26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 ŞUBAT 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Turkcell, dünya çapında eimza’yı mobil ortama taşıyan ilk şirket oldu 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Dünyada ilk mobil imza ? Turkcell’in ilk etapta 5 bankayla başlattığı uygulama, evlenme, kefalet ve gayrimenkul dışındaki tüm işlemleri cebe taşımayı amaçlıyor. Ekonomi Servisi Turkcell, yasal olarak ıslak imzaya eşdeğer yeni servisi Turkcell Mobil İmza’yı, ilk olarak internet bankacılığında Akbank, Garanti, TEB, Türkiye İş Bankası ve Yapı Kredi işbirliğiyle kullanıcılara sundu. Bu kapsamda Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, Akbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Binbaşgil, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hüsnü Erel, TEB Genel Müdür Yardımcısı Cemal Kişmir, Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray ve Yapı Kredi Genel Müdür Yardımcısı Hishem Laroussi’nin katıldığı toplantıda Türkiye’nin ilk mobil imzaları atıldı. Toplantıda Ciliv, eimza’yı mobil ortama taşıyan dünyadaki ilk şirket olduklarını söyledi. Turkcell Mobil İmza, evlilik, tapu gibi kanunen belirli bir şekilde törenle gerçekleştirilmesi şart olan ve üçüncü kişilerin kefaletini gerektiren işlemler dışında, ıslak imza gerektiren tüm özel, kamu ve banka işlemlerinin mobil olarak yapılabilmesine olanak sağlıyor. Örneğin; havale ve EFT işlemleri internet bankacılığı üzerinde mobil imza ile güvenle imzalanabiliyor. Yakın gelecekte banka şubesine gitmeden bireysel kredi alınabilecek. Hukuki altyapısı 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’na uygun ve AB normlarına göre hazırlanan Turkcell Mobil İmza, cep telefonlarının SIM kartları üzerinden çalışıyor. Turkcell Mobil İmza, faturalı hatlarda KDV dahil aylık 4 YTL, kontörlü hatlarda ise aylık 40 kontör ücret karşılığı kullanılabilecek. Turkcell, uygulamayı 30 Haziran 2007 tarihine kadar ücretsiz olarak sunuyor. İşsizlik ve Cari Açık Sorunu: Bir Madalyonun İki Yüzü 2006 yılına ait veriler tamamlandıkça mevcut iktisadi programın nitelikleri de giderek berraklaşıyor: Son olarak Merkez Bankası’nca yayımlanan ödemeler dengesi verilerine göre, Türkiye’nin 2006 yılı dış ticaret açığı bir önceki yıla göre yüzde 19.1 oranında artarak 40 milyar dolara; cari işlemler açığı ise yüzde 37.2’lik artışla 31.3 milyar dolara yükselmiş durumdadır. Her iki rakam da Cumhuriyet tarihinde bir rekordur. Bu veriler üzerine, “cari açığın ulusal mal ve finans piyasalarında önemli bir kırılganlık tehdidi yarattığı” ve “küresel finans piyasalarında yaşanabilecek herhangi bir olumsuz konjonktürden en şiddetli etkilenecek ekonomi olarak Türkiye’nin görülmekte olduğu” uyarılarının iktisat gündemimize tekrar yerleştiğini görüyoruz. Cari açığın ulusal ekonomimizin geleceğine yönelik sürekli bir sorun olarak gündemini korumasına karşın, resmi çevreler, IMF ve uluslararası finansal derecelendirme kuruluşları söz konusu açığın yarattığı tehditleri görmezden gelmekte ve “Türkiye dış kaynak girişi sayesinde büyümektedir” avuntusuyla herhangi bir tedbir almaya gerek duymamaktadır. Hükümet sözcülerine ve resmi bürokrasiye göre, “cari işlemler açığı finanse edilmektedir” ve “Türkiye artık bu açık ile yaşamaya alışmalıdır”. Ancak burada hemen vurgulayalım ki cari işlemler açığının kapatılması basit bir muhasebe dengesi meselesi değildir. Zira cari işlemlerdeki açık, nihai olarak yurtiçinde yerli üretimi baltalamakta ve istihdamı geriletmektedir. Cari açık nasıl finanse edilirse edilsin, özü itibarıyla Türkiye’de işsizlik sorununun derinleşmesine doğrudan katkıda bulunmaktadır. Nitekim, geçen haftanın diğer bir verisi olan kasım ayına ait işgücü istatistikleri, Türkiye’de işsizlik sorununun tüm şiddetiyle sürmekte olduğunu belgelemektedir. Açık işsizlik oranının yüzde 9.3’e, “işbaşı yapmaya hazır, ancak iş aramaktan umudunu kesen” gizli işsizler ordusunun da 1.7 milyon kişiye çıktığı Türkiye, hızla arttırdığı dış borçları neticesinde ucuz ithalata dayalı, bağımlı ve istihdam yaratmayan bir büyüme yolağı izlemektedir. Dolayısıyla nasıl finanse edilirse edilsin, dış borçlanmaya dayalı cari açık ve işsizlik aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Aşağıdaki şekil, bu olguyu açıkça dile getirmektedir. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Vergi Haftası’ndayız... Türkiye’de vergi bilincini arttırma kampanyaları tüm hızıyla sürüyor. Reklam panolarında, televizyon dizilerinde bu konu işleniyor. “Alışveriş yaparken fiş istemeyi unutmayın”, “Yalnız birileri değil ülke kazansın” gibisinden afişler her yerde. Ya da “Ödenen her vergi vatandaşa hizmet olarak geri dönecektir” türünden beylik laflar... Vergi Haftası dolayısıyla illerde Atatürk anıtlarının önüne çelenk bırakılıp saygı duruşunda bulunuluyor, vergi temalı konuşmalar yapılıyor... İyi güzel de vergi kaçağının önüne geçilmede bir arpa boyu yol bile alınamıyor ki... Çünkü vergi kaçırma, eksik beyan toplumumuzun vazgeçemediği bir alışkanlık halinde. Sözün tam anlamıyla bir yaşam biçimi. Ve her şey alabildiğine aleni... Örneğin gayrimenkul alım satımlarında, Türkiye’nin neresinde olursanız olun tapu dairelerinde satış işlemlerinin gerçek değerler üzerinden yapılmaması... Fiyatların daima yüzde 70 ila yüzde 80 düşük gösterilmesi herkesin bilip göz yumduğu bir mesele değil mi? Örneğin hava parası... Bugün nerede bir dükkân, mağaza kiralamaya kalkarsanız kalkın, mutlaka karşınıza “hava parası” çıkacaktır. Daha önceki kiracının dükkânı devretme karşılığında havadan aldığı para. Ne kaydı var ne kuydu... Biri Vergi Kaçırma Yaşam Biçimi Olduğunda... nin cebinden çıkıyor ötekinin cebine giriyor. Ünlü mağazaların yer kiralamak için ödedikleri hava paraları gazetelerde, televizyonlarda haber oluyor da bu astronomik rakamların vergi dışı kalması haber olamıyor. Küçük bir arşiv taraması yapıyorum. Birkaç yıl öncesine ait: “PTT, personelinin tuvalet ihtiyacı için 27 milyar hava parası ödeyip özel sektörden umumi tuvalet alarak bir ilke imza attı!..” Ya da son günlerde sıkça basında yer alan bir konu: “Starbucks, İstanbul’un sembol mekânı Cafe Marmara’ya 5 milyon dolar devir teklifi yaptı. Starbucks daha önce de Akmerkez’de zemin katı kapabilmek için 1.5 milyon dolar hava parası ödemişti...” Peki ya taksi plakaları için 80 bin YTL’lere kadar varan hava paraları? Bir araştırmaya göre Türkiye’de “tamamen yasadışı yollar” ve “yasal boşluklar tercih edilerek” yapılan vergi kaçakçılığında toplam 114 yöntem mevcut. Bu Maliye de dahil herkes tarafından biliniyor. Peki ne yapılıyor? Biraz da yasadışı yollardan bahsedelim mi? Bu ülke cep telefonu satışlarında büyük patlama yaşanan bir ülke. Dünya çapında bu konuda müthiş bir performans gösteriyoruz hep birlikte. Peki ya cep telefonları satışlarında yaşanan “kayıtlı vergi kaçırma”?.. Haberi, Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar’ın geçen mart ayında yazdığı bir yazıdan alıntı yaparak özetliyorum: Munyar, Mobil İletişim Sistemleri ve Araçları İş Adamları Derneği (MOBİSAD) Başkanı ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) Meclis Üyesi Murat Dursun’un, elinde bir dosya dolusu cep telefonu ithalat belgesiyle geldiğini belirterek Dursun’un şu sözlerine yer veriyor: “ ....Türkiye’deki cep telefonu ithal eden şirket, yurtdışındaki bir şirketten cep telefonu cihazının her birini 100 Euro’ya alıyor. İlk fatura da 100 Euro olarak kesiliyor. Türkiye’deki ithalatçı şirket, yurtdışındaki muhatabına, ‘O telefonun değerini, 10 Euro olarak gösteren bir başka fatura daha kes’ diyor. Türkiye’deki ithalatçı firma, Türk gümrüğüne 100 Euro’luk değil, 10 Euro’luk faturayı beyan ediyor. Böylece 100 Euro’luk telefon 10 Euro’luk faturayla yurda giriyor. Cep telefonu ithalatında yüzde 20 özel tüketim vergisi (ÖTV), yüzde 18 de KDV var. Bileşik vergi oranı yüzde 41.6’yı buluyor. Yani, 100 Euro’luk bir cep telefonu ci hazı gerçekçi bir faturayla Türkiye’ye girdiğinde 41.6 Euro vergi ödenmesi gerekiyor. Böylece cep telefonu 141.6 Euro’ya gümrükten geçiyor. Aynı telefon 10 Euro’luk düzmece faturayla yurda girdiğinde, vergisi yine yüzde 41.6’dan 4.16 Euro ediyor. İthalatçı şirket, 100 Euro’luk telefonu 10 Euro’ya getirmiş gibi gösterince, 37.4 Euro daha az vergi ödemiş oluyor. Söz konusu ithalatçı, devlete ödemediği vergiden yarattığı avantajın çoğunu cebine indiriyor, az bir kısmını da vatandaşa ‘daha ucuza telefon’ satma fırsatı olarak değerlendiriyor...” Dursun, konudan AKP hükümetinin ilgili bakanlarını haberdar ettiğini anlatıyor. Peki aradan bir yıl geçmesine karşın neden hiçbir şey yapılmadı? Neticede, milletvekili olmadan önce sattığı mallarda “Fiş istemezsen şu kadar daha ucuza olur” diyenlerin ülkesi bu ülke... Hükümetlerin sıklıkla vergi affı çıkararak vatandaşı kayıt dışılığa teşvik ettiği bir ülke. Kimilerinden toplayamadığı vergileri diğerlerinden “yüksek oranlarda” tahsil ettiği bir ülke. Çaresizlikten dolaylı vergilere yüklenen ve toplam vergiler içinde dolaylı vergilerin oranını yüzde 77’lere kadar yükseltmeyi başarabilmiş bir ülke... Vergi kaçırma bir yaşam biçimi haline gelince “kalkınma” da haliyle zor oluyor... Şekilde 2001 krizi sonrasında Türkiye ekonomisinde gerçekleşen cari işlemler açığı sol eksende, toplam işsizlik oranı (açık artı gizli işsizlik) ise sağ eksende belirtilmektedir. Görüldüğü üzere Türkiye 2002’den bu yana giderek artan oranda cari işlemler açığı vermektedir. Söz konusu açık, özü itibarıyla, Türkiye’nin dış dünyaya sunmakta olduğu yüksek reel faiz getirisine dayanmaktadır. Bu şekilde uyarılan yüksek hacimli sıcak para girişleri döviz kurunu ucuzlatmakta ve ithalat talebini kamçılamaktadır. Türkiye’nin bir spekülatif kazanç ve ithalat cennetine dönüştürüldüğü bu ortamda, yerli üretim ve istihdam yerine, dış dünyadaki üretim ve istihdam beslenmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin dış borçlanmayla sürdürülen cari işlemler açığı, işsizlik sorununu doğrudan beslemektedir. Soruna, “Büyüyoruz, endişelenecek bir şey yok” gözlüğüyle bakanlar, büyümenin çarpık niteliklerini ve sosyal maliyetlerini görmezden gelmektedir. Bu şartlarda Türkiye’nin 2010’lu yıllara milli gelirinin yüzde 6’sını aşan oranlarda cari işlemler açığı ile girmesi demek, yerli sanayinin ucuz ithal mallar ile rekabet edememesi ve istihdam yaratamaması anlamına gelmektedir. Türkiye neoliberal reçeteler altında hızla, “gelirini spekülatif finans oyunlarından kazanan ve üretmeden tüketen” bir topluma dönüştürülmektedir. CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear