25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2007 PAZAR 4 HABERLER ‘Sigortalarının attığını’ söyleyen Erdoğan’dan Baykal’a DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Vahşileşemeyen Toki ve Dülger Balığının Öyküsü Sevgili, Cuma günü Hürriyet’te Toki’nin öyküsünü okuyunca elimde olmadan; İşte ben haber diye buna derim, deyiverdim. Hemen herkes duymuştur, bizim meslekle ilgili bazı ünlü öyküler vardır. Öykü bu ya, usta gazeteci, yeniyetmelere mesleğin inceliğini öğretirken demiş ki; Köpeğin insanı ısırması değil, insanın köpeği ısırması haberdir. İşte Toki’nin öyküsü de o türden bir şey. Kedigiller familyasının, çita türünden olan Toki’nin annesini vahşi ormanda bir arslan yemiş. Allahtan ki, o sırada BBC’nin ödüllü kameramanı Simon King orada belgesel çekiyormuş, daha süt emme çağında annesiz kalan bir aylık çitayı kardeşiyle birlikte almış, birine Toki öbürüne Sambu adını vermiş ve onları biberonla beslemeye başlamış. Zamanla çitalar büyümüşler, artık doğal yaşamlarına, yani vahşi hayata dönme zamanları geldiğine karar vermişler ve salıvermişler onları orman ortamına. Ama işler beklendiği gibi gitmemiş, Sambu’yu da tıpkı annesi gibi aslan parçalamış. Toki ise kardeşini yitirdikten sonra çok sarsılmış, ama sonunda o da kardeşi Sambu’nun geri dönmeyeceğini anlamış ve kabullenmiş çarnaçar. Gel gör ki, Toki, doğal ortamına bir türlü alışamamış, av yapamıyor, bir türlü vahşileşemiyor, ormanda sürekli yaşamsal tehlikelerle karşılaşıyormuş. Son olarak, üç yetişkin çitanın saldırısı ile feci şekilde yaralanmış ve ölümden, izlemek için boynuna takılan aletin sivri anteni sayesinde kurtulmuş. ??? Gerçekten şaşırtıcı bir haber, “uygar insan dünyasının!” “uygar!” egemen düzeni çılgınca vahşileşir, bireyleri de, alabildiğine ona ayak uydurup gözü dönmüş yaratıklar haline gelirken doğası gereği vahşi olması gereken çita Toki, bir türlü vahşileşemiyor. Tam insanın köpeği ısırmasına benzer bir öykü. Haberi okuduğum zaman önce şaşırdım, sonra aklıma, Toki gibi vahşileşmeyi bir türlü becerememiş olan balıkların, balıkçıların, topal martıların, kıyıda köşede kalmış insanların, denizlerin, çimenlerin, çiçeklerin, kuşların, börtü böceğin dostu, her baharda, kendisine “Hişt!.. hişt!...hişt!..” diyen meçhul sesi bekleyen Sait Faik’in “Dülger Balığının Öyküsü” adlı yapıtı geldi. Dülger balığı, görünüşü pek nahoş hatta korkunç, ama yumuşak huylu bir balıktır. Yazarımızın anlattığına göre, bir zamanlar denizlerin en korkulan canavarlarından biriymiş. Bütün denizciler, teknelerine saldırıp batıran bu yaratıktan korkarlarmış. Bir gün Hazreti İsa deniz kıyısında gezerken, korkuyla kaçışan balıkçılar görmüş, ne olduğunu sorup, dülger balığından kaçtıklarını öğrenince, bizimkini boynundan tutmuş (hâlâ durur dülger balığının boynunda Hz. İsa’nın parmak izleri) kulağına bir şeyler fısıldamış, ondan sonra, bizim canavar bir meleğe dönüşüvermiş. Bütün bunları bize naklettiği öyküsünde Sait Faik, bir gün kıyıda bir ağaca asılmış olan dülger balığının uzun süre, sakince nasıl yaşamaya çabaladığını, hani neredeyse havamıza alışmak üzereyken can verdiğini anlatır. ??? Sonrasını eşsiz yazarın kaleminden izleyelim: “...Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gün bayramlar edeceğiz. Elimize görünüşü dehşetli korkunç, ama aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek, onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. Şaşıracak, önce katlanacak. Onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükununu kötüleyerek canından bezdireceğiz. İçinde ne kadar güzel şey varsa, hepsini birer birer söküp atacak. Acı acı sırıtarak, İsa’nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları; kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak.. İlk çağlardaki canavar halini bulacak. Bir kere suyumuza alışmayagörsün. Onu canavar haline getirmek için hiçbir fırsatı kaçırmayacağız.” Öyküyü bir kez daha okuduktan sonra, Toki’yi tekrar düşündüm. Bir türlü vahşileşemeyen, sahibinin yanında bir uysal kedi gibi yaşayan Toki’nin ormanda beceremediği vahşileşme sürecini tamamlaması için, acaba bizim son derece “uygar!” ortamımızın göbeğine mi salsak? Ne dersin Sevgili? ‘Sen kimsin ya’ İstanbul Haber Servisi Başbakan Re ların hepsini aklında tutamıyor. Dün cep Tayyip Erdoğan, “Sayın Öcalan” ne idi, ne oldu bilemiyor. Bunları da sözlerinden dolayı kendisini eleştiren milletimizin bilmesi lazım. Şu andaCHP lideri Deniz Baykal’ı yanıtlarken ki bu PKK terör örgütüne ana muhasiyasi nezaket sınırlarını zorlayarak “Sen lefet liderinin neden yakın olduğunu kimsin ya?” diye seslenirken “sigorta 19. dönem şehadeti ile ortaya koyuyor. larının attığını” söyledi. Erdoğan, “Na Onun için bizi getirip de öyle bir yere oturtamazsınız.” sıl sen Erdoğan’ı terörist başı ile aynı kefeye koy ? Erdoğan, Baykal’ın Türkiye’yi bir gerilim maya kalkarsın? Terörist ortamına çekmek isteyenbaşı ile aynı safta parla kendisine yönelik eleşti lerin “beyhude çaba” içinmentoya girdin” sözleriy rilerine “Nasıl sen Erdo de kıvranıp durduklarını le suçlamalarını sürdürdü. ğan’ı terörist başı ile ay anlatan Erdoğan muhaleErdoğan, MÜSİAD’ın nı kefeye koymaya kal fetin bir kanun maddesini Sütlüce’deki yeni genel karsın? Terörist başı ile engellemek için 48 önermerkez binasının açılış töge verdiğine dikkat çekti. reninde yaptığı konuşmada aynı safta parlamentoya Erdoğan, “Diyorlar ki kendisini terörist başı ile girdin” diye yanıt verdi. ‘Her maddede bunu yapaaynı kefeye koymaya kalkcağız. Uluslararası anlaştıklarını ifade ederek Baykal’ın eleşti malarda bile elimizden ne gelirse onu rilerine sert bir üslupla yanıt verdi. “19. yapacağız.’ Türkiye Cumhuriyeti’nin dönemde beraber girdin. Kol kola tarihinde bu yok. Zaman kaybediyoomuz omuza girdin. O partinin genel ruz. Biz kesinlikle bu gerilim davetine sekreteriydin” diyen Erdoğan şöyle icabet etmeyeceğiz. Ve inşallah gerilidevam etti: “Ama beraber olduğun o min de tarafı olmayacağız. Bazen sukişilerden bir tanesi şu anda PKK suyoruz. Bazen tabii insanız, bizim de Kongre Gel başkanı. Milletimiz bun sigorta atıveriyor” diye konuştu. Roma’da İstanbul’un Önemi… Romaİstanbul uçağındayım. Erken dönüş yapıyorum. Sabah İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş’la birlikte bir grup gazeteci kahvaltımızı ettik, ben onları toplantıya yolcu ederken İstanbul’a dönmek üzere Roma’nın ünlü oteli Hassler’den ayrıldım. Roma’ya neden geldiğimizi dün anlatmıştım. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’un önemini Avrupalılara anlattı. İstanbul’un Türkiye için önemini de özellikle vurguladı. Topbaş’la sohbetimiz sırasında ilginç bir değerlendirme yaptı: “AB üyesi ülkeler, İstanbul’u şimdiden Avrupa’nın parçası sayıyorlar. Tek başına İstanbul AB’ye girmek istese zaten sorun yok diyorlar.” Kadir Topbaş, böyle düşünen Avrupalılara şöyle bir değerlendirme yaptığını söyledi: “İstanbul Türkiye’nin özeti. Daha da önemlisi İstanbul’daki değişimin Türkiye’yi etkilediği. Türkiye, İstanbul’un öncü kenti. Buradaki her şey bire bir Türkiye’nin diğer kentlerine yansıyor. O nedenle İstanbul’a verilecek önem Türkiye’ye verilecek önem anlamına geliyor.” ??? İstanbul’un Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi’ne davet edilmesi, çok önemli yeni bir adım anlamına geliyor. Türkiye’nin, AB’ye aday üye olup müzakerelere başladıktan sonra birliği oluşturan değişik kurumlarda yer alması, süreci hızlandırıcı ve derinleştirici bir etki yapıyor. AB Bölgeler Komitesi’ne İstanbul’un davet edilmesi bu açıdan bakıldığında anlam kazanıyor. Topbaş’la sohbetimiz sırasında İstanbul’un önemine şu sözlerle dikkat çekti: “Avrupa Birliği’ne üyelik müzakereleri içinde Bölgeler Komitesi özel bir anlam ifade ediyor. İstanbul olarak bizim bu komiteye davet edilmemiz iyi bir fırsat. Çünkü İstanbul, Türkiye’nin tanıtımı ve etkisinin arttırılması için iyi bir olanak ve iyi bir marka. Biz burada bu markayı kullanacağız.” İstanbul’un 2010 yılında Kültür Başkenti ilan edilmesi de bu gelişmelerin bir parçası. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Roma’daki “Sürdürülebilir Kalkınma” başlıklı konuşmasında şunları söyledi: “…Dünyadaki tüm kentlerin birbirinden farklı olması, sürdürülebilirliğe doğru kendi özgün yollarımızı bulmamızı zorunlu kılıyor. Bu anlamda her kent, bir Berlin’in, bir Roma’nın, bir İstanbul’un aynı imkân ve koşullara sahip olmadığını bilerek, kendi özgün sürdürülebilirlik stratejisini geliştirmeli. Bunun için atılacak adımlardan birisi de, ortak bir gelecek için eşgüdümlü ve işbirliği içinde kalkınma politikalarının oluşturulması ve izlenmesidir.” “…Sürdürülebilir bir kentin sağlanmasındaki en önemli etkenin, kentlileşen ve kentte tutunabilen bir nüfustan geçtiğini biliyoruz. Aksi takdirde meydana gelecek sosyal patlamaların sürdürülebilirlik projelerini akamete uğratacağı tartışmasız bir gerçektir. Bundan dolayı kentlilerin sosyal gelişimleri ve refahtan aldıkları payın arttırılması konusunda yerel yönetimler olarak üzerimize önemli görevler düşüyor. Başta eğitim, kültür ve spor faaliyetleri olmak üzere, yoksulların ve özürlülerin korunması, bu kimselere meslek edinme imkânı sunulması görevlerimiz arasındadır.” ??? Çevre kirliliğinin arttığı, küresel ısınmanın dünyanın geleceğini tehdit ettiği bir dönemden geçiyoruz. Özellikle büyük kentler bu açıdan giderek daha fazla önem kazanıyor. İstanbul’un da böyle bir platformda temsil edilmesi kentimizin geleceğini olumlu yönde etkileyecektir. İstanbul yalnızca İstanbulluların değil, tüm dünyanın kenti.. tıpkı Roma, Londra ve Berlin gibi. ??? Roma’da yapılan tartışmaları izlemek dünyaya ve Türkiye’ye yukarıdan bakma olanağını yaratıyor. Türkiye şu anda daha çok kendi iç meselelerine gömülmüş gibi görünüyor. Anketler, cumhurbaşkanı adaylığı, genel seçimler, fal bakanlar, gerilimden patlamak üzere olanlar, yürek çarpıntısına tutulanlarla değişik bir atmosfer içindeyiz. Tabii ki her ülkenin kendine özgü sorunları bulunuyor. Bizimkisi biraz daha mı fazla, diye düşünmeden edemiyorum. Küresel sorunlar, bir süre sonra istesek de istemesek de yerel sorunların, ulusal sorunların önüne geçecek gibi görünüyor. Uçağımız İstanbul’un üzerinde süzülüyor. İstanbul yukarıdan daha çekici ve sakin görünüyor. Gazeteleri açıyorum, durumun yukarıdan göründüğü gibi olmadığı anlaşılıyor... CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear