Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Faşizm ve Politika!.. Ülkemizde sayıları giderek artan “ırkçıdincifaşist araçları” kullanan el; “Irak”tan başlayıp “Türkiye”yi de sarmalayan ve “Ön Asya”yı içeren yok etme planlarını bir, bir tezgâha süren “ABD”dir!.. Vedii BİLGET Em.Amiral aşizm, genelde iki ayrı açıklama ile tanımlanır: “Kaba güce dayanan diktatörlük.” “Finanskapitalin (mali sermayenin) en reaksiyoner, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık teröre dayanan diktatörlüğü.” Her iki tanımlama da doğrudur. Hatta birbirlerini tamamlarlar. Ne var ki her ikisi de “faşizm”in temelde hangi düşünceye dayandığını ya da “faşizmin felsefesi”ni açıklamaktan uzaktırlar. Eğer böylesine sıradan tanımlamalarla yetinirsek herhangi bir “dikta” eğilimini “faşizm” ile karıştırabilir, antifaşist tutum ve mücadelede yanlış stratejiler kullanır, esas düşmanı gözden kaçırabiliriz. Machiavelli’ye göre, “Devletin varlık koşulu kuvvettir”. Machiavelli, “faşist” yönetime “askersel güç”ü de katmıştır ve “muhalefet”e izin vermemektedir. Jean Bodin ise, “Egemenlik, bir devlette, vatandaşlar ve uyruklar üzerindeki en yüksek, mutlak ve sürekli kuvvettir” demekte ve eklemektedir : “Bir kral veya egemen, yasalarla ilgili olamaz. Yöneten, kendi yasalarını koyar... Tanrıdan başka kimseye hesap vermek zorunda değildir.” Thomas Hobbes, Leviathan adlı kitabında şöyle yazar: “Devletin bizzat kendisinin de yasalara uymak zorunda olduğu yolundaki düşünce ve tutum, onun ortadan kalkması sonucunu getirir... Devlet en üstün kuvvettir. Devletin üstünde hiçbir kuvvet yer alamaz. Yasalar devletin üzerine çıkarılamaz... Burjuva devrimi halka özgürlükler tanıdı. Bunun sonucunda ise halk, devleti yönlendirecek düşünceler ileri sürmeye, devletin üzerine çıkmaya çalışır oldu... Bu, devlete karşı açılmış bir savaştır... Hem de öylesine bir savaş ki herkes herkesin karşısındadır. Herkes, herkesle savaşmaktadır... Bu, düzen değildir... Düzen, devlet egemenliğidir.” PENCERE ka olmadığına göre nedir?Faşizm, bir “ruh hali”dir. Korkaklıktır. Faşizm, tümüyle bir araçtır. Enrico Berlinguer’in öz ve yetkin ifadesi ile, “...ruhsal tedirginlik, karmaşadan çekince, sorunları yeterince algılayıp çözümleme yetersizliği ve tembelliği, sorunlar ile birlikte yaşama cesaretinden yoksunluğu olanların, tüm bunlara fakat temelde kendi kendilerine kızgınlıklarının ifadesidir. Bireyde bu ruh halinin varlığı tüm çevresinin dağılmasına; bu kızgınlığın devlete egemenliği, tüm bir toplumun yok oluşuna neden olur.” Ayna!.. Sayın Başbakanımız RTE alabildiğine sinirli.. Gerilimli.. Öfkeli.. Dokunsan patlayacak.. Nesi var?.. Çok şeyi var!.. ? Son konuşmasındaki racon atıp tutma ve çatma üzerine.. Kime atıp tutuyor, kime çatıyor RTE?.. Murat Yetkin yazıyor; Radikal gazetesinde meslektaşlar toplanıp tartışmışlar: Başbakan kimi hedef aldı?.. Üç olasılık üzerinde durulmuş: Cumhuriyet gazetesi mi?.. CHP mi?.. Ordu mu?.. Vallahi biz de oturup düşündük... RTE’nin bizim gazeteye bozulduğunu biliyoruz; ama, konu, kişisellik dışında, çok ciddi bir ülke, devlet, ulus, laiklik, demokrasi sorununa dönüşmüştür. ? Başbakan RTE’nin gerçekte ne sinirli olmasına ne de dokunsan patlayacak kadar gerilmesine gerek var... Anketlerde AKP oy oranı en yüksek parti konumunu koruyor... Yeme de yanında yat!.. Medya da RTE’nin yanındadır, Başbakan özellikle gözetiliyor... Daha ne istiyor RTE?.. Meclis’te büyük çoğunluğu var... Keyfinin gıcır olması beklenmez mi?.. Hayır!.. ? RTE’nin gerilimi kendinden kaynaklanıyor; içinden geçenleri, kafasında oluşanları, geleceğe yönelik tasarımlarını uygulamaya geçirip geçirmemekte ikircikleniyor... Diyelim Meclis’teki çoğunluğuna dayanıp Cumhurbaşkanı oldu... Çankaya’ya çıktı... Atatürk’ün mekânına kuruldu... Sonra ne olacak?.. Sonrası bilinmezlik!.. ? RTE’nin Cumhuriyet’e çattığı konuşmasında iki ilginç sözcük önemli yer tutuyor... Korkuluk.. Ve öcü.. Başbakan yakınıyor, kimileri siyasal yaşamda korkuluklar oluşturuyor, öcü edebiyatı üretiyorlarmış... Oysa bir gazete tek başına koskoca ülkeye ne korkuluk dikebilir... Ne de toplumu etkileyebilecek öcü yaratabilir... Korkuluk Başbakan’ın yüreğinde... Öcü RTE’nin beyninde... ? RTE hayallerinden, tasarımlarından, yapacaklarından ürküyor... Dosyalıdır!.. Dokunulmazlığı var!.. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir “dosyalı dokunulmaz” Çankaya’ya çıkacak... Laikliğe ters ve yan bakan dosyalı dokunulmaz, halkın yüzde 25 oyuyla Meclis’in yüzde 65’ini ele geçirince gözünü Çankaya’ya dikti... Ama, çekiniyor... Doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyor... RTE Cumhuriyet’e kızıp öfkelenmesin.. Aynaya baksın!.. TC’yi Korumaya Almak! “Koruma”yı artık özel şirketler mi yapıyor? Eskiden devlet korurdu... Gerçi “koruma” altındakiler de korunamamış, korumasıyla birlikte ölüme gitmişti! Nihat Erim’den Emeç’e kadar!. Black Hawk adlı bir şirket kurulmuş, TürkAmerikan ortaklığıymış... Irak’ta, Türkiye’de kişileri, kuruluşları korumak görevini üstlenmiş... Amerikan filmlerinde görürdük, birtakım çeteler işyerlerini, eğlence yerlerini, büyük küçük işletmeleri koruma altına alırdı. Korumayı kabul etmeyenlerin yeri yurdu kurşunlanırdı. Herkes bu tür koruyuculara belli bir para ödeyerek yakayı kurtarırdı... Bu “Black Hawk” nenin nesidir? Kim, nasıl, niçin, hangi amaçla kurulmuştur! Bilen varsa söylesin! Bakın, kendi aralarında çatışma da çıkmış, şirketin yerini basanla şirket sorumluları silah düellosuna kalkışmışlar... Demek koruma şirketini de koruma altına almak gerekiyor.. ??? Evet, garip işler oluyor. Hapishaneden biri gazeteciyi tehdit edip ‘Aklını kullan’ diye mektup yazabiliyor... TV’de bir diziyi kaldırıyorsun, ölüm çağrıları yağıyor... Bir yazar Başbakan’ın yanağını okşadı diye eleştiriler, övgüler, yergiler gırla gidiyor. Komşu Irak’ta her gün elli, altmış, yüz kişi ölüyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Öte yanda, yeni savaşlar, yeni atom bombaları yapmaya hevesli girişimler birbirini izliyor!.. Belli bir yaşa gelmiş bizim gibi, eski kuşak insanları bu karmakarışık durumları çözmek için ne denli kafa yorsa da bir sonuca ulaşamıyor! Yazıyorsun, yazıyorsun bir de bakıyorsun, on yıl, otuz yıl önceki düşüncelerini, görüşlerini yinelemişsin! Boşuna mı yazdık, boşuna mı yılları eskittik diye düşünmemek elde değil... ??? “Cumhuriyet” gazetemiz günlerdir kapkara bir başlıkla çıkıyor! “Farkında mısınız?” diye soruyor. Kime soruyor; okurlarına mı, topluma mı? Yanıt ne oluyor? Orda burda toplantılar, konuşmalar, mektuplarla ağlaşmalar; zaman zaman bir direnç çağrısı, ama kara başlık bir türlü beyaza dönüşmüyor. Daha kaç gün sürecek bizim kara sayfamız, mayıstaki Cumhurbaşkanı seçimine kadar mı? AKP’li birinin Çankaya koltutuğuna oturacağı güne kadar mı? “Farkında mısınız?” diye sorarken bir de, bakmışsınız olan olmuş, her şey bitmiş!.. ??? Yaşlanmaya izin yok... İşimiz bitmiyor. Sizlerin de işi bitecek gibi değil! Kaç yaşında olursanız olun hep bir görev var önümüzde; Mustafa Kemal’in Cumhuriyetini koruyacak, savunacak... 1930’un bir öğle saatinde Beyazıt Meydanı’ndan arabasıyla geçerken biz çocuklara gülerek selam veren o yüce insanın bıraktığı emaneti yaşatmak yalnız belli yaşta olanların işi mi? ??? Bir şirket mi kurmalı Atatürk Cumhuriyetini korumak için? İşi Black Hawk’lara mı bırakmalı? Geçen gün Evren Paşa 12 Eylül öncesini anlattı? Zorunluyduk bir şeyler yapmaya diyerek çaresizliğini belirtti.. Sonra da önemli bir uyarıda bulundu; “Eğer ülke, gericiliğin ya da dış düşman tehlikesinin karşısında kalırsa asker yine aynı davranışı yapar” dedi. Anlayana!.. F Faşizme ırkçı katkı Johann Gotlieb Fichte’ye göre ise: “İç düzeni sağlamak, mülkiyetin güvenilirliğini ve herkese müreffeh bir hayat sağlamak, özgürlükleri teminata almak gibi sıradan amaçlar yerine, devletin en önemli amacı anavatan aşkıdır... Her şey anavatan içindir. Bu yoldaki her eylem yönetim felsefesinin amacına uygun sayılmalıdır... Devlet, kendi kendine yeten bir ülke sağlamalıdır... Devletin saf insansı yönü, yüce ulusun sürekli ve sonsuz gelişimi için de bir araçtır... Devletin bunu başaramadığı yerde, ulusun en aktif ve saf unsurları devlete hükümran olmalıdır.” Fichte’ye dikkat edilirse salt “faşist devlete değil” ırkçı devlete de temel dayanak oluşturan bir eğilimin ipuçlarını verdiği görülür. Alman düşüncesinin en son ve en bü yük temsilcisi sayılan Friedrich Hegel, “Hukuk Felsefesi Dersleri” adlı yapıtında ve bu yapıtın eki olan “Alman Anayasası” adlı incelemesinde şöyle yazmaktadır : “İnsan için hürriyetin en güzel ifadesi, Prusya Kralı’na itaattir. Onun devlet felsefesini karikatürize etmek değildir... Bir monarkı, bir önderi, bir egemeni olmayan anayasalar, anarşinin ve kabalığın anayasalarıdır. Devlet odur ki anayasası monarkına, liderine, egemenine itaati temel alır... Ancak böyle bir anayasa akla dayanır. Kalabalıklara önem veren anayasa, akıl dışıdır... Uygulanamaz... Devleti başka devletlerin egemenliğine sokar... Devletin fert üzerindeki hâkimiyeti mutlaktır... Devlet, ancak emniyeti ve asayişi temin etmekle mükellef bir müessese değildir. O, aynı zamanda ferdin ruhudur... Aynı zamanda ferdin ruhunu âlem ruhu kılar... Devlet, âlem ruhunun en yoğun teşekkül ettiği sahadır.” Hegel’i bir İngiliz düşünürü izleyecektir. Faşist felsefecilerin en tehlikelilerinden olan Thomas Cariyle’e şöyle demektedir: “Toplumdaki on kişiden dokuzu aptaldır. Bunu herkes bilir ve kabul eder. O zaman nasıl olur da bu aptalları seçim sandığına gönderip oylarıyla devlet düzenini ve vatanımızın devamını sağlayacak hükümetin oluşmasını beklersiniz?.. Kuvvet, tüm değerlerin ölçüsüdür. Size ters gelen işler yapsa da aldırmayın. Kuvvet, sonunda doğruyu bulur... Kuvvete muhalefet etmeyiniz.” “Faşist devlet”i kurgulayacak olan Giovanni Gentile, “Faşizmin Nedenleri” adlı kitabında şöyle yazacaktır: “Hak, kuvvet ve şiddettir. İnsanın yüce amaçlarının gerçekleştirilmesi için bu araçların kullanılması doğrudur... Amaç yolunda her araç kutsaldır... Faşizm devleti, tüm hakların temeli ve onu oluşturan bireylerin sahip olduğu tüm değerlerin kaynağı olarak görür. Devlet, bir sonuç değil bir ilkedir... Devlet, bireyden önce gelir... Devlet, bireyin özgürlüğünü kısıtlayacak ve onun gerçek özgürlük olan doğduğu toprağa aşk ile bağlanma ve bu toprağın ekmeğini yiyerek refah ve saadete ulaştıracak, böylece varlığı sürdürme özgürlüğünü en geniş anlamda ona tanıyacaktır...” Türkiye’ye yansıyanlar Faşizmin siyasetsiz siyasetindeki şiddet özelliği, ülkemizde doğrudan değil hep dolaylı yollardan gündeme oturmuştur. “Monark’a mutlak itaat”i padişahı alaşağı ederek yadsımış, üstün devletin üstün olmayanı yönetmesi anlayışını antiemperyalist bir Kurtuluş Savaşı’yla bozguna uğratmış, güçlünün egemenliğine teslimiyet yerine güçlüye karşı zayıfı savunmayı kültürel doku kalıtı olarak benimsemiş, Tanrı’ya değil halkına hesap veren bir devlet yapısı kurgulamış, devlet egemenliği değil, halk egemenliği için çok partili sisteme geçmiş, muhalefeti ortadan kaldırmaya yeltenen bir iktidarı alaşağı etmiş, hukukun güçlü olanın güçsüz üzerindeki yaptırım gücü olmasını 1961 Anayasası ile engellemiş, tüm değerlerin ölçüsü olarak kuvveti değil, emeği görmüş bir toplumsal dokuya ulaşmış Türkiye Cumhuriyeti, bu yapısallığını perçinlemeye yöneldiği süreçte faşizmin azgın saldırılarıyla karşılaşmıştır. 1960’ların son yıllarında başlayan bu saldırganlık, kimi dönem açık, kimi dönem de kapalı faşist çıkışlarla ülkenin geleceğini sürekli sislendirir olmuştur. Kitleleri yılgınlığa, bozguna, teslimiyete koşullamaya çalışmıştır. Bir siyaset değil bir araç olan faşizm, ABD’nin aracımaşası olarak devreye girmiş ve girmektedir ülkemizde? Uzunca bir süredir, “Kürt sorunu”nun ırkçıfaşist bir ivmelenme gösterdiği, “Türklük dayatması”nın giderek ırkçı faşist bir saldırganlığa dönüştüğü, hükümetin başının kendini Machiavelli’nin “Hükümdar”ı sanıp “devleti iyi yönetmek.. muhalefetin yönetimi engelleme tehlikesini ortadan kaldırmakla mümkündür” uygulamalarına girerek, “Yöneten, kendi yasalarını koyar... Tanrıdan başka kimseye hesap vermek zorunda değildir” havasında esip gürlediği ortamda, ülkemiz kapkaranlık labirentlere sürüklenmektedir. Ülkemizde sayıları giderek artan ırkçıdincifaşist araçları kullanan el, Irak’tan başlayıp Türkiye’yi de sarmalayan ve Ön Asya’yı içeren yok etme planlarını bir bir tezgâha süren ABD’dir.Biz böylece oturup oyunu seyredecek, korkaklaşarak faşizmin anaforuna mı kapılacağız? Yoksa, çağdaş uygarlığın aydınlığında var olmuş ilerici, devrimci ve tam bağımsız Atatürk Türkiye’sinin yiğit halkı, emek güçleri ve onların silahlı kuvvetleri, faşizme ve onu kullanan düşman ele karşı hep birlikte “hazır ol”a geçecek midir? Günün sorusu ve sorunu budur. Faşizm, politikaya karşıdır Politika, “sınıflı toplumlarda siyasal amaçları devlet aracılığıyla gerçekleştirme çabası”dır. Faşizmin felsefesi ise, “Devleti güçlünün elinde tutmaktır... Güçlü zayıfı, akıllı aptalı yönetecektir”. Bu durumda, politikanın ana ilkesi olan devlet işlerine karışma, devlet faaliyetini ve içeriğini belirleme işi ortadan kalkmaktadır. O zaman apaçık bir gerçektir ki faşizm bir politika değildir. Üstelik politikaya da karşıdır! Peki, o zaman, faşizm bir politi Esas No: 2007/2 Satış Davacı Metin Salman vekili Av. Burhan Karabıçak tarafından Cemile Özer varisleri v.s. aleyhine açılan izalei şüyu davasının sonunda; Cemile Özek mirasçıları Zehra Şükran Çağlayan (Yavuz), Zeynep Hülya Öztürk ve Taner Akısha aleyhine açılan izalei şüyu davasında, Beykoz ilçesi, Akbaba köyü, Köyiçi mevkiinde kain, 5 pafta, 100 parsel sayılı taşınmazda 2.2.2007 tarihli kıymet takdir raporunda taşınmaza 21.780.00 YTL. değer tespit edildiği hususu ilanen tebliğ olunur. 15.2.2007 Basın: 10116 İLAN BEYKOZ SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Bu Ülkede Yaşanır! Necdet TEZCAN Eğitimci D eli dana, kuş gribi, kene... ve daha neler neler... Bu çağda bile yaşasanız sorunlar bitmiyor. Kitle iletişim araçları sayesinde de abartıla abartıla yayılıyor. O deli danalar şimdi akıllandı mı, ülkemize gümrük kapılarından girebildi mi? Bizler de yedik mi bilinmez, ama delirmediğimize göre sorun önemli değil demek ki. Ya da önemli de örtbas olayı... Geçen yıl, kuş gribi yangını vardı. Yüzlerce kümes hayvanını telef ettik. Birkaç olay oldu, ama dikkatsizlikten; insanlar uzunca bir süre tüm uyarılara rağmen tavuk eti ve yumurta yiyemedi. Kene olayı ise bir duyuldu, bir daha da gündeme düşmedi. İnsanlar unutma özürlüdür, bu biline. Ancak asla unutulmaması ya da daha geç unutulması gerekenler de var. Çernobil unutuldu. Ozon tabakasının incelmesi öyle. Erozyon da aynı. Şimdilerde küresel ısınma ile uyarılmaya çalışılıyoruz. Karalar azalacakmış, susuzluk ve ısınma artacakmış. Bu son olay henüz bizi etkilemediği için umursanmamakta. Neler yediğimiz belli mi? Yeterli ve dengeli beslendiğimiz söylenebilir mi? Terör hâlâ insanlığın baş belası, değil mi? Ya açlık, işsizlik ve savaşlar.... Say say bitmez, ama gündeme düşenler bunlar, şimdilik. Yani sorunları ya çok abartıyor ya da umursamıyoruz. Küreselleşme evrensel boyutlarda. Artık ülke değil dünya varsılları söz konusu. Sınırlar kalkacak uydurması kimin masalı? Falcılar, üfürükçüler, medyumlar... yine iş peşinde. Örümcek ağları giderek çoğalmakta... Eşitlik, ulusal gelir dağılımı, özgürlük hangi köşede saklanıyor? Biz, falcı üfürükçü peşinde şifa ararken hortumcular, üçkâğıtçılar, soyguncular malı götürmekte. Kurtuluş ve kuruluşumuzu bile küçümseyenler, sıkılmadan “Bu ülkede yaşanmaz” uydurmasına sarılanlar... Böyle bile olsa bu ülkenin suçu değil ki. Başkalarından beklemek hastalığını aşalım önce. Bu ülkenin tüm zenginlikleri bakir. Aklını kullan, çağını yakala, hurafelerle uğraşacağına bilimle uğraş. Bence bu ülkede bal gibi yaşanır. Yeter ki gözünü aç, aklını kullan. Bu ülkeyi yaşanır konuma getirmedikse bu bizim suçumuz. BRT BİRLEŞİK REHBERLER TURİZM MART 2007 Kültür Gezileri Programı www.kulturgezileri.com Yitik Zamanın İzinde İstanbul; 04 Mart : Tophane’den Galata’ya 18 Mart : Fener Balat 25 Mart : Beyoğlu 1011 Mart: Bitinya; Roma’dan Osmanlı’ya Apollonia, Bursa, Cumalıkızık, Mudanya, Trilye.... 1718 Mart: Kyzikos’tan Daskilion’a Kyzikos (Erdek), Narlı, Daskilion, Gönen, Priapos (Karabiga), Parion (Kemer)..... 2325 Mart: Harun’un Hazinelerinden, Osmanlı’nın Hazinelerine Akhisar, Manisa, Sart, Gölcük, Tire, Birgi, Ödemiş..... 25 Mart: İznik Konsüllere ev sahipliği yapmış doğanın cömert davrandığı eşsiz Nicea (İznik) BRT Turizm Tel: (212) 252 65 78 (Pbx) Fax: (212) 293 98 44 EMail: bilgi@kulturgezileri.com CUMHURİYET 02 CMYK