17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Birleşmek Yeterli mi?.. Kendini demokrat olarak tanımlayan partiler, siyaseti erkek egemen yapıdan çıkarmak için milletvekili seçimlerinde kadın kotası uygulamalıdır. Cumhuriyet mitingleri, kadınlarımızın katılımcılığı, duyarlılığı ve mücadele azmini tüm dünyaya göstermiştir. Bundan ders çıkarılıp öncelikle milletvekili seçimlerinde olmak üzere, kadın kotası uygulamasına duraksamadan ve hemen geçilmelidir. PENCERE Sermayenin Dini ve Coğrafyası?.. Asım Kocabıyık: “ Çağlayan mitingi” demiş “ne kadar coşkulu oldu!..” Birkaç gün önce Cumhuriyet ekonomi bölümünde bu sözleri okuyunca şaşırdım; Özlem Yüzak’ın haberine göre Kocabıyık eklemiş: “ Ahlak, idealler, dürüstlük bakımından dibe vurmuş durumdayız. Bu çöküş, çoğunluğu teşkil etmese bile, etkileri büyük oluyor...” Ve sonra yinelemiş: “ Ama artık ben umutluyum...” Asım Kocabıyık Borusan Holding’in Kurucu Başkanı, girişimci sanayici... Haberi okuyunca önce şaşırdım... Sonra düşündüm!.. ? Hepimizin düşünmeye “ihtiyacı” her zamankinden daha çok... Çünkü bir yol kavşağındayız... Türkiye hangi yolu tutacak?.. Şaka değil, Müslüman komşularımızın hali pür melâlleri ortada!.. Bu bakımdan yeryüzü gerçeğinin şu tekerlemesini sık sık yinelemekte saymakla bitmez yarar olduğunu varsayıyorum: “1.5 milyarlık Müslüman coğrafyasında, 52 İslam devleti arasında tek laik devlet Türkiye Cumhuriyeti...” Neden?.. Avrupa’daki gibi sanayi burjuvazisinin ürünü mü, bu sonuç?.. ? Yineleyelim; Asım Kocabıyık’ın sıfatı ne?.. “Borusan Holding’in Kurucu Başkanı...” Demek ki sanayici!.. Borusan boru endüstrisinin kısaltılmışı... Atatürk Cumhuriyeti kurulduğu zaman Müslümanlar, daha başka deyişle Türkler iş yaşamında sıfırdı; Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, (daha başka deyişle Hıristiyan ve Museviler) ise iş yaşamını elde tutmakla birlikte sanayide sıfır idiler... Bugün durum ne?.. Ülkemizde laiklik ve demokrasiyi savunacak bağımsız sanayi sınıfı ve gücü oluştu mu?.. ? Eğer oluşsaydı, laik Cumhuriyeti savunmak kapsamında askerin adından söz açılır mıydı?.. Takıyyeci iktidar Çankaya, YÖK, üniversiteler, yüksek yargı organları ile çatışmaya girer miydi?.. Sorun nedir?.. Dışlı içli bir tezgâhın komplosunda iktidara geçen dinci azınlığın Meclis’teki çoğunluğu, Türkiye’deki sermaye gücünü İran ya da Suudi Arabistan veya benzerlerindeki gibi bir ideolojiye aşılamak istiyor... Bu yolda hayli mesafe aldı bile... ? Yeryüzünde bugün kapitalizm her devletin ekonomisinde geçerlidir; sermaye gücü kimin elindeyse, ülkede, siyasal egemenlik alanında onun borusu öter... Amerika’ya dayanan ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’nin ekonomisi de bu kurala bağlanacaktır. Ülkemizde önde gelen sermaye kuruluşlarının örgütü sayılan TÜSİAD’ın tutumu ise edebiyatımızda bir vakitler pek meşhur “Bir Tereddüdün Romanı”na taş çıkartıyor... Rant, faiz, yolsuzluk üzerine olağanüstü kârlar peşine düşen hızlı iş kesimi ise kendisine İslamcı siyasal modelden daha elverişlisini bulamazdı... Peki, Müslümanlıkla çıkarcılığı devlet ve hükümetin düzenine bağladın mı bu işin sonu nereye varır? Göreceğiz!.. Asım Kocabıyık: “ Çağlayan mitingi” demiş, “ne kadar coşkulu oldu!..” İş dünyasından yükselebilen bu cesur ses iktidara ve siyasete ihtiyacı olmayan sanayicilikten mi kaynaklanıyor?.. Her neyse... Bu pazar da İzmir mitingi var... Yeniden Yaşamak NUR BATUR’UN Denktaş’ı anlatan kitabı “Yeniden Yaşasaydım” adını taşıyor. KKTC’yi kuran ve hâlâ onu savunmak, silinip gitmesini engellemek ve ufuksuz insanların aptalca hesaplarına kurban vermemek için çırpınan adamın yaşamını kendi ağzından anlatan kocaman bir kitap. Elli yıl kendisini Kıbrıs’a adamış bir