01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER Yabancı dil sorularının da olacağı yeni sınavlar 6, 7 ve 8. sınıfların sonunda uygulanacak DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Zorunlu Bir Kişisel Açıklama Otuz üç yıl önceki bir anımla başlayayım. Yıl 1974, Mehmet Barlas’ın TRT’ye gitmesi üzerine dış politika yazarı olarak Cumhuriyet’e gireli birkaç ay olmuş... Daha hâlâ bulutların üstünde dolaşıyorum. O günlerde, Dışişleri Bakanı olan Turan Güneş, Çin’e resmi bir gezi yapıyor. Bizim gazeteden de, benim katılmamı istediğini belirtmiş yönetime. O sırada Genel Yayın Müdürümüz Oktay Kurtböke, Öyle şey olmaz! Gazetemizden Bakan Bey’in gezisine kimin katılacağına biz karar veririz, diyor. Sonra da, Kocaeli muhabirimizi gönderiyor. Olayı öğrendiğim zaman, ilkeli davranışından dolayı Oktay’a hak verip kutladım, içimde en ufak bir kırgınlık olmadan... Olayı anımsamamın nedeni, bütün gazetelerde yayımlanan, “Genelkurmay andıcı” ile ilgili haber. Belirtmeye gerek var mı bilmiyorum, bu tür değerlendirmelerin son derecede yanlış olduğunu düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, “TSK karşıtı” değerlendirmesi ne kadar yanlış ise, “TSK yandaşı”, “TSK’ye olumlu bakar” değerlendirmeleri de o kadar yanlıştır. “Kalpaksız Kuvayı Milliyeci” diye anılan, TC’nin laik demokratik hukuk devleti niteliğini korumak için canını veren, bütün yurtseverlerin kahramanı olan Uğur Mumcu, “Sakıncalı Piyade” adlı Türk yazınının başyapıtlarından olan kitabında; vatani görevini yaparken, er çıkarıldığı günlerde çektiği sıkıntıları anlatır. TSK’nin o sırada Uğur’un yedek subaylığını sakıncalı gören değerlendirmesinden şu anda bu kurumun mensubu olanlar içinde hoşnut olabilecek bir izan sahibi bulmak mümkün müdür? ??? Daha askerlik görevime başlamadan önce, 12 Mart askeri yönetiminin üst kademelerinden gelen emirle tutuklandım. Altı ay yattım. Yedek Subay Okulu’ndan sonra dil sınavını kazandığım için atandığım Yıldız Harp Akademisi’nden Bayburt’a sürüldüm yedek teğmen rütbesiyle. Daha sonra, askeri mahkemede yargılandığım için açığa alındım ve askerliğimi de açığa alınmış şekilde tamamladım. Yargılandığımız davada da, askeri mahkemenin oybirliğiyle aldığı kararla beraat ettik. Yattığımız yanımıza kâr kalmıştı, ama asıl olayı 12 Eylül askeri rejimi sırasında yaşayacaktım. Bu kez 28 ay tutuklu kaldım, yine hakkımda hiçbir mahkumiyet kararı olmadan... Zaten mahkum da olsaydım, bir 20 gün fazla yatmış olacaktım. O da yanımıza kâr kaldı... Ara dönemler dediğimiz dönemlerde hiçbir mahkumiyet kararı olmadan nahak yere toplam 44 ay hapis yatmış olmam, “sakıncalı teğmen” olarak sürülmem, tabancama, sakıncalı olduğum için mermi bile verilmemesi, benim kimileri gibi TSK’ye olumsuz yaklaşmam, kızgın olmamı mı gerektirirdi? TSK, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumuydu. Onun varlığını ve niteliğini korumakla yükümlüydü, tarihinde kimi yanlışları olmuş olsa da, bu niteliğini koruduğuna inanıyordum.. TSK’ye husumet TC’ye husumet değil midir? ??? 12 Eylül rejiminde içerde yatarken takma adla yazdığım yazılarda da belirttim, birçok kez de yineledim. Cumhuriyet döneminde yaşadığımız askeri darbelerde, sivillerin sorumluluğu ve kusuru asgari, askerin sorumluluğu kadardır. Bu düşünceyi ileri sürmek, askeri darbeleri istemek ya da övmek midir? Askeri darbelerin, hiçbir şeyi çözmedikleri, yaşadığımız örneklerle görülmüştür. Ama bu gerçeği görmek, bu darbelerin sivillerin büyük kusurları, aymazlıkları yüzünden olduğu gerçeğine sırt çevirmeyi mi gerektirir? Kimileri, doğru ya da yanlış biçimde, Türkiye’de orduyu, demokrasinin onsuz olmazı laikliğin güvencesi olarak görüyorlarsa, bunda hiç mi politikacıların ve sivillerin kusuru yoktur? Bir gazeteciyazar olarak görevim, doğru bildiğim haberi iletmek, doğru olduğunu düşündüğüm fikri savunmaktır. Bunu yaparken de, yalnız ve yalnızca, insan haklarına saygılı, laik, demokratik bir hukuk devleti olmasını istediğim Türkiye Cumhuriyeti’nin yandaşı olmayı görev bilirim. Bunu yaparken de, ister Genelkurmay’dan ister hükümetten, ister başka bir makamdan gelsin, her türlü sübjektif değerlendirmeye karşı çıkmak görevimdir. Bu açıdan, Genelkurmay’ın Hilmi Özkök dönemindeki değerlendirmelerini de eleştiririm, AKP hükümetinin aynı yöndeki değerlendirmelerini de... Unutmayalım, Kanaltürk ve Başkent TV muhabirleri Başbakanlık’a alınmıyor.. kimi gazeteciler, AKP iktidarının uyarılarıyla ya başyazarlıktan alınıyor ya da işlerinden oluyorlar. Genelkurmay andıcını eleştirirken, AKP iktidarının aynı doğrultuda, hatta daha da vahim olan icraatını görmezden gelenlere de, kusura bakmayın ama, “demokratözgürlükçüliberal” falan diyemem. OKS yerine yıl sonu sınavı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2009’da kaldıracağı Ortaöğretim Kurumları Seçme Sınavı’nın (OKS) yerine, 3 sınavlı yeni bir sistem getirecek. OKS’nin tersine yabancı dil soruları da yöneltilecek yeni sınavlar 6, 7 ve 8. sınıfların sonunda uygulanacak. İlk sınav gelecek yıl yapılacak, sınavların yanı sıra ilköğretim başarı puanları ve davranış notları da öğrencinin liselere yerleştirileceği notun hesaplamasına dahil edilecek. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, dün bakanlıkta düzenlediği basın toplantısında, OKS’nin kaldırılma gerekçelerini açıklayarak uygulanacak yeni sistemi anlattı. Çelik, mevcut OKS sisteminin barındırdığı olumsuzluklar yüzünden kaldırılmasının ? İlk sınav gelecek yıl yapılacak. Sınavların yanı sıra ilköğretim başarı puanları ve davranış notları da öğrencinin liselere yerleştirileceği notun hesaplamasına eklenecek. Gelecek yıl 6. ve 7. sınıf öğrencileri ilk kez Seviye Belirleme Sınavı’na girecek. Bu yıl 6. sınıfta okuyan öğrenciler ise Seviye Belirleme Sınavı’na girmeyecek. OKS, tamamen 2009’da kaldırılacak. uygun olacağına karar verdiklerini belirterek söz konusu olumsuzlukları “öğrencileri yaşama hazırlamaktan uzak olması, yeni müfredatla uyum sağlamaması, öğrencinin aldığı tüm derslerin değerlendirilmesine olanak tanımaması, test çözmeye odaklanan çocukların sanat, spor, bilişim, çevre, trafik gibi derslere ilgi göstermemesi dolayısıyla gelişimlerinin eksik kalması, zaten ergenlik stresiyle boğuşan öğrencilerin bir de sınav stresi yaşaması ve artık yükseköğretime ilk adım niteliği taşıyan OKS’nin yol açtığı stresle tüm öğrencilerin başa çıkamaması, dershaneye gidemeyen ve okul dışı kaynaklara ulaşamayan öğrenciler açısından fırsat eşitsizliği doğması ve okulun öneminin azalması” olarak sıraladı. Çelik, OKS’nin tamamen 2009’da kaldırılacağını anımsatırken geçiş sürecini ve yeni sistemi ise şöyle açıkladı: ? Bu yıl OKS yapılacak. Önceki OKS’lerden tek farkı ise İlköğretim Başarı Puanları’nın (İBP) hesaplamaya dahil edilmesi olacak. İBP’nin ağırlığı yüzde 7 olarak hesaplanacak. ? Gelecek yıl yapılacak OKS’ye İBP yüzde 20 etki edecek. Ayrıca 6 ve 7. sınıf öğrencileri de yıl sonunda ilk kez Seviye Belirme Sınavı’na (SBS) girecek. Bu yıl 6. sınıfta okuyan öğrenciler SBS’ye girmeyecek. 6. sınıfta olan öğrencilerin liseye giriş puanları hesaplanırken 7. ve 8. sınıfta girecekleri SBS’lerden alacakları notlar kullanılacak. ? Öğrencilerin derslerde gösterdikleri başarıya, aldıkları notlara göre Yıl Sonu Başarı Puanı (YBP) he saplanacak. Hesaplamada, Türkçe ve yabancı dil derslerinin ağırlıklı katsayısı diğerlerinden fazla olacak. ? Esas alınacak son not türü ise Yöneltme ve Davranış Puanı (YDP) olacak. YDP, öğrencinin sergilediği davranışlar, sosyal etkinliklerdeki katılımı ve başarısı gibi konular aracılığıyla hesaplanacak. Model için son noktayı koymadıklarını, konuya ilişkin söyleyecek sözü olan herkesin görüşünü almak için bir ay boyunca beklemede kalacaklarını da söyleyen Çelik, mektup, faks ya da bakanlığın “www.meb.gov.tr” adlı internet adresine gönderilebilecek eposta aracılığıyla, görüşlerin aktarılabileceğini, gelecek öneri ve eleştiriler sonrası ise modele son şeklini vereceklerini söyledi. EĞİTİMSEN RAPORU: İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN HAYAL ’DEN MEKTUP AKP eğitimde yerinde saydı İstanbul Haber Servisi EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, AKP iktidarı döneminde “siyasi kadrolaşma, özelleştirme ve ticarileştirmenin” ön planı çıktığını belirterek iktidarın 4 yılının birçok anlamda karşılaştırıldığında hiç iç açıcı olmadığının görüleceğini söyledi. Kamusal nitelikli, demokratik bir eğitim politikasının beninmsenmesi gerektiğini ifade eden Dinçer, zorunlu eğitimin de 13 yıla çıkarılması gerektiğini vurguladı. Dinçer, AKP iktidarının eğitim politikalarındaki tutarsızlığın yargı kararlarıyla da sabit olduğunu kaydetti. Alaaddin Dinçer, İstanbul 3 No’lu EğitimSen Şubesi’nde dün “AKP hükümetinin eğitimdeki 4 yıllık uygulamaları” konulu bir toplantı düzenledi. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında bir öğretmenin aldığı maaş, aylık giderlerinin yüzde 52’sini karşılarken 2006 yılında yüzde 43’ünü karşılayabilecek duruma gerilediğini söyledi. Dink cinayetinde 10. tutuklama İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, daha önce gözaltına alınarak serbest bırakılan Osman Altay, savcılığın itirazı üzerine İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince yakalanarak, sevk edildiği İstanbul Adliyesi’nde tutuklandı. Nöbetçi mahkeme, hakkında çıkarılan yakalama emrini Altay’a okuduktan sonra, “tutuklanma kararını” açıkladı. Soruşturma kapsamında 5 Mart 2007’de İstanbul Adliyesi’ne getirilen Osman Altay ile İrfan Özkan, savcılık sorgusunun ardından tutuklanması istemiyle çıkarıldığı mahkemece serbest kalmıştı. Altay’ın tutuklanmasıyla Dink cinayeti kapsamında tutuklu sayısı 10’a yükseldi. Öte yandan Dink cinayetinde zanlı O.S’yi azmettirdiği iddiasıyla tutuklanan Yasin Hayal, tutuklu bulunduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden, Trabzon’da yayımlanan Karadeniz Gazetesi Yazıişleri Müdürü Ahmet Külekçi’ye “Devletin kestiği parmak acımaz” sözlerinin yer aldığı mektup gönderdi. ‘Devletin kestiği parmak acımaz’ Yasin Hayal imzalı mektupta şu satırlar yer aldı: “Dostlarımı, abilerimi, arkadaşlarımı, Pelitli’yi özledim. Dayım ziyaretime geldi, bana birkaç kitap ve Atamızın resmini getirdi. Türk milletinin bir anlayışı vardır. Devletin kestiği parmak acımaz. Devletimizin, yargımızın her şeyin en doğrusunu, en güzelini, en adaletlisini uygulayacağından şüphemiz yok. Alınacak bütün kararlara saygılıyız. Boynumuz kıldan ince. Küçüklerin gözlerinden büyüklerimin ellerinden öperim.” [email protected] Mitingler düzenlenecek EğitimSen tarafından hazırlanan ve AKP iktidarının eğitim alanındaki 4 yılı değerlendirilen raporda, okullaşma oranının azaldığı ve artan öğrenci sayısına karşın bütçeden eğitime ayrılan payın yerinde saydığı belirtildi. Dinçer, 31 Mart1 Nisan tarihlerinde “İnsanca Yaşam Demokratik Türkiye” sloganıyla 8 bölgede mitingler düzenleyeceklerini söyledi. Toplantıda AKP’nin 4 yıllık iktidarı süresince gerçekleştirdiği icraatlarının amacının, eğitim sistemini kendi ideolojisi çerçevesinde biçimlendirmek olduğunu belirten Dinçer, “AKP, icraatlarını hukuk tanımazlık içerisinde yaparak, MEB’de kadrolaşıyor ve eğitimi özelleştirmeye çalışıyor” dedi. ‘Töre’de Ankara ilk sırada TBMM Komisyonu Başkanı Şahin son 5 yılda Türkiye’de bin 91 töre ve namus cinayeti işlendiğini söyledi. Her 10 töre cinayetinden biri başkentte işlendi İSTANBULANKARA (Cumhuriyet) TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Önleme Komisyonu Başkanı Fatma Şahin, Türkiye’de son 5 yılda bin 91 töre ve namus cinayetinin işlendiğini açıkladı. Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Yüksel ise 20002007 yılları arasında töre cinayetlerinin yüzde 10’unun Ankara’da işlendiğini belirterek “Bu oran şehir bazında Ankara’yı ilk sıraya yerleştirmektedir” diye konuştu. Okan Üniversitesi tarafından düzenlenen “Kadın ve Aile İçi Şiddet’’ adlı panelde konuşan Şahin, son 5 yılda Türkiye’de bin 91 töre ve namus cinayeti işlendiği bilgisini verdi. Töre ve namus cinayetlerine göç alan şehirlerde, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde daha çok rastlandığını anlatan Şahin, “Karadeniz’de de orta derecede töre ve namus cinayetlerinin görüldüğünü söyleyebiliriz’’ dedi. Sorunun temelini araştırdıklarını kaydeden Şahin, “Cezaevinde 50 civarında erkekle görüştük. Doğu’da ve Güneydoğu’da 100’e yakın aşiret reisiyle görüştük. Kadın sığınma evinde kadınlarla görüştük. Cezaevindeki erkeklerin tamamına yakını pişmanlık duyduklarını söyledi. ‘Bir şeyleri temizlemek için yaptık ama her şey çok kirlendi, çok karıştı’ diyen erkeklerle karşılaştık’’ diye konuştu. Ankara’da Anadolu Çağdaş Eğitim Vakfı ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’nın işbirliği ile düzenlenen “Cinayetin Adı Töre Olamaz” konulu bir panelde konuşan Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Yüksel de töre cinayetlerinin bölgesel bazda incelenmesi sonucunda en çok cinayetin Marmara Bölgesi’nde işlendiğini dile getirerek “İller bazında incelediğimizde ise töre cinayetlerinin yüzde 10’u Ankara’da işlenmiştir. Bu oran Ankara’yı ilk sıraya yerleştirmektedir” diye konuştu. Yüksel, cinayetlerde, kurbanın kadın, suç işleyenin erkek olmasının cinsiyet ayrımının önemli bir toplumsal sonucu olduğuna dikkat çekti. Okullaşma oranı geriledi AKP iktidarının eğitimin kamusal, bilimsel, demokratik ve laik yapısına ilişkin her tür müdahalesinin karşısında mücadele ettiklerini belirten Dinçer, 2002 yılında ilköğretimde net okullaşma oranının yüzde 90.98’den, 2006 yılında ilköğretimde yüzde 89.77’ye gerilediğine dikkat çekti. asirmen?cumhuriyet.com.tr Bu ülkede gazeteci olmak kolay değil. Aslında yurttaş olmak da kolay değil. Konumuz gazetecilik olduğu için sözlerime böyle başladım. Genelkurmay Başkanlığı’nın “andıç” diye adlandırılan ve gazetecileri “olumlu” ve “olumsuz” olarak sınıflandıran değerlendirmesini dün aktarırken, “Bunlar gerçekten Genelkurmay Başkanlığı’nın görüşleri ve saptamaları mı” sorusunu sormuştum. Bu sorunun cevabını henüz kesin olarak öğrenebilmiş olmasak da, Genelkurmay Başkanlığı’nın, “adli soruşturma başlatıldı” şeklindeki açıklaması, bilgilerin doğru olduğunun kanıtı sayılabilir. Genelkurmay’ın “andıç”ını tartışırken, bu kez de dünkü Cumhuriyet gazetesinde Başbakanlık’ın da gazetelere ilişkin bazı değerlendirmeler ve ayrımcılık yaptığı haberi yer aldı. Başbakanlık bu haberi yalanlasa da Başbakanlık’ın da gazeteciler arasında tıpkı Genelkurmay Başkanlığı gibi “sevdikleri”, “sevmedikleri” şeklinde ayrım yaptığını biliyoruz. Başbakan’ın uçağına gazetecilerin “keyfi” şekilde Bu Ülkede Gazeteci Olmak çağrıldıklarını, bazı gazetecilerin “kayırıldığı”nı görüyoruz. Orada da “dost düşman” ayrımı yapıldığı bir gerçek. ??? Türkiye’de gazetecilik yapmak zordur diye söze başlamıştım. Aslında bir başka taraftan bakarsanız oldukça kolay olduğu da söylenebilir. Çünkü kuvvet dengelerini iyi hesap ederseniz, kuvvet odaklarıyla ilişkiyi iyi tutmayı kafanıza koyarsanız işinizi rahat yürütebilirsiniz. Bu konuda oldukça yetenekli meslektaşlarımın olduğunu söyleyebilirim. Onlar her dönemde gemilerini yürütebiliyorlar. İşleri de kolay sayılır. Ancak Türkiye netameli bir ülke. Sürekli gerginlik, çatışma, iç kamplaşma yaşıyor. İnsan hakları, demokrasi sıkça ihlal ediliyor. Militarizm etkin bir güç olarak varlığını koruyor. İşte böylesine kamplaşmaya yatkın, değişim sancıları yaşayan bir ülkede, güç odaklarına teslim olmadan gazetecilik yapmak, gerçekleri söylemek o kadar da kolay olmuyor. ??? Bir gazeteci, Genelkurmay “andıç”ını çok olumlu karşıladığını ve neredeyse desteklediğini söyleyen bir açıklama yapmış. Eh, bunda yadırganacak bir durum olmadığını söyleyebilirim. Gelişmiş demokratik bir ülkede, Genelkurmay Başkanlığı böyle değerlendirmeler yapabilir mi? Siyasi görüşlerine göre gazetecileri sınıflara ayırıp, kendisine yakın bulduğunu düşündüklerini toplantılara çağırıp, diğerlerini dışlayabilir mi? Gazeteci, sonuç olarak gazetecidir. Köşe yazıları, büyük ölçüde bir “kanaat” ifadesidir. Buradaki yorumlar birilerinin görüşleriyle çakışmayabilir, birileriyle de çakışabilir. Aslında köşe yazıları toplumdaki değişik görüşlerin bir anlamda temsil edilmesi haline dönüştü. Ancak toplumdaki derin kamplaşma okuyucuyu da, gazeteciyi de bu kamplardan birisinin militanı olmaya zorluyor. Böyle gazeteciler var. Olabilir, buna ben bir şey diyemem. Mesleki açıdan sorunlu olsa da, “militan” gazetecilik de bir gazetecilik türü sayılabilir. Okuyucunun bir kesimi de militan olabilir. Buna da bir diyeceğim olamaz. Sorun bundan sonra başlıyor, bazı güç odakları gazetecileri, köşe yazarlarını ille de kendi yanlarında görmek istiyorlar. Kendilerinin istediği gibi yazılmasını bekliyorlar. ??? Bir kesim okuyucu da böyle. Militan okuyucu, kendi istediği gibi yazılsın istiyor. Herkesin kendi istediği gibi yazmasını istiyor. Farklı şeyler söyleyeni görmek, duymak, okumak istemiyor. Bu kadar militanlaşma aslında oldukça tehlikeli bir bölünmeyi de beraberinde getiriyor. Gazeteciler işte bu baskılar altında gazetecilik yapıyorlar. Kendi gördükleri, kendi anladıkları gerçeği aktarmaya çalışıyorlar. Bu kadar sert kamplaşmaların olduğu bir ülkede güç odaklarından uzak durarak, belli ilkelere sadık kala rak gazetecilik yapmak kolay değil. Toplumun bu kadar sert şekilde kamplaşması ve iki tarafın birbirini artık anlamaz hale gelmesi tehlikeli. ??? Yazıma, “Bu ülkede gazetecilik yapmak kolay değil” diye başlamıştım. Örneğin “askeri darbelere karşı olmak” gazetecinin görevi, hatta her yurttaşın görevi değil midir? Türkiye’nin bir hukuk devleti olmasını istemek, demokrasiyi, özgürlükleri savunmak, Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını istemek bizim en temel hedefimiz değil midir? Biz gazeteciler, okuyucuları, izleyicileri gelişmelerden doğru şekilde haberdar etmeye çalışırız. Yorumlarımızı da özgürce yaparak, neler düşündüğümüzü sizlerle paylaşmak isteriz. İşimiz bu. Bu arada birileri de bizlerden farklı düşünebilir, ona da saygı duyarız. Görüşleri nedeniyle “mimlenmek”, “tehdit edilmek”, “saldırılara uğramak” da bu ülke gazetecilerinin kaderi olmaktan bir türlü çıkmadı. Zor meslek velhasılı gazetecilik. Hele de güç odaklarından uzaktaysanız… CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear