26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 ŞUBAT 2007 CUMA 4 HABERLER STK’ler 301. madde ile ilgili önerilerini açıkladı, DİSK önerinin makyaj niteliğinde olduğunu belirtti DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ABD Neden Hâlâ AKP’yi Destekliyor? Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün nafile ABD gezisi dolayısıyla, gazetelerimizde, TV ekranlarında Türk – Amerikan ilişkileri ve Washington’un Türkiye’ye nasıl baktığı ile ilgili yazılar, röportajlar çıktı. Sayın Gül’ün gezisine nafile dememizin nedeni, kendisinden kaynaklanmıyor. Ankara ile Washington’un bölgesel konulara bakışlarının bu kadar değişik ve birbirlerine zıt olduğu dönemde, geziyi yapan kim olsaydı, daha değişik, daha olumlu bir sonuç alamazdı. Washington’da egemen olan “neo – con”lar ve Bush yönetimi, önceki Amerikan yönetimlerinden pek farklı olmayarak ama onlardan da biraz daha fazla, müzakere yöntemini kendilerine özgü biçimde kullanıyorlar. Yani gelenleri dinliyorlar ve sonra, hiç de dinlediklerinden etkilenmeksizin, kendi şartlarını anlatmaya başlıyorlar. Kısacası zaten küreselleşen dünyanın patronu olan ABD’de yapılan görüşmeler, eğer koşulsuz bir “Baş üstüne efendim” yanıtı ile karşılanmazsa, tam sağırlar diyaloğuna dönüşüyor. Bu kez de öyle olması kaçınılmazdı, nitekim öyle de oldu... ABD Türk tezlerini zaten biliyor ve onlara kulak asmıyordu, Gül’ün ziyaretinin bu durumu değiştirmesi de beklenemezdi, nitekim değiştiremedi de. Bu ziyarette sadece Gül’ün, Hamas ile ilişkilerinde artık daha dikkatli olmaya başladıkları mesajı önem taşıyordu. ??? Dış politikayı hiç bilmeyen Tayyip Erdoğan’ın, çeşitli vesilelerle, Hamas’a yandaş görünen demeç ve tavırları, amacını ve zaman zaman, salt iç tüketime yönelik oldukları için özür dilerim ama haddini aşan demeçleri yüzünden, ABD’de, kendi iktidarının da destekçisi olan Yahudi lobisini de, Washington’u da çok tedirgin etmişti. Hatta bir ara bu iki odak da, açık bir İslam Cumhuriyeti’ne doğru yönelmekte olan bu iktidarı desteklemekte hata edip etmediklerini ciddi biçimde sorgulamaya başlamışlardı. Şurası bir gerçek ki, ABD şu anda, hâlâ, kendi “dizayn ettiği“ AKP’yi desteklemektedir. Gerçi, bu partinin ve liderinin kimi demeç ve tavırları Washington’u da, Yahudi lobisini de rahatsız etmektedir ama destek sürmektedir. Desteğin neden sürdüğü konusunun yanıtı ilk ağızda başka seçenek olmamasıdır. Aynı gerekçe Türk kamuoyu için de geçerli gibi görünmekteyse de, aslında motifler oldukça farklıdır. ABD, son dönemlerde, Türkiye’deki küçümser anlamda kullanılan, “milliyetçi”, benim yeğlediğim deyimle ulusalcı, akımdan son derecede rahatsızdır. Türkiye’de son zamanlarda, hem bizim deyimimizle ulusalcı, hem de onunla bir ilgisi olmayan, ama belirli çevreler tarafından birlikte takdim edilen şoven – milliyetçi akımların yükseldiği bir gerçek. AKP’nin de sandık zoruyla böyle bir akımın içinde göründüğünün örnekleri de ortada. ??? ABD’nin kimi çevreleri de, Türkiye’deki milliyetçi yükselişten çok tedirgin olmadıklarını söylerken, “AKP de manevi değerlere bağlı bir milliyetçi parti” söylemleri ve buna karşın, bu kuruluşa desteklerini sürdürmeleri de ilginç. Aslında bunda şaşacak bir yön yok. İster milliyetçi deyin, ister ulusalcı küreselleşmenin patronu ABD’nin olayın tabiatı gereği bu tür akımlara karşı olduğunu herkes biliyor. Peki nasıl oluyor da, bu durumda ABD hâlâ kendi ürünü AKP’yi bu milliyetçi gösterilerine karşı destekliyor? Aslında yanıt basit, ABD, gerçekte Türkiye’de ulus devletin köküne kibrit suyu ekmeyi şiar edinmiş AKP’nin tüm milliyetçi çıkışlarının birer seçim yatırımı olduğunu biliyor. AKP’nin ne denli ulusalcı olduğunu anlamak için Maden Yasası, Petrol Yasası gibi icraatlarına bakarak karar verebilirsiniz. Türkiye’yi hızla İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmek yolunda olan AKP’nin, aslında ABD’nin en değerli müttefiki olduğunu, onun amaçlarıyla siyasi emellerini bütünleştirmiş olan Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, “Ne kadar küreselleşme, o kadar İslamileşme” tümcesinde veciz şekilde dile getirmişti. ABD, AKP’nin çizgisini, ılımlı İslam, makul milliyetçi olarak tanımlarken, onun gerçekte “komprador İslamı olduğunu” pekâlâ biliyor ve o yüzden sonuna kadar desteklemeye devam ediyor. Erdoğan’ın milliyetçiliğinin dışa ve emperyalizme yönelik olmayıp en çok seçmene selama dönük olduğunu bilmeyecek kadar aptal mı sanıyorsunuz ABD’yi? ‘301 gündemden kalkmalı’ İstanbul Haber Servisi Sivil toplum örgütleri, TCK’nin 301. maddesine ilişkin değişiklik önerilerini açıkladı. Öneride “Türklüğü alenen aşağılamak” kavramı yerine “Türklüğü tahkir ve tezyif” ifadesine yer verilirken üst sınırı 3 yıl olan hapis cezası da 2 yıla düşürüldü. Toplantıya İKV Başkanı Davut Ökütçü, MÜSİAD Başkanı Ömer Bolat, Hakİş Başkanı Salim Uslu, MemurSen Başkanı Ahmet Aksu, Türkİş Başkanı Salih Kılıç, TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgobilik, TZOB Başkanlık Danışmanı Nurullah Özcan, TVYD Başkan Yardımcısı Zeynep Gönenç, TOBB Başkan Yardımcısı Halim Mete ve TÜSİAD Başkan Yardımcısı Pekin Baran katıldı. Konuya ilişkin dün TOBB Plaza’da düzenlenen basın toplantısında, TCK’nin 301. maddesine ilişkin değişiklik önerisini açıklayan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Ökütçü, 10 sivil toplum örgütünün katılı STK’lerin uzlaştığı öneri 1. Türklüğü, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen tahkir ve tezyif eden altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. 2. Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç teşkil etmez. guladı. Hazırlanan ortak metindeki bir diğer değişikliğin de suça verilecek cezalarla ilgili olduğuna işaret eden Ökütçü, mevcut maddenin aksine, suçu işleyenlere tek ve aynı cezanın verilmesinin uygun görüldüğünü söyledi. Ökütçü, hazırladıkları metnin getirdiği önemli değişikliklerden birinin de karar verilirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarına atıfta bulunulması gerekliliğinin vurgulanması olduğunun altını çizdi. Türk Tabipleri Birliği, “301. maddenin tümüyle kaldırılması”nı istediği için, DİSK ise uzlaşılan metne katılmadığı için ortak metne imza atmayarak görüşmelerden çekilmişti. mıyla hazırlanan “Hükümete ve tüm topluma çağrı” başlıklı metni de okudu. TCK’nin 301. maddesinin mevcut haliyle “muğlak” olduğuna ve yasa uygulayıcıların maddeden farklı anlamlar çıkardığına dikkat çekilen metinde, “Bir kanun maddesinin bu kadar yoruma açık olmaması gerekiyor” denildi. 301. maddenin artık Türkiye’nin gündeminden düşmesi gerektiğini belirten Ökütçü, hükümetin sivil toplum ile diyaloğunu artırması gerektiğine dikkat çekerek “Ben yaptım, sen uygula” yaklaşımı ile ilerleme kaydetmenin mümkün olmadığını dile getirdi. Ökütçü, değişiklik metninde korunan “Türklük” kavramının, yasa nın mevcut halinde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını aşan bir anlamı bulunmadığının altını çizerek, önerilerindeki “Türklük” kavramının anayasanın 66. maddesindeki “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” ifadesi bağlamında kullanıldığını söyledi. Yasanın mevcut halinde bulunan “aşağılama” kavramının da “tahkir (aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma) ve tezyif (bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme)” olarak değiştirildiğine dikkat çeken Ökütçü, böylelikle bu kastı taşımadan açıklanacak ifadelerin suçun kapsamı dışında tutulmasının sağlanacağını vur DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “301. madde önerisi yeni tartışmaları doğuracak, makyaj niteliğinde bir öneridir” dedi. 301. maddedeki “Türklük” kavramının çıkarılması gerektiğini belirten Çelebi, maddenin “Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne ve mahkemelerine, bunların saygınlığını tehlikeye düşürecek şekilde kasten ve alenen hakaret edenler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklini alması önerisini getirdi. Kuzu: Başka öneriler de var Öte yandan, AKP İstanbul Milletvekili, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, “301 ile ilgili başka öneri metinleri de var. Bunlar birleştirilecek” dedi. Kuzu, 301. madde için kimsenin “kalksın” diyemediğini veya çok az kişinin diyebildiğini belirtti. C HP’Lİ ERASLAN A DD VE TÜMÖD ‘Değişiklik egemenlikten taviz olur’ ? TCK’nin 301. maddesinin ifade özgürlüğüne engel olmadığını savunan Orhan Eraslan, Dink cinayetinin sorumlusunun bu yasa maddesi olarak gösterilmesinin egemenlik hakkının kullanılmasına müdahale olduğunu ileri sürdü. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, “TCK’nin 301. maddesinin değiştirilmesini doğru bulmadığını, yapılacak virgül değişikliğinin bile egemenlik hakkından taviz verme anlamına geleceğini” söyledi. CHP’li Eraslan, dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, TCK’nin 301. maddesine yönelik tartışmalarla ilgili soruları yanıtladı. Eraslan, “bir cinayet işlendikten sonra bu konunun gündeme getirilmesinin, Ermenistan’dan İran’a, ABD’ye kadar toplumsal gösterilerle yasa maddesinin katil ilan edilmesinin, parlamentonun egemenlik hakkının kullanılmasına müdahale olduğunu” söyledi. Bu durumda maddede değişiklik yapılmasının cinayetin üstlenilmesi anlamına geleceğini savunan Eraslan, 301. maddenin ifade özgürlüğünü engellemediğini kaydetti. Eraslan, hakaret etmenin, aşağılamanın ifade özgürlüğü olmadığını vurgulayarak “Maddeye dokunulmasını doğru bulmuyorum. Bu noktada yapılacak virgül değişikliği bile, sizin ülkenizin yasası, başka ülkelerde gösteriye konu olur, katil ilan edilirse, egemenlik hakkından taviz verme anlamına gelir” görüşünü dile getirdi. ‘Lozan’ın rövanşı olacak’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TCY’nin “Türklüğe hakaret”i düzenleyen 301. maddesinin kimi yerli ve yabancı çevrelerce tamamen kaldırılmasının istenmesi tepki çekiyor. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkan Yardımcısı Ali Ercan, “Kurtuluş Savaşı’nın ve Lozan’ın rövanşını almak isteyenler ve onların içerdeki işbirlikçileri tarafından Türk Devleti’ni yok etmek siyasetinin bir parçası olarak TCY’nin 301. maddesinin kaldırılması gündeme getirilmiştir” dedi. Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı da, “301. maddenin geçmişte bazı hallerde demokrasi dışı amaçlarla istismar edilmiş olması, kaldırılması için gerekçe oluşturamaz’’ dedi. İhlas’ta işçi kıyımı Eraslan, toplantıda ayrıca yeşil sermaye mağdurlarının sorunlarına da dikkat çekti. İhlas Kargo’da 56 bin kişinin işten çıkarıldığını aktaran Eraslan; işçilere izinli sayıldıklarına dair belge, 510 bin YTL değerinde senetler, fazla mesai istemeyeceklerine dair belgeler imzalatıldığını anlattı. Haklarını isteyen işçilere, “Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Enver Ören’in sağ koludur’’ diye karşılık verildiğini aktaran Eraslan, “Bütün belgeleri CHP’ye veririz’’ dediklerinde de İhlas Kargo avukatının, “Siz Müslüman değil misiniz? Ha CHP’ye ha İsrail’e vermişsiniz’’ karşılığını verdiğini bildirdi. Kazada 2 yakınını kaybeden Ete ailesinin fertleri cesetlerin eve getirilişi sırasında gözyaşı döktü. (AA) Cesetler 1 km uzakta bulundu Çırpı Deresi’ne düşen kamyonda ölenlerin sayısı 9’a yükseldi. Köprüde yapılan inceleme sonrasında müteahhit gözaltına alındı ARİF FARAÇ ŞANLIURFA Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesindeki Çırpı Deresi’ne düşen kamyondaki yolculardan 7’sinin cesedi dün sabah bulundu. Böylelikle kazada ölenlerin sayısı 9’a yükseldi. Dün erken saatlerde yeniden başlandı. Arama çalışmalarında kaybolan 7 kişinin cesedine ulaşıldı. Kaza bölgesinde sürücü Halil Ete, Naile Çarak, Hatun Kayak, Fatma Merç, Emine Ete, Zehra Kayak ve Hurfa Ayberk’in cesetleri olay yerinden bir kilometre uzakta bulundu. Kurtarma ekipleri cesedine ulaşılamayan Anut Ete’yi bulma çalışmalarını sürdürüyor. Ekipler deredeki su seviyesinin azalmasıyla birlikte, kazaya karışan kamyonu çelik halatlarla bağlayarak iş makineleriyle derenin dışına çakardı. Arama çalışmalarını takip eden Ceylanpınar Kaymakamı Şevket Atlı daha önce kazada kaybolduğu iddia edilen Ahmet Ete’nin ise sağ olduğunu belirlediklerini söyledi. Öte yandan yapılan inceleme sonucunda köprünün müteahhidi de gözaltına alındı. DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası Yönetim Kurulu’ndan yapılan açıklamada da sorumlular hakkında soruşturma başlatılması istendi. Açıklamada “Kamu işletmesinden iş alan bir taşeron firmada, günde 3 YTL’ye çocuk işçi çalıştırılmaktadır” denildi. DİSK 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacak asirmen?cumhuriyet.com.tr SÜ’NÜN ARAŞTIRMASI AKP’liler de Erdoğan’ı Çankaya’da istemiyor Haber Merkezi AKP’liler arasında yapılan ankette, katılanların yüzde 56’sı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktı. Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Gökçe başkanlığında yapılan, “2007’de Türkiye’nin Siyasal Durumu” adlı araştırmanın sonuçları açıklandı. 43 ilde 2 bin 865’i kadın 7 bin 325 kişiyle yüz yüze görüşerek yapılan araştırmaya katılan AKP’lilerin yüzde 39.1’i Recep Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasına destek verirken, yüzde 56.1’i Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına “hayır” dedi. Siyasal gelişmelerle ilgili sorular yöneltilen yurttaşların yüzde 31.6’sı AKP’yi, yüzde 15.5’i CHP’yi, yüzde 14.2’si MHP’yi , yüzde 8,7’si DYP’yi destekliyor. Hiçbir partiyi desteklemeyenlerin oranı yüzde 6 iken, yüzde 9.7’sinin kararsız olduğu ortaya çıktı. Araştırmanın Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili bölümünde ise, katılımcıların yüzde 17.1’inin Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 16.8’inin Bülent Arınç, yüzde 5.9’unun Ahmet Necdet Sezer, yüzde 5.6’sının Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı görmek istediği belirtildi. İstanbul Haber Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), bu yılki 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın; 1977 katliamının ardındaki gerçeklerin ortaya çıkarılması, sanıkların yargılanması talepleriyle özüne, geleneklerine ve mücadelesine uygun bir şekilde Taksim’de kutlanması konusunda kararlı olduklarını bir kez daha yineledi. DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu 23 Şubat tarihlerinde Bolu’da toplanarak Türkiye’de ve sendikal alanda yaşanan son gelişmeleri ve sorunları değerlendirdi. DİSK, değerlendirme toplantı sında aldıkları kararlarla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, son dönemde Türkiye’de yaşanan olayların toplumsal barışı tehdit edici nitelik kazandığı ifade edilerek “yönlendirildiği’’ anlaşılan gelişmelerin kaygı veren bir boyuta taşındığı vurgulandı. Türkiye’nin gerçek gündeminin gelir dağılımındaki adaletsizlik, bölgesel eşitsizlikler, yoksulluk ve yoksunluk olduğu belirtilen açıklamada, 2821 ve 2822 sayılı yasaların sendikal hakları engellediği kaydedilerek “Sendikal özgürlükler önündeki bu engelleri tanımama, 2821 ve 2822 sayılı yasalarla biz lere çizilen sınırları aşma kararlılığındayız’’ denildi. Açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile yürürlük süresi ertelenen Sosyal Sigortalar ve Genel Sigorta Yasası’nın herkesi “yoksullukta eşitlemeyi’’ hedefleyen, sağlık hizmetlerini kısıtlayan, emeklilik koşullarını imkânsızlaştıran bir yasa olduğu için yeniden düzenlenmesi gerektiğinin altı çizildi. Açıklamada, 1 Mayıs 2007’nin, 1977 yılında Taksim’de 34 işçinin canına mal olan katliamın da 30. yıldönümü olduğuna dikkat çekilerek bu yılki kutlamanın Taksim’de yapılmasına karar verildiği vurgulandı. II. Abdülhamid, Osmanlı’nın çöküş döneminde en uzun süre iktidarda kalan padişahtır (18761909). Meşrutiyet’i yok sayıp Meclis’i kapatmasıyla, istibdadıyla ünlüdür. İlk koruculuk sistemi sayılan “Hamidiye Alayları”nı da o kurmuştu. Gazeteci Berivan Tapan’ın “Terörün Bekçileri “ (Hamidiye Alaylarından Günümüze Koruculuk) adlı kitabında (Güncel Yayıncılık) yer alan Abdülhamid’in hatıralarından aktarılan şu cümleleri sizlerle paylaşmak istedim: “Anlaşılan gazeteler mevzu arıyorlar, bu sebeple de yalan yanlış her şeyi yazıyorlar. Muhabirler, Kürdistan’daki vaziyeti Beyoğlu’nda oturdukları rahat köşelerini terk etmeksizin ancak Ermenilerin görüş zaviyesinden yazıyorlar.” Bu sözler size tanıdık geliyor mu? O dönemde de Hamidiye Alayları’nın Ermenilere yönelik baskılar yaptığı gazetelerde yer aldığı için Sultan II. Abdülhamid bunları söylemek gereğini duymuştu. II. Abdülhamid’in Sözleri Berivan’ın kitabında Hamidiye Alayları’ndan günümüze kadar uzanan koruculuk sistemi ele alınıyor. Hamidiye Alayları’nın kuruluşundan sonra nasıl bir şiddet gücü haline dönüştüğünü, yolsuzluk ve yağmalara katıldığını ve sonunda lağvedildiğini biliyoruz. Koruculuk sistemi de PKK ile mücadele amacıyla oluşturuldu. Kürtler içinden binlerce eli silahlı, maaşlı insan örgütlendi. Şiddet ortamında koruculuk sistemi de Güneydoğu’da “derin sorun” haline dönüştü. Binlercesi suça karıştılar, ellerindeki silahları silahsız halka karşı kullandılar. Berivan’ın kitabında bu gelişmeleri ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz. Kitabın sonunda konuyu yakından bilen iki isimle Mehmet Ağar’la ve Ahmet Türk’le yapılmış söyleşiler yer alıyor. Bilgi ve belgelerle zenginleştirilmiş bu kitabın kafalardaki birçok soruya ışık tutacağına inanıyorum. ??? Önümdeki ikinci kitap da yine Cumhuriyet gazetesinden bir muhabir arkadaşımızın Alper Turgut’un kitabı. Alper, “Sessizliğe Karşı” (Ant Kitap) adlı kitabında sesi çıkmayanların, ezilenlerin destanını yazmış. Bir roman gibi yazılan bu kitapta, geçen yıllarda yaşadığımız “ölüm oruçları”nın öyküsü yer alıyor. Yurtdışında yaşanmış benzer öykülerle iç içe anlatılan olaylar, o süreci yaşayanların tanıklığıyla ete kemiğe bürünüyor. Alper’in kitabında, 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilip 30’dan fazla insanın öldürülmesine neden olan “Hayata Dönüş” operasyonunun mağdurları, kışkırtıcıları, devlet görevlilerini sahnede görüyoruz. Ölümün yanı başındaki hayatları da. Alper yaşanan bu acıyı şu satırlarla özetliyor: “122 insanı aramızdan alan, 600’ü aşkın sakata yol açan tecrit karşıtı eylem tamı tamına 2285 güne yayıldı. Bu milyonlarca cana mal olan İkinci Dünya Savaşı’ndan daha uzun bir süreye denk geliyor. Direniş başlarken doğanlar, bugün ilkokul öğrencisi. Gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı, açlık grevinin ilk günlerinde henüz 10 yaşında masum bir çocuktu. Tarihte benzeri bir direniş yok.” ??? Üçüncü gazeteci kitabı ise meslektaşım Tufan Türenç’le, geçen yıllarda yitirdiğimiz sevgili Erhan Akyıldız’ın birlikte hazırladıkları “Bir Gazetecinin Hayatı” (28 Yıl Sonra Abdi İpekçi) kitabı. Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin ardından yazılan bu kitap (Doğan Kitap), aradan geçen zamana rağmen güncelliğini ve önemini koruyor. Bir örnek gazetecinin yaşamını ele alan bu kitap, mesleğimizin nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından da ilginç anılar içeriyor. Kitabın sonsözünde de İpekçi cinayeti sonrası yargılama aşamasının kısa bir özeti sunuluyor: “Ağca’nın suç ortakları olarak Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Mehmet Şener, Yavuz Çaylan, Yalçın Özbey’in de aralarında bulunduğu birçok kişinin adı ortaya atıldı. Oral Çelik Fransa’da yargılandığı mahkemede suçu kabul etmesine rağmen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada beraat etti. 17 yıl sonra ortaya çıkan tanık Abdullah Yavuz, Çelik’i mahkemede teşhis edemedi. Abdullah Çatlı, Susurluk kazasında öldü. Yalçın Özbey’in Almanya’da iki MİT görevlisi tarafından alınan ve Abdi İpekçi cinayetinin kilit delilleri niteliğindeki ses kayıt kasetlerinin imha edildiği mahkemeye bildirildi. Böylece İpekçi davası zamanaşımıyla sonlandırıldı.” Yaşam sürüyor… CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear