzeyinde kalıyor. Özellikle kız öğrencilerin soluklu rollerde deneyim kazanmaları için hazırlanmış olan, Dario FoFranca Rame’nin ‘kadın oyunları’ndan beşi ‘Hepimizin Öyküsü’ başlığı altında DTCF Tiyatro Bölümü öğretim üyesi Dr. Kadir Çevik tarafından sahnelenmiş. Beş sanatçı adayı kız öğrenciden her biri, aslında ‘tek kişilik’ olarak yazılmış oyunlardan birindeki ‘ana rol’ü taşırken, öteki oyunlara eklenmiş birkaç erkek öğrencinin de katıldığı sahnelerde figüranlık yapıyor ve ayrıca solo şarkı söylüyor. Böylece hem solo per Fotoğraf: NURTEN AKSAKAL niversitelerde yapılan tiyatro çeşitli açılarÜ dan geleceğin tiyatrosunun habercisidir. Tiyatroda farklı arayışların ya da yönelişlerin olup ODTÜ Oyuncuları’nın ‘Balkon’u. B formansı, hem de toplu oyunculuğun gerektirdiği toplu duyarlılığı da dayanak noktası sayan bir eğitsel süreç oluşturuluyor. Gerek eğitici yönetmen, gerekse oyuncular açısından amaca ulaşan bir çalışma. Tiyatro Bölümü öğrencilerinin yaptığı özgün müzik ile kendi yağıyla yoğrulmada başarıya ulaşıyor. Aynı bölümde Dr. Gülayşe Erkoç’un 3. sınıf öğrencileri ile yaptığı Musahipzade Celal’in ‘İstanbul Efendisi’ çalışması ise geleneksel tiyatromuzun ‘oyunsu’ özelliklerinin daha önceki benzer yapımlarda görüldüğünce sahnede değerlendirilmesini amaçlıyor. Yazarın günümüze daha çok seslenen bir oyunu nedense seçilmemiş. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın sunduğu Barbara Schottenfeld’in ‘Yedi Kadın’ adlı oyunu müzikal formatında sahneleniyor. Genç öğretim görevlisi Seçil Öztan’ın sahnelediği ve müziğini de yaptığı oyundaki yedi kadını canlandıran oyuncular hem rollerini yorumluyor, hem de KONSERVATUVARDAN AST’A şarkı söyleyip dans etme becerilerini sınıyorlar. Canlı orkestra da yine konservatuvar öğrencilerinden oluşturulmuş. Kadın sorunları bağlamında daha evrensel bir düzlem oluşturma çabalarına karşın, ‘fazlaca Amerikalı’ kalmış bir oyun var karşımızda. Ebru Saçar, oyuncu adaylarıyla farklı bir yaratıcılık ortamında buluşan bir başka genç sanatçı. AST’ın kurslarına katılan gençlerle, felsefeci Oruç Aruoba’nın ‘De ki İşte’ (Metis, 1990) başlıklı kitabındaki şiirlerden bir bölümünü ‘söz’, ‘hareket’, ‘ışık’ ve ‘müzik’ eşliğinde sahneye çıkartan Saçar, belki de ‘AST gençlik tiyatrosu’na doğru bir yönelişi başlatıyor. ‘Yineleme’ye yenik düşmemesi, ‘yenilik’lere açılması gereken bir başlangıç olsun diyelim. DTCF Tiyatro Bölümü reji doktora öğrencisi, Devlet Tiyatroları dramaturgu Servet Aybar da ‘zor’u zorlayarak Vüs’at O. Bener’in ‘Dost’ başlıklı ünlü öyküsünü uyarlayıp sahnelemiş. V . O. Bener’in başka öykülerinin de sahneye uyarlanabilirliğini muştulayan bu başarılı seçimi ve yapılan çalışmayı bir dönem ödevi olmanın ötesine götürme yolunda, daha yoğun okumalar ve sahne anlatımında ‘kusursuz’a ulaşabilmek gerekli. Ve ODTÜ Oyuncuları’nın, haziran ayında da sunmayı planladıkları, bu yılki oyunları: Jean Genet’den ‘Balkon.’ ‘Rezil edilmiş’ insanlık ve dünya düzeninin bugününe kıyıcı bir alaycılıkla ışık tutan bu çetinceviz oyunu Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğrencisi Alkım Karaağaç, akıllıca bir okumayla, başarılı bir görsellik içinde sahnelemiş. Çevre, giysi, makyaj, ışık, hareket ve müzik tasarımlarının vuruculuğu ile amatör bir ‘süperyapım’ söz konusu. Oyunu sırtlayan otuz dolayındaki çeşitli alanlardan ODTÜ öğrencisinin çeşitli düzeylerde yaşadığı oyunculuk sorunları da göze çarpmayıverse keşke... ‘Barok’Akdeniz güneşiyle buluşunca Carmen Kültür Servisi 35. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında bu akşam saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde Christina Pluhar yönetimindeki L’Arpeggiata, ‘Barok Çılgınlıklar’ konseriyle müzikseverlerle buluşacak. Topluluk, opera sahnelerinin yeni parlayan yıldızı İspanyol soprano Nuria Rial ve klasikten folk müziğine, caza dek uzanan geniş repertuvarıyla günümüzün en ilginç şarkıcılarından olan Lucilla Galeazzi ile aynı sahneyi paylaşacak. Barok repertuvarın tüm inceliklerini geleneksel müziğin ritimleryile ateşleyerek pırıltılı bir atmosfer yaratan L’Arpeggiata, 17. yüzcesiyle katılan topluluğun yönetmeni Pluhar, bir müzisyen için doğaçlamanın, her yaş ve kültürdeki dinleyiciyle dolaysız iletişim kurmanın yolu olduğunun altını çizen Pluhar, bu nedenle doğaçlamanın diğer müzik formlarından daha önde olduğunu söylüyor. Topluluk, Gian Luigi Trovesi (klarnet), Veronika Skuplik (keman), Richard Myron (viyolonsel), Charles Edouard Fantin (lavta ve barok gitar), Eero Palvıanen (lavta ve barok gitar), Francesco Turrisi (klavsen), David Mayoral (vurmalı çalgılar), Sergey Saprychev (vurmalı çalgılar) ve Anna Dego’dan (dansçı) oluşuyor. (0 212 334 07 00) Cervantes’le flamenko Kültür Servisi Carmen Cervantes (Pamela) ve Pera Güzel Sanatlar Flamenco Dans Topluluğu, 16 Haziran günü saat 17.00 ve 21.00’de Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Konser Salonu’nda flamenko gösterisi sunacaklar. Pera Güzel Sanatlar tarafından düzenlenen etkinliğin sponsorluğunu Bostancı Lions Kulübü üstleniyor. Gösteri biletleri Pera Güzel Sanatlar Dans Bölümü Koordinatörlüğü’nden edinilebilir. (0212 245 30 0809) ‘B arok Çılgınlıklar’ bu akşam müzikseverlerle buluşacak. yılın Fransız, Napoliten ve İtalyan müziklerine Akdeniz güneşinin tüm sıcaklığını ekleyerek Barok müziğe getirdikleri yeniliklerle dünyanın dört bir yanındaki seyircileri adeta sarhoş ediyor. Festivale All’Improviso (doğaçlama) izlen Shrek 4 ve 5’in tarihleri açıklandı ? Kültür Servisi DreamWorks Animation şirketinin başkanı Jeffrey Katzenberg, Shrek’in dört ve beşinci sinema filmleri için bin dört yüz kişinin çalışmayı sürdürdüğünü açıkladı. Katzenberg’in belirttiğine göre dört numaralı ‘Shrek’ 2010’da, beşinci film ise 2013’te gösterime girecek. Amerika’da, mayıs ayında gösterime girdiği hafta sonu toplam 18 milyon kişinin izlediği Shrek 3, 2004 yılında gösterime giren “Shrek 2”nin 108 milyon dolarlık açılış geliri rekorunu da kırmış oldu. Bursa’da festival coşkusu SERKAN YILDIZ BURSA “46. Uluslararası Bursa Festivali” bugün, Bursa Açıkhava Tiyatrosu’nda başlıyor. 5 Temmuz Perşembe gününe kadar sürecek olan festivalde birçok yerli ve yabancı sanatçı bir araya gelecek. Festival, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nın Moskova Balalayka Dörtlüsü ile; klasik müziğin folklorla buluşmasıyla başlayacak. Festivalin, ulusal ve uluslararası ortamlarda Bursa’nın tanıtım elçiliğini üstlendiğini belirten Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, “3 yıldır genişleyen festivallerimiz Bursa’ya festivaller kenti kimliği kazandırarak dünya vizyonumuza geniş pencereler açıyor” dedi. Festivalde, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası ve Balalayka Dörtlüsü’nün ardından 14 Haziran Perşembe günü Kiev Devlet Balesi Çaykovski’nin ünlü “Kuğu Gölü” balesini sunacak. 16 Haziran Cumartesi akşamı sevilen saz ve ses sanatçıları bir Türk sanat müziği konseri verirken 20 Haziran Çarşamba günü Mevlana’nın 800. doğum günü sema gösterisiyle kutlanacak. 23 Haziran Cumartesi Nil Karaibrahimgil’in konseri, 25 Haziran Pazartesi günü ise Hakan Aysev, Demet Tuncer ve Fatih Erkoç’un “Tango’dan Müzikale”başlıklı konseri gerçekleştirilecek. 27 Haziran Çarşamba günü Ajda Pekkan; 30 Haziran Cumartesi akşamı ise halk müziğinin unutulmaz seslerinden Neşet Ertaş, Abdallar Topluluğu ile birlikte sanatseverlerle buluşacak. Etnik bir müzik olan flamenkoyu popa uyarlayan Gipsy Kings’in 4 Temmuz’daki konserinin ardından, festival, 5 Temmuz Perşembe akşamı dünyaca ünlü Fransız şarkıcı Enrico Macias’ın müzik şöleniyle son bulacak. Festivale herkesin davetli olduğunu belirten Şahin, “Festivaller tek taraflı değil. Bizler yerli ve yabancı turistlere kucak açtık. Çünkü Bursa turizm bölgesi. Festivalimizin biletleri ise şimdiden bitti” diye konuştu. Galerist Art 38 Basel’de ? Kültür Servisi Galerist, bu yıl Basel’de 13 17 Haziran tarihleri arasında 38’incisi yapılacak olan Art Basel’e katılıyor. Galeri fuardaki alanında aralarında Haluk Akakçe, Kutluğ Ataman, Hüseyin Çağlayan ve Leyla Gediz’in de yer aldığı Galerist sanatçılarının son dönem işlerine yer verecek. Kutluğ Ataman’ın “fff ” isimli video yerleştirmesi de ilk kez Art38Basel’de gösterilecek. Bu yıl 30 şehirden 300 galerinin temsil edileceği fuarın yöneticisi Samuel Keller. Fuarda, 2000’i aşkın 20. ve 21. yüzyıl sanatçısının işleri sergilenecek. (info@galerist.com.tr 0 212 244 82 30) CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear