25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 MART 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Robert Louis Stevenson, dünya edebiyatına yüzyıllar geçse de ışığı sönmeyecek bir fener armağan etmiştir 15 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Define Adası’nın ilk sözleri Edebiyatta ada denildiğinde akıllara ilk gelen eserlerden biri de “Define Adası” adlı ölümsüz eserdir, hiç şüphesiz. Bu kitabın yazarının yüzünü aydınlatmak için İskoçya kıyılarındaki deniz fenerlerini kullanmalıyız. Çünkü, buradaki fenerlerin çoğu yazarın büyükbabası tarafından, bölgenin en önemli, en tehlikeli yerlerine yapılmıştır. Yazarın babası da fener yapımını sürdürür. Ama, amatörce şiirler, romanlar da yazmaya çalışır. Bir kitabında kendisine masallar anlatan dadısı Cummy’den “ikinci annem, birinci karım ve çocukluk günlerimin meleği” diye söz eden, dünya edebiyatına Define Adası gibi yüzyıllar geçse de ışığı sönmeyecek bir fener armağan eden yazarımız ise Robert Louis Stevenson’dur. sı’ndaki kahramanlardan biri olan Long John Silver’in papağanı için şu açıklamayı yapar: “Hiç şüphesiz bir zamanlar Robinson Crusoe’nundu.” Akşit Göktürk de, “Edebiyatta Ada” adlı kitabında, Define Adası’nın kahramanlarından Ben Gunn’ın adada Tanrı yolunu bulması, keçi postu giymesi ve keçi beslemesiyle Robinson’la olan benzerliğinin altını çizer. Yazar ayrıca, Ben Gunn’ın adaya ceza olarak bırakıldığını belirterek Stevenson üzerindeki Defoe etkisine dikkat çeker. Göktürk, şu düşüncesiyle de, gemicilik tarihinde bir yer biçer Stevenson’un kitabına: “Define Adası, buhar çağından sonra gemiciliğin büyük değişikliklere uğradığı on dokuzuncu yüzyılda, eski deniz kurtlarının, çoktan tarihe karışmış korsanların serüvenli dünyasına bir dönüştür.” Casco adlı yelkenlisiyle, hastalığının ilerlemesi üzerine, doktorların önerisine uyup İskoçya’dan ayrılan Stevenson, annesi, karısı ve üvey oğluyla birlikte Pasifik adalarına doğru yelken açar. Samao Adaları’na yerleşen yazarın sağlığı düzelse de, 3 Aralık 1894’te beyin kanaması sonucu yaşamını yitirir. Kendisini çok seven yerliler tarafından büyük bir törenle adada bulunan bir tepeye gömülen ve malikhanesi devlet başkanlığı konutu olarak kullanılan Stevenson’u unutmayanlardan biri de Cemal Süreya’dır. İşte, şairin iki dizesi: Ben bu şiiri yazdım bir akşam üzeri, Aklımda “Define Adası”nın ilk sözleri Ama, hiç kimse Altan Armutak kadar tutkunu olamaz Stevenson’un. Armutak’ın ünlü yazar ile tanışması on yaşındayken ağabeyinin kendisine “Define Adası”nı armağan etmesiyle başlar. Kitabın etkisinde kalan çocuk, kısa sürede değişik tarihlerde yapılan baskılarını satın alır kitabın. Bununla da kalmaz, ortaokuldayken İngilizce, Almanca ve Fransızcalarına da sahip olur. Altan Armutak bir yandan Stevenson hakkında bilgiler toplarken öbür yandan Define Adası’nın büyük bir haritasını çizerek odasının duvarına asar. Lise yıllarına geldiğinde ise Stevenson kitaplarından oluşan özel köşe daha da genişler. Öyle ki, bir şeref defteri de koyar Stevenson kitaplarının yanına. Yazarın doğum günü olan 13 Kasım ve öldüğü gün olan 3 Aralık’ta bir şeyler yazar deftere. Evdekilerin de yazmalarını ister ama sayfalardaki elyazısı yalnızlığa terk edilir. Altan Armutak, akciğer rahatsızlığı geçirdiğinde ailesi telaşlanırken o, havalara uçar mutluluktan. Ne de olsa Stevenson’a biraz daha yakınlaşmıştır. Radyoda yayımlanan “Çocuk Bahçesi” programında oyunlaştırılmış Define Adası’nı kasete kaydeder ve onu dinleyerek uyumaya başlar. Televizyonda ise Stevenson’dan bir uyarlama yayımlansa hiçbir zaman kaçırmaz. İnsanları da tanıştırmak ister yazarla. Evlerin posta kutularına elyazısıyla hazırladığı, Stevenson’u tanıtan broşürler bırakır. Biriktirdiği harçlıklarıyla aldığı yüzlerce kitabı armağan olarak dağıtır arkadaşlarına. Balkonunda baktığı güvercinlere Define Adası’ndaki insanların adlarını verir: Long John Silver, Billy Bones, Kaptan Flint, Ben Gunn... Tiyatro Direniyor! Yalan söyleyenlerin, talan edenlerin sahnelerde hep başrolü kaptığı, en çok alkışlandığı… Alkışlanmak için yalana, talana, kolaya sarılmayanların, unutulmanın karanlık dehlizlerinde boğulmaya terk edildikleri… Alkışlananların, bir türlü doymayıp habire kabaran iştahla daha çok güç, daha çok şan şöhret, daha çok mal mülk diye, “her yol mubahtır”a yöneldiği… Alkışlayanların ise neyi ve niçin alkışladıklarını pek de farkında ve bilincinde olmadıkları bir ortamda ve bir dönemdeyiz… İki gün sonra Dünya Tiyatro Günü… Dünya Tiyatro Günü’nde Hamlet giriyor kanıma ve “Kokuşmuş bir şeyler var bu ülkede” diye fısıldıyor. Dünya Tiyatro Günü’nde, Türkiye’de tiyatrolar direniyor. Yaşayabilmek için, ödün vermemek için, işlerini yapabilmek için, yaratıcılığını, özlemlerini, düş gücünü, düşüncelerini ve duyarlığını ortaya koyabilmek için, izleyicisiyle buluşabilmek için direniyor. Tiyatrolar, iktidara karşı direniyor. Bu iktidar tiyatroya düşman. Geçen mevsimden bu mevsime sorunlar katlanarak büyüdü ve büyüyor… Önce özel tiyatrolara devlet desteği kesildi. Özel tiyatroların önemli bir gelirini oluşturan turneler ya engellendi ya da turneye çıkabilmelerini zorlaştırıcı yollar denendi… Ardından Devlet Tiyatroları’nın başarılı genel müdürü Lemi Bilgin görevden alındı. Vekâleten bu göreve getirilen Mine Acar’la birlikte Devlet Tiyatroları, için için kaynamaya başladı. Yönetmelik değişiklikleriyle bir yandan iktidar yanlısı bir kadrolaşma, hukuksuz atamalar, iktidar yanlısı olmayanların dışlanması ve baskı görmesi birbirini izledi. (Ayrıntılara girmeyeceğim, basından Devlet Tiyatroları’nın, ortaya koydukları işlerden çok polemiklerle gündeme geldiğini basından izliyorsunuzdur.) Kültür Bakanı Atilla Koç’un “AKM’yi yıkacağız, o iş bitmiştir” sözleri akıllardan silinmeden (o yapının yıkılması da mahkemelik ve kolay çözümleneceğe benzemiyor) şimdi de Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Harbiye Şehir Tiyatrosu topun ağzında… Düşünebiliyor musunuz, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun yıkılacağını, oranın Kongre Vadisi olacağını ve Kongre Vadisi’nde Şehir Tiyatrosu’na yer olmadığını Şehir Tiyatroları yöneticisi, yönetim kurulu ve sanatçıları, gazete haberlerinden öğreniyor! 93 yıllık bir sanat yuvasının en önemli sahnesi ve merkezi durumundaki yapıya Kongre Vadisi’nde yer yok… Gözünü rant gelirlerine dikmiş iktidarın umurunda mı AKM ya da Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu? Bu kararları alanlar, hiç adımlarını atmışlar mı oraya? “Anı belleği” diye bir şey duymuşlar mıdır hiç? Perdenin kıvrımları arasına gizlenmiş bir tiradı, sahne pervazına takılı kalmış bir repliği, spotların aydınlattığı bir bakışı, izleyiciden gelen solukla kurulan ilişkiyi bilirler mi? Tomas Fasulyacıyan’ı, Muhsin Ertuğrul’u, Haldun Taner’i ve daha nicelerini? Yarın 26 Mart Pazartesi, saat 11.30’da AKM’nin önünde, tiyatro sanatçıları ve çeşitli sanat kurumları bir araya gelerek benden bin kat daha iyi anlatacaklar sizlere. Yaşadığımız kentten utanç duymamak istiyorsak şimdi direnmek vaktidir! www.zeynep@zeyneporal.com Faks: 0 212 257 16 50 İLK ADIM... Büyükbabasının adını taşıyan oğlunun da, kendi mesleğini sürdürmesini isteyen Thomas Stevenson, mühendislik eğitimi alması için onu Edinburgh Üniversitesi’ne kaydettirir. Bu eğitimi son sınıftayken bırakan Stevenson, hukuk fakültesini bitirse de, barodan gelen çağrıyı reddeder. Doğuştan zayıf olan akciğerleri nedeniyle sürekli olarak öksürük krizlerine yakalanan yazar, hastalığına aldırmadan geziler yapar. Serüven tutkunluğu Barbizon’da, kendisinden on yaş büyük olan Fanny Osbourne ile tanışmasına yol açar. Tanıştığında Bayan Fanny evlidir. Kadının kocasından boşanıp, Stevenson ile evlenmesiyle de Define Adası’na doğru ilk adım atılır. Stevenson, bir gün üvey oğluna öyküler anlatırken, çocuğun isteği üzerine kâğıda bir ada resmi çizer ve bu ada üzerine bir öykü anlatır. Böylelikle de, 1883’te yayımlandığında büyük yankı uyandıracak olan Define Adası ortaya çıkar. Stevenson, Defoe’nun ünlü eseri Robinson Crusoe’dan etkilenmediğini söylese de, Define Ada GÜNLERDEN BİR GÜN... Ve Altan Armutak, günlerden bir gün, bir gazetedeki ölüm ilanını okur: “Vefat... Romancı Robert Louis Stevenson’un ailesinden, müteveffa Edwin ve Anne Louis Norwick’in kızları, merhum Niyazi ve merhume Zahide Özdoğru’nun gelinleri, Rodney ve Melvin Gehre’nin kardeşleri, Debbie Lanthorn ve Sandie Kahm’in halaları, Füruzan ve Berna Özdoğru’nun yengeleri, Nüvit Özdoğru’nun sevgili eşi, Amerikan Başkonsolosluğu’ndan emekli Doroty Hediye Özdoğru vefat etmiştir. Cenazesi 9 Kasım 1989 Perşembe günü (bugün) öğle namazını müteakip Şişli Camii’nden kaldırılarak Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecektir... Ailesi... Not: Çelenk gönderilmemesi rica olunur.” Bir Stevenson tutkunu ve uzmanı olan Altan Armutak gazetedeki ölüm ilanı ile karşılaştığında saatler öğleyi çoktan geçmiş, güneş pılını pırtısını toplayarak, Samao Adaları’nda doğmak üzere Süleymaniye Camisi’nin minareleri arasından kaybolmuştur. Yalçın Tura’nın ‘Keman Konçertosu’ bugün CRR’de Kültür Servisi Rengim Gökmen yönetimindeki CRR Senfoni Orkestrası’nın bu akşam vereceği konserin solisti keman sanatçısı Hasan Niyazi Tura. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda saat 20.00’de yapılacak olan konserde, Yalçın Tura’nın yazdığı “Keman Konçertosu” İstanbul’da ilk kez seslendirilecek. Yalçın Tura’nın 1964’te tasarlamaya başladığı, bölünen çalışmaları nedeniyle ilk kez 1995 yılında Ankara’da, Cem Mansur yönetimindeki Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası eşliğinde Cihat Aşkın tarafından seslendirilen yapıt, ikinci kez KaYalçın Tura Ressameğitimci Söbütay Özer’i yitirdik okundu. Türkiye tiyatrosu direniyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazi Üniversitesi Resim Bölümü öğretim üyesi, Çağdaş Sanatlar Vakfı (ÇAĞSAV) kurucu üyelerinden ressam Söbütay Özer, geçirdiği kalp krizi nedeniyle Ankara’da yaşamını yitirdi. ÇAĞSAV Başkanı Şefik Kahramankaptan, Özer’in vefatı nedeniyle dün yaptığı yazılı açıklamada, “Değerli kurucu üyemiz, Türk resminin önemli temsilcilerinden, iyi insan Söbütay Özer’i genç yaşında yitirmenin üzüntüsü içindeyiz. Anısını her zaman yaşatacağız. Işıklar içinde yatsın” dedi. Kahramankaptan, şöyle devam etti: “Değerli arkadaşımız Özer, gerçekçi ve kalıcı bir sanatın, özgün resimsel değerleri atlamadan, uzun araştırma ve deneyler sonunda kökleşeceği görüşünü ilke edinmişti. Sanatına gayet bilinçli ve kararlı tutumu ile sarılmış, soyutlama anlayışıyla kendine özgü bir biçem geliştirmişti. Ölü doğalar, bisikletliler, dolmuşlar ve görünüm resimleri ile tanınan değerli kurucu üyemizin anısını her zaman yaşatacağız. Sadece sanatçı olarak değil, sağlam ve dürüst kişiliğiyle, iyi bir insan olarak hatırlanacaktır.” Özer için yarın saat 10.00’da Gazi Üniversitesi’nde bir tören düzenlenecek. Sanatçı Kocatepe Camisi’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Söbütay Özer kimdir? 1949 yılında İpsala’da doğan Söbütay Özer, 1973 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resimİş Bölümü’nden mezun oldu. Beş yıl Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda çalıştı. 1978 yılında Gazi Eğitim Fakültesi’ne öğretim üyesi olarak atandı. Söbütay Özer, yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda karma sergiye katıldı ve çeşitli ödüller kazandı. Bugüne dek Ankara’da 24, İstanbul’da 11, İzmir’de 5, Eskişehir, Edirne, Konya, Antalya ve Gebze’de birer olmak üzere toplam 45 kişisel sergi açan Söbütay Özer’in eserleri Ankara ve İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzeleri ile İzmir Selçuk Yaşar Müzesi’nde sergileniyor. Yurtiçi ve yurtdışında özel koleksiyonlarda bulunan eserlerinin sayısı ise binin üzerinde. sım 2006’da Hasan Niyazi Tura tarafından Özbekistan’da seslendirildi. Konserde ayrıca, Gustav Mahler’in, Jean Paul’ün “Titan” adlı romanından esinlenerek 1888’de yazdığı 1. Senfoni’si de seslendirilecek. ‘Tiyatromuzun başına örülen çorabın farkında mısınız?’ AKM’nin yıkılmaması için tüm sanatçılar ve sanatseverler yarın saat 11.30’da Taksim’de buluşuyor. Kültür Servisi Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasını protesto etmek üzere yarın saat 11.30’da Taksim AKM önünde birçok sivil toplum örgütü, sanatçı ve sanatseverin katılacağı bir eylem yapılacak. TOBAV, Kültür SanatSen, Nâzım Hikmet Kültür Vakfı, TOMEB, DETİS, OYÇED, İŞTİSAN, ÇOGED, TEB, Gençlik Tiyatroları Oluşumu, Opera Kulüp Derneği, UPSD, Adana Tiyatro Derneği ve Piramid Sanat Merkezi de eyleme destek veren meslek kuruluşları arasında yer alıyor. TOMEB İstanbul temsilcisi Orhan Kurtuldu’nun konuşmasıyla başlayacak olan eylem, opera sanatçılarının söylediği aryalar, opera ve bale sanatçılarının sunacağı dans ve müzik gösterisi, Kültür Sanat Sendikası, TOBAV, DETİS, TOMEB meslek örgütlerinin bildirileri ve Ferhan Şensoy’un yazıp Orhan Aydın’ın okuyacağı Dünya Tiyatro Günü karşı bildirisi ile devam edecek. ‘Tiyatromuzun başına örülen çorabın farkında mısınız?’ sloganının kullanıldığı bildiride, sanat kurumlarının çökertilmesi için birçok kumpaslar yapıldığına dikkat çekilerek şöyle deniliyor: “Amaç açıktır, ya siyasi iktidarın yani emperyalizmin dümen suyunda tiyatro yapılacak ya da gereği yapılacak. Yağma yok! Tiyatro başı dik ve onurlu yoluna devam edecektir. Tiyatroda neyin nasıl yapılacağına tiyatrocular karar verir. Bugün 27 Mart 2007 Dünya Tiyatro günü. Dünya ve ülkemiz üzerinde oynanan kirli oyunların farkındayız. Bizler, perdelerimizi her zamankinden daha çok bağımsızlık için, eşitlik için, özgürlük için açacağız. Seslerimiz uçuşup gitse de, sözcüklerimiz bilenip kalacak yeryüzünde. Sahnelerimiz barışın ve kardeşliğin bahçesi olacak. Ülkemizde, tiyatroya savaş açmış bir anlayış iktidardadır. Savaş karşılıklıdır. Türkiye tiyatrocuları direnecektir. Yalnız olmadığımızı biliyoruz. İzleyiciler, halkaları birleştirip tesbih etme telaşını fark ettiğinde direnişe katılacaktır.” CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear