24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2007 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Tıp eğitiminde Türkiye’yi yakalayamamış pek çok ülkeden ucuz işgücü geleceği vurgulanıyor Her Şey Kasten ve Göz Önünde Oluyor Toz dumandan göz gözü görmüyor. Kim nereye bakacağını, neyi araştıracağını bilemiyor. Oysa her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor, çıplak gözle bile görünecek kadar aşikâr biçimde... Bakan gözlerin bunları görmemesi için inanılmaz bir bilgi kirliliği yaratılıyor. Ve ardından da, yetkililer bir kısım medya ile birlikte, koro halinde haykırmaya başlıyorlar: Derin devlet!.. Derin devlet!.. Derin devlet yaygaraları sırasında, devreye Yılmaz Özdil’in deyimiyle “Derin Medya” giriyor. Bir medya kuruluşu, Ogün Samast’ın Atatürk resmi ve bayrak önünde çekilmiş fotoğrafını servis yapıyor, isteyen bütün kuruluşlara gönüllü olarak. Haber güya atlatma, ama bu kuruluş kendi atlatma haberi ile prim sağlayacağı yerde, öbür yayın organlarına telefon ederek, özel haberini servis edeceğini söylüyor. Amaç, dikkatleri polisten jandarmaya kaydırmak, bu amaca hizmet etmek isteyenler oyunu oynuyorlar. Jandarma, fotoğrafın polis merkezinin çayhanesinde çekildiğini açıklayarak haberi yalanlıyor. Aldıran olmuyor. Bütün sorun polisteki çekişmeyi, aczi gözden kaçırtmak. Herhangi ciddi, yarı ciddi veya ciddi benzeri bir yönetimde engellenebilecek olan ve Türkiye’ye maliyetinin büyüklüğünü daha şimdiden görmeye başladığımız Hrant Dink cinayeti önlenemiyor. ??? Kimse, 11 ay önceden haber verilen bir cinayetin neden önlenemediğini sormak zahmetine katlanmıyor. Hrant Dink gibi birinin korunması gerektiğini, nasıl oluyor da koskoca devlet içinde kimse düşünemiyor? Rahip Santoro cinayeti, nasıl oluyor da böylesine yalapşap bir biçimde soruşturuluyor ve aynı çete başka eylemler yapabiliyor? Bu sorular sorulmasın, devletin sivil güvenlik örgütündeki dağınıklık, iç çekişme ortaya çıkmasın diye önce bir bilgi kirliliği yaratılıyor. Yasin Hayal’in ikinci tetikçi olarak olay yerinde bulunduğu haberi yayılıyor, Erhan Yücel ile ilgili spekülasyonlar artıyor. Kafa karışıklığı kasten yaratılıyor. Aslında gizlenmek istenen, devletin kadrolarının cemaatler ve tarikatlar arasında parsellenmiş olması, bunlar arasındaki rekabetin yarattığı zafiyet. Nitekim, Samsun Emniyeti’nin çayhanesinde, iki jandarmanın Ogün Samast’ı teslim almak için geldikleri sırada çekilmiş olan fotoğrafı, jandarmada çekildi diye sızdıran ve dikkatleri bayraklı, Atatürk’lü resmi çeken emniyet içinde güçlü bir biçimde örgütlenmiş olan bir cemaat, haberi kendi gazetesine veya TV kanalına değil de başka bir kuruluşa sızdırıyor ve dağıtım oradan yapılıyor. Basın, yönetim ile birlikte bilgi kirliliğine katkıda bulunuyor, iki TV kanalı cinayetin hemen ardından beyaz bereli bir fotoğrafı göndererek polis katili kaçırdı diye yayın yapıyor. Fotoğraftaki İTÜ’lü delikanlı Adana’dan telefon ederek haberi yalanlıyor. Aynı kanallar Ogün Samast yakalanınca da “Polis iz sürmekteydi, erken yakalanıp açıklandı, örgütün deşifre edilmesi önlendi” diye yayın yapıyor. Oysa o sırada, Samast’ın resimleri her yerde yayımlanıyor. Daha sonra, bir görgü tanığı çıkıyor ortaya, sonradan anlaşılıyor ki, bu kişi olayda tanık olarak ortaya çıkmakta. Daha sonra, Yasin Hayal oradaydı iddiası atılıyor ortaya. Her şey kafa karıştırmaya yönelik bilgi kirlenmesi... ??? Bu perişanlık içinde, Başbakan durmadan “derin devlet”ten yakınıyor. Bütün mesele dikkatleri dağıtmak. Mehmet Faraç’ın Cumhuriyet’te çıkan haberi ve gazetemizin yayınları, devlet içindeki tarikatcemaat paylaşımını, sorumluluğun en yüksek makamlara kadar vardığını gösteriyor. Benzeri bir durum herhangi bir demokraside olsa, 1520 Kasım 2003 El Kaide saldırıları sırasında, aynı örgütün beş gün arayla yaptığı saldırıda etkisiz kalan (böylesi bir acz görülmemiştir), o dönemin de İçişleri bakanı olan Aksu istifa ederdi. Nitekim, saldırılarda konsolosu ölen İngiltere, olaydan sonra, bu zaafa, pek diplomatik olmayan bir şekilde dikkat çekmişti. Görüyorsunuz, söz konusu olan derin devlet falan değil, devletin bütün nesnelliğini, atamada liyakatı ayaklar altına almış bulunan sığ devlet. Her şey göz önünde oluyor; devleti yönetenler ile bir kısım medya el ele vermiş, bilgi kirliliği yaratıp derin devlet diyerek dikkatleri dağıtmaya çalışmakta... Türkiye derin değil sığ devlet yüzünden büyük tehlikelere doğru kaymakta... Sağlıkta çöküşe devam ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Sağlık Bakanlığı’nın yaşama geçirmek istediği “ithal doktor” uygulamasının, “sağlıkta dönüşüm” ile başlayan çöküş sürecini daha da hızlandıracağı vurgulanıyor. Tıp çevreleri, Afrika’dan Azerbaycan’a, Irak’tan Romanya’ya kadar tıp eğitiminde yüksek kaliteye ulaşamamış ülkelerden hekim geleceğine dikkat çekerek “Türkiye niteliksiz hekimlerle dolacak” uyarısını yapıyor. AB’ye uyum kapsamında gerçekleştirilmek istenen ve en önemli gerekçe olarak “hekim açığı”nın sunulduğu ithal doktor uygulamasına Sağlık Bakanlığı sonuna kadar sahip çıkarken, tıp çevreleri tepki ve ? Tıp çevreleri, Sağlık Bakanlığı’nın yaşama geçirmek istediği ‘ithal doktor’ uygulamasının çöküş sürecini hızlandıracağını vurgulayarak, “Türkiye niteliksiz hekimlerle dolacak” uyarısında bulunuyor. endişe duyuyor. Sistemin, emek sömürüsüne, sağlık hizmetinin kalitesinde düşüşe ve hasta haklarında kayıplara yol açacağına dikkat çekilirken pek çok ülkede, görev yapmak isteyen yabancı bir hekimin önünde bir dizi yasal prosedür bulunduğunun altı çiziliyor. Denkliği kabul edilen bir üniversiteden mezun olsa dahi, doktorun önce görev yürüteceği ülkenin dilini iyi bildiğini gireceği sınavla belgelendirmesi, mesleğine ilişkin bir başka sınava girerek istenen en az puanı alması gerektiği belirtilerek eğer uzmanlık yürütecekse ayrıca eğitim görmesinin istendiği kaydediliyor. Tıp çevrelerinin ithal hekim konusunda aynı noktada birleştiği sakıncalar arasında öne çıkanlar şöyle: ? Sağlık hizmeti sunumunda emek sömürüsü ve ucuz işgücü dönemi başlayacak. ? Türkiye’ye iki tür hekim gelişinin yolu açılacak. Birinci grupta, Azerbaycan, Kazakistan gibi Türki Cumhuriyetler ile İran, Irak gibi komşu Arap ülkelerinden gelecek doktorlar yer alacak. Tıp eğitimi konusunda Türkiye’nin çok gerisinde olan söz konusu ülkelerden gelecek doktorlar, halihazırda görev yapan Türk doktorlardan çok daha düşük ücretlere çalışacak. Dolayısıyla, maliyet hesabı yapıldığında tercih nedeni ucuza çalışan doktorlar olacak. İkinci grupta ABD, İngiltere, Kanada gibi ülkelerden gelecek iyi eğitimli doktorlar yer alacak. Sayılarının daha az olacağı belirtilen bu hekimler de çok yüksek ücretler karşılığı özel kuruluşlarda çalışacak. TTB 2. Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, ithal hekimlere çalışma izni verilecekse mutlaka TTB ve YÖK ortaklığında yapılacak bir sınavdan geçerli notun alınması gerektiğini söyledi. Kemal Türkler davası Ailenin talepleri reddedildi ? DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in 1980’de öldürülmesine ilişkin dava, ikinci kez karar aşamasına geldi. İstanbul Haber Servisi DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in 22 Temmuz 1980’de Merter’deki evinin önünde yaylım ateşine tutularak öldürülmesine ilişkin dava, ikinci kez karar aşamasına geldi. Türkler ailesinin avukatı Rasim Öz’ün,Türkler’in cinayeti gören kızı Nilgün Soydan’ın sanığı teşhis edip edemeyeceğine ilişkin bilirkişi raporu alınması yönündeki talebi reddedildi. Kemal Türkler’i yaklaşık 26 yıl önce öldüren kişilerden biri olduğu öne sürülen Ünal Osmanağaoğlu’nun yargılanmasına devam edildi. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, başka suçtan hükümlü sanık Osmanağaoğlu getirildi. Duruşmada söz alan müdahil avukatı Rasim Öz, mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararındaki gerekçeleri yerine getirmediğini belirterek Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen MHP ana davası dosyasının tamamının getirilmesi gerektiğini kaydetti. Öz, bu davada azmettiren olarak yargılanan iki sanığın suçlarını kabul ettiğini, Osmanağaoğlu’nun tetikçi ve öldürücü atışların sahibi olduğunu söylediklerini kaydetti. TTB UYARACAK Torba Yasa Tasarısı’na tepki artıyor ? Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Gürsoy, TBMM’nin keyfi kadrolaşmaya yasal kılıf oluşturmaya çalıştığını ve bu uygulamadan vazgeçilmesini istedi. İstanbul Haber Servisi Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, AKP hükümetince hazırlanan ve “ithal hekim” gündemiyle Meclis’e taşınan “Torba Yasa Tasarısı”nın denetlenemeyen ve ciddi sağlık skandallarına yol açacağı uyarısında bulunarak, TBMM’nin keyfi kadrolaşmaya yasal kılıf oluşturmaya çalıştığını ve bu uygulamadan vazgeçilmesini istedi. İstanbul Tabip Odası’nda dün düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Gürsoy, “Torba Yasa” ifadesinin AKP iktidarı tarafından oldukça yaygın olarak kullanılan bir deyim haline geldiğini belirterek, “Türkiye gündemin başka konulara yoğunlaştığı bu sıralarda, iktidar yasa tasarısını Meclis’ten geçirmeye çalışıyor” dedi. Gürsoy, “ithal hekim” gündemiyle popülerleştirilen yasa tasarısının, sağlık alanında Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma harekâtına zemin hazırlama amacında olduğuna dikkati çekti. Gürsoy, hükümetin AB’ye entegrasyonda ithal hekim uygulamalarının zorunlu bir sonuç olarak gösterildiğini vurgulayarak, “Bize göre asıl amaç bu değil, Türkiye’deki hekim emeğini ucuza kapatmak için bir gözdağı vermektir” dedi. İthal hekimlere yapılacak denklik sınavlarını denetleyenlerin Sağlık Bakanlığı olacağını da anımsatan Gürsoy, “Üniversiteler ve YÖK devre dışı bırakılmak isteniyor. Bu uygulamalar suiistimal edilebilir. Unutmayalım kötü hekim, hekimsizlikten daha kötüdür” diye konuştu. Gürsoy, tasarıdaki radyoloji çalışanlarının çalışma sürelerinin uzatılması ve anestezi teknisyenlerinin yetkilerine dair maddelerin bir araya konulmasının Sağlık Bakanlığı’nın gayri ciddiliğini gösterdiğini söyledi. Anayasası’nın ilk taslağını hazırlayan bilim Giritli toprağa verildi 1961 adamlarından biri olan Prof. Dr. İsmet Giritli’nin cenazesi Levent Afet Yolal Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Rumeli Feneri Köyü aile mezarlığında toprağa verildi. Giritli’nin Türk bayrağına sarılı cenazesinin başında kızı, Galatasaray Üniversitesi (GÜ) İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu ve kız kardeşi Nadiye Tatar, tabutu öperek bir süre dua okudu. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, SHP Onursal Başkanı Erdal İnönü, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Tuncay Sagun, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin çelenk gönderdiği törene çok sayıda kişi katıldı. (Fotoğraf: RANA ERDEN) Bilirkişi istemi Bu sanıkların 13’er yıl hapis cezasına çarptırıldıklarını, infaz nedeniyle şimdi serbest olduklarını kaydeden Öz, “Her ikisinin de bu davada tanık olarak dinlenmesini, eski açıklamalarının sorulmasını istiyorum” dedi. Türkler’in kızı Nilgün Soydan’ın babasının öldürülüşünü gördüğünü, Ünal Osmanağaoğlu’nu teşhis ettiğini de kaydeden Öz şöyle devam etti: “Mahkeme daha önceki kararlarında, annesi görmediği için, Nilgün’ün olayı görmüş olmasını inandırıcı bulmadı. Ancak Nilgün’ün olduğu pencereden olayı görmesine bir engel yok. Babası katledilirken olayı gören bir çocuğun sanıkları teşhis edip edemeyeceği yönünde keşif yapılarak bilirkişi raporu alınmasını talep ediyorum.” Görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı, dosyanın geldiği aşama nedeniyle bu taleplerin reddine karar verilmesini istedi. Avukat Rasim Öz’ün tüm taleplerini reddeden mahkeme heyeti, “Bizim için dosya tamamlanmıştır” dedi. Müdahil avukatlarına son sözleri için süre veren mahkeme heyeti, duruşmayı 5 Mart’a erteledi. Partilerin oy kavgası büyüyor AKP’li başkan tutuklandı AKP ve MHP Belediyede düellosu kızıştı yolsuzluk savı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milliyetçi oylardaki yükselişi gören Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde söylemini milliyetçiliğe kaydırdı. Seçimlere yaklaşıldıkça AKP ve MHP arasındaki söz düellosu büyüyor. Toplumda milliyetçi duyguların yükselmesi, kamuoyu anketlerinde yeni oy kullanacak 5 milyon seçmenin ağırlıklı olarak MHP’ye oy vereceğinin ortaya çıkması, Başbakan Erdoğan’ın söylemini değiştirmesine neden oldu. Erdoğan’ın MHP ile ilgili endişesi parti toplantılarına da yansımıştı. Son Kızılcahamam kampında “MHP’nin güçlü olduğu yerlerde daha çok çalışmalıyız. Buralara daha çok hizmet ve yatırım götürmeliyiz” diyerek bakanları ve parti yöneticilerini uyarmıştı. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylem değişikliği, bazı partililerde rahatsızlık yaratıyor. Haber Merkezi Kütahya’nın Emet ilçesine bağlı Örencik beldesinin AKP’li Belediye Başkanı Hakkı Keleş ile 2 belediye görevlisi, ‘zimmet suçu işledikleri’’ gerekçesiyle tutuklandı. Örencik Belediyesi’nin bazı meclis üyeleri, Keleş hakkında “yolsuzluk yaptığı” iddiasıyla şikâyette bulundu. İçişleri Bakanlığı’ndan gelen müfettişler tarafından yapılan soruşturmada, bazı alımlarda usulsüz ödemeler gerçekleştirildiği ve ödenmiş görünen bazı ödemelerin yapılmadığı belirlendi. Soruşturmanın ardından Keleş ve belediye muhasibi Erol Örnek ile tahsilat memuru Cahit Yalçın Yıldız dün savcılıkta ifade verdi. Savcı, Keleş ile 2 belediye görevlisini, tutuklanmaları istemiyle sulh ceza mahkemesine sevk etti. Emet Sulh Ceza Mahkemesi, Hakkı Keleş, Erol Örnek ve Cahit Yalçın Yıldız’ı “teselsül halinde zimmet suçu işledikleri” gerekçesiyle tutukladı. asirmen?cumhuriyet.com.tr STÖ’LERİN 301 ÖNERİLERİ ‘Aşağılama’ yerine ‘tahkir’ denilsin FIRAT KOZOK ANKARA İş dünyası, sendika, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri, Türk Ceza Yasası’nın (TCY) Türklüğe hakaret suçunu düzenleyen 301. maddesiyle ilgili ortak metinlerini perşembe günü kamuoyuna açıklayacak. İktisadi Kalkınma Vakfı’nın çağrısı üzerine ilgili örgütler, önceki gün TCY’nin 301. maddesiyle ilgili görüş alışverişinde bulunmak üzere bir araya geldi. İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Davut Ökütçü, 301. maddenin karmaşık olduğunu, bu nedenle değişik uygulamacıların, bu maddeden farklı an lamlar çıkardığını savundu. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre, kamuoyuna açıklanacak metinde, 301. maddede geçen “aşağılama” ifadesinin “tahkir ve tezyif” ile değiştirilmesi ve öngörülen cezaların aşağıya çekilmesi öneriliyor. Ortak metinde, suçun yurtdışında işlenmesi halinde verilecek cezanın artırılmasını öngören hüküm de kaldırılıyor. Düzenlemeyle öngörülen tüm cezalar 6 ay ile 2 yıl seviyesine indirildi. Örgütler, maddede geçen “aşağılama” ifadesinin yerine Yargıtay’da emsal kararları bulunduğu için “tahkir ve tezyif” kelimelerini kullandı. Hrant Dink cinayeti toplumumuzun kimyasını bozduğu gibi polisin ve güvenlik güçlerinin de kimyasını bozdu. Herkesin gözü önünde tehdit edilen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bir Ermeni gazeteciyi Türkiye Cumhuriyeti’nin emniyet güçleri korumadılar. Önceleri “koruma istemedi” bahanesine sığınan emniyet ve güvenlik güçleri, neredeyse onu kasıtlı olarak korumak istemedikleri gerçeğiyle karşımıza çıktılar. Tablo vahimdi. Emniyet güçleri ciddi bir ihmal içindeydiler. Kasta varan bir tutum içindeydiler. Güven vermeyen bu görüntü korkutucuydu. Emniyet ve diğer güvenlik güçleri içindeki gelişmelerin az çok ne olduğunu biliyorduk. Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altaylı’nın nereden gelip nereye gittiğini dosyaları karıştıranlar biliyorlardı. AKP hükümeti bunu görmemiş miydi, yoksa AKP içinde bazı güçler onu ve onun gibileri tercih etmeyi sürdü Emniyet Yıpratılıyor mu? rüyorlar mıydı? ??? İhmal ve kasta varan görmezlikten gelme tutumunun bu kez biraz daha fazla irdeleneceği görülüyor. Gazeteciler, Hrant’ın öldürülmesiyle toplumun diğer kesimlerinden daha büyük bir şok yaşadılar. Vicdanlar kanadı. Her ne kadar şokun atlatılmasının ardından bu büyük vicdan kanamasını tersine çevirip ortalığı bulandırmaya çalışan bazı güç odakları harekete geçse de, medyadan onlara bazı destekler çıksa da asıl gerçek değişmedi. Toplum ve medya bu cinayetten acı duyuyor, bir travma yaşıyor. Bu karanlık tablonun aydınlanmasını istiyor. Bu acı ve tepki, emniyet güçlerinin üzerine bir psikolojik baskı olarak da yansıyor. Samsun’da jandarmaların ve polislerin ortaklaşa çektirdikleri fotoğraf işin tuzu biberi oldu, güvenlik güçleri üzerindeki güvensizliği daha da artırdı. Tabii beklentiyi de… ??? Her büyük suikasttan sonra, toplumsal ruh halimiz “Bunun da sonu boş çıkar mı?” umutsuzluğu içinde gidip gelir. Hrant’ın öldürülmesinin ardından da benzer git geller içindeyiz. Ancak bu kez, içeride ve dışarıda değişik bir siyasi atmosfer oluştu. Böylesine geliyorum diyen ve önlem alınmadığı için gerçekleşen cinayet beklenenin üzerinde bir öfkeye ve acıya yol açtı. Hrant’ın etkileyici kimliği bu duyarlığı daha da artırdı. Emniyet güçleri, belki de Hrant’ın ölümünü hazırlayan ihmalin de baskısıyla daha dinamik şekilde harekete geçtiler. Bazı bağlantılar çözülmeye başladı. Ortaya çıkan bağlantılardan, şu aşamada devletin tepesindeki güçlerle ilişkisi olup olmadığına dair bir şey söylemek mümkün değil. Teknik olarak henüz böyle bir bağlantıdan söz edilemez. Tabii soruşturma ilerledikçe nereye kadar uzanacak onu göreceğiz. Ancak asıl tepki çeken gerçek, bu cinayetin emniyetteki birçok birim tarafından bilindiği halde önlem alınmadığıdır. Burada da devlet içinde eskiden beri etkili olan “ırkçımilliyetçi” yapılanmanın önemli bir rol oynadığıdır. ??? Emniyeti yıpratmamalıyız, bu doğru. Ancak hangi emniyeti? Gerçekten yurttaşlarına eşit mesafede güvenlik sağlamaya kararlı bir emniyeti yıpratmamalıyız. Şu anda yıpranan, emniyetin içindeki ideolojik yuvalanmadır? Emniyetin içinde etkisini sürdüren ırkçışoven örgütlenmedir. Tarikatçı örgütlenmedir. Onlarca yıldır bir kast ha line gelen bu ırkçımilliyetçi yapılanma dağılmadan ne siyasi cinayetleri önlemek mümkündür, ne de katilleri yakalayıp cezalandırmak. Bu konuda geçmişte o kadar acı deneyler yaşadık ki... Hrant’ın acısı umarız bir değiştirici etki yapar. Emniyet içinde güvensizliğe neden olan hukuk dışı, yasadışı yapılanmalar çözülür. İşte o zaman emniyet gerçekten yıpranmaktan kurtulur ve toplumun güvenini kazanır. ??? Hrant Dink soruşturmasıyla ortaya çıkan gerçekler skandal düzeyindedir. Bu nedenle güvenlik güçlerine olan güvensizliği artırıyor. Ancak bu gerçeklerin ortaya çıkmasını da sonuç olarak devlet içindeki kurumlar ve görevliler sağlıyorlar. Çelişmeli olgu bu. Kötü emniyet yıpransın, güvenilir olan bir emniyetin altyapısı hazırlansın. Kuru kuruya “Emniyeti yıpratmayalım” çağrısının pek de anlamı olduğu söylenemez. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear