25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 MART 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Türkiye suça batmış... “İktidarın paçalarından akıyor!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kadın Anıl Öçal: “Kadının rolü küçülüyor diyorlar ama sanayici ve işadamlarının hanım başkanı olarak Aydın Doğan’ın kızı, tehlikeye onay verecek kadar büyük oynadığına göre, bu durumda kadının değil, halkın rolü küçülüyor demektir!” Ya ğ m u r E k i m İstanbul’da ne oluyor? Eşkıya “boğaz”lıyor! NESİN Vakfı Başkanı Ali Nesin “Sevgili dostlar, dehşetengiz bir karalama kampanyasıyla karşı karşıyayız. Bunun sonunu hiç hayırlı görmüyorum. Sadece Nesin Vakfı açısından değil, Türkiye ve insanlık açısından da” diyor ve dertleşmek istiyor: “Eğer bunca özveriyle kurulan ve yaşatılmaya çalışılan bir çocuk kurumuna böylesine alçakça ve acımasızca çamur atılabiliyorsa, gerisi benim hayal gücümü aşıyor... Gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlandılar, televizyonlarda bangır bangır bağırdılar: Nesin Vakfı’nda tecavüz; vakıfta bakire kalmamış! Oysa hiçbir şey yok! Adli Tıp raporları tertemiz. Ama gene de haber yapıldı ve hakkımızda dava açıldı! Her şey doğru olsa bile, böylesine trajik bir olay böyle mi haber edilir? Toplumsal sorumluluktan vazgeçtim, hiç mi utanma arlanma yok? Tutuklanan gençlerimiz cezaevinde işkenceden geçtiler, aşağılandılar, korkutuldular, ölüm ve tecavüz tehditleri aldılar. Biri tabanlarına basamaz ve çenesi kenetlendiğinden konuşamaz bir halde ve beş kuruş parasız gecenin bir yarısında sefil bir durumda Bayrampaşa sokaklarının karanlığına terk edildi. Bu çocuk bir hafta boyuncu katı yemek yiyemedi ve tuvalete gidemedi. İnanıyorum demesine karşın, ‘Seni Allahsız’ diye dövmüşler. Önce jandarmalar, sonra gardiyanlar, daha sonra da mahkumlar. Aslında dövmek istedikleri Aziz Nesin ve düşünceleri elbet. Çocuklarımız iki günlük cezaevi ziyareti boyunca yaşadıklarını kaleme alıyorlar. İnanın bana, pek kolay olmuyor yazmaları. Bitirdiklerinde kamuoyuna sunacağım. İşkenceyi şikâyet etmek İnsanlık amacıyla aldığımız adli tıp raporları, ‘o kadar da önemli bir şey yok’ gibilerinden bir şey söylüyor. Dayak izlerini ben gözlerimle gördüm. Birinin dosyası takipsizlik aldı, itiraz ettik, sonucu bekliyoruz. Diğerinin şikâyeti halen soruşturuluyor. Bilen söylesin: Türkiye’de tecavüz suçlamasıyla tutuklanan kaç kişi iki gün sonra salıverilmiştir? En küçük bir emare olsaydı, sonuç böyle mi olurdu? Suçsuz çocuklarımı işkenceci devlete ihbar etmedim suçlamasıyla mahkemeye verildim. Hiçbir suçun cezası işkence olamaz diye düşünenlerdenim. 1.5 yıl hapsim isteniyormuş. Sanki umurumdaydı! Çocuk baktım diye hapse atacaklarsa, 1.5 yıl ne ki; 150 yıl atsalar ıslah olmam! Dostlar; toplumun Nesin Vakfı’na ihtiyacı olduğu sürece bu vakfı yaşatacağız, ama insanlık ölürse bize yer kalmaz ki! İnsanlığı kurtarmak gerekiyor!” Memleketimden Cinayet Manzaraları (1) Eşler arasındaki ilişkiler üçüncü kişileri ilgilendirmez, ilgilendirmemelidir, fakat ilişkilerin bozukluk düzeyi öldürmeölme noktasına geldiğinde olaya ilgisiz kalmak da olası değildir. Aynen 28 yaşındaki Cennet Ovacıklı ile eşi Ali Ovacıklı’nın ilişkilerinin geldiği nokta gibi. Çiftin bir de bebekleri vardır. Bir akşam bebeklerini alıp komşularına gitmişler, bir ara Cennet Hanım eşinden bir koşu eve gidip bebeğin biberonunu almasını istemiştir. Ali Bey eve gitmiş, fakat geri dönmemiştir. Evde bıçaklanarak öldürülmüştür. Polis araştırması, katilin Cennet Hanım’ın 17 yaşındaki sevgilisi H.K. ile onun 19 yaşındaki arkadaşı İ.İ. olduğunu ve cinayeti Cennet Hanım’ın planladığını ortaya çıkarmıştır. Katiller suçlarını itiraf etmişlerdir. Bu bir “aşk” cinayetidir. ??? İbrahim Doğan 26 yaşındadır. Eşi Nurgül’ü, bir buçuk yaşındaki kızları Azra’yı ve kardeşi Soncay’ı alıp Boğaz’da araba gezisine çıkmıştır. Sarıyer’de önlerindeki arabadan yol istemiştir İbrahim Doğan. Vay sen misin yol isteyen?! Öndekiler, Bahadır Keskin ve Akın Alabur arabadan inince İbrahim Doğan da inmiştir arabasından. Arabadan inişi sonu olmuştur İbrahim’in, iki arkadaş tarafından kargatulumba Boğaz’a atılmıştır. Abisini kurtarmak için Soncay da suya atlamış, Bahadır Keskin ile Akın Alabur olay yerinden kaçarlarken iki kardeş boğularak can vermiştir. Bu bir “yol isteme” cinayetidir. ??? Geçen yıl altın taciri Mehmet Kula İzmirÇeşme yolunda otomobilinde ölü olarak bulunmuştu. Polis, uzun çalışmalardan sonra katilin Gürcan Bulut olduğunu belirlemiştir. Bulut yakalandığında, “Piyasaya borcum vardı. Bunu bilen Mehmet Kula, eşimle birlikte olması karşılığında bana para vereceğini söyledi. Ben de ahlaksız teklif karşısında kendimi kaybedip öldürdüm” demiştir. Önce hakkında yaşam boyu hapis istenen katil, cinayeti ağır tahrik altında işlediği kanaatine varıldığından 10 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu bir “ahlaksız teklif” cinayetidir. ??? Şanlıurfa’da yaşayan 13 yaşındaki S.A. evde otururken duvarda bulunan ruhsatsız av tüfeğini indirip oynamaya başlamıştır. Yanlışlıkla tetiğe dokununca, namludan çıkan saçmalar, karşısında oturan 15 yaşındaki ağabeyi B.A.’nın başına saplanmıştır. Hastaneye kaldırılan B.A. kurtarılamamış, S.A. ise gözaltına alınmıştır. Bu bir “oyun” cinayetidir. ??? İzmir’de bir oto yıkama istasyonu sahibi olan, bir çocuk babası, 43 yaşındaki Saim K. Buca’da kiraladığı evinde 9 Mart günü boğazı kesilerek öldürülmüştür. Öldürüldüğünde üzerinde kırmızı kadın külotu, kombinezon; parmağında kadın yüzükleri, kulağında da küpe bulunmaktaydı. Maktulün 13 yıllık hekim eşi, “Kocam metroseksüeldi. Farklı bir cinsel eğilimi olduğunu sanmıyorum” demiştir. Polis, buna rağmen Saim K.’nin bir erkekle ilişkiye girip girmediğini araştırmaktadır. Biz “şimdilik” kaydıyla eşinin söylemini dikkate alıyoruz. Bu bir “metroseksüel” cinayetidir. ??? İzmir’de hurdacılık yapan 18 yaşındaki Doğan Gök asabi mizaçlı bir delikanlıdır. Çok sayıda suçtan sabıkası vardır. 2005 yılının eylül ayında kendinden bir yaş büyük tekstil işçisi Ferhat Diler ile tartışmış, bu arada elindeki ruhsatsız pompalı tüfeğiyle Ferhat’a kurşun yağdırmıştır. Ne var ki Ferhat hiçbir yara almazken kurşunlar o sırada sokakta oynayan yedi yaşındaki Şehmuz coşacak’ın bacağına isabet etmiştir. Çocuğun sağ bacağı diz altından kesilmiştir. Üç ay sonra yakalanan Doğan Gök 85 gün hapis yatmış, Şehmuz coşacak’ın bacağının kesilmesine neden olmaktan 8 ay hapse çarptırılmış, bu ceza daha sonra 4 bin 800 YTL “para” cezasına çevrilmiştir. Sanık, tartışma sırasında Ferhat Diler’i sözlü olarak tehdit ettiği nedeniyle ise 1 yıl 4 ay “hapis” cezasına çarptırılmıştır. Türkiye’de bacak kestirmenin cezası “para”, tehdit etmenin ise “hapis”tir. Bu bir “hukuk” cinayetidir. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) Gerzek İlker Çamkır: “Cumhuriyete sahip çıkanlara karşı çıkan ‘tescilli tehlike’nin hâlâ farkında olmayanlara ne denir?” SESSİZ SEDASIZ (!) Berlin’deki Talat Paşa Yürüyüşü BERLİN Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’in, geçen yıl Berlin’de düzenlenen Talat Paşa Yürüyüşü’ne ilişkin bir açıklaması var. Bülent Esinoğlu’nun geçen hafta İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmediği için Lozan’da yargılanması sırasında yaşanan olayları Vaziyet’e anlatırken Berlin’deki yürüyüşü anımsatıp “Berlin’de kendi Büyükelçimiz bile bize karşı tavır almış ve Türk derneklerine yazı yazarak Berlin Talat Paşa Yürüyüşü’ne katılmamalarını Türk derneklerinden istemiş, hatta baskı yapmıştı” ifadesi üzerine Mehmet Ali İrtemçelik şöyle dedi: “Bu ifade gerçeği yansıtmıyor. Büyükelçi olarak Türk derneklerine yazı yazdığım ve baskı yaptığım iddiası tamamıyla asılsızdır. Berlin’deki yürüyüş için yapılan hazırlıklar sırasında ‘Berlin’i yakarız’ gibi bir ifade kullanılması Alman kamuoyunda korkuya varan bir rahatsızlık yaratmıştı. Yürüyüşü düzenleyenlerle aynı çizgide bulunmasına rağmen Almanya’daki birçok Türk derneği salt bu nedenle yürüyüşten kendilerini uzak tuttular.” Bu arada EğitimSen Genel Başkanı Alaattin Dinçer de, kurum olarak Ermeni soykırımı iddiaları hakkında bir rapor hazırlamadıklarını ve herhangi bir karar almadıklarını belirterek “Ermeni diyasporası bizim adımızı kullanıyor olabilir” dedi. Sheker Mehmet Ali Kılınç: “Şekerim kelimesinin ‘shekerim’ yapılarak milli olduğunu gördükten sonra Antalya’da tabelasına ‘börekchi’ yazdığı için kızdığım börekçiden özür diliyorum.” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Karayolları’nın ‘Boğaziçi arsası’... Yeryüzünde iki kıtanın karşılıklı ve “yakından” bakıştıkları “yegâne” güzelliğin sahibi olmak; tarihimizin bu çok özel armağanını “betonlaştırarak pazarlamak” mı demektir? Hele, “İstanbul’a sevdalı” olmak, bu kentin “sevda” değerlerini ona buna “açık arttırma”yla teslim etmek mi demektir? Hatta, “İstanbul’a hizmet ibadettir” gibi ulvi sözler, bu kentin her yerine sadece “arsa” gözüyle bakmak mı demektir?.. Boğaziçi’nin “bağrı”na yaslanmış Karayolları arazisinin geçen haftaki satışından bu yana herkes soruyor: “Ne diyorsun?” Ne demeliyim?.. Ne yazsam “kesmeyecek”? Örneğin, 800 milyon dolarla “yüzleri güldü”ğü söylenen özelleştirmecilere, aynı satışın “yüz kızartıcı” olduğu nasıl anlatılabilir ki? Ya da “projemiz İstanbul’a çok yakışacak” diyen yeni mülk sahiplerine, “Boğaziçi manzarasını pazarlamak” amacını taşıyan her projenin “İstanbul’a ihanet” olacağı hangi sözcüklerle söylenebilir? Bu gözü dönmüş “emlakçi siyaset” ve müşterileri, dünyanın kıslarda hükümete tanınan “özel yetki”lerle sağlandı. Ne var ki hukuk devletinde hiçbir yetki “sınırsız” değil… “Boğaza nazır ve yeraltı hariç 3 emsal” buyuranlar da “şehircilik sınırları” bir yana, hukukun kendisini bile “aşmış” durumdalar. İşte, yakında “yargı”nın da sorgulayacağı “hukuk dışı”lıklardan bazıları: Satılan arazi, 1970’lerde “Boğaz Köprüsü bağlantı yolları ve kavşakları” için kamulaştırılmış alanlardan “arta kalan” yer… Oysa devletin kamulaştırdığı bir arazi, daha sonra “kamulaştırma amacına aykırı” kullanılamaz. Yani, vatandaşın elinden “yol yapacağım” diye alınan yer, daha sonra “rant tesisleri” için pazarlanamaz. Yani devlet, kamulaştırmayla “arsa spekülasyonu” yapamaz… Kaldı ki Boğaziçi Yasası’nın temel amacı da her türlü imar uygulamasında, öncelikle “peyzajın korunması”dır. Bu yasa “var”ken, bina yüksekliklerini “serbest” bırakan bir plan nasıl onaylanabilir? Dünyada hangi peyzaj, yüksekliği “sınırlanmayan” yapılaşmalarla korunabilir? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN kandığı yamaçlarımızdaki devasa “yatırımları”yla, İstanbul’un görmüş geçirmiş zarifliğini; şarkılara dönüşmüş, şiirlere dize olmuş, ressamlara ilham vermiş peyzajını, adeta yere yatırarak ayaklar altına alacaklar… Ne yazmalı ki bu tarihsel günahlarını fark edebilsinler?.. Boğaziçi peyzajı, bir doğa mucizesinin yüzlerce yıllık kültür ve uygarlık birikimlerimiz tarafından “özenle sarmalanma”sını yansıtır… Bir hükümet ki bir daha asla yaşanmayacak bu tarihsel buluşmayı bile “özelleştirme hırsı”na kurban edebiliyor… Bir yerel yönetim ki “gözetmekle yükümlü” olduğu aynı hazineye karşı vefasız… Bir bakanlık ki “çevreyi ve toplumu gözeten kent planlaması”na değil, tam tersine talan düzenlemelerine onay verebiliyor… Siz olsanız ne dersiniz? Bu “kamu”(!) yöneticileri hakkında ne düşünür; nasıl yazıya dökersiniz? Bu “vahim” durum, “rekor fiyat”la satışın, “imar” kararlarındaki “hukukla inatlaşma”sında da var… Arazideki 800 milyon dolara müşteri bulan “yapılaşma hakkı”, bu amaçlarla çıkartılan yeni yasa Sözde “kamu yararı”na onaylanan aynı plana göre, 100 dönümlük “Boğaziçi arsası”nda sadece 8 dönüm “bahçe” kalacak! Oysa, sıradan bir yerde bile bu oran yüzde 40’larda… Projede ise yer altı katlarıyla birlikte 600 bin m2’yi bulacak bu “Boğaziçi yapısı”(!)nın sadece 3 bin m2’si, yani yüzde 5’i “sosyal ve kültürel” işlevlere ayrılmış; yüzde 95’i satılık ya da kiralık rezidanslar, işyerleri, dükkânlar ve ofis daireleri… Sosyal hizmetlere ayrılan böylesine “simgesel” bir oranın kamu yararını sağlayacağını hangi hukuk kabul edebilir? Merak ettiğimiz bir konuyu da aynı satışı “özelleştirme zaferi” olarak alkışlayan şu ünlü “medya ekonomistleri”ne soralım. Karayolları Genel Müdürlüğü özelleştirilmediğine göre, bu kurumun elinde kalmış bir araziyi “imarlı arsa”ya dönüştürerek satmaya; “başka bir isim” bulmak gerekmez mi? Kim bilir bunun adını da belki yargı koyar; devlet yönetimi ile “emlakçilik” arasındaki farkı, ekonomi yazarlarımız yerine “mahkeme kararı”yla öğrenebiliriz… ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Tarhanaotu” da deni 1 len kokulu bir 2 bitki... Derviş 3 selamı. 2/ 4 Madenleri 5 yontmada kullanılan çe 6 lik araç... Ta7 ze sığır gübresi. 3/ Otel, 8 lokanta gibi 9 yerlerde şap1 2 3 4 5 6 7 8 9 ka, palto gibi eşyaların konulduğu yer. 4/ 1 T A R A K D İ Ş Z UM Adıyaman’ın bir il 2 A B A R A E çesi... Kimi ağaçlar 3 R İ T A L İ N 4 A R A K K İ L T dan elde edilerek ciN A B E K A R lacılıkta kullanılan 5 K A B D O bir tür zamkreçine. 6 Ç İ Y AM İ N 5/ Halk dilinde kır 7 I R A K mızı pul bibere veri 8 N E E L N İ NO len ad... Rey. 6/ Sod 9 MA L T A OM yum elementinin simgesi... Japon mafyasına verilen ad. 7/ Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 8/ Arapçada “ben”... Bir peygamber. 9/ Çalıştırıcı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Teknecik” de denilen, sarı çiçekli ve otsu bir bitki. 2/ Bir tümceyi oluşturan birimlerden her biri... Buhar banyosu. 3/ Lokantada garsonların vazgeçilen yemeği mutfağa bildirmek için söyledikleri söz... Erzurum yöresine özgü, yarma ve yoğurtla yapılan çorba. 4/ Çinko. 5/ Afrika’nın güney ucundaki burnun adı... Buyurucu. 6/ Yaz yağmuru... “Ayrılık ateşten bir / Nazlı yârdan hiç haber yok” (Türkü)... Tavlada “üç” sayısı. 7/ “Sağan” da denilen bir kuş. 8/ Çok yiyen, obur... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 9/ Akıl... Küçük tuzlu bisküvi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear