01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2007 ÇARŞAMBA 6 HABERLER AKP hükümetinin ‘reform’ adı altında sunduğu ‘dönüşüm programı’ sistemi işlemez hale getirdi AVRUPA GÜRAY ÖZ Sağlıkta adım adım çöküş ŞULE KÖKTÜRK Darbeler, Darbeciler, Aydınlar Darbelerin benim “kader çizgimde”, kişisel tarihimde büyük yeri var. 60 darbesi öncesi “Vatan Cephesi”ne muhalif babamın “eylemleri” nedeniyle sürüldüğümüz kasabada, Alev Coşkun imzalı “İnönü’ye Atılan Taş” adlı broşürün dağıtılmasındaki payımı unutamam doğrusu. 27 Mayıs, devletçilikle arasını bozmaya henüz hazır olmayan, cılız sermayenin iktidar kavgasına ilk “ciddi” müdahalesidir. Bunalmış aydınların, sıkılmış bürokratların rastlantısal dokunuşlarıyla ortaya çıkan 61 Anayasası’nın keyfini epeyce, on koca yıl sürmedik mi? 12 Mart, 68 olaylarının genç bir “kahramanı” olarak beni sokakta yakaladı. Artık sermaye dokunuşlarla değil, bilinçle, ustaca müdahale ediyordu. Emir komutanın bozulmasını, sivillerin, “başıbozukların” işe karışmasını istemiyordu. Muhtıranın paşaları, “sosyal gelişmenin düzenin sınırlarını zorladığını” anlamışlardı. Üçdört yıl İstanbul’un dar sokaklarında gizlenerek darbecilerin gitmesini bekledik. Gittiler. Geride katledilmiş, asılmış delikanlılar kaldı. Geride öfkeli gençler, kızgın sendikacılar, alanları doldurmaya hazır işçiler kaldı. Sermaye durumdan mutluydu, ama tedirgindi. İlk fırsatta emir komutanın sihirli, muktedir elini yeniden çağıracak, dış desteğin aktif katkısından kaçınmayacaktı. 1 Mayıs’ta Taksim’in kana bulanması, uçak dolusu Amerikalının geldikleri gibi sessizce, silahların tarrakası dışında tabii, kâğıtsız, kayıtsız uçaklarına binip gitmesi, gazetelere verilen çarşaf boyu ilanlar, komandoların, Türk usulü SA’ların kıyımları, kırımları, aydınların bir bir kurşuna dizilmesi, durumun olgunlaşmasını bekleyen “emir komuta”nın, “tamam zamanıdır” demesine kadar sürdü. “Bizim çocuklar başardı” Henze’si zamanın parolası gibidir. Ama 80’in bu kadarla sınırlı bir çözümlemesi eksik olur, gerçeği tam yansıtmaz. ??? 12 Eylül’ün sırrı 24 Ocak’ta gizlidir. Demirel hükümetinin “Turgut” damgalı 24 Ocak kararları, Türkiye’de neoliberal, yeni bir ekonomik politikanın ilanıdır. Bu politikanın esası monetarist sıkı paradır. O zamanlar Fridman’ın adıyla anılırdı. Sokağın sesinin, işçinin ücretinin kesin bir şekilde kısılması politikanın ilk koşuluydu. Bu nedenle kararların “siyasi elebaşısı”nın da yerini terk etmesi “kader”, diğer arkadaşlarıyla birlikte “Zincirbozan”larda konuk edilmeleri mukadderdi. 80 darbesi kitabı, okumayı, düşünmeyi devre dışı bıraktı. Hapishaneler, darağaçları çok çalıştı. İşkencesiz gün, ne içerde, ne dışarda mümkün oldu. Dünya çapındaki büyük darbe, amacına ulaşma yoluna girdiğinde darbeciler de geride kanlı izler bırakarak güvenli köşelerine çekildiler. Hâlâ arada bir çıkıp konuşurlar. Konuşurlar, çünkü aslında dümdüz edilmiş bir dünyada küçük, büyük, ulusal, uluslararası darbelerin, işgallerin “hizaya soktuğu” bir dünyada neoliberal politikalar artık mutlak egemendir. Başka politikaların mümkün olabileceği akıllara bile getirilememekte, böyle “deliliklerden” söz edenlere deli gözüyle bakılmakta, hatta ısrar edenlere “darbeci” bile denilebilmektedir. Oysa darbeci kendileridirler. ??? Ama benim asıl şaştığım bu darbeciler değil. Beni hayretler içinde bırakanlar, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün ağır sillesini yedikleri, tüm gerçeği, Türkiye’de neoliberal ekonomi politikalarının nasıl yerleştirildiğini bildikleri, darbecileri, onlara yol, yolluk veren sermayeyi iyi tanıdıkları halde, kimi eski arkadaşlarına “darbeci” diyebilen aydınlardır. Dönüp kitaplara bakarım. Olup bitenleri yazan bir kitap nasılsa vardır. Darbeleri, darbecileri anlatan kitaplar, yol gösterici satırlar bulunmaz mı, bulunur. 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler canı sıkılan rütbelilerin eseri olabilir mi? “Bir ulusun nasıl olup da üç beş ‘kişi’ tarafından gafil avlandığı ve direnç göstermeden tutsak alındığı açıklanması gereken bir şey olarak” kalmaz mı? Kalır. Benim aydınlarım bunları bilirler. Okumuşlardır. Üstelik moda olduğu günlerde yazmışlardır da. Peki, şimdi bir başka moda egemendir diye, o yazılanlardan kolayca vazgeçebilmek aydın olmakla bağdaşıyor mu? Değişen renkler içinde, yoğun sis altında kalın bir çizgi halinde hâlâ kendini gösteren gerçeği göremeyecek kadar kör mü oldu benim aydınlarım? eposta: [email protected] A KP iktidarı ile çöküşe geçen sağlık sistemi, bugün sağlık alanında çalışan hiç kimseyi memnun etmiyor. Yurttaş, hekim ve eczacıdan; eczacı ve hekim yurttaştan ve hepsi sistemden şikâyet ediyor. AKP iktidarının reform adı altında sunduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı” bu alanda çöküşün, yıkımın adı oldu. Hastalar, muayene ve tedavi olabilmek için gece 24.00’ten sonra sıra listesine adını yazdırmak için hastanelere gitmek için yola çıkarken; devletin anlaştığı özel hastanelerde ücretsiz muayene ve tedavi olacağını sanan yurttaşlar, binlerce YTL’lik faturalarla karşılaştı. Yurttaş ya hastanede pazarlık yapmak zorunda kaldı, ya tanıdık aradı ya da kamu kurumlarında kuyruk ve bürokrasi arasında ölümü seçti. IMF ve Dünya Bankası’ndan güç alan AKP hükümeti bütün karşı seslere rağmen sağlığı adım adım özelleştirmeye ve çöküşe götürdü. İşte sağlığın adım adım çöküşü… Yurttaş, SSK’nin bazı ilaçları karşılamaması nedeniyle kendi olanaklarıyla ilaçlarını alırken hastanelerde muayene olabilmek için sabah erken saatlerden itibaren kuyruğa girmek gerekiyor. ÖZELLEŞTİRME SAĞLIKTA AKP hükümeti, Genel Sağlık Sigortası için hazırlıklara, 7 Temmuz 2003’te yayımladığı genelge ile başladı. Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nca “Sağlık BakanlığıSSK Ortak Sağlık Hizmetleri Protokolü’’ imzalandı. Aşılamaz kuyruklar her hastanede görülmeye başladı. 2003: Özelleştirme hazırlıkları ise Emekli Sandığı’na bağlı sigortalıların özel hastanelerden yararlanmasını sağlamakla başladı. Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan “Özel Sağlık Kurumlarına Hasta Sevk, Usul ve Esaslarını Belirleyen Protokol’’ ile 1 Haziran 2003’ten itibaren, özel hastanelerde tedavi olan Emekli Sandığı hastalarının tedavi ücretlerinin karşılanacağı duyuruldu. Tedavi ancak hastanın ek ücret ödemesi ile mümkün olabildi. 2005: Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık ünitelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinin ardından, 370 sağlık tesisi ve 56 binin üzerinde personel Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Türkiye hiç görmediği kuyrukları tanıdı. 10 Şubat’tan itibaren SSK’liler serbest eczanelerden ilaç almaya başladı. Ancak bu kez SSK’deki ilaç kuyrukları serbest eczanelere taşındı. Nisan ayı başında, SSK’lilerin özel hastanelere sevksiz gitmesini sağlamak amacıyla, 33 özel hastane ile anlaşma imzalandı. Ancak özel hastanelere giden SSK’liler ya 60 YTL ’ye varan fark ücretleri ile karşılaştı. İlaç yok, kuyruk çok Erdoğan’ın, SSK hastanelerinin devri ve sağlık reformuyla ilaç sıkıntısının sona ereceği, kuyrukların biteceğine ilişkin açıklamalarına karşın sorunlar bir türlü çözülemiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi ve sağlık reformuyla ilaç sıkıntısının sona ereceği, kuyrukların biteceğine ilişkin açıklamalarına karşın getirilen düzenlemeler sağlık sektöründeki sorunları çözmedi. Erdoğan, şu açıklamaları yapmıştı: Çok ciddi bir kurumsal bütünleşme yapılıyor. Ama bu kurumsal bütünleşmenin yapıldığı dönemde yardımcı olması gereken merciler, yardımcı olması gerektiği yerde maalesef engelleme veya zorlaştırma politikalarının içine giriyorlar. Bu millet bizim milletimiz. Eğer harcamalarına varıncaya kadar iyi değerlendirdiğiniz zaman atılan adımın ne kadar isabetli olduğunu göreceksiniz. Kısa bir zaman içinde sistem oturacak, bundan hiç endişemiz yok. Bizler bu adımları atmadığımız zaman, bu konuyu eleştirenler gelsinler buna şimdi sahip çıksınlar. Böyle olumsuz bir yaklaşım sergilemek ülkemiz için isabetli bir adım değil. Allah aşkına soruyorum. Eczane hastanenin içinde olduğunda bunu eleştirenler, ‘SSK’li hastalar serbest eczaneyi niye kullanamıyor’ diyenler şimdi niçin alınan bu karara sahip çıkmıyorlar soruyorum. Halkımızın ortak bir talebi olduğu için bu yasayı çıkardık. Yalan, yanlış haberler uydurmanın anlamı yok. İstanbul, Ankara gibi illerde sistemden kaynaklanan bazı sıkıntılar olabilir. ‘Bu reçetedeki ilaç yok’ dedirtmeyeceğiz. Biz, SSK hastaneleriyle Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerin birleşeceğini söyledik. Ana muhalefet ‘olmaz’ dedi, ama oldu. Vatandaş ilaç için kuyruğa giriyordu. İlaçların tamamını alamıyordu. ‘Eczanelerin kapısı SSK’liye de açılacak’ dedik. ‘Olmaz’ dediler, ama biz başardık. SSK, BağKur, Emekli Sandığı birleşecek dedik. ‘Olmaz’ dediler. O da oldu. Yavrular artık hastanelerde rehine kalmayacak. ‘Bu maliyetin altından kalkılmaz’ dediler, ama hesabımızı iyi yaptık. Bundan böyle Emekli Sandığı mensubu nasıl serbest eczaneden ilacını alıyorsa, SSK’li de serbest eczaneden ilacını alacaktır. S 5 Aralık’ta SSK İlaç Fabrikası’nın hamSK İLAÇ FABRİKASI KAPATILDI madde stokunun tükenmesinden sonra, fabrikada üretim tamamen durduruldu. SSK hastaneleri eczanelerine, neredeyse 10 kata varan oranda ucuza ilaç sağlayan ilaç fabrikası kapatıldı. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer’in çalışmasına göre, SSK’nin tasfiyesinin bedeli ağır oldu. 2004 yılında, sosyal güvenlik kurumlarının toplam sağlık harcamaları 6.5 milyar YTL, ilaç harcamaları 2.5 milyar YTL iken toplam sağlık harcaması 2006 yılında 11.5, ilaç harcaması 5.3 milyar YTL ’ye çıktı. Aralık ayında yayımlanan “Bütçe Uygulama Talimatnamesi” ile uzman hekimlerce yazılmayan bazı ilaçların geri ödemesi yapılmamaya başlandı. 2006: 2006 yılı Bütçe Kanunu’nda, kamu sağlık kurumlarının, SSK, BağKur ve yeşil kartlı hastalara 2005 yılı sonuna kadar verdiği hizmetin karşılığı olan 3.5 milyar YTL alacağı bir kalemde silindi. Kamu hastaneleri, hastaya kullanacak malzeme alamadı. Fazla mesai yapan sağlık çalışanlarının büyük kısmı yoksulluk sınırında Emekçiler mutsuz ve yorgun ZEYNEP ŞAHİN Türk SağlıkSen, “Türkiye’de doktor dağılımı dengesiz” dedi. 2007: Hükümet, Torba Yasa ile ithal hekim, hekimlere mali sorumluluk sigortası, röntgen teknisyenlerinin çalışma saatlerinin uzatılması uygulamalarıyla yine eleştirilere neden oldu. Sağlık sisteminin en önemli ayağı olan birinci basamak sağlık hizmetleri, 24 Kasım 2004’te çıkarılan yasa ile aile hekimleri tarafından yürütülecek. TTB’ye göre, pilot illerde sistemin harcamaları 11 kat artırdığı belirlendi. 3 yıl önce yasası çıkarılan sistem ise karmaşaya döndü. Aile hekimleri sözleşmeli olarak çalıştırılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın 9 bin YTL ’ye hekim çalıştıracağız diye duyurduğu sistemde, hekimlerin yüzde 41’i aile hekimliği uygulamasına karşı çıkarak sözleşmeyi imzalamadı. Sağlık Bakanlığı ise sözleşmeyi imzalamayan hekimleri istekleri dışında görevlendirdi. Denizli’de 70, Eskişehir’de 70, Samsun’da 77 hekim sözleşmeyi imzalamayı kabul etmediği için sürüldü. AKP iktidarı döneminde çok sayıda kamu hastanesi ve sağlık ocağı kapatılırken özel hastanelerin sayısı arttı. 2000 yılında 261 olan özel hastane sayısı, Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği’nin çalışmasına göre 2006 sonunda 308’e ulaştı. Eczacılık alanında yapılan değişikliklerle 56 milyar dolar olan Türkiye ilaç pazarı, son 2 yılda 11 milyar dolara çıktı. Pazardaki ilaçların yüzde 65’ini ithal ilaçlar oluştururken ilaç pazarının yüzde 70’i yabancı sermayeli ilaç şirketlerinin eline geçti. A İLE HEKİMLİĞİ, TORBA YASA... Türk SağlıkSen Türkiye’nin doktor haritasını çıkardı Doktor başına 3 bin hasta ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk SağlıkSen’in araştırmasına göre Türkiye’de doktor başına 695 hasta düşüyor. Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlarda ise bu sayı 1375’e çıkıyor. Bakanlığın sağlık kuruluşlarında bir uzman doktora 3 bin 34, bir pratisyen doktora ise 2 bin 514 hasta düşüyor. Türk SağlıkSen, yaptığı araştırmayla “Türkiye’nin doktor haritasını’’ çıkardı. Hükümetin ithal doktor istemine gösterilen “Açık var” gerekçesinin gerçekçi olmadığına işaret edilen raporda, asıl sorunun doktor dağılımında olduğu vurgulandı. Sonuçlar kısaca şöyle: ? Son bir yılda bazı iller arasında doktor sayısı bakımından dengesizlikler oluştu. Buna göre, pratisyen doktor sayısı Bayburt’ta 44’ten 39’a düşerken, İstanbul’da 2 bin 242’den 2 bin 881’e yükseldi. En fazla doktora sahip il olan İstanbul’da, 3 bin 549’u uzman, 2 bin 881’i pratisyen olmak üzere 6 bin 430 doktor görev yapıyor. En az doktora sahip il olan Bayburt’ta ise 40’ı uzman 30’u pratisyen olmak üzere 79 doktor bulunuyor. Hakkâri’de ise Sağlık Bakanlığı’na bağlı 227 hekim görev yapıyor. Türk SağlıkSen Genel Başkanı Önder Kahveci, “Yabancı doktor uygulaması, Türkiye’yi hekim çöplüğüne döndürür. Sağlık sitemini kaosa sürükler’’ dedi. ÜRKİYE SONDAN İKİNCİ T Sağlık Bakanlığı yetkililerinin verdiği bilgiye göre Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa bölgesindeki 53 ülkesi arasında hekim sayısı bakımından sondan ikinci sırada yer alıyor. Bakanlık yetkilileri AB ülkelerinde her 100 bin kişiye ortalama 280, Türkiye’de ise 140 doktor düştüğüne dikkat çektiler. ANKARA Doktorlardan teknisyenlere değin neredeyse tüm sağlık çalışanları, AKP hükümetinin politikalarının mağduru olarak, 14 Mart Tıp Bayramı’na küskün girdi. Sağlık emekçilerinin büyük kısmı, yoksulluk sınırının altında maaş alıyor ve haftalık mesaisi 50 saati aşıyor. Türk Tabipleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ile eczacı odaları verilerinin ortaya koyduğu tablo şöyle: Türkİş’in Ocak 2007 rakamlarına göre Türkiye’de 2 bin YTL olan yoksulluk sınırına karşın, bir pratisyen doktor 1100, bir uzman doktor 1300 YTL maaş alıyor. Tıp fakültesinden mezun olan bir doktor adayı, mecburi hizmet yapmadığı sürece diplomasını alamıyor. Aynı doktorun uzmanlığını aldıktan sonra, 2. kez mecburi hizmet yapması gerekiyor. 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası’na tabi olan diğer meslek gruplarının aksine, doktorların haftalık mesai süresi 40 değil, 45 saat. Buna, nöbetler de eklenince, doktorluk, haftalık çalışma süresi en ağır meslek gruplarından biri haline geliyor. Performansa dayalı döner sermaye uygulaması ile iş yükü artarken çalışanlar arası rekabetin kızışmasıyla iş barışı zarar görüyor. Aynı hastanede çalışanlar arasındaki ücret farkı, 25 kata kadar çıkıyor. Kadrolu yerine sözleşmeli sağlık personeli istihdamına gidilmesi nedeniy le, sağlık emekçileri, düşük ücretle, tayin ve sosyal hakları sınırlı çalışma koşullarında hizmet veriyor. Hastanelere, sınavsız şef ve şef yardımcısı atamalarıyla kadrolaşmaya gidilirken, bu bilimsel ortamın zedelenmesine ve yöneticilerle doktorlar arasında anlaşmazlıklar yaşanmasına yol açtı. Sistemdeki değişimler nedeniyle hak kayıpları yaşayan hastalara, hükümetin dillendirdiği model ile uygulamadaki gerçekler arasındaki fark anlatılmakta zorlanıldığı için, doktorlar fiziki ve manevi şiddetine maruz kalıyor. SAĞLIKÇILAR TEPKİLİ: Ş Lise ve dengi okul meİDDET MAĞDURU zunu atama bekleyen sağlık personeli sayısı 48 bin. Ayrıca, 10 bin önlisans ile 25 bin lisans mezunu sağlık personeli ve 8 bin hemşire atama bekliyor. Radyoloji teknisyenleri, yarıya yakını kaçak olan merkezlerde yüksek kanser riski altında çalışıyor. Türkiye’deki röntgen cihazlarının yüzde 54’ü, mamografi cihazlarının ise yüzde 63’ü kalite kontrol standartlarına uygun değil. Kadın sağlık emekçilerinden yüzde 40’a yakını çeşitli türde şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan sağlıkçıların yüzde 45’i hemşire, yüzde 42’si ise ebe. Eczacılar, iflasın eşiğine geldi. Yapılan protokol gereği 18 iş gününde ödenmesi gereken ücretlerin, 75’ten 190 güne kadar çıkan aralıklarla ödenmesi eczane sahiplerini mağdur ediyor. Sahte ilaçtan bakanlık sorumlu İSTANBUL/ANKARA (Cumhuriyet) İstanbul’da “sahte ilaç şebekesinin” ortaya çıkması hasta ve hasta yakınlarını endişelendirirken İstanbul Eczacı Odası Başkanı Zafer Kaplan, sahte ilaç vurgunu ile suçlanan Burç Ecza Deposu’nun pazardaki payının binde 1 olduğunu, yurttaşların eczanelerden güvenle ilaç alabileceklerini söyledi. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer, ortaya çıkan şebekenin Sağlık Bakanlığı’nın, özel sağlık kuruluşları ve ilaç depoları üzerinde denetim eksikliğini ortaya çıkardığına dikkat çekti. İstanbul’da gerçekleştirilen “İksir Operasyonu”yla piyasaya sahte ve kullanım tarihi geçen ilaçlar süren 43 kişilik çetenin ortaya çıkarılması ilaç sektöründeki denetim sorununu gündeme taşıdı. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Kaplan, ilacın kutusunun üzerindeki seri numarası ve son kullanma tarihi ile iç ambalajındaki bilgilerin tutması gerektiğini, tutmuyorsa, ilaçtan kuşkulanmak gerektiğini vurguladı. Kaplan, “İlacın her aşamasını denetleme yetkisi ve sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’ndadır. Bu olay denetim eksikliğini göstermektedir” dedi. Ankara Eczacı Odası Başkanı Hilmi Şener ise yurttaşların internet üzerinden ilaç almamalarını istedi. CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear