26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2007 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AKP iktidarı son yılında büyükşehir belediyelerine 370 milyon YTL aktardı Fener’i Kutluyorum... Sevgili, Cumartesi sabahı, askerlik arkadaşım Selçuk Yıllar telefon etti, son zamanlarda yerleştiği Altınoluk’tan. Kendisi, geçmiş yılların Galatasaray futbol takımlarının kadrolarını ezbere sayacak kadar hızlı bir Cimbomludur. Sordum: Bugün GalatasarayFener maçını izleyecek misin? Yoo, diye yanıtladı, ben akşam beşte ChelseaM. United maçına bakacağım, futbolu onlar oynuyorlar... Hızlı bir Galatasaraylı bile takımının maçını izlemeyip yabancı maçları yeğliyorsa ortada iyi gitmeyen bir şeyler vardı. Ne oluyordu? Çok da eski değil, tutkulu bir Fenerbahçeli olan bacanağım Yılmaz Türkeri ile TV’de verilmeye başlayan, yemyeşil çim saha üzerinde oynanan yabancı maçları izlerken gıpta eder, bizim takımların, ister Fener, ister Galatasaray, ister Beşiktaş olsun, öbür ülke takımlarıyla maçlarında arada heyecanlanıp sonunda hüsrana uğrardık. Çok iyi anımsıyorum, hep de sorardık birbirimize, Ne zaman şöyle başımız dik, onlarla eşit oynadığımızı görmek imkânına erişeceğiz? O da oldu. Galatasaray da, milli takım da Avrupa ve dünya klasmanına girdiler. Ama son zamanlarda, buna karşın tutkulu taraftarlara bile keyif vermez oldu maçlarımız. ??? İki yıldır oynanan futbol kötü. Ama daha kötüsü, futbolun çevresinde dönen dolaplar, siyasal ve sosyal gerginliğe koşut giden gerginlikler... Futbolu bir oyun, bir spor mücadelesi, güç ve estetik güzelliğin sergilendiği bir gösteri olarak görmüyor, yeni bir gerginlik odağı haline sokmuş bulunuyoruz. Büyük denen kulüplerimizin yöneticilerinin ve artık herkesin onların himayesinde olduklarını bildiği fanatik çekirdek taraftar ya da amigoların büyük payı var bu işte. Oysa futbola gerginlikleri azaltan, dikkatleri gerginlik odaklarından keyfe yönelten bir işlev yüklenebilirdi. Hele, yurt düzeyine yayılmış geniş taraftar kitlesi bulunan ve yerel olmaktan öteye geçen Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, değişik etnik kökenden, değişik davranış biçiminden olan insanlar arasında birleştirici bir etken rolünü oynayabilme olanağına sahiplerdi. Değişik heyecanlarla, hoşça vakit geçirme ve gettolara dönüşmüş büyük kentlerde ayrı bir ortak nokta yaratma açısından bu büyük takımların çok önemli işlevleri olabilir. Galatasaray’ın Avrupa’daki başarıları, Edirne’den Diyarbakır’a kadar her yeri bir anda bayram coşkusu içine atabildiyse bunun üzerinde durulması gerekir. Futbolu nasıl algıladığınız, yaşamınızda nasıl bir yere koyduğunuz önemlidir, onun oynayacağı rolü tayin de... ??? Bu satırlar yazılırken GalatasarayFenerbahçe maçı henüz oynanmamıştı. Onun için Ali Sami Yen’de neler olup bittiğini sen bunları okurken biliyorsun, ama ben bilmiyordum. Ama fark etmez, ben Fenerbahçe’yi 100. kuruluş yıldönümünde aldığı şampiyonluktan dolayı bir Galatasaraylı olarak, gerçekten içtenlikle kutluyorum. “Fenerbahçe çok iyi oynadı da mı şampiyon oldu” dersen, sana yanıtım “Hayır” olacaktır. Bunu da, ezeli rakibimizin başarısını küçümsemek için söylemiyorum. Eğer Fenerbahçe, çok iyi oynamadan şampiyon olmuşsa, bunda Galatasaray ve Beşiktaş’ın kusurları daha büyüktür, çünkü demek ki onlar daha da kötü oynamışlar. Kimse de çıkıp Fenerlilere “Canım, biz sizi şampiyon yaptık” demek hakkına sahip değildir. Geçen yıl, Galatasaray’ın şampiyonluk ipini göğüslemesindeki Fenerbahçe aczinin katkısını kim yadsıyabilir? Şampiyon Fenerbahçe’yi Ali Sami Yen’de kutlayıp kutlamama tartışmalarını hiç de hoş bulmadığımı belirtmek isterim. Ben büyüklerimden dinlediklerimden, çocukluğumda, gençliğimde yaşadıklarımdan, iki takım arasında kıyasıya rekabetin olduğu dönemlerde de, hem kulüpler, hem oyuncular düzeyinde içten bir dostluk olduğunu bilirim. Ben de bu geleneğe uygun olarak Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu içtenlikle kutluyorum. Eğer Ali Sami Yen’deki Galatasaraylı taraftarlar da maçta bu davranışı benimserlerse çok büyük bir mutluluk duyacağımı da belirtmek isterim. Hazine kasasından destek EMİNE KAPLAN/MURAT KIŞLALI ANKARA Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, büyükşehir belediyeleri ve bağlı kuruluşlarının Hazine’ye olan borçlarının 2005 yılında 10 milyar 727 milyon YTL’den 2006 sonunda 11 milyar 97 milyon YTL’ye çıktığını bildirdi. Böylece AKP’nin iktidardaki dördüncü yılında, büyükşehir belediyelerinin Hazine’ye olan borçları 370 milyon YTL arttı. Babacan’ın verdiği bilgiye göre vadesi geçmiş borçların yüzde 51.4’ü, toplam borçların da yüzde 34’ü AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e ait. Babacan’ın, Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in soru önergesine verdiği yazı ? Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, 2006’da büyükşehir belediyeleri ve bağlı kuruluşlarının Hazine’ye olan borçlarının 370 milyon YTL artarak 11 milyar 97 milyon YTL ’ye çıktığını bildirdi. Vadesi geçmiş borcun yarısı AKP’li Melih Gökçek’in başkanlığını yaptığı Ankara Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluşlarının. lı yanıtta, büyükşehir belediyelerinin 2006 sonu borçlarının 4 milyar 223 milyon YTL’sinin vadesi geçmiş, 6 milyar 874 milyon YTL’lik kısmının ise vadesi gelecek borçlardan oluştuğunu bildirdi. Buna göre borçların yüzde 38’inin vadesi geçti. Babacan, 2006 yılında sadece 334.1 milyon dolarlık bir tahsilat gerçekleştirildiğini belirtirken, bu miktar, yıl sonundaki toplam borç miktarının yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturdu. Babacan, vadesi geçtiği halde ödenmeyen borçların 3 milyar 282 milyon YTL ’lik kısmının garantili kredilerden, 478 milyon YTL’sinin kısmi devirli kredilerden, 462 milyon YTL’lik kısmının ise YapİşletDevret (YİD) projelerinden olduğunu kaydetti. Babacan’ın verdiği bilgiye göre vadesi gelecek borcun da 5 milyar 422 milyon YTL ’lik kısmı garantili kredilerden, 1 milyar 367 milyon YTL’lik kısmı devirli kredilerden ve 85 milyon YTL’lik kısmı ise YİD projelerinden oluşuyor. Vadesi geçmiş borçların yüzde 51.4’ünü, başkanlığını Melih Gökçek’in yaptığı AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi ile bağlı kuruluşları Elektrik Gaz Otobüs İşletmesi (EGO) ve Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (ASKİ) borçları oluşturdu. Babacan’ın verdiği bilgilere göre Gökçek’in Büyükşehir Belediyesi’nden 822 milyon YTL, EGO’dan 1 milyar 146 milyon YTL ve ASKİ’den de 205 milyon YTL borcu bulunuyor. Toplam borçlar içinde de yine en büyük payı yüzde 34 ile Gökçek’in belediyesi ve bağlı kuruluşları oluşturdu. İzmit Büyükşehir Belediyesi’nin bütün borçlardan aldığı pay ise yüzde 32.1 olarak gerçekleşti. asirmen?cumhuriyet.com.tr Aday listeleri yavaş yavaş ortaya çıktıkça ilginç tablolarla yüz yüze geliyoruz. Sosyal demokrat hareketin bilinen isimlerinden eski bakanlardan bir arkadaşım geçen gün telefon etti: “Oral bak İstemihan MHP’den aday oldu. Ne diyorsun?” İstemihan, Tarsus Amerikan Koleji’nden ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden okul arkadaşım. Siyasi yaşamı boyunca “ülkücü” harekete hiçbir yakınlık duyduğunu sanmıyorum. En azından ben tanığı değilim. Ertuğrul Günay’a ise AKP’nin adaylık teklif ettiği söyleniyor. Telefon edip kendisine sormadım. Şimdiye kadar yalanlanmadığına göre böyle bir teklifin gittiği anlaşılıyor. Ertuğrul Günay, geleneksel sosyal demokrat hareketin önemli isimlerinden birisi olmasının yanı sıra bir 68’li sosyalisttir de. ??? Geçen akşamlardan birinde Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’e rastladık. Bir grup işadamıyla yemek yiyorlardı. “Aday mısın” diye sorduk. “Bakıyoruz” karşılığını verdi. Hangi partiden aday olacağını kendisi de henüz bilmiyordu. “DP, CHP, MHP olabilir mi?” şeklindeki sorularımızın hepsine “Olabilir” karşılığını verdi. Arkadaşlardan birisi “AKP de olabilir mi?” diye sorunca, “Hayır” dedi. Bu yazıyı yazarken Sinan Aygün’ün DP’den aday adayı olduğunu öğrendim. Değişik partilerden değişik isimleri gördükçe, insanın kafası karışıyor. Ne olmuş Saflar Belirginleşiyor mu, Karışıyor mu? tu da geçmişte çok net olan siyasi saflaşma birbirine karışmıştı? Neden hangi ismin hangi partiden aday olacağını kestirmek zorlaşmıştı? ??? Bu tablonun, son yıllarda Türkiye’de hızla değişen siyasi, toplumsal ve kültürel ortamın seçimlere yansıması olduğunu söyleyebiliriz. Kimin nerede durduğunu, hangi gelişme karşısında nasıl bir tepki vereceğini anlamak son dönemde çok zorlaştı. Örneğin, “ulusalcılık” ve “milliyetçilik” deyimlerinin kullanılması bu karışıklıktan birisi. Kendilerini “ulusalcı” olarak tanımlayanlar, daha çok Atatürkçü gelenekten geliyorlar ve anti ABD ve anti AB özellikleriyle öne çıkıyorlar. Laiklik konusunda daha duyarlı ve sert bir duruş içindeler. “Milliyetçiler” ise ülkücü gelenekten geliyorlar. Laiklik konusunda duyarlıkları “ulusalcılar” kadar sert değil. Zaman zaman “Türk/İslam” sentezi adı verilen çizgiye yakın duruyorlar. Onlar geçmişte anti ABD değildiler, hatta 1968’li yıllarda antiAmerikan mitingleri basıp dağıtmak onların en önemli işlerindendi. Sovyetler’e karşı ABD önderliğindeki Batı kampının militanlarıydılar. Günümüzde ise bu iki siyasi çizgi birbirine oldukça yakınlaştı. Anti ABD ve anti AB cephede milliyetçilerle ulusalcılar benzer bir tutum gösteriyorlar. Birleştikleri bir başka önemli noktanın ise AKP karşıtlığı olduğu söylenebilir. ??? Bu değişim ve dönüşüm içinde sosyalistler de parçalandılar. Sosyalistler, genel olarak Amerikan aleyhtarlığı ve Irak’ın işgaline karşı çıkmak noktasında birlikte hareket etseler de Avrupa Birliği konusunda değişik yerlerde duruyorlar. Ayrıca sosyalistlerin bir kesiminde düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, demokrasi konusunda duyarlık artarken bir kısmı “ulusalcı” çizgiyle birleşerek, “laiklikşeriat” ikilemi üzerine kurulan cepheleşmenin militanları haline dönüştüler. Sosyalistlerin bir kesimiyle yeni yeni ortaya çıkan liberaller arasında da bir ortaklık zemini oluştu. Demokratikleşme, AB üyelik süreci, özgürlükler bu benzerliğin, yakınlaşmanın temelini oluşturuyor. ??? Siyasi İslamcılar da değişik kamplara bö lündüler. Erbakan’ın önderliğindeki Refah Partisi, “ulusalcı” sayılacak özellikleri öne çıkarırken, temel siyasi konularda bir paradoks olarak “laiklik” duyarlığını dile getirenlerle aynı söylemleri kullanıyorlar. Daha muhafazakâr olarak bilinen RP çizgisinin ABD, AB karşıtlığı gibi temel konularda, Kıbrıs sorununda “ulusalcılar” ve “milliyetçiler”le aynı siyasi çizgiyi savunması da günümüzdeki karışıklık durumunun ilginç örneklerinden sayılabilir. Siyasi İslamcı AKP ise, merkeze gelmekle, uçlara çekilmek ikilemi arasında istikrar tutturamıyor. Geçmişten farklı olarak Batı dünyasıyla en yakın siyasi çizginin temsilcisi olan AKP, mayo reklamları yasağıyla geçmişe bağlılığını kanıtlayıveriyor. ??? Siyasi arena karışık. Çünkü kafalar karışık. Bunun tabii ki en temel nedenlerinden birisi “küreselleşme’’nin Türkiye üzerindeki etkileri. Ekonominin, üretimin, uluslarar asındaki ilişkilerin biçimi ciddi bir değişime uğradı. Uluslar arasındaki geçirgenlik çok arttı. Evrensel değerlerle, ulusal tepkiler arasında gidip gelen yeni bir kültür ortaya çıktı… Bu tabloların daha derinlemesine tahliline ihtiyaç duyulduğu da ayrı bir gerçek. Farklılıklar bir yandan ortadan kalkarken yeni farklılıklar da gündeme geliyor. Listeler ilginç, ama şaşırtıcı değil… CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear