24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 MART 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Taşeronluk İstanbul Şirinevler’de 5 yaşındaki bir çocuk açık kanalizasyon çukuruna düştü ve öldü. O çukuru kapatmak, özünde bir “kamu hizmeti”ydi. Ama hizmet “libere” edildiğinden çukur açık kalmıştı! İstanbul Belediyesi, kamu hizmetini tarikatticaretsiyaset üçgeni içinde bir yandaş şirkete ihale etmiş, o şirket de işi taşerona devrederken havadan para kazanıvermişti! Aslına bakarsanız, taşeronlaştırma katmerli bir iş. Araştırmacıyazar Fikret Sazak’ın derlediği “Türkiye’de Sendikal Kriz ve Sendikal Arayışlar” başlıklı kitapta Aziz Çelik “Sendikaların Yeni Dünyası”nı anlatırken taşeron uygulamasını “doğrudan antisendikal bir teknik” olarak nitelendirmiş. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nca işçilere “İşyerlerinizin daha önce kendi bünyesinde yaptığı herhangi bir işi şu anda taşeron firmaya yaptırıyor mu” diye sorulmuş. Yanıtlar: Sigortalısendikalı işçiler: Evet (yüzde 67), hayır (yüzde 27). Sigortalısendikasız işçiler: Evet (yüzde 29), hayır (yüzde 56). Sigortasız işçiler: Evet (yüzde 10), hayır (yüzde 71). Aziz Çelik, sonuçları “Bu yanıtlar taşeronlaşmanın sendikadan kaçış anlamına geldiğini gösteriyor. Sendikalı işçilerin çalıştığı işyerleri eskiden yapmakta olduğu işleri taşeronlara devrederken sendikasız ve sigortasız işçilerin çalıştığı işyerleri bu yönteme ihtiyaç duymamaktadır. Bu işyerleri sendikalı ve büyük ölçekli işletmelerin dışsallaştırdığı işleri yapan işyerleri haline gelmektedir” diye yorumlamış. Dedik ya, taşeronlaştırma katmerli bir iş. Liberal SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ormanlar Nereye? Belek’e gidenler görmüştür. Güzelim ormanların içinde kepçeler çalışıyor, ağaçlar köklerinden sökülüyor, orman alanları açılıp golf sahası yapılıyor. İşte o Belek’te yapılan bir toplantıda Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nuri Uslu, turizme açılan bölgelerde kesilenlerin yerine başka alanlara ağaç dikildiğini belirtip AKP iktidarında baştan aşağıya doğru herkese sinen o bildik biçemle konuşmuş: “Tuzu kuru çevreciler ‘Ormanlar elden gidiyor’ diyorlar. Nereye gidiyor? Hiçbir yere gittiği yok.” Uslu, sorumluluğu altındaki ormanların nereye gittiğinin farkında değil. Çünkü Doç. Dr. Yücel Çağlar’ın saptamalarına göre: “Türkiye’de ‘orman’ sayılan alanların ve bu alanlardaki orman ekosistemlerinin ekolojik özellikleri tüm bileşenleriyle bilinmemektedir. Belirli ekolojik özelliklere sahip orman ekosistemlerinin nerelerinde, ne türden etkinliklere, ne zaman ve hangi yoğunluklarda izin verilebileceğinin bilgisi ve verisi üretilmemiştir. ‘Devlet ormanı’ sayılan alanlarda ormancılık dışı etkinliklere tahsis edilen yerlerde yürütülen çalışmaların çok boyutlu olarak izlenebilmesi ve değerlendirilebilmesi için gerekli veri tabanı oluşturulmamıştır. Bugüne değin ormancılık dışı amaçlarla kullanılmak üzere tahsis edilmiş alanlardaki ve çevresindeki orman ekosistemlerinin bu yatırımların gerektirdiği etkinliklerden ne yönde ve ne denli etkilendiği bilinmemektedir. ‘Devlet ormanı’ sayılan yerlerden alan tahsis edilmesinin ekonomik ve toplumsal getirisi ve götürüsünün boyutlarını ortaya koyan herhangi bir araştırma yapılmamıştır.” Sayın Müsteşar Yardımcısı, ne demiştiniz? Kepçe uğultusundan, ağaç çatırtısından duyulmuyor da... Merkez Bankamız tam bağımsız, piyasamız tam serbest... Çini Maçin’de yaprak kımıldasa bizde tufan etkisi yaratıyor. Neden? Bağımsız Sosyal Bilimcilerİktisat Grubu’ndan Nazif Ekzen’in yorumu çok kısa ve öz: “Son hareketlenme sırasında Türkiye dışında herhangi bir ülkede ne faizler yükseldi, ne kurlar oynadı. Sadece borsada iniş ya da çıkış yaşandı. Türkiye’de hepsinin birden olumsuz etkilenmesi, Türk ekonomisinin dışarıdan gelen en ufak bir etkiye karşı ne denli korumasız, dayanaksız, güçsüz ve güvenliksiz bir ortamda olduğunu gösterdi. Bunun en önemli nedeni, yurtiçinde elimizde ekonomiye müdahale edecek iktisat politikası aracının kalmamış olmasıdır.” Uğur Mumcu’nun sözüdür: “Liberal ekonomiye işhanına girermiş gibi girilmez.” Öyle girmişiz, besbelli... 8 Mart Baydı Konferanslar, etkinlikler, sergiler, yürüyüşler, mutat şikâyet ve eleştiriler, “kadına karşı ayrımcılık.. ırkçılıktan beterdir!” nutukları atan liderler... SMS, eposta yoluyla gelen, bakkal çakkal, mahalle esnafı korosunca desteklenen “8 Mart’ınız kutlu olsun!” tezahürat ve tebrikleri, sarı mimoza buketleri arasında bir “kadın bayramı” daha idrak ettik! Kadın konusundaki “reytingleri” göz ardı etmeyen pek duyarlı erkek meslektaşlarımız, bu yıl da “ahı vah” eden acıklı, göz yaşartıcı yazılar döşendiler: “Tüh! Hay Allah... Bu memlekette hâlâ kadının siyasette adı yok mu? Ne ayıp! Türkiye’ye yakışır mı?” makamında “yıllık” teveccüh, mütalaa, temenni ve teessürlerini dile getirdiler. Sizi bilmem ama bu ritüelden ben sıkıldım. Tabloya bakarsanız herkes şikâyetçi... Gelin görün ki, siyasetçisinden yazarına.. durumun “kabul edilemez” olduğunu yasak savmak adına ezcümle teslim edip ertesi gün sayfayı çevirmekte kimsenin üstüne yok... 9 Mart’ta gözünüzü açıp baktığınızda... Eski tas, eski hamam! Toplu inisiyatif yok... Söylenenlerin toplu inisiyatif ya da eyleme dönüştürülmesi adına tek adım atılmıyor. 8 Mart’lar gelip geçiyor. Biz kaldığımız yerden, hiçbir şey olmamış gibi yola devam ediyoruz.... Bu yıl oysa bir şeyler değişebilirdi. 2007’nin 8 Mart’ı bir fark yaratabilirdi. Bu yıl çünkü seçim yılı. “Kadının siyasette temsili” konusunda yıllardır mücadele veren “KADER” gibi kadın örgütleri, demokratikleşme adına duyarlılık gösteren “TÜSİAD” gibi sivil toplum örgütleriyle yan yana gelerek sıkı bir medya kampanyası başlatabilirlerdi örneğin: “Karşımızda bir bıyıklı parlamento daha görmek istemiyoruuuzzz!” 8 Mart yazarlarının hepsi kadını, erkeği bu kampanyaya, “Hadi aslanlar, şimdi sizi görelim!’’ diye davet edilebilirdi. Birlikte, el ele, şu talebi ileri sürebilirdik: “Hemen! Şimdi! 2007 Meclis’inde yüzde 30 temsil istiyoruz!” Tüzüktü, şuydu buydu gibi bürokratik mazeretlerle daha önce çeşitli platform ve vesilelerle öne sürülen bu talebe siyasiler direnebilir mi? Bugün hepsi direniyor... Karşılarında topyekun ağırlık koyan bir güç, toplu cephe yok. Düş gücümüzü çalıştırıp bir an böyle devinimin harekete geçtiğini düşünelim... Medyalar ve TV’lerde aynı anda (8 Mart bunun için mükemmel vesileydi) dört dörtlük bir kampanyanın devreye sokulduğunu hayal edelim... Şöyle yetkin bir grup reklamcıyı bir araya getirsek... Sezen Aksu, Lale Mansur, Derya Alabora gibi.. konuya ilgisiz kalmayacak, sağlam, aklı başında, sevilen sayılan sanatçıları bu reklam dizisinde bir araya getirsek... Halkın ilgisini çeken bu sanatçıların ağzından şu mesajı duysak: “Kadının siyasette temsili açısından Türkiye; Tunus, Pakistan, Sudan, Özbekistan, Türkmenistan, Bangladeş, Suriye, Azerbaycan, Fas ve Libya’ nın gerisinde! Bunu biliyor ve içinize sindirebiliyor musunuz?” Atıp tutan Baykal, Erdoğan ve Ağar’ların paçası tutuşmaz mı? Havza Limanı! Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitapları üzerine başlattığımız sorgulama sürüyor. Bugün konumuz ilköğretim 4. sınıf Türkçe kitabı. MEB Yayını kitabın 26. sayfasını açıp okuyalım: “... Mustafa Kemal Samsun’a giderken önce Havza’ya uğrar. Oradan İstanbul’daki arkadaşlarına sağ salim geldiğini, bundan sonra neler yapılacağını bildiren bir telgraf çekmek ister. Telgrafhaneye gelir. Hava çok yağmurludur. Gök gürlemekte, şimşekler çakmaktadır. Karadeniz’in yağmuru nasıldır, duymuş ya da görmüşsünüzdür. Telgrafhane kapalıdır. Böyle havalarda çalışmaz.” Şimdi söz, ders kitapları üzerinde titiz bir araştırma yapmış olan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim görevlisi Zekeriya Kaya’da: “Bildiğiniz gibi Havza kıyıdan 86 km. içeridedir. (Tarih kitaplarında, Mustafa Kemal’in Bandırma vapurunu yağlı kalaslar üzerinde kaydırarak Havza’ya götürdüğüne ilişkin bir bilgiye rastlamadım [!]. Sözün, Ata’nın Havza’ya sonraki gidişleriyle de ilgisi yoktur.) Söz konusu yanlışlık basit bir gözden kaçma olarak değerlendirilemez. Bu, düpedüz ders kitabı aracılığıyla tarihimizi çarpıtmadır. Bilindiği gibi Atatürk’ün Samsun’a çıkışı Kurtuluş Savaşımızın ilk ve önemli bir aşamasıdır. Bu önemli konuyu metnin yazarı bilmiyor, ders kitabını hazırlayanlar bilmiyor, Talim Terbiye Kurulu’nun alan uzmanları (!) bilmiyor, kurulun sayın üyeleri bilmiyor. İşin en acı ve düşündürücü yönü, kitabı okutan on binlerce öğretmen –bilmediklerinden demeye dilim varmıyor bu yanlışlık karşısında sessiz kalıyor.” Kabotaj Bayramı’nı ders kitaplarından çıkarmayı gündeme getiren Milli Eğitim Bakanlığı Havza’yı “liman” yapmış, çok mu? Tarım Yok Ediliyor Türkiye Çölleşiyor Prof. Dr. ASLAN AKSOY İnönü Üni. Botanik Prof. Küresel ısınma, Türkiye dahil bütün dünyayı tehdit etmektedir. Her ülke küresel ısınmanın etkisini azaltmak için planlı, projeli tedbirler almak zorundadır. Ülkemizdeki plansız, projesiz ve hedefi belirsiz bir tarım politikası ile hiçbir yere varılmaz... Bu nedenlerle Türkiye çölleşme batağına girmek üzeredir. Çölleşmeyi engellemenin tek yolu yeşillendirme seferberliği ilan etmektir. Yeşillendirmenin olmadığı yerde yağış olmaz. Yeşillendirme, sadece ağaçlandırma, yeni orman alanları oluşturma anlamına gelmemelidir. Tarlalardaki ekinler, otlaklardaki otlar, bahçelerdeki meyve ağaçları yağış miktarını en az ormanlar kadar belirleyen çok önemli unsurlardır. Yani yağış için sadece orman yeterli değildir. Yağışa neden olan bu önemli bitkilerden; Buğday, arpa, çavdar, mısır, nohut, mercimek ve benzeri tahılları ekmezseniz, 2005 yılında buğdayın kilosu 300 bin TL’nin üstünde iken 2006 yılında 200250 bin TL’ye satılamaz durumuna düşürerek ithal ederseniz, Pancar, pamuk ve tütün gibi gelir getiren ürünlere kota koyar ekim alanlarını daraltırsanız ve bunun sonucu şeker, pamuk ve tütünü ithal ederseniz, Üzüm, kayısı, portakal, limon, fındık ve elma gibi meyveleri suni gübre ile yok ederek narenciyeyi dalında çürümeye terk ederseniz, 2005 yılında üzümün kilosu 5 milyona alıcı bulurken, 2006 yılında 400 bin TL’ye satarsanız, 2005 yılında fındığın kilosu 6 milyon TL’nin üstünde iken 2006 yılında 3 milyon TL’nin altına düşürerek bu ürünlerin ihracatını sağlayamazsanız, Genellikle dere boylarında yetişen söğüt, kavak, dut ve ceviz ağacı gibi yüksek boylu bitkilerden gelir elde edilmiyor diye keser, yakar ve yerine yenisini dikmezseniz, 34 yıllık bir çam fidanını 5 milyon TL’den aşağı satmazsanız, Otun yetişmediği yerlere mera der, bu alanlara fidan dikimini yasaklarsanız, Keban, Karakaya ve Atatürk Barajı’nda biriken suları ovalara, dağ eteklerine, hatta köylere aktarıp sulamada kullanmazsanız, Kış boyu boşuna akıp giden akarsuları baraj ve göletlerde biriktirip yararlanmazsanız, Şehre göçü teşvik eder, bedava kömür, bedava besin torbası ve benzeri şeyleri dağıtarak insanları çalışmadan yaşamaya ve hak etmeden hak sahibi olmaya alıştırırsanız, Hiç kimse ne diker, ne eker, ne de biçer. Bunların sonucunda erozyon şiddetlenir, atmosferde oksijen azalır, karbondioksit artar, sıcaklık derecesi yükselir ve yağış gittikçe azalacağı için Türkiye çölleşir. Ayrıca, yağışın olmadığı, hayvancılığın yapılmadığı, bitkisel ve hayvansal ürünlerin yeterli derecede alınmadığı bir toplumda sağlıklı bir gençliğin yetiştirilemeyeceğini söylemek kehanet sayılmaz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Araplar bizden ileri… Verilebilecek mesajı, gelin hadi biraz daha açalım. TBMM’deki kadının temsil oranı yüzde 4.4. Bu oran Tunus’ta yüzde 22.8; Pakistan’da yüzde 21.3; Sudan ve Özbekistan’da yüzde 17.8; Türkmenistan’da yüzde 16; Bangladeş’te yüzde 15.1; Suriye’de yüzde12; Azerbaycan’da yüzde 11.3; Fas’ta yüzde 10.8 ve Libya’da yüzde 7.7... Batı değil, Doğu’dan söz ediyorum... Hani o “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü!” diye küçümsediğimiz Arap ülkeleri var ya... O Arap ülkelerinde “kadının siyasette temsil oranının” ortalaması yüzde 9.5. Böylesine vahim, böylesine zavallı ve acil, böylesine şuursuz bir tabloyla karşı karşıyayız... Türkiye ile karşılaştırılabilir oranlara... sadece Bahreyn (yüzde 4.2) ve (gene tabii küçümsediğimiz!) yanı başımızdaki “İslam devrimi ülkesi” İran’da rastlanıyor. İran parlamentosundaki oranla (yüzde 4.1) Türkiye’nin oranı neredeyse tıpatıp aynı! Hem “muasır medeniyeti” şiar edinen Atatürkçülükten dem vuracak, hem “kadının siyasette temsili” bağlamında İran’la aynı kulvarda koşacaksınız... İnsaf! 8 Mart’tan gına getirmemin nedeni bu, sevgili okurlar. Gına getirmenin ötesinde... Bu tarihi takvimlerden çıkarmak, unutmak istiyorum. 8 Mart’lar beni artık sadece utandırıyor... Sizi de utandırmalı. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN ESAS NO: 2004/5 Davacılar Latife Gökbulut ve Halil Arslan vekili Av. Çağlar Baltacı tarafından davalılar Fatma Kalkancı, Mehmet Kalkancı, Recep Kalkancı, Halise Yaşar, Mustafa Okyar ve arkadaşları aleyhine açılan dava dilekçesi ile Kırşehir Merkez Aşıkpaşa Mahallesi, 1181 ada, 10 parsel, cinsi kerpiç ev olan 360 m2 taşınmaz için mahkememize açılan ortaklığın giderilmesi davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince bir kısım dahili davalıların adresleri tespit edilemediğinden kendilerine ilanen dava dilekçesinin tebliği gerekmiştir. Bu itibarla adresleri tespit edilemeyen davalılar FATMA KALKANCI, MEHMET KALKANCI, RECEP KALKANCI, HALİSE YAŞAR ile dahili davalılar HAŞİM HİKMET ÖZKAN, ALİ SAVAŞ ÖNÜRME, GÜL ÖNÜRME (AKGÜL), SEVDA ÖNÜRME, GÜNDEREN ÖZKAN, MELEK KARALAR (İLHAN), MİTHAT ÖZKAN, SERPİL ÖZKAN (YAZICI), YÜKSEL BÖLÜKBAŞI (AYDIN), ATIF TÜRKOĞLU, GÜLÜZAR TÜRKOĞLU, ALİ FUAT ÖZKAN, SAFİYE ULAŞ, İSMAİL HAKKI ÖZKAN, NAZİFE SARI, KEZİBAN DOĞANGÜN, MEHMET SELÇUK, İSMAİL SELÇUK, REMZİYE SELÇUK, RUHAN AYMAN, NURAN SELÇUK, NURTEN SELÇUK, BEKİR SELÇUK, İBRAHİM SELÇUK, SABİHA SELÇUK, KEZİBAN YILDIZ MİLLİ, ERCAN SELÇUK, FİLİZ SELÇUK, İHSAN ALTIOK, AHMET ATİLLA OBRUK, ALİ GÖKMEN, ÖZTEKİN GÖKMEN (ARMUTÇUOĞLU), ERDEM AVNİ GÖKMEN, ESME GÖKMEN, ABDULLAH ŞIVGIN, NECLA ERAY, EMİNE ERAY (YILDIZ), NEBİLE FUNDA ERAY, RAMAZAN ERAY, SİNASİ HURDA, HARUN HURDA, YURDUGÜZEL HURDA, NİZAMETTİN SEYFİ, HAVA ÇAVDARCI, ZİBİYDE ÇAVDARCI, MEHMET ÇAVDARCI, MAHMUT ÇAVDARCI, SEVİM ÇAVDARCI, KEMAL ÇAVDARCI, ŞÜKÜFE ÇAVDARCI, ŞÜKRÜYE ÇAVDARCI (TULUM), FATMA ÇAVDARCI (ERAY), AHMET ÇAVDARCI, HAYRİYE ÇAVDARCI (YILMAZ), SEVİM ÇAVDARCI (YÜCEKAN), FATMA ÇAVDARCI (TEBER), GÜLHANIM ÇAVDARCI (EKİCİ), SEVİM YAŞAR, FATMA YAŞAR, HATİCE ÇETİNTÜRK, AFİFE OKYAR tüm aramalara rağmen adresleri tespit edilemediğinden, dava dilekçesinin kendilerine ilan yolu ile tebliğine karar verilmiş olup adı geçen davalıların duruşmanın bırakıldığı 04/04/2007 tarihinde saat 11.00’de mahkememizde bizzat hazır bulunmaları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, aksi takdirde duruşmanın yokluklarında yapılacağı hususları HUMK’nun 509. maddesi gereğince dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen duyurulur. 27/02/2007 (Basın: 11892) KIRŞEHİR SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ’NDEN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Mart www.mumtazarikan.com 2006406 ESAS Davacı Sancaklı Bozköy Belediye Başkanlığı vekili tarafından davalı Kadir AKKAŞ aleyhine açılan kamulaştırma davasında, Manisa merkez Sancaklı Bozköy 1833 parsel sayılı taşınmazın 4650 sayılı yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’n 10. maddesi uyarınca kamulaştırılması talep edilmiş olup ilan tarihinden itibaren ilgililerin 30 gün içinde, a) Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açabileceği, b) Maddi hatalara karşı adli yargıda düzeltim davası açabileceği, c) Bu tür davalarda husumetin Manisa Sancaklı, Bozköy Belediye Başkanlığı aleyhine yöneltileceği. 20/12/2006 (Basın: 5517) MANİSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ’NDEN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bazı yöre1 lerde alageyiğe verilen ad. 2 2/ Bağışlama... 3 İzmir’in bir ilçesi. 3/ Pek 4 mezle kar ka 5 rıştırılarak ya 6 pılan kar hel7 vası. 4/ Pirinç ve şekerkamı 8 şından elde 9 edilen bir tür 1 2 3 4 5 6 7 8 9 rakı... “Her çiçekten eyledik / Arıya say 1 A Y S B E R G A R EM dılar bizi” (Pir Sultan 2 Y U N A K L A L E L İ Abdal). 5/ Bir mastar 3 S N eki... Bir haber ajan 4 B A L A B A N G P O sının kısa yazılışı... 5 E K A B İ R L A R İ S A Kuzu sesi. 6/ Eflatun 6 R S E R A la kırmızı arasında 7 G R E N renkte çiçekler açan, 8 E L P A R İ S güzel bir süs ağacı. 7/ 9 A M İ G O A S İ Karşıt... Atın en yavaş ve doğal yürüyüşü. 8/ İlaç... Yer çatlağı. 9/ Sakızla tatlandırılmış rakı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gece denizde balıkların ya da küreklerin kımıldanışıyla oluşan parıltı. 2/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı... Karakter. 3/ Bir spor aracı. 4/ Yüz kalıbı... Bir gıda maddesi. 5/ Muğla’nın bir ilçesi... “Borazankuşu” da denilen ve Güney Amerika’da yaşayan bir kuş. 6/ Özellikle “Sarhoş Gemi” adlı şiiriyle tanınmış Fransız şair. 7/ Bir şey ödemeden alınan şey... “Ger derse Fuzuli ki güzellerde var / Aldanma ki şair sözü elbette yalandır” (Fuzuli). 8/ Eski Türklerde bazı heykellere verilen ad. 9/ Yiyecek bulamayan yoksul kimse... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear