24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 MART 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Yoksulluk sınırı 1115 YTL’ye yükseldi ? Türkiye KamuSen’e göre, çalışan bir kişinin yoksulluk sınırı 1115 YTL ’ye, açlık sınırı da 854 YTL ’ye yükseldi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye KamuSen tarafından hazırlanan, “Şubat Ayı Asgari Geçim Endeksi’’nde, çalışan bir kişinin yoksulluk sınırının 1115 YTL’ye yükseldiği bildirildi. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim sınırı 2 bin 235 YTL olarak belirlendi. Sonuçların, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim sınırının bir önceki aya göre yüzde 0.47 oranında arttığını gösterdiği ifade edilen endekste, çalışan tek kişinin açlık sınırının ise bir önceki aya göre yüzde 0.63 oranında artarak 854 YTL’ye yükseldiği bildirildi. Araştırmada, 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamının ise şubat ayında 854 YTL olarak tahmin edildiği belirtildi. 4 kişilik ailenin aylık gıda harcaması toplamı 495 YTL olarak gerçekleşti. Araştırmada, şu bilgilere yer verildi: “Şubat 2007 itibarıyla ortalama 945 YTL 93 Ykr ücret alan bir memurun yaptığı gıda harcaması, maaşının yüzde 52.35’ini oluşturmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu verilerinde bulunan konut gideri Şubat 2007 ortalama maaşının yüzde 37.95’ine denk gelmiştir. Bir memur, maaşının yüzde 90.03’ünü gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalmıştır.” “Bağımsız”(!) Merkez Bankacılığı Küresel finans piyasalarında son iki haftadır yaşanan çalkantılar, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu “Yükselen Piyasa Ekonomileri”nde, “Acaba bu çalkantı sonrasında bir sermaye kaçışı yaşanır mı?” kaygısı yaşatmakta. “Yükselen Piyasa Ekonomileri”ne 2006 yılında akan dış sermaye 417 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu rakam, 1998’de, yani Asya krizinin hemen sonrasında, sadece 58 milyar dolar idi. “Bu çaplı bir finansal daralma yeniden yaşanacak mı?” endişesi küresel piyasaları ve merkez bankalarını kaygılandırmaya devam ediyor. Küresel finans piyasalarında yukarıdaki sözü edilen işlem hacmi içerisinde giderek önem kazanmaya başlayan spekülatif işlemlerden birisi de “carry trade” uygulaması. Türkçemizde veciz bir ifadeyle, “taşıma suyla değirmeni döndürmek” şeklinde tanımlayabileceğimiz “carry trade” kavramı ile “uluslararası piyasalarda herhangi bir ülkeden düşük faizle dövizle borçlanıp, başka bir ülkede getirisi daha yüksek finansal varlıklara yatırım yapma” işlemi kastediliyor. İşlemi şöyle bir örnek ile açıklayalım: “Yabancı” bir finans yatırımcısı, faizlerin çok ucuz olduğu Japonya ya da benzeri bir ülkeden borçlanıyor. Ucuza borçlanarak elde ettiği Japon Yeni fonları, söz gelimi Türkiye’ye getiriyor. O günkü döviz kurundan TL’ye çeviriyor ve daha yüksek faiz veren bir finansal varlığa yatırıyor. Türkiye’de, örneğin “devlet iç borçlanma senetleri (DİBS)” üzerinden sunulan yüzde 22’lik faizler ile Japonya’da neredeyse yüzde 1 düzeyinde olan faiz farkı karşılaştırıldığında, bu işlemin ne kadar tatlı kârlar sunduğunu ve uluslararası finans tekellerinin iştahını ne denli kabartmakta olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Dönem sonunda, vadesi bitmiş olan kâğıtlar satılıp, TL’den tekrardan Japon parasına dönülüyor.Türkiye’den yüzde 22 faiz geliri kazanmış olan fonlar, Japonya’da sadece yüzde 1 civarında faiz ödemesi yaparak nemalanıyor. Küresel finans dünyasının spekülatif kazançları şiştikçe şişiyor. Aşağıdaki grafikte Merkez Bankamızın “enflasyon hedeflemesi” uygulamasına geçtiği Ocak 2006’dan bu yana Türkiye’nin uluslararası “carry trade” yatırımcılarına sunmakta olduğu spekülatif getirisinin büyüklüğü gösterilmekte. Hesaplamalardan, Türkiye’nin uluslararası finans spekülatörlerine sene başında ortalama olarak yüzde 1216 civarında bir getiri sunduğu anlaşılıyor. “MayısHaziran çalkantısı” sırasında Türkiye’de yaşanan yüksek oranlı kur aşınması (devalüasyon) neticesinde bu işlemin sunduğu spekülatif kazançlar eriyor ve neredeyse sıfırlanıyor. (Bu şartlar altında Türkiye’den sermaye çıkışı olmasına şaşırmamak gerek.) TC Merkez Bankası’nın, sıcak paraya dayalı sermaye girişlerini özendirmek üzere temmuz ayından başlayarak “aktif” bir faiz politikası güttüğü, şekilden rahatlıkla takip edilebiliyor. Böylelikle, uluslararası finans sermayesine sunulan “carry trade” getiri oranlarının yılın son çeyreğinde tekrardan yüzde 15 düzeyine değin yükseltildiği anlaşılıyor. ABD ve AB ekonomilerinde faiz oranlarının yüzde 34 düzeyinde seyrettiği bir ortamda, Türkiye’nin sunmakta olduğu böylesine yüksek finansal olanaklar, ülkemizi “yükselen” piyasa ekonomileri arasında kuşkusuz daha ayrıcalıklı bir konuma getiriyor! 3 yıl içinde 600 milyon dolarlık yatırım yapacak holdingin hedefi yüzde 21’lik büyüme Borusan’ın gözü enerjide Harvey Nichols’ı İstanbul’a getiren Unitim Holding yeni anlaşmalar yaptı ? Borusan Holding, geçen yılki cirosunu 2 milyar 343 milyon dolara çıkardı. Holding Murahhas Azası Uğur, yeni işler konusunda arayış içinde olduklarını, en yakın konu olarak enerjiye odaklandıklarını ve hidrolikle ilgilendiklerini söyledi. Ekonomi Servisi Borusan Holding’in yıllık kamuoyu bilgilendirme toplantısında konuşan Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkanı A. Ahmet Kocabıyık, Borusan açısından 2006’nın iyi geçtiğini, tahminlerinin ilerisinde bir büyüme ve kârlılık artışı elde ettiklerini söyledi. Kocabıyık, 2006’ya adım attıkları günlerde yüzde 15’lik bir büyüme öngördüklerini ifade ederek “Oysa konsolide ciromuz yüzde 20 artışla 2 milyar 343 milyon dolara ulaştı. Bu nedenle mutluyuz” dedi. Borusan Holding Murahhas Azası Agah Uğur da 2007’de yüzde 21’lik bir büyüme beklediklerini belirterek odaklandıkları çelik, distribütörlük, lojistik ve telekom faaliyet alanlarının tümüne yayılan bu büyüme ile 2007’de konsolide cirolarını 2.8 milyar dolara ulaştıracaklarını düşündüklerini söyledi. Uğur, geçen yıl yeni işler konusunda bir arayış içerisinde olduklarını da vurgulayarak şunları söyledi: “Hangi işkolları hem cazip olabilir hem de bize uygun olabilir diye baktık. Arayışımızın son aşamasına geldik. Şu anda net bir tanım yok. En yakın olduğumuz konunun enerji olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’de yeni iş alanları olacak, güçlü olduğumuz konularda da yeni coğrafyalar Süper zenginlere ‘hiper’ markalar Ekonomi Servisi İstanbul’a “kralların mağazası” olarak bilinen Harvey Nichols’ı getiren Unitim Holding, üst gelir grubuna hitap eden yeni markalarla anlaşmalar yaptı. Unitim, dünyaca ünlü lüks giyim markası Chanel’in Harvey Nichols bünyesindeki butiğini sonbaharda açıyor. Holding ayrıca Fendi, Sephora, Aldo markaları ve Madonna, Sarah Jessica Parker gibi ünlülerin tercih ettiği sayılı ayakkabı tasarımcılarından Manolo Blahnik’in mağazasını, yarın Blahnik’in katılımıyla açacak. Unitim Holding’in 2006 yılı değerlendirmesi ve 2007 hedeflerinin ele alındığı basın toplantısında konuşan Unitim Holding Yönetim Kurulu Başkanı Burç Cemiloğlu, Türk yurttaşlarının Türkiye’deki lüks perakende sınıfının büyüklüğü kadar yurtdışından alışveriş yaptığını, en az 500 milyon dolar olan bu parayı yurtiçine çekmeyi hedeflediklerini bildirdi. İstanbul’u Milano, Londra, Paris yapmayı istediklerini, 34 sene sonra çoğu kişinin Milano yerine İstanbul’a gelmeyi tercih edeceğini dile getiren Cemiloğlu, 30’a yakın lüks markanın İstanbul’da olmak istediğini söyledi. Tommy Hilfiger, Camper, Accessorize, GStar, Bally, Pink markalarını Türkiye’de satan Unitim’in performansını anlatan Unitim Perakende Grubu Başkanı Cem Eriç de gruba bağlı markaların 23.403 metrekarede hizmet veren 139 satış noktası bulunduğunu, hedeflerinin 2007’de 33.511 metrekareyle 198 satış noktasına ulaşmak olduğunu kaydetti. Bu yıl için Unitim, Romanya’yı da pazarlar arasına katarak 7 ülkede, 17 şehirde 40 mağazaya ulaşmayı hedefliyor. Unitim’in üst düzey yöneticileri soruları yanıtlarken 2008’de Çin’de yapılacak olimpiyatlarda Sarah kullanılacak formaları Düzce’de Jessica Parker, bulunan şirketleri İmteks Giünlü tasarımcı yim’de üreteceklerini Manolo açıkladı. İmteks 2006 Blahnik’in yılında 42 milyon ayakkabılarını dolarlık ihracat yaptı. tercih ediyor. peşindeyiz.” Hidroelektrik santrallarla ilgilendiklerini belirten Agah Uğur, “Oradaki dengeleri görmeye çalışıyoruz. İşbirliği yapmaya çalıştığımız birkaç firma var; küçük oyuncu olmayacağız” şeklinde konuştu. Koç orkestra şefi oluyor Kocabıyık, bir soru üzerine Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç’a Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın ekim ayında gerçekleştireceği yardım konserinde bir parçada şeflik yapmasını teklif ettiklerini söyledi. Kocabıyık, “Rahmi Bey bize söz verdi, ekim ayında bekliyoruz. Yardımın miktarı 25 bin Avro. Çalışmalar henüz başlamadı. Eminim Rahmi Bey, çok kısa zamanda bu işi öğrenecektir” diye konuştu. Türk Mali Piyasalarında Spekülatif Finansal Arbitraj Geliri (%) Sanayi üretimi yüzde 5.8 arttı Ekonomi Servisi Sanayi üretimi, 2006 yılının son çeyreğinde (ekimkasımaralık), bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 5.8 artış gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2006 yılının son 3 aylık dönemi ve 12 aylık ortalamalara göre sanayi üretim endeks sonuçlarını açıkladı. Buna göre, sanayide yılın ilk çeyreğinde yüzde 3.4, ikinci çeyreğinde yüzde 8.2, üçüncü çeyreğinde ise yüzde 5.7 olan üretim artışı, son çeyrekte yüzde 5.8’e yükseldi. 2006 yılında 12 aylık ortalamalara göre de, sanayi üretimi yüzde 5.8 arttı. Artış oranı devlette yüzde 6.7, özel sektörde ise yüzde 5.6 oldu. Geçen yıl 12 aylık ortalamada, iktisadi faaliyet kollarına göre madencilik sektörü yüzde 4.4, imalat sanayinde yüzde 5.6, elektrik ve gaz ve su sektöründe de yüzde 9.1 oranında üretim artışı yaşadı. Kaynak: TCMB ve DPT verilerinden kendi hesaplamalarımız. Bu arada Türkiye’ye yüksek hacimde döviz girdisi sağlanmış oluyor. Ancak reel yatırımlar ile ilgisi olmayan bu tip “sıcak” nitelikli, spekülatif sermaye, ulusal ekonomide yeni iş sahaları açmak ya da teknoloji getirmek gibi kazançlar sağlamak şöyle dursun, Türk Lirası’nı aşırı değerli hale getirerek ithalatımızı kamçılıyor ve dış borçlarımızda da yeni yükler getiriyor. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin “siyasetten” bağımsız (!) Merkez Bankası’nın, aslında uluslararası finans sermayesinin kaprislerine ve tehditlerine son derece “bağımlı” koşullar altında görev yaptığı da anlaşılıyor. Üstelik, söz konusu bağımlılık ilişkisi sadece Merkez Bankası’nın para politikalarıyla sınırlı kalmayıp, artan dış borç yükü ve ithalat bağımlılığı neticesinde tüm iktisadi ve siyasi bağımsızlığımızı da tehdit eder bir biçimde şiddetleniyor. CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear