26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Cüneyt Arcayürek, yeni kitabında tüm yönleriyle derin devleti ve arkasındakileri anlattı 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Buzdağının altındaki güç Makedonya’dan Atatürk jesti ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Makedonya, Türkiye’nin kendisini “Makedonya Cumhuriyeti” olarak resmi adıyla tanımasının 15. yıldönümünde, Atatürk pulu bastırıp jest yaptı. Makedonya Filatelistler Birliği’nin bastırdığı posta pulu, Atatürk’ün 125. doğum yıldönümüne ithaf edildi. Makedonya’nın Ankara Büyükelçisi Melpomeni Korneti, gün nedeniyle verdiği resepsiyonda, Türkiye’nin ülkesine verdiği siyasi desteğin altını çizdi. Korneti, isim vermeden Yunanistan’ın kendilerine ilişkin politikasını da eleştirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Cüneyt Arcayürek’in, 1996’da yaşanan Susurluk kazasından sonra sıkça kullanılmaya başlanan “derin devlet” kavramını tüm yönleriyle ele aldığı, “Derin Devlet 19502007Darbeler ve Gizli Servisler” adlı kitabı Detay Yayıncılık’tan çıktı. Derin devlet, gladio, kontrgerilla gibi sıkça tartışılan, ancak içeriği konusunda çok da fazla bilgi sahibi olunmayan kavramları tarihi süreç içerisinde ele alan Arcayürek, “buzdağının altındaki gücün” kimler tarafından yönetildiğini ve devlet içerisindeki gücünü usta kalemiyle okurlara aktarıyor. Kıbrıs’ta Petrol Savaşları.. Ogün Samast, Yasin Hayal, Erhan Tuncel gibi isimlerin üstünden, kendi güvenlik güçlerinin çökertilmesi için oynanmakta olan oyunları şaşkınlıkla izlerken, Kıbrıs Rum yönetiminin, denizde petrol, doğalgaz aramak ve çıkartmak amacıyla Mısır ve Lübnan’la ekonomik bölge sınırlarını belirleyen anlaşmalar için adımlar attığı anlaşıldı. Rumların, bu doğrultuda Mısır ve Lübnan büyükelçileri ile altyapı sağlamayı amaçlayan görüşmelerini sonuçlandırdığı, gerekli yasayı meclislerinden geçirdiği ve Papadopulos başkanlığında toplanan bakanlar kurulunda, kendi egemenlik bölgesi olarak kabul ettiği adanın çevresindeki 13 araştırma parselinin sınırlarını bile belirlediği açıklanınca Lefkoşa ve Ankara’da bir tür ‘’jeton’’ düşmesi oldu. Aslında Kıbrıs etrafında zengin petrol rezervlerinin bulunduğunu, Türkiye’nin de, ada Türklerinin de bilmemesi imkânsız. Nitekim 2002 yılında, Ecevit‘in başkanlığındaki koalisyon hükümetinin, KKTC’nin egemenlik alanı içindeki deniz dibinde bulunan petrolü aramak, bulup çıkartmak amacıyla Türkiye Petrolleri AO’ya görev vermek için bir gizli kararname çıkarttığı da su yüzüne çıktı. O kararname çerçevesinde, KKTC ile anlaşma sağlandığı ve Türkiye Petrolleri’nin, tıpkı Rumlar gibi uluslararası ünlü büyük yabancı şirketlerle ilişkiler kurduğu öğrenildi. G azetemiz yazarı Cüneyt Arcayürek, Detay Yayıncılık’tan çıkan “Derin Devlet 19502007Darbeler ve Gizli Servisler” adlı kitabında son yıllarda sıkça kullanılmaya başlanan “derin devlet” kavramını tüm yönleriyle ele aldı. Derin devlet kavramını enine boyuna, yaşanan olaylarla birlikte okuyucularına anlatan Arcayürek, kitabında “Şurası bir gerçek; Türkiye’de gladio benzeri bir örgütün varlığı yadsınamaz. Bu örgüt, açıkça söylenmiyor ama Özel Harp Dairesi içinde yuvalanmış, başına buyruk bir örgüt. Yasadışı! CIA tarafından besleniyor. ABD yararlarına hizmet veriyor” diyor. D ERİN DEVLET NEDİR? Ulusu’nun uyardığı gazeteci 2 Eylül 1980’den sonra Başbakan Bülend Ulusu, 1967’den beri tanıdığı gazeteciyi makamına çağırdı, bir süre söyleşti. Gazeteci, Başbakan’ın çağırış nedenini söyleşi boyu çıkaramadı. Güncel, fakat önemli olmayan konulara değiniliyordu. Gazeteci izin istedi, kalktı. Başbakan Ulusu, ayrılırken kulağına eğildi. “Telefonda konuşurken dikkat et” dedi. Gazeteci şaşırdı. Bir başbakan, bir gazeteciyi dostça uyarıyordu. MİT, Başbakanlık’a bağlıydı. Başbakanlık’tan ayrılan gazeteci, bir süre düşündü. Son zamanlarda telefonda kiminle ne konuştuğunu anımsamaya çalıştı. Birden ampul yandı. Jeton düştü: 30 Ağustos’un yaklaştığı günlerdi. Tuzla’da tatilde olan Demirel aramış, gazeteci, Orgeneral Haydar Saltık’ın MGK Genel Sekreterliği’nden “şutlanması”nı MGK üyelerinin aralarında kararlaştırdıklarını söylemişti. Telefon görüşmesi teybe alınmış, çözülmüş, metnin bir kopyası Başbakan’a, bir kopyası Çankaya Köşkü’ne ve herhalde bir kopkontrgeyası da MGK Genel Sekreterliği’ne Cüneyt Arcayürek rilla, 1973’lergönderilmişti. O gazeteci bendim. de Türkiye’ye teşrif etti... Şurası bir gerçek; rikalılara Türkiye’de gladio benzesorsan, “Verdik” deri bir örgütün varlığı yadsınamezlerdi, diyemezlermaz. Bu örgüt, açıkça söylenmidi. Örtülü ödenekten başka yor ama Özel Harp Dairesi içinde gelen paranın miktarı elbet bilinirdi. kanallardan herhalde “dost” yuvalanmış, başına buyruk bir örBaşbakanlık Müsteşarlığı’ndan alıservislerden gelen paraları “reis” güt. Yasadışı! CIA tarafından beslenıyordu. Müsteşar da bu kanaldan alırdı. “Reis” gizli servisi yönetenin niyor. ABD yararlarına hizmet verigiden paraları bir “deftere” yazıyorkısaltılmış adıydı. yor. du. Bunun dışında “dostlardan” Kasaya koyardı... Sonra servisin alınan paranın “kaydı” düşülmüyor“hesap amirini” çağırır, “şuraya şu AKKAL DÜKKÂNI GİBİ du. O günleri tanımlayan bir ifadeye kadar, buraya bu kadar gidecek” ÇALIŞIYORDU göre “Gelirgider hesabı daha sağhesabı ile para dağıtımı yapardı. lıklı olmalıydı. Çünkü ‘bir defter’ Çoğu kez reis, kasasındaki deftere MİT yasasından önce, gizli servis tutulur, bir yanına ‘gelir’, öteki dağıtımı yazardı. Giren çıkan parabir bakıma “bakkal dükkânı” gibi sayfasına ‘gider’ yazılır ve paranın ların bir dökümü olabilirdi. Örneçalışıyordu. Servisin maddi yönü ile hem kaynağı hem de kullanıldığı ğin, CIA’dan alınan paralar gibi. işleyişi şöyle özetlenebilirdi: Başbaiş bilinirdi.” Bunlar imza karşılığı alınırdı. Amekanlık “örtülü ödeneğinden” ya da Darbe karşıtları AİHM yolunda ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Darbe Karşıtı Platform Sözcüsü İsmail Hakkı Tombul, 12 Eylül harekâtını “gerçekleştirenlerin yargılanması’’ için yaptıkları suç duyurusunun işleme konulmadığını belirterek konuyu AİHM’ye götürmekte kararlı olduklarını söyledi. Mülkiyeliler Birliği önünde toplanan darbe karşıtları adına açıklama yapan Tombul, platform üyeleri ve kararı doğru bulmayanların imzalarının yer aldığı itiraz dilekçelerini de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na ileteceklerini kaydetti. Kitapta yer alan bazı ilginç bölümler şöyle: Derin devlet nedir? Derin devlet aslında kontrgerillanın başkalaşmasıdır. Her ülkede farklı adlarla anılan örgüt, NATO tarafından organize edilir. Faaliyetleri tüm ülkelerde başbakan ve cumhurbaşkanı düzeyinde izlenir. Elemanları, ağırlıklı olarak Panama ve Amerika’da eğitim görürler. 11 Eylül sonrasında NATO tarafından revizyondan geçirilmiş ve ellerindeki teknoloji iyileştirilmiştir. Şu an kendilerine ait özel hapishaneleri de vardır. 1 Serdar Denktaş’ın anlattıkları KKTC’nin eski Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, bu çalışmalardan elbette haberli olarak henüz görevinden ayrılmadan yaptığı bir konuşmada, Kıbrıs çevresindeki petrol rezervlerini de açıklayınca, nedense Ankara tarafından “uyarılmış”! Uyarının sahibi Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül. Denktaş’ı arayan Gül, “Bu açıklamanız bizim stratejik plan ve projelerimize ters düşüyor” demiş. Yine Serdar Denktaş’ın açıkladığına göre, Rumların adanın çevresindeki petrolün tek sahibi olma iddiaları yeni de değil. Güney Rum hükümeti, 2003 yılında bu doğrultuda ilk işbirliği anlaşması için Mısır ile ilişki kurmuş. O tarihte Talat hükümetinde Dışişleri Bakanı olan Serdar Denktaş, konuyu Başbakan’ına aktarmış ama ciddiye alınmamış!.. Talat,Türkiye’yi garantör kabul ediyormuş.. Oysa Mehmet Ali Talat, KKTC Cumhurbaşkanı olarak, Rum hükümetinin son girişimleri üzerine önce sorunu ılımlı ve yapıcı bir öneri ile ele almak istiyor. Kıbrıs etrafındaki maden zenginliklerinin adadaki iki halkın ortak malı olduğunu söylüyor. Ama bu açıklamaları Rum Dışişleri Bakanı’nın sert tepkisi ile karşılanıyor. Yorgo Lillikas, petrol yataklarından elde edilecek gelirin Kıbrıslı Türklerle paylaşımının ihtimal bile olmadığını söylüyor. Kıbrıs’ta deniz altındaki petrol rezervlerinin 500 milyar dolar olarak tahmin edildiği anımsanınca, bu göz kamaştırıcı zenginlik etrafında doğan gerginliğin, giderek daha da artması doğal karşılanacaktır. Kıbrıs üstünde bugüne kadar sadece savunma stratejisi nedenine bağlanan, ABD ve İngiltere’nin yanı sıra AB ülkelerinin de ilgisini çeken önemli bir başka kaynağın petrol olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu 500 milyar dolarlık zenginliğe ortak olma ihtimali M. Ali Talat’a, Türkiye’nin KKTC’nin varlığının ve egemenliğinin garantörü olduğunu ilk kez hatırlattı. Umarım,Talat ve arkadaşları, bundan sonraki stratejilerinde Türkiye’yi bir işgalci devlet olarak görmek, göstermek alışkanlığından vazgeçerler. Adada, iki ayrı devletin bulunması gerçeğini savunurlar. AKP iktidarı da, bir yandan Kıbrıs’la ilgili stratejisini yeniden düzenlerken; öte yandan da iki hafta önce TBMM’den alelacele çıkarttığı Petrol Yasası’nı askıya alarak Türkiye Petrolleri Ortaklığı’nı kuşa çeviren ve yabancı şirketlere peşkeş çeken hükümleri değiştirmek gereğini duyar. 1İtalya’da patlayan gladio skandalı, 973 YILINDA TÜRKİYE’DE kısa sürede NATO ülkelerini sardı. Önce Yunanistan’da görüldü, sonra Almanya’da. Alman RTL televizyonu, Hitler’in özel kuvvetleri SS’nin eski üyelerinin Almanya’nın gladio örgütünün birer parçası olduğunu kanıtlayan özel bir rapor yayımlayarak Almanya’yı şoke etti. Yunanistan Savunma Bakanı eski bir askeri ataşenin gladio savlarına itibar etmedi, “Hükümetin korkacak hiçbir şeyi yoktur” mealinde demeçler verdi. Ve... Gladio, Türkiye’deki adıyla B Tarihi okula siyaset ‘bulaştı’ ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932 yılında ilk ziyaretinde karatahtasında matematik dersi verdiği, İzmir’in 119 yıllık eğitim kurumu Atatürk Lisesi’nin konferans salonunun ihaleyle AKP İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı Hakan Yıldız’a verildiği öğrenildi. İzmir Kültür Merkezi adını alan salonda önceki hafta partinin il ve ilçe danışma kurulu toplantıları gerçekleştirildi. Veliler, “Okulun içine siyaset girmemeli” derken CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir de konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. “ Cemal Gürsel’i üzen bilgi de çevrilirdi. 1963’ten sonra bir gün, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’i bir MİT yetkilisi ziyaret etti. “Baba” Cemal’e “çok yakın biri hakkında ‘maruzatta’ bulunacaktı.” Cemal Gürsel dinledikçe rengi değişti, neredeyse kriz geçirecekti. Cumhurbaşkanı’nın “çok yakını”, Bulgar gizli servisi ve bu servis aracılığıyla Sovyet ajanları ile sık sık görüşüyor, “bilerek ya da bilmeyerek ‘bazı bilgiler’ veriyordu”. İlk bakışta bu ilişkiler “çok yakın” kişinin mesleğini yürütürken sürdürdüğü doğal ilişkiler izlenimini veriyordu. Gümrüklerde kimi işlemler, dışsatım ve alım türünden yasal birtakım işler... Ama MİT’in dinleme araçlarına takılı kulağı kimi görüşmeleri dinlemişti. Gürsel’in “çok yakını”nı uyarması gerekiyordu. gözleri ve duvarlara dayalı ku? MİT’in lakları, çoğu zaman devleti yönetenlere “ “ 1 ‘Böcek’ler Demirel’i dinliyor ENTERNET / MEHMET SUCU İletişimde yönlendirmenin en önemli ayağı yanlış bilgi ve kayıp bilgidir. İletişim bilimciler büyük kentlerde yaşayan bir insanın her gün on binlerce uyarıcı mesaj aldığını söylerler. Karşılaştığınız insanın giydiği kazağın renginden, gazetelerden ve televizyonlardan aktarılan haberlere, sokaklardaki afişlerden pankartlara, otomobillerin plakalarından havaların yağışlı veya açık olmasına kadar pek çok ileti beynimizin köşelerine yerleşiyor. Bunlar ise her gün kendi ilgi alanlarımıza göre eleniyor. Bu bilgiler arasından süzebildiklerimiz kendimize kalıyor. Yoğun bilgi bombardımanı yaşamın hemen her alanında her saniye sürüyor. Neyin doğru neyin yanlış, neyin yönlendirici, neyin eksik olduğu birbirine giriyor. Böylesi bir karmaşa Bilgi Kirliliği içinde medya okuryazarlığı ayrı bir önem taşıyor. Medya kendi gerçekliğini oluşturup topluma empoze ediyor. Bunu yaparken de değiştirdiği gerçekliğin böyle kabul edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Topluma kendi yarattığı sanal gerçekliği dayatıyor, kabul ettiriyor. Sonuçta medyanın gücü, insanların dünya görüşünü biçimlendirmesinde yatıyor. Günümüzde bir siyasetçinin konuşması medyada yer aldıktan sonra ardından, aslında ne demek istedi diye yeni yazılar yayımlanıyor. Bu yeni yazılar üzerine de başka açıklamalar yapılıyor. Peki siyasetçinin söyledikleri bu kadar çözülmesi gereken kodlar mı içeriyor? Ya da hepimiz yaşamın her alanında kodlar mı kullanıyoruz? Belki sorunun yanıtı şöyle olmalı: Medya iktidar, medyasermaye, iktidar sermaye ilişkileri o denli iç içe girdi ki her iletinin, her haberin altında bir başka gerçeklik arama zamanındayız. Herkes bir anlamda şeytanın avukatlığını yapmalı ve olabildiğince septik (kuşkucu) olmalı. Türkiye’yi derinden etkileyen Hırant Dink cinayeti haberlerine kısa bir bakış bu tezi doğrular nitelikte. Anımsayalım: İlk olarak cinayetin ertesi günü televizyonlarda metro istasyonunun girişinde başında beyaz beresi ile polis tarafından aranıp serbest bırakılan üniversite öğrencisinin görüntüsünü anımsayalım. Televizyonlarda görüntü geçerken spiker arkadan bağırıyordu: “Polis, katili elinden kaçırdı.” Sonradan anlaşılıyor ki bu gencin sanık Ogün Samast ile uzaktan yakından bir bağı yok. Spiker, zanlı bile demiyor, gence katil damgasını vuruyor. İkinci olarak “Jandarma, polisi beklemeden operasyon yaptı ve Ogün Samast’ı yakaladı” haberleri çıkıyor. Ama bir de bakıyoruz bu da yalanlanıyor. Ardından ikinci bir tetikçiden söz ediliyor. Daha sonra bir gazete “Yasin Hayal oradaydı” diye manşet atıyor. Peşinden “Hayır .. cinayetten bir sa at sonra evindeydi” açıklaması ajanslara düşüyor. Bir diğer gazete “Ogün Samast’ın hücresinde plazma TV bile var” diye yazıyor. Savcı hemen açıklama yapıyor, “Hayır.. hücresinde çarşaf bile yoktu” diyor. Her söylenene haber diye atlayan necip Türk basını, cenaze ambülansa kaldırılırken “Yasin Hayal oradaydı” diye yarım sayfa fotoğraf yayımlıyor. Gazete piyasaya çıktıktan birkaç saat sonra vali ve emniyet müdürü, “Fotoğraftaki adam polistir” diyor. Gazeteci, cenaze ambülansa konurken etrafın polis kordonunda olduğunu ve bölgeye görevlilerden başkasının giremeyeceğini bile düşünmeden bu fotoğrafı basıyor. Galiba gazetecilerin medya okuryazarlığı bağlamında mesleklerini sorgulaması gerekli. CUMHURİYET 07 K “ “ 2 Eylül’den sonra MİT; gözlerini, kulaklarını Demirel’in Güniz Sokak’taki evine ve çevresine çevirdi. İlk önce Demirel’in konutunun tam karşısındaki apartmanda bir daireye yerleşti. Sonra evin hemen yanında yapımı tamamlanan bir başka apartmanda bir daire kiraladı. Gelen giden gözleniyor, “uzaktan da dinleme becerisine sahip ‘böcek’lerle” Demirel’in çalışma odasındaki konuşmalar teybe alınıyordu. MİT’in hangi yöntemlerle çalıştığını yakından bilen Demirel, gizli servisin yan binada kiraladığı ve bir ticaret firması süsü verdiği dairede hangi yoğun çalışmalar içinde olduğunu kolaylıkla tahmin edebiliyordu. Umursamıyordu. Ancak son kez Zincirbozan’a sürüldüğünde evinin bütün odalarını kontrol ettirdi. Dinleme aracı arattı. Duvarlar temiz çıktı. “ CIA’ın kirli çamaşırları dan edinilen bilgilere dayanmıyor. Örneğin 11 yıl CIA’da çalışan Philippe Agee, örgütün kirli çamaşırlarını şöyle açıkladı: “Yunanistan, Güney Kore, Filipinler, İran, Portekiz, Endonezya’da CIA duruma müdahale edip faşizmin zaman zaman yerleşmesini sağlamıştır. Askeri darbe konusunda CIA kadar uzman bir örgüt bulunamaz. CIA istediği zaman bir ülkede büyük bir huzursuzluk yaratır ve bunu finanse eder. Bu da tüm silahlı kuvvetlerin darbe yapmak için arzuladığı ortamdır. Askerler her zaman ülkenin tam bir çıkmaz içinde olduğu ve sorunu ancak kendilerinin çözebileceği bir atmosferin yaratılmasını isterler. Bu da CIA’nın görevidir.” Fakat askeri darbeler içeren “görevini” CIA artık kullanmıyor. darbelerde rol oynayan ? Türkiye’deki CIA’nın marifetleri sadece iç kaynaklar Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net ÖZTÜRK’TEN VAKİT’E YALANLAMA ‘Cemevi inşaatı ile ilgimiz yok’ İstanbul Haber Servisi Dinci Anadolu’da Vakit gazetesi, CHP’li Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ü Göztepe Parkı’na, yeşil alana cami yapılmasına karşı çıktığı için çeşitli gerekçeler öne sürerek hedef göstermeyie devam ediyor. “Belediyenin olanaklarını yasalara aykırı olarak kullanarak İçerenköy’deki cemevi inşaatına başladığına” yönelik yayımlanan haberler yalanlandı. Öztürk ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kadıköy Şube Başkanı Feti Bölükgiray, AKP iktidarının cemevlerine tahammül edemediğini belirttiler. Öztürk, cemevi alanının belediye meclisi tarafından alınan bir kararla derneğe verildiğini, cemevi inşaatının ise belediye ile ilgisinin bulunmadığını belirterek, ‘Belediye el altından ihale etti’ gibi bir görüntü çizilmeye çalışılıyor. Aksine bu belediyeyi ilgilendiren bir durum değil. Ayrıca, dernek, inşaatı istediğine verebilir” diye konuştu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kadıköy Şubesi Başkanı Feti Bölükgiray da cemevi inşaatının ruhsatlı olduğunu ve cemevi inşaatının belediye tarafından değil derneğin topladığı bağışlarla yapıldığını anlatarak “Arsayı 20 yıllığına kiraladık. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin elinde inşaatla ilgili her türlü yasal belge de bulunuyor” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear