28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2007 PAZAR 16 ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! Çukur Nami Tepe: “Muhalefetin düştüğü çukurlara düşmezmiş, çünkü süpürüleceği çukur ABD’de hazır!” Ya ğ m u r E k i m AB’de kimlik bunalımı yaşanıyormuş... “Kişiliksizliklerindendir!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Cindoruk ne yaptı? Tayyip’in cinlerini doruğa çıkardı! Teminat İlker Çamkır: “Başbakan oğlu olarak ticaretteki başarıları, cumhurbaşkanı oğlu olursa yapacağı işlerin teminatıdır!” DEMOKRASİYE inanmayan kişilerden, kent yaşamında, kentin yapılanmasında halka danışma, toplumsal uzlaşma arama gibi unsurlar beklenemeyeceğini söylüyor Şevket Çorbacıoğlu ve “Demokrasiye inanmayan ama demokrasiyi kullananların tek gereksinimleri ‘halkın oyu’dur. Bu gereksinimin temel öğesi de halkın guruldayan karnıdır. Ramazanda çadır kurulması bundandır. Fakat işin ilginç yanı halk, kendi parasıyla kurulan iftar çadırını onlar kuruyor sanarak ‘oy’ diye açlıktan inlerken onlara oy vermektedir” diyor. Ve gelelim asıl meseleye: “Onlar için İstanbul’un birinci derecede deprem tehlikesi içinde olması veya projesi belirsiz bir ‘Dubai Kulesi’ onlar için hiç önemli değildir. Onlar için önemli olan, birileri hesabına İstanbul’u küresel ölçekte finans kapital merkezi haline getirmektir.” Toplumsal uzlaşma yok ama Çorbacıoğlu’na göre varsa yoksa, “petrol sonrası varsıllığımı nasıl korurum endişesindeki ‘yalelli’ye tüy, pardon kule diktirme görevi” var! Peki bunları yapan kim? Çorbacıoğlu: “Bunları yapan geçmiş iktidarlar ve onların uzantısı olarak imar aflarıyla ‘siyasi sit alanı’ diye tanımladığım varoşların köşe dönücü iş bitirici mantığın türevi olan ve 1990’lar sonrası kente inerek siyasal ve ekonomik değerlere egemen olan ‘kent feodal beyleri’dir. Bu beyler için yoksul gecekondu insanı oy metaı, partiler ise ticaret borsasının değerli kâğıtları gibidir. Önceki iktidarların katkılarıyla önce yerele, sonra merkeze egemen oldular Yağmacılar dünün solcu, bugünün yağdanlıklarının katkılarıyla ve demokrasiyi araç olarak kullanıp amaçlarına koşarken DoğuBatı ötesi birliktelikler oluşturmaya başladılar. Şimdi yerelde ve merkezde; büyükküçük, babaoğul sürekli yağma boyutunda bir ‘yatırım’ peşindeler.” Yatırım adı altında kentleri, kıyıları, ovaları, dağları yağmalayanlar için ahlaki değerlerin bir nebze olsun önemi kalmadı. Siyasi bir tercih olarak ahlak, kadınların başına sarılan bir bez parçasının içine sokuldu. Artık hiçbir hırsızın, yağmacının, hortumcunun yüzü kızarmıyor. Tam aksine cepler doldukça daha büyük itibar kazanılıyor. Doğrusu, toplumun geniş bir kesimi de bunu benimsemiş durumda. Turgut Özal’ın köşe dönme felsefesi “erdem” oldu; Tayyip Erdoğan’la ülkeyi pazarlama misyonunda kendini buldu. Allah kabul etsin! İzmir’den Gelen Sevindirici Haberler İzmir’den sevindirici haberler geliyor. Son sevindirici haber, değerli okurum Sayın Tahsin Helvacı’dan geldi. İzmir’e yerleşeceğini açıklayan Kenan Evren’i, ona layık görkemde kucaklayabilmek için “Evren’e Karşı İzmirliler Girişimi” adı altında toplu bir çalışma başlatmışlar. Yalnız ben girişimin adındaki o ‘karşı’ sözcüğünün anlamını çıkaramadım. Herhalde bu sözcüğün “Körfeze karşı nargile içmek” tümcesindeki ‘karşı’ gibi keyfe yönelik bir anlamı olmalı, araştıracağım. Aslında Kenan Evren’i ‘karşı’ya oturtup karşısında rakı içmek gibi bir durum çok hoş olabilir, içtikçe kim bilir neler gelir aklına insanın? Ne akıl ermez buluşların mucidi olur insan? Ya da sözü eskilere getirip konuşturmak, anlattırmak… Ben en çok 17 yaşındaki Erdal Eren’i ipe gönderen kararı imzalarkenki duygularını merak ediyorum, bir de doğal ki “Asmayalım da besleyelim mi” sorusunu sorarkenki coşkusunu… Meraklarım bunlarla sınırlı değil kuşkusuz. Sözgelimi 12 Eylül 1980 sabahına kadar Türkiye genelinde tüm şiddetiyle esen o kanlı kasırga nasıl olup da o 12 Eylül 1980 sabahından sonra bir balon gibi ‘pıssss’ diye sönmüş, duruluvermişti? Özellikle de sıkıyönetim bölgelerinde! Ne olmuştu da o bölgelerde görev yapan sıkıyönetim komutanlıkları birkaç saat içinde kavgayı, gürültüyü, adam öldürmeleri bir bıçak gibi kesen önlemler alabilmişlerdi? Bölgeler aynı, bölgedeki görevliler aynı, bölgedeki görevlilerin yetkileri de donanımları da aynı iken nasıl olmuştu da ‘terör’ bir anda duruvermişti? Bir olayın sonrasına tanık olanlar öncesinde de neler olup bittiğini merak ediyorlar haklı olarak… İşte tüm bunları öğrenebilirdik 12 Eylül Paşası’ndan. Bir de onun Amerikalılarla olan ‘illiyet bağlarını’. Öyle ya, darbenin başarıyla gerçekleştiğini duyan Pentagon generalleri, ellerini ovuşturarak “Başardı bizim oğlanlar!” diye sevinç çığlıkları atmışlardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en büyük komutanı ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda “Amerikalıların oğlanı” olmuştu? Bunu ilk ağızdan öğrenmek önemli bir katkı olurdu tarihsel bilgi dağarcığımıza. ??? Gerçekten kıskanıyorum İzmirlileri. Kenan Evren ilginç olduğu kadar tarihimize düşünce ve davranışlarıyla da damgasını vurmuş bir kişilik. Halkımız da bir zamanlar onun her sözünde, her davranışında bir ‘keramet’ olduğu sanısına kapıldığından sözlerini dikkatle dinliyor, davranışlarını dikkatle izliyordu. Yoksa niçin sandıklara koşup onu yüzde 92.5 gibi ancak totaliter rejimlerde benzerine rastlanan yüksek bir oranla cumhurbaşkanı seçselerdi? Belki derya içinde yaşayıp da deryayı bilmeyen tuhaf balıklar gibi, yaşatıldıkları rejimin totaliterliğinin farkında değillerdi. Evet, böyle olmalıydı. Onun her davranışını, her kararını gönülden alkışlamıştı halkımız. Siyasal nedenlerden hüküm giymiş 35 kişiyi ipe gönderirken de, Bülent Ersoy’a ‘sahne yasağı’ koyduğunda da! Sahi, 78 yıl süren o yasağı niçin koydurmuştu o transseksüel ses sanatçımıza? Ses sanatçısının nesi rahatsız etmişti onu? O yasağı koyarken kim bilir aklından neler geçmiş, neler düşünmüştü? Öğrenmeye, bilmeye değer şeylerdi bunlar. Kenan Evren bir ‘muamma’ olarak kalmasın, her şeyini öğrenelim istiyorum. Örneğin, Muğla Üniversitesi’nde bir süre önce yaptığı bir konuşmada, “Şartlar aynı olsa gene darbe yaparım!” demişti. Bunu söylerken o darbenin ülkemize ve toplumumuza nelere mal olduğunu biliyordu, ama bildikleri, onu darbeci ruhundan soyutlayamıyordu. Tek başına bu ‘ruh hali’ bile derin bir araştırma konusu olabilirdi, olmalıydı. Bir de “Biz bu darbeyi aramızda uzun uzun tartıştık, görüş alışverişlerimiz, tartışmalarımız bir yıl kadar sürdü” yollu bir açıklaması vardı. Bu doğru muydu, gerçekten ülkede kan gövdeyi götürürken bir yıl beklemişler miydi, bekledilerse neyi beklemişlerdi, bir şeylerin olgunlaşmasını mı? Yoksa bekledikleri bir işaret miydi, eğer öyleyse kimden, kimlerden gelecekti bu işaret? Dedim ya, İzmirlileri kıskanıyorum. Özellikle de Evren’e ‘karşı’ İzmirlileri… Karşılarına alıp dinleyecekler bu ‘kararlı darbecimizi’. Ama şimdilik duralım, bekleyelim, hele bir gelsin… eposta: dkavukcuoglu?superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) Çelik çomak oynarken çomağa dikkat! DEVLET kurumlarını dört koldan kuşattılar. Anayasayı çiğnemeyi göze alarak Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ı kilitlediler. Kurumlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden tam bir ele geçirme operasyonu yaşanıyor. Örneğin Devlet Tiyatroları. CHP İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü anlatıyor: “Bir dramaturg olan Mine Acar, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne Cumhurbaşkanı onay vermediği için vekâleten atandı. Göreve geldikten sonra yaptığı ilk iş, hem kendisini ‘sanatçı’ kadrosuna geçirmek hem de imam hatiplilerin teknik kadrolarda görev almasını sağlayacak yönerge değişikliği yapmak oldu. Fakat Devlet Tiyatroları Yasası’na aykırı olan bu yönerge, Danıştay tarafından iptal edildi. Bunun üzerine Mine Acar yönetimi, ‘130 kişilik kadro almıştık, bunu kullanamayacağız, Devlet Tiyatrosu çalışanları artık televizyon dizilerinde oynayamayacak’ gibi, konuyu saptırmaya ve bilgi kirliliği yaratmaya yönelik açıklamalara başlarken, Kültür ve Turizm Bakanı da sanatçıları, ‘kendi ayaklarına kurşun sıkmakla’ suçladı. Danıştay kararı ortadayken sanatçıları adeta kanuna uymakla suçlayan ve ‘Ne güzel hukuksuz bir iş yapıyorduk, mahvettiniz’ demeye getiren açıklamalar; bir hukuk devleti olan Türkiye adına utanç vericidir.” Bunlar çelik çomak oynuyorlar ya, o çomak sonunda gözlerine batacak, farkında değiller! Öncü Erol İşisağ: “KKTC’de tarih kitaplarından bağımsızlık, Atatürk ve Türklerin kökleri başlıklı bölümler çıkarılmış. AKP’nin bir adım önünde gittikleri belli!” Yargısız Saadettin Öztürk: “İktidar, Yargıtay ve Danıştay’da seçim yaptırmıyor; yargıya da yargısız infaz uygulanıyor.” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Anı’ları Yıkmaya Çalışmak... Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılmasına yönelik tartışmalar sürerken, Harbiye’deki Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu (MET) binasının da gözden çıkarıldığı anlaşıldı. Gerekçeler özetle şöyle: “Artık eskidiler; bakım giderleri çok fazla; onarmak daha pahalı olduğundan yenilerini yapacağız...” Bunlara karşı çıkanlar ise şunları belirtiyorlar: “AKM binası çağdaş sanatımızın tarihsel İstanbul’la buluşmasını simgeler; MET binası da ulusal tiyatromuzun belleğidir, yok edilemez...” mayacağı; yeni bina, “aynı işlev”le ve “aynı isim”le yapılsa bile “eskisini yok edeceği” için kabul edilemeyeceği; hele depreme karşı güçlendirme maliyeti ne olursa olsun “kültür varlığı” olduğu için bunun da göze alınması gerektiğini savunanlara “kızmak” yerine “hak vermek” gerekiyor... Nitekim AKM’yi “koruma” altına alan 6 Ocak 1999 tarih ve 10521 sayılı kurul kararında da bakın kimlerin imzası var: Mimar Sinan Üniversitesi’nin eski rektör yardımcılarından Prof. Dr. Özer Erenman (Bşk.), İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nü de yapmış arkeolog Alpay Pasinli (Bşk. Yrd.), YTÜ’nün özverili hocalarından Prof. Dr. Zekiye Yenen ile diğer üyeler Kemal Akçay ve Tanju Verda Akan. Acaba, şimdiki kurul üyeleri, bu hocaların görüşlerini yasada olmasa bile, etik açıdan neden dikkate almıyorlar? AKM’ye “kültürel miras” diyen uzmanların ge Taksim’le ortak kimlik AKM’yi “arsa” olarak gören projeler iki yıl önce de gündemdeydi. Binanın “rant tesisleri” eklenerek yenilenmesini isteyenlere demişiz ki; “Kültür yaşamımıza mal olmuş, anıları ve duruşuyla İstanbul’un modern simgeleri arasına girmiş bir yapının, üste ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN lik rant tesisleri uğruna yıkılmasını düşünmek bile, kadir bilmez bir anlayış…” (Cumhuriyet17 Ağustos 2005) Şimdi, neyse ki rant tesislerinden söz edilmiyor. Hatta binanın “kültür varlığı” tescilini kaldırması istenen Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan diyor ki; “Aynı işlevi, yine AKM kimliğiyle sürdürecek bir proje olmadan tescili kaldırmayız... Yıkım kararı da depremsellik açısından zorunluluk olduğu kanıtlanırsa alınabilir...” Yılların hocasının bu düşünceleri elbette ki önemli. Ancak tartışma, AKM’nin “simge” olup olmadığına dayandığından, ikna edici olamıyor... Çünkü AKM “herhangi bir” konser ve gösteri binası değil... Bunu görebilmek için, sadece “mimarisi”ne değil, 1940’lardaki uluslararası yarışmadan, 1950’lerde mimar Hayati Tabanlıoğlu başkanlığında kurulan büronun çalışmalarına; 1969’daki gösterişli açılışından 1970’in “faili siyasi” yangınına kadar, “gerçekleşme serüveni”ne de bakmak gerekiyor... AKM’nin kendi “yaşanmışlık değerleri”nin yanı sıra, “Taksim Meydanı”nın toplumsal tarihimizdeki yeriyle de bütünleşmiş “kimliği”, gelecek kuşaklara da aktarılması gereken bir “miras” niteliğinde... Bu nedenle, “yüksek bakım masrafı”nın yıkım gerekçesi olarekçelerini neden kimse merak etmiyor? Bugün “değişen” ne ki, şimdi de “tersi” bir karar gündeme gelebiliyor?.. hetiyatrosu?mynet.com ‘Ruhsuz’ların projesi! Harbiye’deki MET binasına gelince... Buranın “yaşanmışlık” tarihinde ünlü Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun yanarak yok oluşundan sonraki “aynı ruh”un ve heyecanın sürdürülmesi var. Hangi yeni bina bu ruhu barındırabilir, hangi “gelişkin”(!) proje, tiyatro dünyamızın özveri ve “dram” yüklü anılarını yaşatabilir? Nice sanatçımız bu “görmüş geçirmiş” kulislerde, sahnelerde yetişti... Aynı mekânlar, tiyatro “aşk”ını toplumla buluşturan nice özverili çalışkanlıkları sarmaladı; alçak gönüllü emektarlıkların sessiz ve gururlu tanıkları oldular... Bunları “önemsemeyen” ruhsuz bir anlayışın tasarladığı yeni projede ise MET artık bağımsız bir binada bile değil, koca bir kompleksin “içinde”ymiş!.. Yani, tiyatronun duygu yüklü, alın teri kokan, özgün “kişiliği” de göz ardı ediliyor! Ne diyelim? Galiba bütün bunların temel nedeni, karar vericilerimizin kültür ve sanat “yoksun”u “yaşam”ları... Bu mekânlarda “hatıra”ları yoksa, korumak isteyenleri anlamaları da pek mümkün görünmüyor... ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Mart www.mumtazarikan.com T.C. İSTANBUL 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN 2006/573 Davacı Meral Yeşildal vekili Av. Azize Şencan tarafından davalı Barbaros Yeşildal aleyhine açılan boşanma davasında: Taraflar arasındaki karakter ve mizaç farklılıkları, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve ortak hayatın tekrar kurulamayacak olması 45 sene önce ortak ikametgâhlarından ayrılmış olmaları, eşyaların taraflar arasında bölünmüş olması nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi talep edilmiş, dava dilekçesi Fuat ve Ayşe oğlu 37525627580 T.C. Kimlik No’lu 29.08.1973 Urla doğumlu davalı Barbaros Yeşildal’ın adresi meçhul olması sebebi ile tebliğ edilemediğinden dava dilekçesinin davalıya ilanen tebliğine karar verilmiş olup iş bu ilanın neşir tarihinden itibaren 10 gün içersinde davaya cevap vermeniz gerektiği 12.04.2007 saat 9.40’ta mahkememizde hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekil ile temsil ettirmeniz, aksi takdirde HUMK’nin 213 ve 377. madesi gereğince yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve hüküm verileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 15303 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Antalya’nın Akseki ilçe 1 sinde, Türki 2 ye’nin en de 3 rin mağaralarından biri. 2/ 4 Cerahat... Ka 5 bartma bir fi 6 gür oluştura7 cak biçimde yontulmuş de 8 ğerli taş. 3/ Pa 9 muk ipliğin1 2 3 4 5 6 7 8 9 den yapılan kalınca kilim... Doku teli. 4/ 1 H E L L İ M S E Ç E Ç İ L Horoz, hindi gibi hay 2 Ö Ğ E 3 Ş E N D E R E İ vanların tepesinde bulunan kırmızı deri 4 M T İ L A V E T K İ Ş uzantısı... German 5 E B O Ş E S İ R S yum elementinin sim 6 R A İ D E gesi. 5/ Dinlenmek 7 İ T E Ğ İ için çalışmaya ara ver 8 M A T İ N E İ Z me... Asya’da bir ülke. 9 R İ İ NÖN Ü 6/ Satrançta bir taş... Büyük ün kazanmış sinema ya da müzik sanatçısı. 7/ Demet durumundaki ekinler... Yüksek bir makama sunulan mektup ya da dilekçe. 8/ İvedi, tez... “Fiiller, eylemler” anlamında eski sözcük. 9/ Konya’nın Seydişehir ilçesinde bir mağara. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir müzik parçasının, dinleyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalınması... Bıçak bilemeye yarayan, çubuk biçiminde çelik araç. 2/ Sınır nişanı... Bitkilerden ilaç yaparak hastalıkları iyileştiren kimse. 3/ Erzurum’a özgü bir cins tel peynir... Kümes. 4/ Akarsu kıyısındaki çalı ve ağaççıkların üzerinde de yaşayabilen bir balık... Bir nota. 5/ Nikel elementinin simgesi... Uzaklık işareti. 6/ Bir renk... Trakya’da yetişen ve beyaz şarap üretiminde kullanılan bir üzüm cinsi. 7/ Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... Dinsel bayramlardan bir önceki gün. 8/ Çoğunlukla spor karşılaşmalarında seyircileri coşturan kimse... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 9/ Tekke edebiyatı şiir türlerinden biri... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear