26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 ŞUBAT 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Kuzey Irak’a NATO’nun girmesi istenmiş... “Türkiye’yi NATO’dan çıkaracaklar galiba!” 1920 yılında Tuz Gölü’nün kıyısında bir tuz tesisinde dünyaya gelmiş. Babası, dar gelirli bir memurmuş. Sekiz çocuklu bir ailenin en büyük oğlu olarak daha ilkokulda çalışmaya başlamış. İkinci sınıfta bir kundura tamircisinin yanında çırak olmuş; ortaokulda zengin çocuklardan eski kösele çantalarını alıp, kardeşlerinin delik ayakkabılarına pençe yapmış. Konya’daki ortaokul günlerinde, ambalaj kâğıdında devletlerin haritalarının bulunduğu numaralı şekerlerden yarım kilo alıp okula gelmiyormuş: “Okulun kantininde bu şekerleri 20 para karşılığında iki arkadaşa çektiriyordum. Küçük numara büyük numaranın parasını ödüyordu ve ben de bu şeker satışından her gün 2530 kuruş kazanıyordum. Bir gün kantinci arkadaşlar beni satışlarını engellediği için şikayet etmişler. Büyük bir çekiliş yaparken müdür GÖRÜŞ KEMAL KILIÇ Saf M. Kemal Sağtürk: “Gül, Washington’u mahcup görmüş. Biz de kendisini çok saf gördük!” muavini beni suçüstü yakaladı. Kulağımdan çekerek yüzüme bir tokat attı ve idareye götürdü. Beni müdür beyin yanına çıkardı. Müdür bey neden bu işi yaptığımı sorunca, durumumu anlattım. Acıdı bana ve üzüntüyle, bu işi sürdürebileceğimi ve gereğinde yalnız kantinde değil, teneffüslerde okulun içinde de yapabileceğimi söyleyerek arka çıktı.” Konya, İstanbul, Ankara arasında gidiş gelişlerin sonunda İstanbul’da tıp fakültesini kazanmış: “Üniversitede okurken babam emekli olmuştu ve 46 lira 50 kuruş emekli maaşı alıyordu, hiçbir varlığı yoktu. 1941’de apandisit sancısı tutmuş, ameliyata geç alındığından apandisiti patlamış ve hayata gözlerini yummuştu. Öldüğünde cebinden Banat ABD PKK için “Ahtapot” operasyonu düzenleyecekmiş. Onun “ahta”sı gider “pot”u kalır! Can Sözer: “Almanya’da camilerden çalınan paralara ne oldu? Kanal yedi, kanal yedi...” Yedi sekiz adet 25 kuruş çıkmıştı. Erkeklerin en büyüğü olmam dolayısıyla, okulla ilişiğimi kesip ailemi toplayıp yardım etmeye karar verdim. Tıbbiyeyi bırakarak çalışmak zorundaydım.” 22 yaşında işte böyle başlamış ticaret hayatına Zühtü Şenyuva. Almış, satmış. Satmış yeniden almış. Parası yetmediğinde borç almış ama borcunu mutlaka ödemiş. Hatta, ihtiyacı yokken bile “ertesi gün öderim” diyerek borçlanmış ve sabah ilk iş borcunu ödemek olmuş. İş çevresinde büyük güven kazanmış. Büyüdükçe büyümüş. En sonunda Türkiye’nin ilk diş fırçası üreticisi Banat’ın sahibi olmuş. Şimdi 87 yaşında ve “Hüner, Servete Sahip Olmak Değil Ona Layık Olmaktır” diyerek anılarını yazmış. Ne mutlu Zühtü Şenyuva’ya. Solda Birlik Uzlaşı kültürünün dilini geliştiremeyen, farklı düşünceleri anlamak yerine, “nereden saldırabilirim de yandaşlarıma selam yollayabilirim” kolaycılığına yönelen gerek “siyasetçi”, gerekse “aydınların” seslerinin daha yüksek çıkması sonucunda geldiğimiz nokta ortadadır. Parçalanarak güçsüzleşen ve son otuz yıla sadece seyirci kalmış bir sol siyaset. Bu dönem içerisinde PKK ile mücadelede sayısız insanımız yitirilmiş, Susurluk’taki gibi çeteler devlete, bebekten katil yaratan anlayış topluma hâkim olmuştur. Gençlerimiz niteliksiz eğitim ve işsizliğin batağına saplanmış, aydınlarımız karanlığa kurban gitmiş, Sıvas’ta ülkenin canları yanmıştır. Sağ iktidarlar ulusal refahı hep, “ayrıcalıklı azınlıkları” lehine paylaştırmış, soyguncu ve talancı bir anlayış kamuya ve ekonomiye hâkim olmuş ve fatura hep yoksullara kesilmiştir. Neden? Çünkü sol “siyasetçiler” ve “aydınlar” uzlaşmayı ve güçbirliğini sağlayamadığından, farklılıklara tahammül edemediklerinden, sol siyaseti yenileyemediklerinden ve bu yüzden seçmenden iktidar için gereken desteği alamadıklarından. Siyasal partiler, mutlak gücü kendinde toplayan, farklı sesleri boğmaya çalışan liderler ve bu liderlere kayırmacılıkla bağlı kadroların oluşturduğu örgütlere dönüşmüştür. Parti yönetimlerinde, farklı görüşteki kişilerin birlikte üretebileceği şartları yaratacak, partiyi dışındaki nitelikli kadroların katılımına açacak, toparlayıcı isimler olması gerekirken, küçük bir işletmeyi bile yönetebileceği şüpheli, uzak görüşlülükten yoksun kadrolar bulunmaktadır. Üstelik yöneticilikteki başarısızlıkları gün gibi açıkken, kendi belirledikleri delegelerin oylarıyla tekrar tekrar seçilerek, sol seçmeni alternatifsizliğe mahkum etmişlerdir. Birbirlerine sadece çıkarlar temelinde rakip olan bu kadrolar uzlaşmanın ve güçbirliğinin gereğini doğal olarak yap(a)mamışlardır. ??? Solcu aydınlar ise sürekli uzlaşmazlıklarını vurgulamışlardır. Genelde uzlaşmazlıklar, solun üç temel ilkesinden eşitlik ve özgürlük bağlamında ortaya çıkmaktadır. Somutlaştıracak olursak; türban, AB, Kıbrıs ve Kürt/Güneydoğu sorunu. Bu sorunlarda, solun büyük bir kesiminin uzlaşabileceği, uçlarda olmayan politikalar geliştirilmesinin mümkün olması bir yana, son yirmi beşotuz yıldır yaşananlar, bu inatlaşmalara gerçekten değer mi sorusunu sorduruyor. Solcu aydınlar türban tartışmalarını kan davası haline getirmişken, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile halen sorunları olduğu anlaşılan bir kadro iktidara gelmiştir. Birbirimizi, AB ve Kıbrıs tartışmalarında vatan hainliği ya da paranoyaklıkla suçlarken, dış politikamızı, özellikle iç politik nedenlerle bir uçtan öbür uca salınım yapması ve her şeyi bir anda eline yüzüne bulaştırması muhtemel, bir iktidar sürdürüyor. Kürt sorunu mu diyelim, Güneydoğu sorunu mu diyelim tartışmaları yapılırken, toplumsal kamplaşmayı derinleştirebilecek milliyetçilikteki anlayışlar gün geçtikçe güçlenmiştir. Yani din, mezhep ve etnik köken üzerinden politika yapılmaması gereğinde uzlaşabilecek solcular birbirlerini bir kaşık suda boğarken, bu kavramlar üzerinden politikayı temel alan anlayışlar ülke yönetimine hâkim olmuşlardır. Bir bakıma İstanbul fethedilirken, biz meleklerin cinsiyetini tartışıyor durumdayız. ??? 10 Aralık Hareketi (*), soldaki bu dağınıklığın aşılması için yenilenme ve bütünleşme çerçevesinde bir çağrıda bulundu. Çağrı sol kamuoyundan genelde olumlu tepki aldı. SHP ve DSP genel başkanları da yaptıkları açıklamalarla bu çağrıyı desteklediler. CHP, daha doğrusu Deniz Baykal, henüz bu çağrıya tepki vermedi. Bizlerin gene “Son kez elimizi kırıp, oy vereceğiz” diyeceğimize güvenerek sağa açılmayla meşgul oldukları müddetçe de olumlu tepki vereceğe benzememekte. Solda güçbirliği bu çağrının sadece bir ayağını oluşturuyor. Diğer ayağı ise yenilenme çağrısı. Bu yenilenme kadrolarda, söylemde, politikalarda ve siyaset yapma tarzında yenilenmeyi içeriyor. Sol aydınlara ve seçmenlere yapılan bu çağrı ile solda güçbirliğinin kuru bir şekilde desteklenmesi değil, aktif bir şekilde sürece müdahil olmaları ve yenilenme tartışmalarına katılmaları bekleniyor. Yerelde ve/veya ülke genelinde ortak eylemler düzenleyerek çağrının daha büyük kesimlerce seslendirilmesi, aslında “kâğıttan kaplanlar” olan parti yönetimlerinin, bu çağrının gereğini yapmaya zorlanması ve oluşturulacak güçbirliğinin ardından da siyasete aktif katılıma devam edilmesi gerekmektedir. Ya ğ m u r E k i m Aranıyor İlker Çamkır: “Katillerin arkasındaki örgütlenmeyi ortaya çıkaracak bir İçişleri Bakanı aranmaktadır. Görenlerin insaniyet namına Türk halkına bildirmesi önemle rica olunur.” SESSİZ SEDASIZ (!) AB kapısına demir kazık çakılırken 301. madde konusunda bir de Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr.Alpaslan Işıklı’yı dinleyelim: “Demokrasilerde uyulması zorunlu olan kuralların başında kişilere ve kurumlara karşı aşağılayıcı sözlerin ve fiillerin yasaklanması ilkesi gelir. Hiçbir kişiye ve kuruma hakaret edilemeyeceğine göre, Türk ulusuna ve devletine hakaretin de suç sayılmasından daha doğal ne olabilir. 301. maddenin geçmişte bazı hallerde masum kişileri cezalandırmak veya fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamına giren açıklamaları yasaklamak amacıyla kullanılmış olması, yani demokrasi dışı amaçlarla istismar edilmiş olması, kaldırılması için gerekçe oluşturamaz. Eğer böyle bir mantık geçerli olursa, yeryüzündeki tüm kuralların ve kayıtların iptal edilmesi gerekir. Çünkü istismar edilmemiş veya edilmeyecek bir kural bulmak mümkün değildir. Bize 301. maddenin kaldırılmasını dayatan ülkelerin hepsinde, ulusa hakaret yasalarla yasaklanmıştır. Üstelik Fransa’da yalnızca Fransız ulusunun değil, işgalci Fransızlarla işbirliği yapmış olan Cezayirlilerin aşağılanmasını yasaklayan bir hüküm de yürürlüktedir. Öyle anlaşılıyor ki Batılı egemenler, kendi ifadeleriyle bizi AB kapısına demir kazıkla bağlamayı amaçlarken, ulusumuza sövme hakkına meşruluk kazandırmayı da ihmal etmek niyetinde değiller.” behicak?yahoo.com.tr Misyon Gülhan Elmas: “RTE başbakanlık misyonu bittiği için cumhurbaşkanı olmak istiyormuş. Satacak bir şey kalmadı diye düşünüyor galiba!” Ulusal Eğitimde Bir Ömür / Refet Angın İ. GÜRŞEN KAFKAS Refet Angın’ın anılarını “Ulusal Eğitimde Bir Ömür” eserimle toplumla buluşturmanın mutluluğunu yaşıyorum. “Atatürk’ün yıldız öğretmenlerinden” biri olan Refet Angın Köy Enstitülerinde, birçok ilde tarih öğretmeni ve eğitim yöneticiliklerinde bulundu. Matematik öğretmeni olmak istiyordu. Ancak Atatürk’le ilk karşılaşmasında O’nun “Sen, tarih öğretmeni olmalısın!..” buyruğu ile Angın tarih öğretmeni oldu. Angın, Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi, kadın haklarını, ilke ve devrimleri soluğu yettiğince kitlelere anlattı. O, söylevlerinde ‘’Atatürk’ü anlamak gerek’’ diyordu. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ekilen devrim tohumlarının çağdaşlaşma yolunda yeşerdiğini, filizlendiğini görmenin gururunu yaşıyordu. Refet Angın, Atatürk’ün çağdaş uygarlık düzeyine varış emrini topluma ulaştırmayı kendine iş edindi. O, Atatürk’ün çağdaş, yenilikçi, eğitimli, örnek alınacak bir Türk kadınıdır. “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” Atatürk’ün bu özdeyişini içine sindirerek, “Öğretmen eğitimi, sorunları, sosyal haklan, özel öğretmen yasası” gibi projelere katkıda bulundu. “Cumhuriyete Işık Veren Öğretmenleri” yurt genelinde arıyor, buluyor ve öğretmenler gününde buluşturuyordu. 1915 doğumlu Angın, yıllara meydan okuyan enerjisiyle toplumun eğitimine emek vererek huzur buluyordu. “Başarı, rahatına kıyanlarındır” özdeyişi hizmet üretkeni Angın’ı çağrıştırıyor. Yorulmak bilmez bir uğraş, emek ve katkı ona ruhsal bir huzur veriyordur. Anılarını yazmamı istedi ve bana dört çuval dolusu kaynakçalar verdi. Her biri ayrı birer değer olan kaynakçalar, onlarca bakan, vali, milli eğitim müdürü, yerel ve sivil toplum örgütlerinden verilen belgeler, övgüler, resimlerdi. Başarıları onu I98l’de “yılın öğretmeni” olmaya yüceltmişti. Kaynakçalarını taramak, ayırmak, değerlendirmek ve yazmak iki buçuk yılımı aldı. Çokça kez kendisiyle bire bir röpörtajlar yaptım. Geçmişi bugünlere dönüştürerek aktarması, anıları dünmüş gibi hatırlaması şaşkınlığımı artırıyordu. Duruşu, sevgi dolu gülüşü ve özverileriyle çağdaş Türk kadınınca örnek alınacak bir simgedir Refet Angın. Atatürk’ün “Dünyada güzel görünen her şey kadının eseridir” özdeyişinin de yaşayan bir örneğidir. 1915 doğumlu, 75 yıllık eğitimci Refet Angın’a Milli Eğitim Bakanlığı’nın sahip çıkması toplumun beklentisidir. “Türk ulusu değerbilirdir...” “Etken yiyip, kemikken fırlatıp atan” bir toplum değilizdir. Ülkemiz bireysel değerlerine, kazanımlarına ve başarılı hizmeti olanlara yaşamları sürecinde de gerekli önem ve değeri vermeli, sahip çıkmalıdır. Basınımızda görülen “Atatürk’ün öğretmeni sığınacak yer arıyor...” “Atatürk’ün Öğretmenine Öğretmen Evinde Yer Yok...” vb... başlıklı yazılar eğitim toplumumuzun içini acıtıyor ve üzüyor. Cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerinden Refet Angın’a devlet destek vermelidir. Öğretmen evlerinin oluşmasında da emeği ve katkısı bulunan bu eli öpülesi eğitimci toplumumuzun gönlünde taht kurmuştur. Türkçe’nin kirlendiği ve yanlış konuşulduğu bu ortamda, özgün bir dil kullanması, yenileşmeci gelişmeyi önde tutması, Türk kadınına umut ve güven aşılaması unutulmazlardandır. Adı bir okula verilen, adına bir müze düzenlenen, Yıldız Üniversitesi’nce kendine “fahri doktora” verilen, anıları tarafımdan kitaplaştırılan bu birikimli, deneyimli ve sevgi dolu öğretmen emekçisine devletimizin sıcak eli uzatılmalıdır. Bu tür eğitimcilerin başı yükseklerde, gözleri yıldızlardadır. Temiz, yenilikçi, aydın duruşlarıyla sürekli çalışır ve üretirler. 92 yaşında, yaşamının doruğunda, içi eğitim aşkıyla yanıp tutuşan bu değerli eğitimciyi üzmemeliyiz. O, ülkesine şaşmaz bir sadakat ve açık yüreklilikle hizmeti sonuna kadar götürmek isteğinde, “Refet Angın, bir fırtına kuşu, / Başı yükseklerde / Yıldız olup / Karanlıkları aydınlığa dönüştürmekte.’’ G.K. Cumhuriyetimizin eğitim ışığı öğretmenlerden bugünlere kalan, yüreği gençlik ve eğitim aşkıyla dolu Refet Angın ülkemize mal olmuştur. Ona değer vermek eğitime, öğretmen, Türk kadınına ve öğrenciye değer vermektir. Genç öğretmenler, Refet Angın ve onun gibilerin bileklerinde sallanan görev bayrağını kavrayıp daha yücelere taşıyarak dalgalandırmalıdırlar. ‘’Özverili, cesur, mert anamız / Yüreğimizin derinliklerindedir yeriniz / Her dem yücelir sana sevgimiz, / Başımızda taçlanan, çağdaş, örnek Türk kadını.’’ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Dil Devrimi’nin ilk yılla 1 rında “milletve 2 kili” anlamında kullanılan söz 3 cük... Pana 4 ma’nın plaka i 5 mi. 2/ Karadeniz dağlarının 6 yüksek kesim 7 lerinde yaygın 8 geçici kırsal yerleşme tipi... 9 İsrail’in para birimi. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Şebek” de denilen 1 AMB E R B U A maymun cinsi... “O y2 K E R T E MA L er” anlamında kullanA L A T U R A lan sözcük. 4/ Bir is 3 Ç 4 E R K İ L E T C kambil oyunu... İnatçı. K İ M S A 5/ Saatte binlerce baskı 5 L İ T A B U T yapabilen basım maki 6 T A Ş A nesi. 6/ Hayvanlara vu 7 İ Y İ D E R E rulan damga... “Bun 8 K E L E U Z U N dan sonra” anlamında 9 T ONO Z R E eski sözcük. 7/ Yayı geniş geniş çekerek çalma anlamında müzik terimi. 8/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi. 9/ Bildirme yazısı; mesaj... Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 9 Şubat www.mumtazarikan.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Özellikle Meksika’da yaygın, hasırdan yapılan, kenarları geniş ve ortası yüksek şapka. 2/ Düğme ve süs eşyası yapımında kullanılan bir deniz kabuklusu... Bir nota. 3/ Değerli bir süs taşı... “Şahinim var bazlarım var / alışkın sazlarım var” (Karacaoğlan). 4/ Bir parçanın sevimli ve cana yakın çalınacağını anlatan müzik terimi. 5/ “Ne âkilem ne divane / Gel gör beni neyledi” (Yunus Emre)... İskambil kâğıtlarının atası sayılan desteye ve bu deste kullanılarak bakılan falcılık yöntemine verilen ad. 6/ Bir bağlaç... Verdi’nin tanınmış bir operası. 7/ Eğlencelerde serpilen pul biçiminde renkli kâğıt parçaları. 8/ Güney Amerika’da bir ülke... Dinlenmek için çalışmaya ara verme. 9/ Ankara keçisinin, yünü kahverengi ya da siyah olan türü... Ateş. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear