Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 5 OCAK 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL 2007’den Beklediklerimiz… Hikmet ALTINKAYNAK PENCERE Firik ve Lirik... Kafadan firik bir yârı vefakârım var, sıradan konuşmaz, herkes gibi düşünmez, mantığı alegoriktir, felsefesi istiarelidir, konulara yaklaşımı olağanüstü saldırgandır... Geçen gün dedi ki: Ya 1 Mart tezkeresi Meclis’te kabul edilseydi?.. Sordum: 1 Mart tezkeresi mi, o da ne?.. Osmanlıca yanıt verdi: “Hafızai beşer, nisyan ile maluldür...” Ne demek o?.. İnsan belleği unutkanlıkla sakattır... Neyi unutmuşum ben?.. Bush yönetimi AKP’yi iktidara oturttuktan sonra hizmet bekliyordu, Irak’a kuzeyden de girmek istiyordu, İskenderun’dan Güneydoğu’ya yönelik Amerikan çıkarması başlamıştı bile... İş Meclis’ten çıkacak tezkereye kalmıştı, ama AKP iktidarı bunu kıvıramadı... Anımsadım, meşhur tezkere reddedildi... Tezkere Meclis’te reddedilmeseydi, bugün Türkiye fiilen Amerikan işgali altındaydı... Yok, daha neler!.. ? Dostum: Bugünkü Irak’a bak!.. dedi. Baktım, ne olmuş?.. Irak üç şak!.. Nasıl? Şiiler, Sünniler, Kürtler... Eeee?.. Amerika girdikten sonra ülke parçalandı, Bush 1 Mart tezkeresiyle Türkiye’ye girseydi, neler olacağını var sen hesapla!.. Neler olacaktı?.. Ülkemiz üç şak olacaktı... Atma!.. Nasıl üç şak?.. Türkler, Müslümanlar, Kürtler... Rüya ya da kâbus görüyorsun sen, bizde Müslüman Türk, Türk de Müslümandır, ikisi arasında ayrılık düşünmek ve de Kürt sorununa nifak sokmak olanaksız... Amerika İskenderun’dan tankıyla, topuyla, tüfeğiyle, teçhizatıyla, askeriyle, subayıyla çıkarma girişimine başlamıştı; tezkere kabul edilseydi Ankara’ya da lök gibi oturacaktı, iktidarı da avucuna almış gibiydi... ? Kafadan firik dostumun eğlenceli varsayımlarıyla düşünmek hiç de fena olmuyor; hem Amerika’nın ya da Bush’un babasının oğlu muyuz biz?.. Bizimkinin mantığı alegorik, yani istiareli: Irak’ı cehenneme çeviren, üçe bölen, PKK’yi avucunun içinde koruyan, AKP iktidarını istediği gibi çekip çeviren, Ortadoğu’yu çıkarlarına göre yoğuran, laik Cumhuriyeti sözüm ona ılımlı İslam devleti yapmak isteyen Başkan Bush’un emperyalizmi birkaç sene içinde coğrafyamızda bir milyona yakın insanı yok etti!.. Bu kafa neden bizim için iyi şeyler düşünsün?.. ? Kafadan firik ya da lirik dostum dedi ki: Irak’ı kuzeygüney hattında üç şak eden güç, Türkiye’yi batıdoğu hattında üç şak etmek istiyor... Gel de inan!.. İnanmak güç, ama Türkiye’nin birliğini sağlayan ulusalcılığa karşı Amerika’nın desteklediği bu ümmetçilik nereden çıktı, ne istiyor?.. Bağdat Dersleri: Üç IRAK’TA olup bitenlerden çıkarılabilecek dersler yalnızca ulusal düzeyde olanlardan ibaret değil. İnsanlık açısından çıkarılabilecek daha bir yığın ders var. Saddam’ın yargılanıp öldürülmesi vesilesiyle sık sık sözü edilen “insanlığa karşı suç” kavramından kalkarak. Iraklı lider, bir suikast girişiminin ardından yüzlerce kişilik Şii kalabalık üzerine ateş edilmesinin vebalini ödemiş sayıldı. Bu suçun üzerine aynı liderce işlenip hesabı verilmemiş olan başkalarını da eklesek bile, Osmanlı’dan kalan o topraklarda insanlığa karşı işlenmiş suçların listesi tamamlanmış olur mu? sterseniz, hiç suç sayılmayan, hatta tam tersine “insanlığın hayrına” olacağı söylenerek getirilmiş olan “manda” sisteminden başlayalım. Cihan Harbi’nden sonra dağılmış, daha doğrusu paylaşılmış imparatorluklardan kalma eyaletlerde kurulan sözde “devlet”ler Batılı “büyük” ülkelerin “manda”sı altına sokuldu ki, uygarca gelişip kendilerini yönetir duruma getirilsinler. Mütareke döneminin Türkiye’sinde bile bunun bir “nimet” olacağını düşünenler çıktı. Şimdi de, bizi ancak Avrupa Birliği’nin “adam” edeceğine inananlar var. Ama, adam edileceği söylenen şu Irak toplumunun durumuna bakın: Petrol paylaşımından, kukla krallardan, başarısız diktatörlerden ve saçma savaşlardan başka bir şey getirmemiştir mandacılık. “Mandater” denen o büyük devletler, insanlığa karşı bu kasıtlı ihmal “suç”unun hesabını verdiler mi? Irakİran Savaşı’nı ya da Kuveyt istilasını körükleyip milyarca dolarlık silahları satan ve milyonlarca insanın ölümüne yol açanlar nerede? Kitle imha silahlarını ürettikten sonra mazlum milletlerin zavallı insanları üzerinde denenmesine yol açmış ya da o deneyişlere seyirci kalmış olanlar? Daha da kötüsü, “Bu silahlar Batı uygarlığına saldırmak için/stoklanıyor” yalanıyla dünya kamuoyunu yanıltıp kendilerinin saldırganlık suçlarına insanlığı ortak edenler? ma insanlık adına asıl hüzün verici ve düşündürücü olan, son işlenenler de dahil bütün bu suçların, dünya uygarlığının beşiği olarak bilinen Mezopotamya topraklarında işlenmiş olmasıdır. Şimdi sormak gerekmez mi: O toprakların en değerli ve anlamlı yapıtlarına kanat germiş olan Bağdat Müzesi’ni yerli halkın yağmasına sunmadan bir gün önce, UNESCO gibi kuruluşları hiçe sayarak, kendi uzmanlarının “bilimsel” talanına açmış olanlarca işlenen insanlık suçunun hesabı ne zaman, nerede, nasıl görülecektir? Kısacası, Bağdat’ta olup bitenlerden çıkarılacak derslerden biri de şu olmalı: İnsanlığa karşı işlenen suçları bütün boyutlarıyla cezalandıracak etkili organların kurulması için uluslararası sistemin daha kırk fırın ekmek yemesi beklenmemelidir. 2 İ 007’deyiz… Türkiyemiz 2007’de iki şey bekliyor: Şimdiki gibi, Atatürk Türkiyesi’ne yakışan bir cumhurbaşkanı seçmesini ve AKP yönetiminden kurtulmasını… Olur mu olmaz mı göreceğiz, ama ben olabileceğine inanıyorum. Buna mecburuz. Değilse yüz binler, milyonlar mutsuz olacak. Toplum patlayacak. Bunun ne demek olduğunu bilen bilir. Bilmeyen de yaşar, görür ve öğrenir… Atatürk Türkiyesi’ne yakışan bir cumhurbaşkanını açıklamaya gerek yok. Ama AKP’den kurtulma nedenlerine biriki örnek vereyim... AKP, 70 milyonun 40 yıldır beklediği AB umudunu yıktı, viran etti. Onarılması zor yaralar açtı. Her gün biraz daha Türkiye’yi AB’den uzaklaştırdı. Oysa çağdaş Türkiye’nin AB’ye, AB’nin de çağdaş Türkiye’ye ihtiyacı vardı. AKP, bağımsız KKTC’yi aldı, Annan Planı’yla bağımlı hale getirdi. Daha sayayım mı; benzini 1.69 YTL’den 3.00 YTL ’ye; tüpgazı 19.00 YTL’den 35.00 YTL ’ye; ekmeği 0.15 YTL ’den 0.35 YTL ’ye çıkardı, Türk halkını daha yoksul hale getirdi… Evet, 2007’de iki önemli şey halkın istediği gibi gerçekleşecek ve halkın yüzü gülecek, mutlu olacak. Çünkü mutluluk halkın da hakkı. Nedir mutluluk? Mutluluk konusunda pek çok tanım var. Örneğin Bertrand Russell’a göre, “iyi ve dürüst yaşamak”tır. Melih Cevdet Anday’a göre ise “yatmak, uyumak, kalkmak ve yaşamak”... İki tanım da güzel, ikisine de katılıyorum. Ama bu iki tanım da o iki şey istendiği gibi gerçekleşmezse asla elde edilemeyecek diye düşünüyorum. Bunlar olduktan sonra mutluluk “iyi ve dürüst yaşamak” , yanı sıra kitap okumak ve yazmaktır, diyorum! Bunun için yeni yıl dileğime kitap okuma mutluluğunu da katmak istiyorum. Kitap okumak, gerçekten büyük bir mutluluktur! Mutluluk konusuna girince kolay kolay çıkamıyor insan. Mutluluğa bireysel açıdan da bakabiliyor, sistem açısından da... Bireylerini mutlu etmek için çalışan bir devlet olmadığını söyleyen Özdemir İnce (1) çok haklı. Evet, mutluluk bireyseldir. Ama toplumlar da bireylerden oluşmuyor mu zaten? Picasso’nun Sofrası (2) kitabını okuyanlar bir yandan resmin dâhisi Picasso’nun bu temadaki tablolarını görerek, bir yandan bu tabloların öykülerine girerek ve bir yandan da sevdikleri yemeklerin nasıl yapıldığını öğrenerek çeşitli açılardan mutlu oluyorlarsa, her kitapta böylesi özellikler olmasa da okuma tutkunları yine de mutlu olabilirler. Başka dünyaları, başka insanları tanıyarak... Yemek bulamayan insanlar için yaptıkları mücadeleyi düşünerek... Bu da az şey midir? Ne demiş Tarancı: “Her mihnet kabu lüm, yeter ki / Gün eksilmesin penceremden!” Ve yaşamak mutluluğunu vurgulamaya çalışırsak, örnekler uzayıp gider. Ama Nâzım’ın “Yaşamak güzel şey be kardeşim” dizesi her şeyi sergilemiyor mu? Sözü uzatıp içinden çıkılmaz biçime getirmek niyetinde değilim. İstiyorum ki, 2007 yılı Türkiyemize mutluluk getirsin, bunun için de halkın mutluluğuna çelme takanlar, aynaya bir kez daha bakıp kendilerini bir kez daha değiştirsinler isterlerse. Ama boşuna olur bu. Çünkü halk kimin ne kadar değiştiğini artık anladı. Üstelik de Sezen Aksu’nun “Kaybolan Yıllar” (3) şarkısında olduğu gibi, gerçeği görüyor, “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” diye kaybettiği yıllar için üzülüyor. Dünyada hiçbir halk, uzun süre aldatılamayacağı gibi, halkımız da yeniden aldatılamayacak, oyuna getirilemeyecek, gücünü ortaya koyacak, kendini aldatanlara gereken cezayı sandıkta verecektir. Çünkü mutlu olmak en çok da halkın hakkıdır. Tüm okurlarıma mutluluk ve esenlik dolu bir yeni yıl diliyorum... (1) “Okurun Halsizlikleri”, Özdemir İnce, Hürriyet Pazar, 5 Ocak 2003 (2) Picasso’nun Sofrası, Ermine Herscher, Çevirenler: Emine ÇaykaraŞeyda Taluk, T. İş Ban. Kültür Yay. (3) “Kaybolan Yıllar”, Sezen Aksu, Eksik Şiir, Metis Yayınları, Aralık 2006, s. 69 Irak, Kaybettiği Geçmişini Arıyor... Aynur MELETLİ A B mumtazsoysal@gmail.com Hevesli ve istikrarlıysanız garanti benden... Westminister University ve Premier College sertifikalarına sahip, Londra’da master yapmış Öğretmenden, BRITISH ENGLISH Gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık Kadıköy/İstanbul 0536 225 07 80 ugün iç savaşın pençesinde kıvranan Irak’ta yaşanan vahşetin, cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Savaşın yıkımından, acımasızlığından Irak toplumunun kültürel mirası, tarihi de payını aldı. Uygarlığın kalbi Mezopotamya’da yerleşik bu ülkenin binlerce yıllık birikimini, kültürel mirasını barındıran antik şehirleri, müzeleri, kütüphaneleri yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Demokrasinin, barışın bir türlü tesis edilemediği, parçalanmanın eşiğindeki Irak’ta 4000 yıllık bir Babil efsanesininde söylendiği gibi kaosla düzenin mücadelesinde şimdilik kaos galip. (Elis Enema, Antik Babil’de sonbaharda yapılan bir festival, yılın ve insanın kaderi belirlenir, Tanrı Marduk’un esaretten kurtulması, kaosla düzenin çarpışması anlatılır.) Anlaşılan, Babil’in baştanrısı Marduk esaret zincirini hâlâ kıramadı ki, Irak halkı da gerçek özgürlüğüne ve düzene bir türlü kavuşamadı. Aksine gittikçe şiddetini artıran iç savaş bölge ülkelere sıçrama tehlikesi gösteriyor. Yağmalanan tarih, kültür sadece Irak’ın, Mezopotamya’nın değil aslında tüm insanlığın kültürel mirasıydı. Mezopotamya, insanlık tarihinde ilk buluşların yaşandığı bir bölge. İnsanın uygarlaşmasında bir devrim niteliğindeki neolitik çağ (ilk besin üretimi, sedanter yaşama geçiş) MÖ 10.000’de Fırat ve Dicle’nin arasında kalan Güneydoğu Anadolu, Suriye, Irak’ı kapsayan bu verimli topraklarda başladı. İlk yazı, kentleşme, tapınaklar, yazılı kanunlar, cebir, geometri hep burda bulundu, ölümün, hayatın sorgulandığı felsefe ve edebiyatın doğuşu buradaydı. harikası Asma Bahçeleri’yle ünlü Babil şehrinin kulesi bombalandı. Tarihi kalıntılar üzerine işgal güçleri uçak pisti inşa etti. Medeniyet doğduğu yerde yok edildi. Bütün bunlar olurken petrolü ve İçişleri Bakanlığı’nı koruyan Amerikan askerleri kültürel mirasın yağmalanmasını engellemek yerine seyretti. Hedef kültürel mirastı İnsanın uygarlaşma sürecinde onu daha da insan yapan, geliştiren değerlerin birikimi, farklılıkların bir arada yaşamasını mümkün kılarak toplumlaşmayı, uluslaşmayı sağlar. Oysa bu durum ABD’nin hiç arzu etmediği bir olgudur. Soğuk savaş sonrası kısacık tarihi ile dünya liderliğine soyunan Amerika bu kez yönünü kendi çıkarları önünde engel ouşturan ulusdevlet ve ulusallaşmaya çevirdi. Şimdilerde Irak’ta demokrasi ve özgürlük oyununun ikinci perdesi sahnelenmekte. Bu nedenledir ki geçmişte, işgal öncesi Irak halkını birleştiren değerler kültürel miras, tarih hedef alındı, parçalandı, yok edildi. Kısa bir zaman dililmini kapsayan geçmişi ile ABD, insanlığın uzun uygarlık serüvenindeki zorlu mücadele Medeniyet yok edildi Son buzul çağından başlayıp Roma dönemine kadar sayısız uygarlığa ev sahipliği yapan bu topraklarda insanlığın 8.000 yılda biriktirdiği kültürel mirası, tarihi, kolektif bilinci sadece 2 günde yağmalandı. Irak’ın müzelerinde, antik şehirlerinde 150 bin eser yağmalandı. Ulusal kütüphanede 42 bin kitap yakıldı. El yazması Kuran’ın ilk parçaları, Sümerlerin mücevherleri, Hammurabi’nin kanunlarını anlatan çivi yazılı tabletler ne yazık ki artık yok. Dünyanın 8. sinin her aşamasının 8 bin yılda oluşturduğu kültürel mirasın önemini kavradığı için yağmalanmasına göz yumdu. Çünkü Irak’ta işgal güçlerine karşı oluşan direnişi kırmanın, etnik ve mezhepsel parçalanmanın bir yolu da o toplumu kendisi yapan binlerce yılda oluşmuş değerlerini, kültürünü, geçmişini, inanç sistemini tahrip etmek, üstünden tanklarla geçmek, yağmalanmasına izin vererek aşağılamaktır. Tarihi, kültürel mirası olmayan bir ülkenin, işgal öncesine kadar insanlığın binlerce yıllık ayak izlerinin takip edilebildiği kültürel mirasın değerini anlaması, saygı duyması mümkün mü!.. Müzeleri yağmalayanlar, eserleri yurtdışına kaçıranlar bir insanlık suçu işlemişlerdir ve savaş suçlusu olarak yargılanmalıdırlar. Geçmiş bilinmeden gelecek yönlendirilemezmiş. Irak halkı ve insanlık, kültürünü, geçmişini telafi edilemez bir şekilde yitirdi. Şimdi geleceği için yönünü bulmakta zorlanıyor.Yaşanan iç savaş da geleceğin nasıl şekilleneceğinin doğum sancıları... aynurmeletli?hotmail.com Yunus Nadi Armağanı Yarışması, 1946’da kuruldu; hem geçmişe hem geleceğe dönük olan anlamı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi’ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir görev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet’in Ulusal Bağımsızlık Savaşımızla ve Türkiye Cumhuriyeti’yle zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihçesi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşlarını bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi’nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla bu yarışma düzenlendi. Yarışmanın ilk düzenlendiği yıllarda Türkiye’de sanat alanında hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi ve yalnız CHP’nin koyduğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bütün dünyada sanat, bilim ve edebiyat ödülleri ün yapmışlardı. İsveç’te Nobel, ABD’de Pulitzer, Sovyetler’de Lenin, Fransa’da Goncourt ödüllerinin sonuçları Türkiye’de de izleniyordu; ama ülkemiz bu alanda da geç kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncülüğü üstlendi, altmış yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı’yla sanat ve kültür yaşamımızda bir yarışma coşkusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye’de de yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyonundan söz açılabilir; eleştirel bir yaklaşımla sakıncaları gündeme getirilebilir, ama yine de kültür, bilim ve sanat konularında yapılan yatırımların çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zamanla 61. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2007 ödüller arasında ayrımlar ortaya çıkar; bir yarışma kurumsallaştıkça, amacı, nitelikleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlarına yönelik yarışmalar düzenlemeleri ve ödüller dağıtmaları da bu alanda kaçınılmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Kimi bankaların, şirketlerin, ticari tekellerin reklam amacıyla düzenledikleri yarışmaların ödülleri, parasal açıdan ne kadar büyük olursa olsun; özü, maddi çerçevenin dışındaki anlamda odaklaşıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yarışması adıyla aralıksız olarak kırk yılı aşkın bir sürede düzenli olarak gerçekleştirildi, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkıları yaptı ve etkilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapılan ödüllendirmenin kapsamı 1990 yılından itibaren genişletildi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün baltalanmalara ve olumsuz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Fikir ve sanat özgürlükleri Türkiye’de tam değil; siyasal iktidarların baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fikir, sanat, bilim, kültürde çabalar sürüyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette ‘aydınlanma’nın önüne hiçbir güç geçemez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu olduğunu kuruluşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabaları desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri’nin işlevi sürecek. 1999 yılında başlanılan iki ana başlık altında dört ödül verilmesi yöntemi geçen yıl değiştirildi. 2007 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı’nda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlar Ana Dalı’nda karikatür; Bilimsel Araştırma Ana Dalı’nda Sosyal Bilimler Araştırması olarak belirlendi. Adaylara başarılar diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2006 ile 1 Şubat 2007 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Hikmet Altınkaynak, Mehmet Başaran, Tarık Dursun K., Sami Karaören, Emin Özdemir. Ş İ İ R Ödüle 1 Nisan 2006 ile 1 Şubat 2007 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’ ile aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Muzaffer İlhan Erdost, Doğan Hızlan, Kemal Özer. Emre Kongar, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Türkel Minibaş, Prof. Dr. Ahmet Mumcu. K A R İ K A T Ü R Karikatürlerin boyutu 30x40 cm.’yi geçmemelidir. Her türlü teknik serbesttir. Yarışmaya en fazla 5 karikatürle katılabilinir. Seçici Kurul: Kâmil Masaracı, Tan Oral, Ferit Öngören, Turhan Selçuk, Tonguç Yaşar. HER DAL İÇİN GEÇERLİ No: 2 34381 Şişli / İstanbul adresine iadeli taahhütlü olarak postayla ulaştırmaları ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir. Yayımlanmış yapıtların daha önce herhangi bir ödül almamış olması şartı geçerlidir. Zarfın ya da paketin üzerine hangi dal ile ilgili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılması zorunludur. Ödül dallarında konu sınırlaması yoktur. Yapıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden geçirilen yapıtlar, genel yayın ilkelerimiz doğrultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçları 28 Haziran 2007 Perşembe günü açıklanacaktır. R O M A N Ödüle 1 Nisan 2006 ile 1 Şubat 2007 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Adnan Binyazar, Ahmet Cemal, Konur Ertop, Prof. Dr. Şara Sayın, Prof. Dr. Tahsin Yücel. S O S Y A L B İ L İ M L E R A R A Ş T I R M A S I Ödüle 1 Nisan 2006 ile 1 Şubat 2007 tarihleri arasında yayımlanmış bilimsel araştırmalarla, yayıma hazırlanmış en az 25 sayfa olarak beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış bilimsel araştırmalar katılabilir. Adaylar yapıtlarını sekiz adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Erdal Atabek, Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. GENEL KOŞULLAR Ödüller, her dalda amatörprofesyonel herkese açıktır. (Cumhuriyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamazlar.) Adaylar gerçek ad ve adreslerini ve telefon numaralarını belirtmek zorundadırlar. Ancak adaylar ad ve adreslerinin saklı tutulmasını isteyebilirler. Ödül koşullarına uymayan yapıtları yarışma dışında tutmak zorundayız. Adayların yapıtlarıyla birlikte adlarını ve soyadlarını arkasına yazacakları iki fotoğraflarını, açık adreslerinin de yer aldığı katılma belgesini ve yaşamöykülerini 15 Şubat 2007 Perşembe günü saat 17.00’ye kadar ‘Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülleri Prof. Dr. Nurettin Mazhar Öktel Sok. Ö D Ü L Her dal için: 2.000.000.000 TL. KATILMA BELGESİ ADIM, SOYADIM: ADRESİM: TELEFONUM: KATILDIĞIM DAL: CUMHURİYET 02 K