dava adamının yaşamı. Aynı zamanda bir baba. Hem de üç çocuğunu toprağa vermiş bir baba. Nur Batur, “Denktaş’ın herkesten gizlediği fırtınalı, duygusal, ama çok zengin iç dünyasının kapısını aralıyorum” diyor kitaba başlarken. enktaş’ın uzun yıllar oturduğu Cumhurbaşkanlığı ikametgâhındaki çalışma odasında duvara raptedilmiş bir şiir; Jorge Luis Borges’in: “Eğer hayatımı yeniden yaşamış olsaydım Daha fazla yanlışlar yapmaya çalışırdım. Mükemmel olmaya da çalışmazdım Daha da rahat olurdum. Daha fazla dolu dolu yaşardım. Daha az şeyleri ciddiye alırdım.” Denktaş, “Bunların hangilerini tekrar yaşasam yapmazdım, o başka mesele” demiş iç geçirip. Yeniden yaşamayı kim istemez? Hepimiz, kendimize göre, yanlışlarımızdan ders alarak, daha doğrusu başkalarının bize yapabileceklerini bilerek, yeniden yaşanacak başka bir dünya için hayaller kurarız ama, boştur. Zaten, Denktaş da öyle diyor: “Aynı şartlar olsaydı başka bir şey yapamazdım ki... Şartlar öyleydi ki her günü ciddiye almak mecburiyetindeydik. Çünkü hayat memat meselesiydi... Türk adası addettiğimiz bir Kıbrıs’ın Türkiye’ye dönük bir Yunan üssü olması bahis konusuydu. O şartlar altında başka bir şey yapamazdık.” Aslına bakarsanız, biraz eksik söylüyor. Çünkü en kritik anlarda, en büyük gerilim durumlarında bile, Batılıların “yaşama sevinci” dedikleri duyguyu yaşayan, mücadeleyi bir spora çeviren, ustaca ve neşeyle oynayan, içten içe kahrolsa bile karşısındakileri kahredici bir özgüven görüntüsü veren, nüktedanlığını hiç yitirmeyen usta bir dava adamı. on yılların Türkiye’sini Anadolu halkından aldıkları yüzde 34 oyla babalarının çiftliği gibi yönetenler, böyle bir adama, hem de yalnız Ada’sını değil, Türkiye’yi de düşünerek yaşayan bir adama ve yanındakilere yaptıklarının günahını asla affettiremezler. Olsa olsa, inşallah yeniden yaşarlar da başka türlü yaparlar. Serdar KARSU D 14 S [email protected] Nisan’da, 29 Nisan’da ve devamında milyonlar haykırdı: “Birleşin!.. Birleşin!..” Başta kadınlarımız, her yaştan gençlerimiz; laik, çağdaş, demokratik bir Türkiye için yürekten haykırarak yürüdüler. “Çağdışı, karanlık, bağnaz bir gelecek istemiyoruz, Hayır!..” diyerek meydanlara, caddelere doluştular. Dünyaya; “Aydınlık bir geleceğin Türkiyesi budur. Bu biziz!..” mesajını verdiler. Üzerine ölü toprağı serpilmiş sanılan Türkiye’nin aydınlık insanları; dosta düşmana, “Biz, Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinin devamı!.. Biz ülkenin yüz akları!.. Buradayız!..” dediler. Nispeten varsıl insanımızın yanı sıra, yüzüğünü satarak Artvin’in Ardanuç’undan katılan çiftçi insanımız, “Ben de buradayım!..” diyen işçimemur emekçi kardeşlerimiz birlikte yer aldılar bu müthiş ve olağandışı haykırışta... Küreselleşme güçleri, ülkemizin birikimlerini, toprağın üstünü ve altını işbirlikçileriyle ele geçirirken dünyanın bu coğrafyasındaki, değerlerini ve yaşam gücünü Yunus’lardan, Hacı Bektaş’lardan, büyük önder Mustafa Kemal’den almış olan milyonlar; “Biz bu coğrafyada emperyalizme karşı bir büyük mücadele vermiş ve dünya halklarına örnek olmuş bir ulusun torunlarıyız!” diye ortaya çıktılar... Bu aynı zamanda, Latin Amerika’da yükselen küresel sömürü karşıtı mücadelenin bu coğrafyadaki yankılanmasıdır. Küresel sömürü ve işgal güçlerine karşı, 1920’lerde yükselen mücadelenin ve za ferin devamıdır... Tarihin onurlu ve barışçı başkaldırılarından biridir... Ok yaydan çıkmıştır... Umut ufukta görünmüştür... Sivil toplum, halkımız, kendisine önderlik yapamayan siyasal partileri de aşarak kaderine el koydu. Tarihinin yörüngesini değiştirdi. Her kesimin yörünge ayarı yapmasını sağladı... Şimdi ne yapılmalı, nasıl yapılmalı?.. Demokrasi duyarlılığı içinde; irticaya, bağnazlığa ve darbelere hayır diyerek aydınlık bir Türkiye nasıl kurulmalı?.. Yaşamını bu yola adamış örnek ve önder insanlarımızın, sevgili ablalarımızın büyük buluşmada vurguladığı, toplantı alanlarında milyonlarımızın haykırdığı gibi çözümün ilk adımı, demokrasi içinde ve demokrasiyi geliştirerek bir araya gelebilmektir, güçleri birleştirmektir!.. Orta sağ partiler, bu mesajı alıp birleşmişler ve görüşlerine yakın seçmen kitleleri için adres oluşturmuşlardır. Kendilerini, sosyal demokrat, demokratik sol, halktan ve demokrasiden yana olarak tanımlayan partiler de; “ama, ancak” gibi gerekçelerin arkasına sığınmadan, işi yokuşa sürmeden, halkımızın bu taleplerini yerine getirmelidir!.. Orta sol partilerin oluşturacağı güç birliği, milletvekili sayısı paylaşımı gibi sığ bir pazarlık yerine ilkeli bir birliktelik olmalıdır!.. Laik, demokrat, yurtsever, antiemperyalist, aydınlanmacı, irticaya ve her türlü ırkçılığa karşı, hukuktan ve başta ifade özgürlüğü olmak üzere insan hak ve özgürlüklerinden yana, halktan ve emekten yana bir duruşla güç birliği ya pılmalıdır!.. Öncelikle, bu kavramları içtenlikle savunan benzer görüşlerdeki irili ufaklı partileri kapsayacak şekilde seçim birlikteliğine gidilmelidir. Seçim sandığından uzak durmakta olan kitleler, ilkeli birlikteliğin vereceği umutla yaz sıcağında sandığa giderler. Aksi takdirde, ilkesizlik ve bölünmüşlüğün getireceği umutsuzluk ve tepkiyle kullanılmayacak olan oyların vebali, bunun gereğini yerine getirmemiş olanların omuzlarında kalacaktır. Kendini halktan, cumhuriyetten ve demokratlıktan yana olarak tanımlayan hiçbir parti ve liderin başkaca kaçar yolu yoktur! Kimsenin toplumun geleceğini karartmaya asla hakkı yoktur!.. Ancak başkaca önemli sorunlar da vardır. Birleşmek yetmez! Halkımız, parti liderlerinin iki dudağı arasından çıkacak talimatlarla oluşan listelere oy verme komedyasından bıkmıştır. Millet Meclisi’nde, kendisini temsil edeceklerin, parti liderinin değil, halkın seçeceği kişilerden oluşmasını talep etmektedir. Bu nedenledir ki, milletvekili aday listeleri; 12 Eylül darbesi öncesinde olduğu gibi, halkın ve demokratik sivil toplum kuruluşlarının talepleri göz önünde bulundurularak belirlenmelidir!.. Ayıp ve utanılacak bir durum olan yüzde 10’luk seçim barajının kabul edilebilir bir seviyeye çekilmesi önerisi; seçim öncesinde ve sonrasında, içtenlikle ve etkin olarak gündeme getirilmelidir. Kendini demokrat olarak tanımlayan partiler, siyaseti erkek egemen yapıdan çıkarmak için milletvekili seçimlerinde kadın kotası uygulamalıdır. Cumhuriyet mitingleri, kadınlarımızın katılımcılığı, duyarlılığı ve mücadele azmini tüm dünyaya göstermiştir. Bundan ders çıkarılıp, öncelikle milletvekili seçimlerinde olmak üzere, kadın kotası uygulamasına duraksamadan ve hemen geçilmelidir. Sol söylemli partiler; çoğunluğu yoksul halkımıza, işsiz gençlerimize, iş, aş ve sosyal devlet öğeleriyle bütünleşen çözümler ve bir gelecek umudu sunmalıdır! IMF ve AB dayatmalarına, BOP tezgâhlarına, özelleştirme adı altındaki peşkeşlere, çağdışı eğitim uygulamalarına karşı nasıl bir duruş sergileyeceklerini, çözümlerinin ne olduğunu topluma duyurmalıdır!.. Aksi takdirde; halkımızın çığlıklarını ve taleplerini yadsıyanlar, geleceğe ilişkin endişe ve duyarlılıkları duymayanlar, görkemli parti binalarında, halkın demokratik tepkisiyle karşı karşıya kalacaklardır!.. Tandoğan’dan başlayan, Çağlayan’da tsunamiye dönüşen ve Anadolumuzun her köşesine yayılan dip dalgasının anlamını ve değerini kavrayamayan siyasetçiler, tarihsel sorumluluklarıyla baş başa kalacaklardır. Ancak, ulusun mücadelesinin önünde kimse duramayacaktır! 1920’lerdeki gibi... CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear