26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER AKP muhalifi yayın yapan Kanaltürk televizyonuna ‘mali gözaltı’ya tepkiler artarak sürüyor GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Sansürcü zihniyet açığa çıktı SHP’NİN PROGRAMI Soğuk Savaş Değil Ama… Putin’in Münih konuşmasını yorumlama çabaları devam ediyor. Gündemde bir “Soğuk Savaş” yok, ama çok daha karmaşık, tehlikeli bir süreç başladı. Putin’in konuşması işte bu, şimdilik daha iyi bir betimleme bulana kadar, “çok kutuplu dengesizlik” diyebileceğimiz sürecin dışavurumu. Arazi bankası kuracağız ? Sosyaldemokrat Halk Partisi, hazırladığı Tarım Programı’nı örgütlü olduğu tüm illerde tanıttı. Haber Merkezi SHP, ziraat odalarının ve tarım çalışanlarının katkılarıyla hazırladığı “Tarım Programı”nı dün örgütlü olduğu tüm illerde düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı. Sosyaldemokrat Halk Partisi (SHP) İstanbul İl Başkanı Beyzade Özkahraman, “Arazi bankası’’nın kurulmasıyla toprak reformu yapılacağını belirterek “Arazi bankası toprak alarak, satarak, dağıtarak, toplulaştırarak kırsal alanda toprakinsan ilişkilerini düzenleyecek ve yeterli gelirli işletmeler yaratacaktır” dedi. Özkahraman, SHP’nin bir “program partisi” olduğunu belirterek nutukla değil, çözüm önerileri ile seçmenin karşısına çıkacaklarını söyledi. Adana Büromuzun haberine göre Tarım Programı’nın tanıtımında konuşan SHP İl Başkanı Sabahattin Öztaş, “İktidar olmak için tek seçenek solda ittifaktır. İttifaktan kaçmak ise iktidardan kaçmaktır” dedi. Yurt Program kitapçığı Haberleri Servisi’nin haberine göre SHP Mersin İl Örgütü üyeleri de vatandaşlara “SHP Tarım Programı” kitapçığı dağıttı. SHP’nin programı özetle şöyle: Tarımsal içdış, merkeziyerel kaynaklar kullanılarak 10 yıl boyunca yılda yaklaşık 10 milyar Avro’luk yatırım yapılacak. GAP Bölgesi’nde 1.7 milyon hektarlık sulama hedefine ulaşılacak, yılda yüz bin hektar alan sulamaya açılacak. Asıl olarak yatırım teşvikleri ve ürün primleri kullanılarak ulusal düzeyde ve havza düzeyinde tarımsal planlama yapılacak. ‘Arazi bankası’ kurularak toprak reformu ve toprak toplulaştırması yapılacak. Arazi bankası toprak alarak, satarak, dağıtarak, toplulaştırarak kırsal alanda toprakinsan ilişkilerini düzenleyecek ve yeter gelirli işletmeler yaratacak. Besicilik, seracılık gibi dallarda ‘paydaş çiftlikler’ oluşturulacak. Tarımsal girdi fiyatları dünya fiyatlarına indirilecek, tarımsal ürün fiyatlarının dünya fiyatlarına uyumu sağlanacak. Her 750 işletmeye sahip köye ‘tarımsal danışmanlık birimi’ kurulacak. İstanbul Haber Servisi Maliye Bakanlığı’nın, Kanaltürk televizyonuna ait şirketler, kanalın kurucuları ile program yapımcılarının “mali gözaltı”na almasına tepkiler sürüyor. İktidarının bu uygulaması ile baskıcı ve sansürcü zihniyetiniortaya koyduğu belirtilen protesto mesajlarında, benzer denetimin “AKP’nin yandaşı yayın organlarına” yapılıp yapılmayacağı soruldu. Oktay Ekşi (Basın Konseyi Başkanı): Bakanlığın, incelemeleri bir koşulla yerinde görülebilir. O da iktidarın yandaşı medya organlarının sahipleri ve mensupları hakkında da aynı incelemeyi yapması koşuludur. Musa Çam (DİSK Genel Sekreteri): Ğenel seçimlerden önce banka hesaplarının incelenmesi gereken kişiler varsa, bu kişilerin başında Maliye Bakanı Kemal Una ? Basın kuruluşları ve aydınlar Kanaltürk’e uygulanan baskıyı kınarken benzer denetimin “AKP yandaşı yayın organlarına da” yapılıp yapılmayacağını sordular. DİSK Genel Sekreteri Çam, Maliye Bakanı Unakıtan’ın hesaplarının da incelenmesini istedi. kıtan ve yakınları gelmektedir. Derviş Günday (TESKGenel Başkanı): Yandaşı olmayana ya da ona yanaşmayana karşı hasmane bir tutum içinde olanlar, dokunulmazlıkları kaldırıp kendilerini incelesinler. Acaba yapılan, son derece kritik ayların başladığı bu dönemde aykırı seslerin çıkmasının önlenmesi mi? Hedeflenen amaca ulaşmak için halkımızı bilgilendirme görevini yapan muhalif kanalların susturulması mı? Dursun Atılgan (Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı): El Kaide’ye parasal destek sağladığı dünyaca bilinen Yasin el Kadı’ya kefil olan Başbakan, dini siyasete alet eden, Anadolu’da Vakit gazetesi hakkında herhangi bir denetimci işlem yaptırmıyor; ama, laik, demokratik, üniter, Cumhuriyetimize sahip çıkan Kanaltürk’ün yöneticilerini töhmet ve şüphe altında bırakmak istiyor. Prof. Necla Arat (Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Sözcüsü): Doğruları seslendirerek haber alma özgürlüğüne katkıda bulunan kimi basın mensuplarıyla kurum ve kuruluşlarının ifade, söz ve yazı özgürlüklerinin, otoriterbaskıcı bir zihniyet ve faşizan bir tutumla bastırıl mak istendiğine tanık olmaktayız. Hakkı Sevim (Yeniden Kuvayi Milliye Hareketi Derneği Genel Başkanı): Hukuk dışı, siyasi amaçlı olduğu çok açık olan bu uygulama halkın haber alma, düşünce ve kanaat oluşturma, kamunun bilinçlenme özgürlüğünü ihlal etmektedir. İstanbul Üniversitesi Mezunları Derneği: Kanaltürk’e uygulanan baskı ve tacizi protesto ediyoruz. Basın Enstitüsü Derneği: Gözdağı vermek amacı taşıyan bu girişimleri basın ve ifade özgürlüğüne yönelik tehdit olarak algılıyoruz. Öte yandan, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve Bağımsız Cumhuriyet Partisi (BCP) temsilcileri, Kanaltürk televizyonuna destek ziyaretinde bulunarak “Atatürkçülerin sesi susturulamayacak” dediler. Çok kutuplu dengesizlik “Soğuk Savaş”ın ardından, ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni”, “tarihin sonu”, “Küreselleşme”, en son aşamasında da “Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında gerçekleştirmeye çalıştığı tek “kutuplu dünya” projesi, hemen her düzeyde karşılaştığı engellere takıldı. Bush döneminde bu projeyi askeri üstünlüğe dayanarak ilerletme çabaları, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, ABD hegemonyasındaki gerilemeyi daha da hızlandırdı. Bu sırada, Irak savaşıyla birlikte ABDAvrupa çatlağının genişlemeye başlaması, Çin ve Hindistan’ın ekonomik, giderek siyasi birer güç olarak yükselmesi, Rusya’nın KGB/Putin yönetimi altında, enerji piyasalarının da yardımıyla toparlanması; Brezilya, Güney Afrika, hatta İran gibi güçlerin dünya ekonomik ve siyasi dinamikleri üzerinde etkili olmaya başlamaları hep “çok kutuplu bir düzenin” doğmakta olduğunu gösteriyordu. Ancak ekonomik, özellikle askeri etkenler bize bunun çok dengesiz bir düzen olacağını düşündürüyor. ABD hâlâ dünyanın toplam çıktısının yaklaşık yüzde 30’unu üretiyor, son yıllarda ekonomik büyümesini finanse ederken devasa cari açık ve bütçe açığı, astronomik iç ve dış borç yarattı. Öyle ki, ABD ekonomisinin riskleri dünya ekonomisinin riskleri haline geldi. Bu nedenle ABD hegemonyasının en önemli ayağı, doların uluslararası konumu tartışılıyor. ABD savunma bütçesi, dünyanın geri kalan tüm ülkelerinin savunma bütçelerinin toplamından daha büyük. ABD’den başka hiçbir ülkenin dünya üzerine yayılmış bir üsler zinciri yok. ABD hegemonyası hızla geriliyor, ama ortada bir “hegemonya transferine” konu olacak ya da bir kalıcı denge kurabilecek yeni bir güç yok! Bu dengesizlik enerjisini, bir taraftan, diğer güçlerin ABD karşısında karmaşık, sürekli değişen ittifaklar, bloklar oluşturma çabasıyla, ABD’nin bu bloklaşmaları engelleme, ittifakları bozma girişimleri arasındaki çelişkilerden alacak. Aslında iki düzey çelişki söz konusu: Biri blok oluşturmaya çalışanların küresel ve yerel, ulusal çıkarları arasındaki çelişkiler. İkincisi de ABD’nin bu ülkelere ve ittifak süreçlerine müdahale ederken harekete geçireceği çelişkiler. Bu, iki kutuplu, nükleer denge ve karşılıklı “anlayış” üzerinde yaşayan “Soğuk Savaş” düzeninden çok daha karmaşık, tehlikeli bir şekillenme. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN BAKAN BABACAN ‘AB’ye karşı sabırlı olmalıyız’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, 17 Aralık kararlarının adil olmadığını, ancak AB’nin karmaşık bir dönemden geçtiğini, ciddi bir kafa karışıklığının söz konusu olduğunu bildirdi. Babacan, “Kendi iç sorunlarını çözmenin mücadelesini veriyorlar. Bunların kısa sürede çözülebilmesi için bizim biraz daha toleranslı, sabırlı olmamızı gerektiren geçici bir dönem” dedi. Babacan, dün TBMM Genel Kurulu’na AB müzakere süreciyle ilgili bilgi verdi. Babacan, gelecek dönemde AB ile ilişkilerde atılacak her adımın Türkiye’nin çıkarlarına olacak adımlar olduğunu kaydetti. Bu sürecin siyasi rant peşinde koşanlar tarafından rehin alınmasına, elde edilen kazanımlardan geriye gidilmesine izin verilmeyeceğini anlatan Babacan, 3 Ekim 2005 tarihiyle birlikte yepyeni bir döneme girildiğini, taramalarla çalışmalara başlandığını söyledi. Kilit ülke olarak Rusya Putin’in konuşmasını, bu resmin içine, Rusya’nın ekonomik (enerji dahil), askeri kapasitelerini de düşünerek, yerleştirmeye başlayınca ortaya ilginç bir görüntü çıkıyor. Rusya, askeri gücüne, enerji kaynaklarına rağmen, ekonomisi, bir hegemonya adayını taşıyacak büyüklükte “ekonomikartık” yaratma kapasitesinden, demografik dinamikten yoksun. Buna karşılık, Avrupa’nın ve Çin, Hindistan gibi hızla yükselmekte olan güçlerin bu aşamada ABD’yle bırakın dengeleme yarışına, polemiğe girmeye bile niyetli olmadıkları görülüyor. Halbuki, Avrupa’yla (özellikle Almanya yoluyla) ekonomik ve enerji bağları güçlü, Çin ile ekonomik, teknolojik bağların yanı sıra enerji bağlantıları ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) kapsamında stratejik ilişkiler geliştirmekte olan Rusya özel bir konuma sahip. Üstelik, özellikle yüksek teknoloji alanında uzmanlaşmaya başlayan Hindistan da ŞİÖ’nün çekim alanına giriyor. Münih toplantısının ardından, Hindistan, Rusya ve Çin dışişleri bakanlarının Delhi’de bir araya gelerek “daha demokratik” (ABD modelinden farklı, yerel sınıflar matrisinin denklemlerine daha uygun demek istiyorlar) ve “çok kutuplu” bir dünya kurmak için çalışacaklarını açıklamaları da özellikle anlamlıydı. Putin’in hemen Münih’ten sonra gerçekleştirdiği Ortadoğu gezisinin gösterdiği gibi, Rusya, Müslüman dünya ile ilişkilerini hızla, üstelik ŞiiSünni çatlağına da düşmeden (emekli diplomat, M. K. Bhadrakumar’ın Asya Times’daki 16 Şubat tarihli yazısını özellikle öneririm) geliştiriyor. ABD’nin Arap ülkelerinin gözünde tümüyle iflas eden, Ortadoğu politikasının aksine, Putin hem körfez ülkelerini, genelde Arap dünyasını, hem de İran’ı hoşnut edebilecek bir çizgi izlemeyi başarıyor. Alman Dışişleri’nin Putin konuşmasına verdikleri desteğe bakılırsa, AB liderliği de bu politikadan hoşnut. Özetle, önümüzdeki dönemde Rusya, AvrupaUzakdoğu ve Ortadoğu kavşağının, gelecekteki hegemonya adayını doğuracak gruplaşmaların merkezinde olacak. Umarım, AKP hükümetinin ABD aşkı, bu gelişmelerin yakından izlenerek değerlendirilmesinin önünde bir engel oluşturmaz. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com namikzafer@yahoo.com ‘Kararlar adil değil’ AKP’nin 301 formülü ‘Türklüğü’ yerine ‘Türk milleti’ ibaresi getiriliyor, hapis cezası 2 yıla iniyor ve suçun yurtdışında işlenmesine ilişkin fıkra metinden çıkıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Ceza Yasası’nın (TCY) 301. maddesiyle ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin önerilerini değerlendiren AKP, bu hafta içinde yasa önerisini netleştirip Başbakan Tayyip Erdoğan’a sunacak. AKP, “Türklüğü” yerine “Türk milleti” ibaresinin getirilmesi, hapis cezasının üst sınırının 2 yıla indirilmesi ve suçun yurtdışında işlenmesine ilişkin fıkrayı metinden çıkarmayı planlıyor. AKP yöneticileri, dün Başbakan Erdoğan ile TCY’nin 301. maddesiyle ilgili bir toplantı yaptı. Sivil toplum örgütlerinin önerilerinin değerlendirildiği toplantıda, hukukçu milletvekilleri ve uzmanlardan oluşan bir komisyon oluşturuldu. Komisyon, bu hafta önerisini netleştirerek Başbakan Erdoğan’a sunacak. Erdoğan’ın onay vermesi durumunda da gelecek hafta yasa önerisinin TBMM’ye sunulması bekleniyor. AKP yönetimi, hazırlanacak yasa önerisinde sivil toplum örgütlerinden gelen değişiklik önerilerini değerlendirmeyi planlıyor. Buna göre, “Türklüğü” ibaresi yerine “Türk milleti” ibaresinin getirilmesi, hapis cezasının üst sınırının 3 yıldan 2 yıla indirilmesi, “Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır” hükmünü düzenleyen 3. fıkranın yasa metninden çıkarılması, Adalet Bakanı’na bu maddede sayılan suçlarla ilgili açılacak davalara izin verme yetkisi tanınması gibi değişiklikler üzerinde duruluyor. Söz konusu maddede geçen “aşağılama” ibaresi yerine eski TCY’de yer alan “tahkir ve tezyif” ibaresinin kullanılması da değerlendiriliyor. Bugüne kadar 11 fasılda raporların iletildiğini, 6 fasılda açılış kriterinin öngörülmediğini kaydeden Babacan, Alman dönem başkanlığında 3 ayrı fasılda Türkiye’nin müzakerelere başlamasıyla ilgili olarak davet mektubunu aldığını, bir olumsuzluk ile karşılaşılmaması durumunda haziran ayı sonuna kadar bu fasılların açılmasının hedeflendiğini anlattı. 17 Aralık kararlarının ardından 8 fasılla ilgili nasıl bir yol izleneceğiyle ilgili belirsizlik söz konusu olduğunu, ancak bu belirsizliğin açılmaya başlandığını kaydeden Babacan, bu fasıllarla ilgili kriterlerin bildirileceğini söyledi. 17 Aralık kararlarının adil olmadığını kaydeden Babacan, “Ancak şunun da farkında olmalıyız. AB karmaşık bir dönemden geçiyor, ciddi bir kafa karışıklığı söz konusu. Kendi iç sorunlarını çözmenin mücadelesini veriyorlar. Bizim biraz daha sabırlı olmamızı gerektiren bir dönem” dedi. SİVİL TOPLUMDAN 301 TEPKİSİ Aydın Engin, önceki gün, hakkında “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla açılan soruşturmayı değerlendirirken “TCK 301’den soruşturma açılması utanç verici” dedi. Ben ise artık hükümetin tutumunu komik, CHP’nin tutumunu ise trajikomik buluyorum. Hükümet bu maddeyi değiştirmek mi istiyor? Kaldırmak mı istiyor, yoksa aynen muhafaza mı etmek istiyor? Anlayabilmiş değilim. Çünkü her gün başta Başbakan olmak üzere bir ya da birkaç hükümet yetkilisi farklı açıklamalar yapıyorlar. Yorgunu yokuşa sürmek amacıyla buldukları son formül ise “Sivil toplum örgütleri birleşip gelsin” oldu. Dünyanın neresinde bir ülkenin bütün sivil toplum örgütleri bir siyasi meselede ortak bir tutum belirlemişler ki! Bu konu, üstelik siyasi olmasının ötesinde, aynı zamanda teknik bir konu. Şöyle olursa ne olur, böyle olursa ne olur gibi tartışılan bir konu. ??? Adalet Bakanı Cemil Çiçek, artık 301 Konusundaki Durum Komikleşiyor… bence bu işin uzmanı haline geldi. Birkaç gün önce dinliyordum, “Sivil toplum örgütlerinin büyük çoğunluğu değiştirilmesine karşı” diye bir açıklamada bulundu. Birden baktım bu sivil toplum örgütlerine, çoğunluğunu emekli subay ve bürokratların oluşturduğu şu çok “vatansever” örgütlermiş meğerse. Eh, Türkiye gibi sivil kültürün böylesine geliştiği bir ülkeye de böyle sivil toplum örgütleri yakışır diyerek, gönlümü ferah tuttum. Bu sivil toplum örgütlerinin Sayın Adalet Bakanı’yla ilk ittifakları değil, daha önce de Ermeni Konferansı sırasında bu konferansın milletimizi arkadan hançerlemek olduğu noktasında birleşmişlerdi. ??? Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından Başbakanlık’ın emriyle Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesinden yargılananlara yakın koruma verildi. Bu ne demektir? Bu maddeden yargılananlar tehdit altındadır. Bunu Başbakanlık saptıyor ve önlem alıyor. O zaman hükümete şunu sormak gerekiyor: Bu maddeden yargılananlar ölüm tehdidi altındaysa, bu maddeler nasıl hukuka uygun olabiliyor? CHP’ye ve Deniz Baykal’a ise söyleyecek söz bulamıyorum. Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan bir parti, onlarca aydının mahkeme koridorlarında süründürülmesine, hakarete ve saldırıya uğramasına sesini çıkarmıyor, çıkarmamakla kalmıyor, onların yargılanmasına neden olan maddenin “kılına dokundurtmam” diyerek gerçekten akıl almaz bir tutum sergiliyor. Böyle bir sosyal demokratlık da bize özgü bir şey olsa gerek. Ben bunları yazınca, “onların neresi sosyal demokrat” diyenler karşıma dikiliyor. Ben “kendisine sosyal demokrat diyen” diyerek onların tanımını aktarıyorum. Olup olmadıklarına ben karar veremem. ??? Türk Ceza Kanunu hazırlanırken, yalnızca 301. maddeye değil 26 maddeye itiraz etmiştik. Bunlardan bir kısmı değiştirildi. 13 madde ise tamamen kaldı. 301 onlardan birisiydi. Başbakan ve Adalet Bakanı’na bu itirazlarımızı dile getirirken, bu maddelerin yol açabileceği sonuçları da ifade etmiştik. Bizim söylediklerimizi dinleyen hükümet yetkilileri, “Biz öyle düşünmüyoruz, uygulamaya bakalım, sizin değdiniz gibi olacak mı” karşılığını verdiler. Orhan Pamuk’un yargılanması sırasında yaşadıklarımız bir uygulamaydı. Arkasından birçok yazarın yargılanması sırasında da benzer bir tabloyla karşılaştık. Hrant Dink bu saldırılardan nasibini almakla kalma dı, bu madde yüzünden yargılanırken ırkçı saldırganlığa hedef gösterildi. Hrant Dink’i öldürenler, onu nasıl tanıdılar? Bu madde olmasaydı, bu yargılama olmasaydı böyle bir tabloyla yüz yüze gelmezdik. Tersini kim iddia edebilir? ??? Adalet Bakanı’nın iddialarından birisi de bu uygulamanın birçok Avrupa ülkesinde olduğu iddiasıdır. Peki bu araştırmayı yaptığını söyleyen Adalet Bakanı, bu tür bir madde yüzünden yazıları nedeniyle yargılanan, mahkum edilen kaç kişi bulunduğunu da söyleyebilir mi? Hrant Dink hakkındaki kesinleşmiş mahkumiyet kararının tamamen yanlış olduğunu hepimiz görüyoruz. Peki bu kadar adalete, hukuka aykırı bir karar, böyle ortada mı kalacak? Elif Şafak için hiç yoktan dava açtığı mahkeme kararıyla sabit olan savcılar, terfi ettirilmeye devam mı edecek? Bunun hiçbir yaptırımı olmayacak mı? Adalet nasıl tecelli edecek? Çelebi: Bakan Çelik ipe un seriyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sivil toplum örgütleri, sunulan önerilere karşın Türk Ceza Yasası’nın (TCY) tartışmalı 301. maddesine ilişkin bir düzenleme için ağırdan alan hükümete tepki gösterdi. Hükümetin, sivil toplum örgütlerini “şamar oğlanına çevirdiğini” belirten DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, önerilerini muğlak bulan Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i “Adalet Bakanı bu işten kaytarmak, ipe un sermek için her türlü varyasyonun içinde” sözleriyle eleştirdi. Sivil toplum örgütlerinin “Madde değişsin” diyerek iradelerini ortaya koyduğunu belirten Çelebi, hükümetin bu irade çerçevesinde düzenleme yapmakla görevli olduğunu söyledi. Türkİş Genel Başkanı Salih Kılıç da sivil toplum örgütleri olarak görevlerini yerine getirdiklerini belirterek “Bizim görevimiz öneri sunmak, yol gösterici olmak ve katkıda bulunmak. Görüşlerimizi ortaklaştırarak bir teklif gönderdik. Ama bohçanın uçlarını bir araya getirme görevi hükümetindir” dedi. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear