25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2007 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI PB PB PB PB PB PB PB PB PB 17 16 16 15 19 18 19 15 15 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya PB PB PB PB PB PB PB PB PB 15 13 15 16 15 10 11 14 20 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB Y PB Y Y Y Y Y 21 18 12 20 14 16 8 11 8 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurt geneli parçalı ve çok bulutlu, Doğu Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu’nun batısı dışında tüm yurt yağmur ve sağanak yağışlı geçecek. Yağışlar Orta ve Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusunda etkili olacak. Hava sıcaklığı yurdun kuzey ve iç kesimlerinde 68 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih PB PB PB PB B Y Y Y Y 10 2 10 12 13 8 8 11 6 Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y Y PB Y Y PB Y PB Y 15 10 18 7 15 13 15 18 6 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Stockholm B Y B Y Y Y Y B PB 12 21 5 23 11 20 10 23 20 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu Yağmurlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Bu amaca varabilmek için Danıştay ve Yargıtay’a yasalar gereği zamanında yapılması zorunlu olan üye seçimlerini engelliyor. Aylardır seçim yapılamadığı için 96 üyeli Danıştay’da 9, yasa gereği 10 üyelik boşalınca seçim yapılması gereken 250 üyeli Yargıtay’da 23 üyelik boş. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HYSK) seçimle gelen üyelerinin açıkladığına göre, kurul başkanı Adalet Bakanı ile onun emrindeki müsteşar Kasırga Fahri kurul toplantılarına gelmiyor, bu nedenle aylardır seçimler yapılamıyor. Ne yapıyor Bakan Çiçek? Yasanın verdiği bir olanağı kullanıyor. Üyeliklere atama yapacak olan HSYK’nin toplantılarına katılmıyor. Kasırga ise ikinci toplantıya bu kez hasta raporu alarak gelmiyor ve… seçim yapılmıyor. Bu “durumun sadece yargı bağımsızlığına karşı bir duruş olmadığını …yargıya müdahale niteliği arz ettiğini” açıklayan HSYK, bakanlıkla (hükümet anlayışıyla) savaşıyor. Konuyla doğrudan ilgili Yargıtay Başkanı Osman Arslan, bakan ile müsteşarın yasadışı tutumuna karşı susuyor. Ne yapıyor? Müsteşar Kasırga Fahri için HSYK’nin suç duyurusunu Yargıtay Başkanı Bakan Çiçek Cemil’e gönderiyor. Sonuç, Çiçek Cemil’in paşa keyfine kalmış. Bakan’ın “yağmurda, çamurda birlikte yürüdüğü” müsteşarı hakkındaki suç duyurusunu onaylaması olası mı? ??? Tabii yargıyı siyasallaştırma çabaları yalan. Hâkimler ve Savcılar Birliği Yasası’nı değiştirerek siyasal irade güdümlü bir örgüt yaratmaya yönelen tasarı da yalan. Yargıtay Yasası’nı değiştirerek yüksek yargının son kalesini içeriden fethetmeyi amaçlayan tasarı da yalan. Sayıştay’da bulunan 7 boş üyelik için seçim yapılmasını bir yılı aşkın süredir bekleten hükümet kararı da yalan. Yalandan kim ölmüş ki... ??? Yalandan iktidardakiler ölmüyor. Ya AKP’nin asıl amaçlarını gizleyen takıyye sanatını siyaset dışı mesleklerde de kullananlara ne demeli? Ertuğrul Özkök, RTE’nin “adaylık ve Cumhurbaşkanlığı görüşlerini” dünkü yazısında açıklamadı; zira iki şapkalı meslektaşımız önceki günkü yazısında kıvrak üslubuyla okuyucuya yorumlarını okutabilmek için kimine göre reklamcılara özgü yöntemleri, kimine göre takıyye sanatını kullanarak ama üzerine yazanı da, okuyucuyu da yanılgıya düşürdü. Kıvrak üslup kullanmasındaki neden başkaydı: Belki de bu yazı, bu üslup RTE’nin kendisini aramasını dileyen bir dilekçeydi. Zira RTE; amiral gemisi diye adlandırılan Hürriyet’in kaptanı Ertuğrul Özkök’ü her zaman solladı. Hürriyet’te çalıştığı sırada köşe yazarı görevindeki Fatih Altaylı’yı arıyor, konuşuyor, ona röportaj veriyor ve TV’lerde sadece Altaylı ile uzun söyleşiler yapıyordu. Gerçek şöyle de olsa böyle de olsa önceki günkü yazısı her açıdan Özkök’e yaraşır bir yazıydı ve kuşku yok, RTE’yi pek çok açıdan memnun edecek içerikteydi. Şöyle diyordu Özkök: “Şuna kesinlikle inanıyorum: Muhalefet dahil (not: altını çizerek yazıyorum) ‘herkes’, içinden ‘Erdoğan inşallah adaylığını koyar ve cumhurbaşkanı seçilir’ diye düşünüyor.” Dünkü Güncel’de değindiğimiz gibi bu görüşünü pekiştirmek için, isim vermeden örneğin Baykal’ın “RTE cumhurbaşkanı olduğu takdirde AKP’nin güç kaybedeceği hesabı yaptığını” öne sürüyor. Ülkenin en önde giden sorunu olan “Cumhurbaşkanlığı ile ilgili yazıları ve haberleri sıkıcı bulduğunu” yazan Özkök, nasıl oluyor da “herkes” adına konuşabiliyor, kendinde bu yetkiyi bulabiliyor? Üstelik AKP anketlerinde bile RTE’nin cumhurbaşkanlığını istiyoruz diyenler kadar, hatta belki de daha fazlası Çankaya’ya çıkmasını istemiyor. Bir başka anket, üstelik kendi gazetesinin internetindeki bir anket, Özkök’ün “muhalefet dahil herkes RTE’nin cumhurbaşkanı seçilmesini istediğini” vurgulayan saptamasını rakamlarla yalanlıyor. Hürriyet, 1 milyon 900 bin küsur kişiye “RTE yukarı çıkacak mı çıkmayacak mı” diye sormuş. Katılımcıların yüzde 72’si “çıkmayacak” diye yanıtlamış soruyu. Bu sonucun yorumu gayet basit: Çıkmayacak diyenler bu soruyu yanıtlarken gerçekte RTE’nin Köşk’e çıkmasını istemediklerini beyan ediyorlar. ??? Özkök, eğer “herkes gibi” ve “herkesten biri” olarak RTE’nin Çankaya’ya çıkacağından hiç kuşku duymuyorsa, saptırmadan, kıvırmadan açık seçik şunu yazmalı: “RTE’yi Cumhurbaşkanlığı’na yeterli ve layık görüyorum.” Skandal hukukçu ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY AİHM üyeliğine atanması durumunda Türkiye aleyhine açılan davalarda önemli bir rol üstlenecek olan Prof. Dr. Erdoğan’ın, anayasa ve Atatürk milliyetçiliğiyle ilgili düşüncelerini yansıtan makalesinden bazı satır başları şöyle: ? Devletin yapılanmasını daha demokratik hale getirmek için yapılması gerekenlerden biri, yürütmenin iç yapısını bu ilke doğrultusunda yeniden düzenlemektir. Bunun en doğru yöntemi yürütme yetkisini doğrudan doğruya halkın seçtiği bir “başkan”a havale etmek ve böylelikle aynı zamanda yürütmenin içindeki ikiliği ortadan kaldırmaktır. ? Kurumsal tedbirlerin başında Milli Güvenlik Kurulu’nun kaldırılması ve Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması ve bu makama üçlü kararnameyle atama yapılması gelmektedir. ? Kurumsal tedbirler arasında düşünülmesi gereken başka bir tanesi de, askerliğin zorunlu olmaktan çıkarılması ve gönüllülük esasına dayanan bir meslek haline getirilmesidir. ? Türkiye’de Silahlı Kuvvetler’in siyasal süreci sürekli gözetim altında tutmasının ve yönlendirmeye çalışmasının ana nedeni, askerlerin aldıkları eğitimin ideolojik karakteridir. ? Demokratikleşme için, temel hak ve özgürlükler rejiminin daha da iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu konuda en temel ihtiyaç anayasanın “Başlangıç” kısmının metinden tümüyle çıkarılmasıdır. Çünkü, özgürlükçü ve çoğulcudemokratik bir siyaset anlayışına ve hukuk devletinin gereklerine ŞİMŞEK: BİLEREK Mİ ÖNERDİNİZ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, hükümetin AİHM yargıçlığına önerdiği Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın skandal makalesini TBMM gündemine taşıdı. Şimşek, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e, “Bu makaleyi ve makalede ortaya atılan görüşleri bilerek mi kendisini bu görev için önerdiniz” diye sordu. Şimşek, önergede şu sorulara yanıt istedi: Prof. Dr. Erdoğan’ın bu makalesini okudunuz mu? Bu makaleyi ve makalede ortaya atılan görüşleri bilerek mi kendisini bu görev için önerdiniz? Erdoğan’ı Türkiye adına görev yapmak üzere AİHM’ye görüşleri için mi önerdiniz? Mustafa Erdoğan’ın, anayasanın başlangıç kısmının metinden tümüyle çıkarılması, anayasanın Cumhuriyetin niteliklerini belirtaban tabana zıt olan bu Başlangıç’ın redaksiyon veya eklemeçıkarma yoluyla düzeltilmesi neredeyse imkânsızdır. ? Anayasanın Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen 2. maddesinin de yeniden formüle edilmesi ve bu çerçevede Atatürk milliyetçiliğine yapılan vurgunun metinden çıkarılması demokratik çoğulculuk açısından şarttır. Buna bağlı olarak, kültürel, ideolojik ve dini çeşitliliği tanıyan ve bu gibi konularda devletin tarafsızlığını vurgulayan bir hükmün ayrı bir fıkra veya madde olarak anayasaya eklenmesine de ihtiyaç vardır. leyen 2. maddesinin de yeniden formüle edilmesi ve bu çerçevede Atatürk milliyetçiliğine yapılan vurgunun anayasa metninden çıkarılması, anayasanın etnik vurgular taşıyan milliyetçilik, Atatürk milliyetçiliği, Türk devleti gibi ibarelerinin ve eğitim ve öğrenim hakkını düzenleyen 42. maddesinin son fıkrasındaki “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmünün kaldırılması gibi önerilerine katılıyor musunuz? Milliyetçilik, Atatürk milliyetçiliği, Türk devleti gibi ifadelerin anayasa metninden çıkarılmasını öneren bir akademisyenin, Türkiye’yi, Türk milletini layıkıyla temsil edeceğine, Türkiye’nin ve Türk milletinin çıkarlarını, Anayasayı savunacağına inanıyor musunuz? ? Anayasanın 24. maddesinin de (Din ve vicdan hürriyeti) yeniden düzenlenmesi kesin bir ihtiyaçtır. Genellikle takdim edildiğinin aksine, bu maddenin arkasında saklı olan laiklik anlayışı hem sağlıksızdır, hem de çoğulcudemokratik toplumun gereklerine terstir. Bir anayasal demokrasi açısından laiklik, bireylerin ahlaki, dini ve ideolojik meselelerdeki tercihleri karşısında devletin tarafsız kalması gereğinden kaynaklanan ikincil bir ilkedir. Türkiye’de ise laiklik resmi ideolojinin bir parçasıdır, bundan dolayı birincil ilkedir ve dayatmacıdır. Anayasası’nın özüne, ruhuna inanmayan birinin sizin tarafınızdan bu göreve önerilmesi, sizin onunla aynı düşünce paralelinde olduğunuzun bir göstergesi midir? Rıza Türmen’in bu göreve devam etmesi için Avrupa Konseyi’ne isminin bildirilmemesinin gerekçesi nedir? Türmen’in isminin önerilmemesinde, AİHM’de görüşülen Fazilet Partisi’nin kapatılmasına karşı açılan dava ve Leyla Şahin davasında Türmen’in Türkiye’nin lehine tutumunun etkisi olmuş mudur? Yargıtay ve Danıştay üyelikleri için yapılacak seçimlerin engellenmesi amacıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun toplanmasının bizzat Adalet Bakanı ve müsteşarı tarafından engellenmesinin nedeni, Mustafa Erdoğan profilinde ve görüşünde üyelerin seçilmesinin isteniyor olması mıdır? ? Anayasanın eğitimöğretime ilişkin düzenlemesi de çoğulcudemokratik toplumun gerekleriyle bağdaşmamaktadır. Çünkü, anayasanın ilgili 42. maddesi her şeyden önce eğitim özgürlüğünü tanımamakta ve ayrıca eğitimin ideolojik bir içeriğe sahip olmasını buyurmaktadır ki bunlar çoğulculuğun gereklerine aykırıdır. (Erdoğan, özgürlüğün ve çoğulcu toplumun gereklerine uygun bir maddenin gereklerini sıralarken konulması gereken hükümleri sayıyor) “Özel din okullarının ve din eğitimi ağırlıklı özel okulların kurulması serbesttir.” KYB’nin sitesinde Güneydoğu Anadolu, ‘Kuzey Kürdistan’ şeklinde adlandırıldı Talabani toprak istiyor MAHMUT GÜRER ‘Cumhuriyetine sahip çık’ Mersin’de Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) düzenlediği “Cumhuriyetine Sahip Çık” yürüyüş ve mitingine binlerce yurttaş katıldı. “Çankaya aydınlık kalacak”, “Çankaya’da imam istemiyoruz” sloganlarının atıldığı mitingde konuşmacılar, yeni cumhurbaşkanının laik demokratik Cumhuriyet ilkelerini benimsemiş olması gerektiğine işaret ettiler.Yurttaşlara seslenen ADD Şube Başkanı Nursel Aloğlu, 2007 yılının iki önemli seçime sahne olacağını belirterek “Cumhurbaşkanlığı makamında Büyük Ortadoğu Projesi’ne başkanlık etmekten gurur duyacağını söyleyenleri görmek istemiyoruz” dedi. / IŞIL ÖZGENTÜRK ? Baştarafı Arka Sayfada bir ülke; paralarının karşılığını alıyorlar ve elde ettikleri geliri rahatlıkla kendi ülkelerine taşıyabiliyorlar. Türkiye bu konuda son derece korunaksız bir ülke. Bir Fransa ya da Almanya değil; oralarda sermayenin tüm kuralları doğru işler ve kimseler bizdeki gibi kazançlarını çok küçük bir vergi ödeyip yurtdışına taşıyamazlar. Ayrıca bu ülkelerde milli burjuvazi bizzat devlet tarafından korunur.. kimse oralarda demiryollarını satmaya kalkmaz, kimse oralarda uçak şirketlerini sattırmaz. Yılbaşında Tunus’a gittiğimde çok ilginç bir şey öğrenmiştim: Tunus’ta okullarda iki dilde eğitim yapılıyor: Arapça ve Fransızca.. zaten Fransızca bilmeyen yok gibi; bir ara diyorlar ki: Okullara İngilizce de koyalım.. Fransızlar hemen itiraz ediyorlar ve böyle bir durum gerçekleştiğinde Tunus’a yaptıkları yatırımları kesecek Her şey satılık mı? lerini söylüyorlar, tabii İngilizce sınıfta kalıyor. Fransızları sevmem, Almanlardan bile daha milliyetçi bulurum.. ama şu dillerine gösterdikleri vefayı kıskanıyorum; bunun bir gıdımı bizde olsa, pek çok şey değişik olurdu; çünkü dil, bizi biz yapan en önemli gerçekliklerden biridir. Satılan bankalar, yollar, arsalar, sigorta şirketlerinden başlayıp nerelere vardım... Düşünün, en eski bankalarımızdan biri olan İş Bankası yabancı bir şirkete satılsa ne hissedersiniz? Satılan sadece bir banka mıdır, yoksa İkinci Dünya Savaşı sırasında şeker olmadığı için üzümle çay içen analarımızın babalarımızın erdemli geçmişleri midir?.. Bu satışlar bana sürekli bu soruyu anımsatıyor.. bir kuşağın kendi yaşam kalitesinden taviz vererek bu ülkeyi var ettiği günleri anımsatıyor.. bu kadar kolay mı?.. Evet her şeyin para olduğu, Tanrı’nın da parası olandan yana bir dünyada yaşadığımızı görmek acı verici... Genç insanlar, özellikle gencecik, çok güzel anne olabilecek kadınlar artık doğurmak istemiyorlar. Dünya öyle bir dünya oldu... Gene de yapılacak işler var; özellikle biz kadınlar için üşenmek yok.. bağımsız adaylar bulup onları Meclis’e taşımalıyız. Benim birinci adayım Türkan Saylan.. bu seçimlerde mutlaka, ama mutlaka Meclis’e girmeli. Bizlerin, biz kadınların ve kadına saygı duymayı başaran erkeklerin çabalarıyla onu Meclis’te konuşurken görmek, en çok genç insanı umutlandıracaktır.. “Hâlâ yapılacak bir şeyler var” diyeceklerdir. isilozgenturk@gmail.com Bakan Çiçek’ten müsteşar Kasırga’ya koruma İstanbul Haber Servisi Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) toplantısına katılmayarak yüksek yargıda boş bulunan üyeliklerin seçimini kilitlemekle suçlanan Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga’ya sahip çıktı. AKP tarafından İstanbul’da düzenlenen bir toplantıya katılmadan önce soruları yanıtlayan Çiçek, Kasırga hakkında soruşturma yapılması için kendisinin isteminin gerekli olduğuna ilişkin bir soru üzerine, “Yasaya aykırı hiçbir işlem yapmayız. İşlem de olmaz, merak etmeyin’’ diye konuştu. ANKARA Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) resmi haber sitesinde yer verilen ekonomi raporunda, Kürdistan’ın 4 ülke arasında “paylaşıldığı” iddia edilirken Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kuzey Kürdistan olarak adlandırıldı. Raporda Türk Silahlı Kuvvetleri’nden “işgalci ve sömürgeci Türk ordusu” diye söz edilmesi dikkat çekti. KYB’nin resmi haber sitesi “www.pukmedia.com”da yer alan Ahmet Alim imzalı ve “2007 Kürdistan ve Bölge Ekonomisi” adlı raporda, “Büyük Kürdistan” iddiasında bulunuluyor. Raporda, Kürtlerin yaşadığı ülkeler Türkiye, İran, Irak ve Suriye olarak sıralanırken bu ülkelerdeki sözde Kürt bölgeleri sırasıyla, “Kuzey Kürdistan, Doğu Kürdistan, Güney Kürdistan ve Güney Batı Kürdistan” şeklinde anlatılıyor. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne Kuzey Kürdistan denilirken burayla ilgili olarak “Bölgede yaşayan 15 milyon Kürt’ün toplam nüfus içinde yüzde 43.5’lik payı oluşturduğu” belirtiliyor. Bu bölgenin, Büyük Kürdistan’ın yüzde 41.7’lik kısmını oluşturduğu ve 210 bin km2’lik alanı kapladığı savlanıyor. Raporda, 195 bin km2’lik Doğu Kürdistan’da (İran) 11 milyon, 83 bin km2’lik Güney Kürdistan’da (Irak) 6.5 milyon ve 15 bin km2’lik Güneybatı Kürdistan’da (Suriye) ise 2 milyon Kürt’ün yaşadığı ileri sürülüyor. Raporda Büyük Kürdistan ile ilgili olarak şöyle deniliyor: “Büyük Kürdistan’ın yüzölçümü 503 bin km2, Kürdistan’ın nüfusu ise diyasporadaki Kürtler haricinde 34.5 milyondur. Bu 4 devletin yüzölçümü 3 milyon 31 bin 510 km2 iken Kürdistan bu bölgenin yüzde 16.6’sını oluşturmaktadır.” Raporda 4 ülkede yaşayan Kürtlere ilişkin de bilgi verilirken Türkiye’deki bölgeler arası eşitsizliğin “Kürdistan”a olumsuz yansıdığı belirtiliyor. Raporda Türkiye’deki Kürtlerle ilgili şu ifadelere yer veriliyor: “Bölgeler arasındaki eşitsiz gelişim Kürdistan aleyhine derinleşmektedir.Yani Kürdistan yoksullaşırken Türkiye’ninin batı bölgeleri ekonomik gelişimden daha fazla yararlanmakta ve Kürtler Türk ekonomisinin ihtiyacı olan ucuz emek deposu rolünü oynamaktadır.” Türkiye ekonominin kötüleşmesinin bir gerekçesinin de TSK olduğu savunuluyor. Bu sözleri Çanakkale Savaşları’nın geçtiği yerleri dolaşırken köylülerden dinlemiştim. Savaşların üzerinden 2025 yıl geçiyor ve toprak hâlâ kan kokuyor! Salt bu anlatım bile Çanakkale Savaşları’nı özetlemeye yeter. Harp tarihçilerininaraştırmacılarının bu konuda yaptığı çalışmalar, köylülerin burun direklerini sızlatan kokuyu doğruluyor. Mustafa Kemal’in “komutan olarak doğum yeri” tanımlamasını yapabileceğimiz Anafartalar bölgesinin her bir kilometrekaresinde 15 ton insan kanının döküldüğü hesaplanmış. Ya atılan mermi? Her metrekareye 6 bin... Tarihin, son büyük süngü savaşı notunu düştüğü Çanakkale’yi “geçilmez” kılan Mehmetçiğin yazdığı destanla ilgili dünyanın dört bir yanında anılar, romanlar, tarihsel değeri olan kitaplar yayımlandı. Belgeseller yapıldı. Bu ilgi Çanakkale’yi, o ruhu aynı zamanda güncel kılıyor. ??? Mustafa Kemal’in Anafartalar’da verdiği şu emir, savaşın tarihe kazınmış sayfalarından birini oluşturuyor: “Size ölmeyi emrediyorum...” Bu sözün karşı tarafta, yani İngiliz komutanların emri altındaki askerlerde yansıması neydi? Bununla ilgili de pek çok şey okudum, dinledim, ama beni en çok etkileyeni şu anlatım oldu: Çanakkale Boğazı’nı geçmek için Gelibolu Yarımadası’nın hâkim tepelerini ele geçirmenin kaçınılmaz olduğunu düşünen İngilizler kıyılara çıkarma yapmaya başlıyorlar. En zorlusu Anafartalar’da yaşanıyor. Mustafa Kemal’in askerleri adeta dağdan akıyor. “Ölümün muhakkak” olduğunu bilen bir grup inerken arkadan yeni grup akıyor. Bunu gören İngiliz komutan soruyor: “Bu dağlar Türk mü doğuruyor?” Mehmetçik akmaya devam ederken söyleniyor: “Gebe dağlar Türk doğurmaya devam ediyor...” Çanakkale gibi taktiğin ve stratejinin en az askeri güç kadar önemli olduğu savaşlarda karşı tarafın ne yapabileceğini öngörmek de çok büyük önem taşır. Tarih baba bunun için şöyle diyor: “Mustafa Kemal, İngilizlerin nereden çıkarma yapabileceğini, ne zaman hangi adımı atabileceğini çok iyi öngördü. Savaşın kazanılmasında bunun da büyük payı vardı...” Çanakkale zaferinden iki yıl sonra 1917’de, Urfa’da bir caddeye Mustafa Kemal adının verildiği dikkate alınırsa Mustafa Kemal’in “Anafartalar kahramanı” olarak ünlenmesinin tüm Anadolu’da yankılanmış olduğu anlaşılacaktır. ??? Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı yıl, yani 1915, bir başka biçimde yankılandırılmak isteniyor: Ermenilere sözde soykırımın yapıldığı yıl! Emperyalist ülkeler, Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan binlerce asker toplayıp Anadolu’yu İstanbul’dan boğazlamak için yola çıkmış. Buna karşı koymak için Türk’ünden Rumuna, Ermenisinden Yahudisine Osmanlı sınırları içindeki binlerce kişi canını vermiş... Bu koşullar içinde Osmanlı bir de “soykırım” tasarlamış! 20. yüzyılın emperyalistleri 21. yüzyılda küresel aktör adını aldılar... Küresel aktörlerin ve Ermenilerin iddialarına yanıt vermenin bir yolu da 1915 yılını bir bütün olarak ele almak olabilir. Tabii devamında 1915’i Birinci Dünya Savaşı’nın içine oturtmak gerek. Bu tabloyu Kurtuluş Savaşı’na taşıyınca da şu saptama yerli yerine oturmuş oluyor: “Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşı’nın önsözüdür!” ankcum?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear