24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Hesapları kim, niçin sorguluyor? Recep Tayyip Erdoğan’ın kefil olduğu işadamlarını soruşturan müfettişleri görevden alma bahanesi için kıyamet koparmışlardı. Genelkurmay Başkanı, CHP lideri ve bazı gazetecilerin bankalardaki özel hesap bilgilerine ulaşılmıştı! Aradan süre geçti. Ağız değişti. Geçen hafta başında Anadolu Ajansı aracılığıyla “Maliye müfettişlerince oluşturulan özel komisyonun incelemeleri sırasında Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, CHP lideri Deniz Baykal’a yönelik teftiş kurulu merkezden herhangi bir sorgulama yapılmadığı” açıklandı. Hesap sorgulaması hiç yapılmadı mı, yoksa “teftiş kurulu merkezden” herhangi bir sorgulama yapılmadı mı? Hangisi? Madem sorgulama yapılmadı, niye Erdoğan’ın kefil olduğu işadamlarını soruşturan müfettişi görevden alma, hatta memuriyetten uzaklaştırma öncesi “Bakın herkesi sorgulamışlar” kıyameti koparıldı? O kıyamet koparıldıktan sonra niye yelkenler suya indirildi? CHP Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 29 Ocak’ta TBMM Başkanlığı’na sunduğu önergedeki şu sorunun yanıtı henüz verilmemiştir: “Maliye Bakanlığı’nın vergi inceleme, denetim veya idari birimlerinde veya vergi inceleme ve denetim elemanlarında kişilerin belli bir tutarın üzerindeki banka mevduatına ilişkin bilgileri var mıdır? Varsa bu bilgiler banka sisteminden hangi tarihte ve ne şekilde alınmıştır?” Kimi bürokratların, siyasilerin ve gazetecilerin banka hesaplarına girilmesi için Maliye Bakanlığı’nın herhangi bir birimi 2006 yılında bankalara başvurmuş mudur, başvurmamış mıdır? Böyle bir başvuru varsa, başvurunun amacı nedir? Asıl yanıtlanması gereken sorular bunlardır. Yaratılan bilgi kirliliğinin hangi boyutlara geldiğinin ibretle izlenmesi gerektiğini söyleyen CHP İstanbul milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle: “Maliye Bakanı bu konuda net, somut açıklamalar yapmak zorundadır. Bu açıklamaları yapmadığı takdirde görevini yapmamış, sorumluluk da sırtında kalmış olacaktır.” Dökülen tarih kitabı SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Öymen’in bozduğu oyun Son günlerin özeti: Abdullah Gül’ün Amerika’da yaptığı temaslarda “Biz sizin istediğiniz yönde adımlar atacağız ama, asker bizi kuşatıyor” demeye getirdiği ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ABD’de Irak’taki Kürt gruplarla temasa sıcak bakmadıklarını açıklarken Recep Tayyip Erdoğan “Kuzey Irak’taki Kürt liderlerle görüşmeye hazırız” önerisini gündeme taşıdı. Güdümlü senaryo tam rayına sokulmuştu ki, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen oyunu bozdu. Geçen hafta başında bir sorumuzu yanıtlarken Münih’te ABD’li diplomat Richard Holbrooke ile yaptığı görüşmenin ayrıntısını açıkladı bize: “Başbakan Erdoğan’ın Irak’ın kuzeyindeki Kürt liderlerle görüşme önerisi, ABD’li diplomat Richard Holbrooke’a aittir. Önce Başbakan Erdoğan, ardından Barzani ve Barzani’nin oğlu ile görüşen Holbrooke, Münih’te karşılaştığımızda aynı öneriyi bana da aktarmıştı.” Medya susuyordu. Yine Cumhuriyet gitti üzerine, Onur Öymen peşini bırakmadı olayın. Başbakan’ın danışmanları yalanlayalım derken doğruladılar bütün gelişmeleri. Konu, Milli Güvenlik Kurulu’na taşındı. Olup biteni deneyimli gazeteci Mehmet Ali Kışlalı, 21 Şubat tarihli yazısında şöyle yorumluyordu: “Türkiye’de ülke için yaşamsal olacak kararları verenler, bu kararları ileride ne kadar ülke aleyhine olduğu anlaşıldığında, maalesef ulusa hesap vermiyorlar. Bunu bildiklerinden de, alabildiğine hesapsız davranabiliyorlar. ...Şimdi parlak görülen kimi fikirlerin, olası tehlikeli neticelerinden söz edilmiyor. Bunlar yapılmayınca sorumluluk askere bırakılmak isteniyor. Ama galiba bu defa bu oyuna asker izin vermeyecek.” Sosyal görev unutulursa Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği, hazırlamıştı dilekçeyi. YAYED’e göre, anayasa ile konut gereksinimine ilişkin önlemleri alma ve toplu konut girişimlerini destekleme görevi devlete verilmişti. Gerçek gereksinim sahiplerine arsa sağlanması da yine devletin sosyal bir göreviydi. Toplu Konut İdaresi bu amaçla kurulmuştu, ancak dar gelirliyi konut ve arsa sahibi yapma amacından uzaklaşmış, lüks konut veya kâr amaçlı yatırımlara yönelmişti. YAYED kamusal sorumluluk gereği Toplu Konut İdaresi Başkanlığı İhale Yönetmeliği’nin yürütülmesinin durdurulmasını, bazı maddelerinin iptalini ve yönetmeliğin dayanağı olan Toplu Konut Kanunu’nun bazı maddelerinin anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini istiyordu. Sonuç? Danıştay 10. Dairesi ilgili yönetmeliğin birçok maddesinin yürütmesini durdurdu. YAYED, uzun soluklu bir hukuksal mücadelenin ilk aşamasını kazanmıştı... Olay çok ciddi, ama ilgililer susuyor... Lise 3. sınıf “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” dersinde okutulmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlanan kitapta ulusal kurtuluş hareketimizi arkadan hançerleyen gerici akımlar cımbızlanıyor, işbirlikçi halifesultan neredeyse vatan kurtarıcı yapılıyor ve bu kitap 280 bin adet basılıp öğrencilere “ders” diye öğretiliyor. Kitabı nereden tutsanız, dökülüyor. Atatürkçü Düşünce Derneği Giresun Şube Başkanı Hilmi Taşkın, kitabın bir başka yanlışını daha belirlemiş bulunuyor: “Yan kenarında kitabın adı ‘TC İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük’ olarak yazılmıştır. ‘İnkılap’ (inkılab: devrim) sözcüğü ‘inkilap’ (kilab: köpekler) olarak yazılarak utanç verici bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti tarihi ‘köpekleşme’ tarihi olarak gösterilmek istenmiştir. Tüm kitaplar bu şekilde yazıldığına göre; burada yetkililerce açıklanması gereken bir durum söz konusudur. ‘Hata olmuş’ denilecek ise, bu kitaplar kamuoyundan özür dilenerek derhal toplanmalıdır.” İçerikte çarpıtma ve hata, tarihsel olaylarda çarpıtma ve hata, yazımda çarpıtma ve hata. Daha ne olsun! Hilton’da Beş Çayı... “Hilton”a gitmek o yıllarda başka bir ülkeye seyahat etmek gibiydi. Aydınlık, ferah bir dünya... Başka hiçbir yerde tanık olmadığım özen, muhteşem pastalar, servis... Bilmece gibi gelen başka dillerde şarkılar... Güzel bir müzik. Güzel giyimli insanlar. Ve İstanbul’a tepeden bakan o benzersiz manzara... Annem arkadaşlarıyla Hilton’a beş çayına gittiğinde, beni de götürürdü... Dörtbeş yaşlarında olmalıydım. Mahallemizin sınırları dışına çıkan her faaliyetin, bana “büyük bir keşif” gibi göründüğü yıllardı onlar.. Beyoğlu’ndaki Japon Mağazası, İnci Pastanesi, Kukla Tiyatrosu ve Hilton’daki beş çayları, bu en popüler “keşif seyahatlerimin” baş köşesinde yer etmişti... Büyüklerin konuşmalarına bazen kulak kabartırdım: “Aaa! Gönül Yazar geldi!” Dönemin en şık kadınlarından biri olan Gönül Yazar, beş çaylarında göründüğünde, ortam elektriklenirdi... “Caz müziği” ile sözgelimi ben, ilk kez orda tanışmıştım! Ve Türkiye’ye ‘Hilton bakışı’ Türkiye’deki Hilton yöneticilerinin hafta içinde bir grup köşe yazarına yaptığı öğlen yemeği davetini kabul ederken aklımda bu anılar vardı. Davetin gerekçesi, “Türkiye Hilton ağının” genişleme projesiydi... İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Kayseri’nin ardından, “Hilton zinciri” şimdi diğer Anadolu kentlerine; Bursa, Denizli, Eskişehir, Samsun, Trabzon, Erzurum, Gaziantep, Urfa ve Malatya’ya açılmayı düşünüyor... ABD ve İngiltere merkezli “Hilton şirketleri”nin birleşmesiyle son bir yılda Hilton’lar dünya çapında bir atılıma girmişler. Bu “büyük atılımın” baş köşesine tabii ki büyüyen iki dev, Çin ve Hindistan pazarını yerleştirmişler... Önümüzdeki yedi yılda sadece Hindistan’da açılması düşünülen otel sayısı, 5075 civarında... Bu zaman diliminde, Türkiye’de de 25 yeni Hilton planlanıyor. Türkiye; Avrupa’daki yatırım stratejisinin başına yerleştirilen ülkeler İtalya, İspanya, Almanya, Rusya ve İngiltere’yle birlikte “Avrupa’daki stratejik çekim alanına” girmiş. Yalnız açılan yeni oteller mevcutlar gibi beş yıldızlı olmayacak. Orta sınıfa hitap eden dört yıldızlı kategori hedef alınacak. Hilton yöneticilerine bu perspektifte şu iki soruyu sordum: 1. Ekonomik büyümenin; Türkiye’deki yatırım hamlenizi karşıIayacağını düşünüyor musunuz? Siyasi belirsizlik sizi ürkütmüyor mu? 2. ’50’ler, ’60’lar İstanbul’unda “sosyal yaşamı değiştiren” Hilton, muhafazakâr Anadolu kentlerinde benzer bir işlev görür mü? ‘Seçilme Barajı’ Prof. Dr. MAHİR AYDIN İstanbul Üniversitesi “Mağrur İrlandalı” Bernard Shaw, İngiliz edebiyatının üç çeyrek yüzyılına damga vurdu. 94 yıldan arda kalan birkaç sözü var. Onların birinde; “İşsizlik, hırsızlığın anasıdır” der. Ülkemizde işsizlik hızla artıyor, hırsızlık ön plana çıkıyor. Güvenlik sorunu ise, ürkütücü boyutlarda. Her 39 saniyede bir suç. 4 dakikaya bir yaralama, 6 dakikaya bir soygun, 4 saate bir cinayet. Bu sorun, dünden bugüne oluşmadı. Son 25 yıldır, yatırım yok. Bütçemiz, borç faizini ödeme üzerine kurulu. Osmanlı’nın çöküş dönemindeki gibi. Oysa ekonomimiz, büyüklük sıralamasında dünyada 18’inci. Gelişmişlikte ise 92’nci. Orta sınıfın beli, 20 yıl önce “orta direk politikası” ile kırılmıştı. Şimdi yalnız “aşağıdakiler ve yukarıdakiler” var. İstatistik Kurumu’na göre, bir kişinin yoksulluk sınırı 1107 YTL, açlık sınırı 848. Dört kişilik aileye, en az 2 bin 225 YTL gerek. Anlamaya çalışıyorum, taşı taşa tutturamıyorum. Dönüp tarihe bakıyorum. Kutadgu Bilig: “Eli darda kalıp yoksulluğa düşen iyilerin bile, davranışı bozulur” diyor. Her türlü siyasal eleştiriden uzak bir gerçek: İnsanımızın üçte biri yoksul. Sosyal devlet anlayışından kopalı çok oldu. Bugün bedelini ödüyoruz. Gelir dağılımındaki fark, 10 kat. Hiç sağlıklı değil. Bu durum, terazinin öbür kefesindekileri de tedirgin ediyor. Her ne kadar “özel güvenlik” çemberinde yaşasalar da. İki bin yıl önceki Roma bile; “Halk, ekmek ve sirk ister” ilkesindeydi. Karnı doysun, eğlenceye dalsın ve devlet işine karışmasın. Bunca zaman sonra, bu çizginin gerisinde olmak düşündürücü. En büyük değirmen, insan midesi. Boş mide gurultusu, hiçbir şey dinlemez. Ülkemizin durumu, dünyadaki gelişmelerden soyut değil. En büyük neden, tek kutuplu küresel politika. Aslında “nokta” kadar boyutsuz bir düşünce. Çünkü yalnızca nokta, tek kutuplu. “Çizgi” olmak için bile, iki kutup gerek. Bu dar görüşün uygulama süreci, çok değil. Ve her geçen gün, yoksul kutbun kılıcını keskinleştiriyor. O insanların tepkisini, kimi Batılı tarihçiler “sinizm” olarak yorumluyor: Davranışı, yalnız kişisel gereksinime göre ayarlama. Bu tutumu, ulusal yapıları çökerterek sizler yarattınız. Sonrasında, o insanlarla kâr ortağı mı oldunuz? Kalkıp ülkelerin en önemli gelirini hortumla çekin, tepkilere de bencillik deyin. Ortaçağ derebeyleri bile, bu denli katı değildi. 1789 Devrimi sonrasında, Paris’e akın eden işsizlerin nasıl çalıştığını unutmuşlar: Bir kısmına kaldırım taşı döşetip, ötekilere söktürmeyi. Victor Hugo, bu dönemi anlatan romanına, boş yere mi “Sefiller” adını koymuştu? Devlet geleneğimizde, “asıl hazine, halk”tır. Devlet başkanının görevi de, ona, arı gibi çalışacağı ortam sağlamak. Yoksa bu yüce makam, harcama yeri değil, kazandırma yeridir. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk; “Devlet başkanı, halkın nasıl geçindiğinden gafil olmamalı” uyarısında bulunuyor. Sanırım böyle giderse, Guinness rekorlar kitabına gireceğiz. Bir mucizeye, ulusça ortak imza atarak. Ve anlatmak zorunda kalacağız. Belki de Nobel ödülü alacağız. Böylesine varsıl bir ülkede, bu denli yoksul yaşama başarımızı(!). Küresel politikaların tek amacı, ekonomik. Ve içinde “insan” yok. Çuvaldızı başkasına batırırken, bu düşünce “körtopal gider” de, konu yurttaş olunca, iğnenin bile ucu kırılır. Çünkü devlet, ticareti yurttaşına yaptırmalıdır. Onun görevi, denge. Kimi alanlarda hep verir, ötekilerle karşılar. En az 20 yıldır, ekonomiyle yatıp onunla kalkıyoruz. Üstelik kısa süreli ve kâğıt ekonomisi. Ekonomistler yönetiyor ülkemizi. Böyle olunca da, taş üstüne taş koyamıyoruz. İyi de, ülke yönetmek şirket yönetmeye benzemiyor ki. Hani komedyenin, drama sanatçısına dediği gibi: “Sen insanları ağlatıyorsun. Bu da sanat mı? Zor olan, insanları güldürmek. Senin yaptığını, bir baş kuru soğan da yapar.” Şaka bir yana, Sayın Büyükanıt’ın vurguladığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti hiç bu denli çok sorunla karşılaşmadı. Bu topraklarda, ikinci kez sıkıştırılıyoruz. Umutsuzluğa hiç gerek yok. Zor olacak ama hepsinin üstesinden geleceğiz. Ve belki de o zaman, “Büyük Kurucu”nun yaptıklarını, daha iyi anlayacağız. Batıda yüzyıllar boyu, devlet başkanı olacaklara; tarih, felsefe ve yabancı dil öğretildi. Ötekilerden vazgeçtim. Yüksek Seçim Kurulu’na bir önerim var: “Milletvekili seçiminde adaylara, son 150 yıllık Türk tarihi, baraj sınavı olsun.” Bağışlayın, çünkü uzmanlık alanım. Bugün 1870’li yılları, ikinci kez yaşıyoruz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İhtiyatlı iyimserlik... Muhataplarım bu soruları, “ihtiyatlı bir iyimserlikle” yanıtladı. Ancak yapılan vurgu, genelde “ihtiyat”tan çok “iyimserlik” üzerineydi. Türk ekonomisinin büyüme trendine bir defa kuvvetle inanıyorlar. Siyasi konjonktürdeki inişçıkışlar ne olursa olsun, otelcilik sektöründe birinci derecede önem taşıyan sosyal mobilitedeki dinamizmin devam edeceğine inançları tam. 25 yeni otel projesinin arkasındaki itiş gücünü “Hangi cumhurbaşkanı?” ya da “Hangi iktidar” sorusu değil, “Türk insanının beklentileri” oluşturuyor: “Türk insanı da Türkiye’nin neresinde olursa olsun, sosyal merdivenin basamaklarını hızla tırmanmak istiyor!” Hilton zinciri, yatırım planlarını hazırlarken bu kıstası temel alıyor. Siyasi belirsizliği yadsıyan yok. Ancak Türkiye’nin “siyasi belirsizliklere aşılı olduğu”; belirsizlikle baş edecek direnç ve esneklikte ekonomik aktörler ve ekonomiye sahip olduğu düşünülüyor. Yabancı yatırımcılardan sık dinlediğim değerlendirmeler bunlar... “Sosyal yaşam” üzerinden yapılan konuşmalar, benim açımdan çok daha ilginçti. “Dışa kapalı” ’50’li yıllar İstanbul’una “Avrupa’nın ilk Hilton’larından birini dikmeyi göze almakla”; bugün Malatya’ya Hilton götürmek aynı şey mi örneğin? Dışa ne denli kapalı olursa olsun, yenilikleri nezle gibi kapan kozmopolit İstanbul’la muhafazakâr Anadolu’ya girmenin farkı nedir? Cevabını en çok merak ettiğim sorular bunlardı... 2001’de kapılarını açan Adana Hilton “bile”, ilk iki yılda “zorlanmış”. Ama “Hiltoncular” gelinen noktadan memnun. Adana ve Kayseri Hilton’un; İstanbul Hilton gibi, kentte sosyal, ekonomik yaşamı değiştirdiğini ve dinamizm kattığını söylüyorlar. Ulaştıkları noktanın hatta beklentileri aştığını ekliyorlar. Hilton’lar arasında müşteri sayısı ve cirosu en yüksek bar örneğin, Kayseri Hilton’muş... Ah ah Türkiye! Ankara siyasetinden bakıldığında bir türlü. “Kayseri Hilton”dan bakıldığında başka türlü. Hangisi gerçek? Hilton’ların büyüme planında kıstas aldığı önümüzdeki yedi yıl işte bu sorunun yanıtını da belirleyecek... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Şubat www.mumtazarikan.com 2005/714 Esas Davacı İst. Üniversitesi vekili tarafından, davalı Muhammet Hanifi Çelik aleyhine açılan 2.728,93 YTL hastane borcunun tahsili davasında; Mahkememizin 2005/414 Esas, 2006/1002 Karar, 15.11.2006 tarihli kararı ile 2.728,93 YTL hastane borcunun 06.07.2005 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak, davacıya ödenmesine karar verilmiş olup, Akdeniz mah.Güller Pınarı cad. Fatih Apt. K.4 No. 11 İSKENDERUN adresinde ikamet ettiği bildirilen, tüm aramalara rağmen bulunamayan davalı Muhammet Hanifi Çelik’e kararın ilanen tebliğine karar verilmiş olup, yasal süre içinde temyiz etmediği takdirde, işbu kararın davalı yönünden kesinleşeceği hususu ilanen tebliğ olunur. 06.02.2007 Basın: 9332 İLAN FATİH 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN 1/ Bir müziğin sözlere ya da sözlerin müziğe uygulanması. 2/ Kokulu bir çörek... Şube, kol. 3/ Sulak yer... Zambia’nın başkenti. 4/ Şerit metre... Uğraş. 5/ Yolcu evi... Püskürtü. 6/ Halk dilinde “geveze, sözünü bilmez” anlamında kullanı1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan sözcük. 7/ Yoksullara 1 M E H D İ S A H yiyecek dağıtan hayır kuS K A L A rumu... Bir nota. 8/ “Bir 2 E P E çıkarmaya başlar boh 3 S İ M A A Ğ I T çamızdan / Lavanta çiçe 4 İ F A K A T MA ği kokan kederleri” 5 H O T A M I Ş Y (A.M.Dıranas)... Aşının N İ D A E T İ tutması için yinelenmesi. 6 E D E B İ 9/ Dolmakalem... Bir pey 7 S E gamber. 8 İ M A M E V İ A YUKARIDAN AŞAĞIYA: 9 M A N İ E T Ü V 1/ Tıp dilinde zatürreeye verilen ad. 2/ “Cezayir menekşesi” de denilen ve pembe ya da beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi... Eskişehir yöresine özgü, çubuk biçiminde bir tür helva. 3/ İlkel bir silah... Öğle vakti 12.00’yi başlangıç olarak alan saat. 4/ G. Afrika Cumhuriyeti’nde yaşayan bir halk. 5/ Erzurum’un bir ilçesi... II. Dünya Savaşı yıllarında Japonlar tarafından kullanılan avcı uçağı tipi. 6/ Genellikle çiğ ot ve sebzelerle hazırlanan ve yemeklerle birlikte yenen yiyecek. 7/ Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı... Bir renk... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 8/ İzmir ve Ayvalık yöresinde çokça bulunan, lezzetli bir midye cinsi. 9/ Sıvas’ın bir ilçesi... Kâğıt ya da bez yapıştırmakta kullanılan, kaynatılmış nişasta bulamacı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear