28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Baykal, Dink cinayeti ihbarının 11 ay önce yapılmasına ilişkin iddiayı değerlendirdi: GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU İktidar hesabını vermeli ? CHP lideri Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Milliyetçilik duygusunun varlığından kimse korkmasın, suçlama konusu yapmasın” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Hrant Dink cinayeti sonrasında herkesin “söylemini doğru yönetmesi” gerektiği uyarısında bulunurken, “Milliyetçilik bu milletin ana çimentosudur. Milliyetçilik duygusunun varlığından kimse korkmasın, suçlama konusu yapmasın” dedi. 11 ay önce ihbar yapıldığı haberlerine de dikkat çeken Baykal, “Bunun hesabını başta Başbakan olmak üzere iktidar vermek zorundadır” diye konuştu. Baykal, grup toplantısında Hrant Dink cinayetinden, “Köstebek” operasyonuna, Irak ve Kıbrıs’taki gelişmelere dek çeşitli konularda değerlendirmeler yaptı. Baykal’ın değerlendirmeleri şöyle: Söylem uyarısı: Eyvah ne oluyor, milliyetçilik mi yükseliyor, saldırganlıklar nereye kadar meydanı boş bulmaya devam edecek, gibi kaygı ve değerlendirmeler yapılıyor. Cinayet sonrasında Türkiye’nin tavrı doğru ve kıvanç vericiydi. Türkiye derin bir üzüntüyü, tesessürü yaşamıştır. Etnik kimlik mücadelesinin canlandırılması ihtimali hepimizi kaygılandırmıştır. Bu arada bir sürü yanlışlıklar yapıldı, o ayrı bir konu. Bu olayı sürekli gündemde tutarak belli bir hesaplaşmanın parçası haline dönüştürme çabaları çok tehlikelidir. Türkiye’nin bu konuyu derhal aşması gerekir. Dünya inanç, mezhep, etnik kimlik ekseninde çatışmaya sürükleniyor. Buna göre saflaşmalar başladı. Karşıtların Buluştuğu Yerdeki ‘[Ö]teki’ Bir taraftan Türkiye’nin önde gelen “kamusal aydınlarından” birinin faşist bir suikastla öldürülmesini anlamlandırmaya çalışıyoruz; diğer taraftan, bankaların satılması, Petrol Yasası derken ülkenin sömürgeleştirilmekte olup olmadığını… Daha da kötü günlerin gelmesini bekleyerek… Bu “durum” içinde, birbirine “karşıt” iki eğilim var. Birincisi, “bağımsız”, kendi kaderini kendi ellerine almış bir Türkiye isteyenler. Bunlar etnik ayrılıkçılıktan, yabancı sermayenin artan etkinliğinden yakınıyor, ülkenin sömürgeleştiriliyor olmasından, bölünmesinden korkuyor. İkincisi, daha fazla demokratikleşme istiyor. Etnik farklılıklardan, cinsel tercihlere, dini yaşam tarzlarına kadar “bireysel özgürlüklerin” bastırıldığından yakınıyor. Birincisi ikincisini suçluyor, ikincisi de birincisini. Ama her ikisi de, amaçlarına ekonomik ilişkilerin rolünü sorgulamadan ulaşmaya çalıştıklarından, “amaçladıkları şey” bir “imkânsızlık” olmaktan öte, verili durumu destekleyen bir “fanteziye” dönüşüyor. İHD, Cerrah’ı saldırganlara zemin hazırlamakla suçladı. ‘Sorumluluğunu yerine getirmedi’ Mumcu, partisinin haftalık grup toplantısında, başka partilerden istifa ederek Anavatan Partisi’ne üye olanlar adına temsilen 3 kişiye rozetlerini taktı. Cerrah için suç duyurusu İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi dün İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Sultanahmet Adliyesi önünde basın açıklaması yapan İHD İstanbul Şubesi Başkanı Hürriyet Şener, Dink’in bir grup milliyetçiülkücü avukatın suç duyurusu sonucu yargı önüne çıkarıldığını ve yargılama süresince hedef haline getirildiğini belirtti. Şener, Dink’in, sürekli tehdit edildiğini ve mahkemelerde bu gruplara mensup kişilerin fiziki saldırısına maruz kaldığını anımsatarak bu kişileri organize eden ve azmettiren şahıslar hakkında bir işlem yapılmadığını savundu. Dink’in, çeşitli iletişim kanalları ile tehdit edildiğini ve milliyetçiturancı internet sitelerinde açıkça hedef gösterilmesine rağmen kendisine koruma verilmeyerek ölümüne davetiye çıkarıldığını anlatan Şener, “İstanbul Emniyet Müdürü, bu görevde üstlendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmeyerek saldırganlara rahatlıkla eylemlerini yapabilecekleri bir zemin yaratmıştır” dedi. ‘Düşman icat ediyorlar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ANAVATAN lideri Erkan Mumcu, “Derin devlet vardır” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tepki gösterdi. Devletin içinde yalnızca çetelerin bulunabileceğini savunan Mumcu, “Karanlıkta görünmez düşman icat etmeyi seviyorlar” dedi. Mumcu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Hrant Dink’in öldürüleceğine ilişkin istih bir tutuklama, tedbir alma yok. Olaydan sonra da örtbas edilmek istenircesine bu koma ve bütünlük söylemi haline getirmeli nu gözden uzak tutuluyor. İhbar 11 ay önyiz. Kimse kimsenini inancını, etnik kim ce yapılmışsa bunun hesabını başta Başliğini, mezhebini sorgulama noktasında bakan olmak üzere iktidar vermek zorunolmasın, aklına bile getirmesin. Vay mili dadır. Çok sakıncalı bir süreç işledi, kayyetçilik yükseliyor, o hesapları bırakalım. gı verici bir noktadayız. Maliye’de ciğer kediye teslim: Bu Milliyetçilik bu milletin ana çimentosudur. Milliyetçilik duygusunun varlığından kim iş nereden çıktı? Foça’da BEM Dış Ticase korkmasın, suçlama konusu yapmasın. ret AŞ bir arsayı 15 milyar 600 milyona alıElbette milletimizi seveceğiz, milletin kim yor, 1.5 yıl sonra bu arsa 1 trilyon 260 milyara Al Baraka Türk Finans kuruluşuna saliğinden onur duyacağız. 11 ay önce ihbar yapılmış: Sade tılıyor. BEM’in genel müdürü Unakıtan, ce söylemle sonuç alınmaz. Güvenlik güç Al Baraka’nın genel müdürü Unakıtan. O lerinin etkin, tarafsız çalıştığını görmeye zamanlar Maliye Bakanı değil, ama olade ihtiyacımız var. Hrant Dink cinayetinin cağı bu işlerden belli, yeteneğini ispatlaihbarı 11 ay önce yapılmış, deniyor. Hiç maya başlamış. Sonra iktidarı destekleyen Yeni Şafak gazetesinde, “Bir liderin hesabında muazzam para var” diye manşet atıldı. Sonra, Başbakan durduk yerde, “Gazete patronlarının dosyalarını izliyoruz, günü geldiğinde hesabını soracağız” dedi. Bu ilkel bir şantajdı. Maliye Bakanlığı tarihinin hiçbir noktasında bu kadar çığrından çıkmamıştır. Ciğer kediye teslim edilmiştir. Irak’ta alarm zilleri: Kuzey Irak’taki siyasi oluşumu Türkiye’nin tanımasını sağlamaya yönelik çalışmalara, dayatmaya Türkiye boyun eğemez. Irak’ı parçalamanın ayıbı Türkiye’nin parmak izleriyle, katkısıyla sağlanmamalıdır. Bakanlarımız telefon açıyor, muhatap bulamıyor, mektup yazıp gönderiyor. Bu, olacak iş değil. Türkiye atlatılıyor, aldatılıyor, oyalanıyor. Kıbrıs’ta iki devletli çözüm: Güney Kıbrıs Rum yönetimi, bir kanun geçirdi, Kıbrıs’ın petrol alanlarını ihaleye çıkaracağım, isteyen yabancı şirketlere arama yap, diyeceğim.. KKTC’nin hemen yanındaki alanlarda da dibarat bilgilerinin, Emniyet’in tüm bi manevi şahsiyetinin rencide edildiğiyecek. Her geçen gün egemenlikrimlerine 11 ay önce bildirildiğini ni belirten Mumcu, devlet içerisinde lerini Kuzey’e dayatıyorlar. Aranımsattı. Mumcu, “Böyle bir teşeb devlet gücünü kullanan bazı çetelerin tık Kıbrıs’ta çözüm tek devlet olbüsün, sadece o şahsın kendisine olabileceğini söyledi. ANAVATAN maktan çıkmıştır, çözüm iki devdeğil, ülkenin menfaatına, milletin lideri Mumcu, “Kaldı ki ben onlaletli çözümdür. Kıbrıs halkı da arhuzuruna, işine, aşına darbe vura rın tanımladığı manada derin devtık iki devletli çözüm noktasına cağını göremediniz mi?” dedi. Mum letin olmadığını çok iyi biliyorum. gelmiştir. Orada petrol arayacakcu, İçişleri Bakanı Abdülkadir Ak Karanlıkta görünmez düşman icat lar, Türkiye seyredecek, Kıbrıs su’nun konuyla ilgili soruların yanıt etmeyi seviyorlar. Ona da ‘derin devseyredecek, bunu başaramazlar, larını gensoruyla vereceğini söyledi. let’ adı vererek milleti, devleti ile başaramamalıdırlar. Ben ilk kez arDerin devlet söylemiyle devletin düşman hale getiriyorlar” dedi. tık “Kıbrıs’ta iki devletli çözüm” deme noktasına geldim. Milliyetçilik suçlama konusu yapılamaz: Söylemimizi dostluk, dayanış ‘Şey’ ve ‘ilişki’ Bağımsız, kendi kaderini eline almış bir Türkiye isteyenlerin göz ardı ettikleri gerçek şu: Bağımsızlığın ortadan kalkmasına neden olan ekonomik, toplumsal “reformlar” ülkeye yalnızca dışarıdan dayatılmadı. Bunlar bizzat ülkedeki kapitalizmin, “egemen kesiminin” talepleri olarak da gündeme geldi. Bu “sömürgeleştirici” reçeteler, ülke içinde yönetici sınıf tarafından kabul edildi, savunuldu, hatta uygulanması için 12 Eylül Rejimi gerekti. Dahası, “bağımsızlığı” yok edecek olan uygulamalar, ülkede “egemen kapitalizmin” korunması için adeta olmazsa olmaz koşullar haline geldiği için benimsendi; hâlâ bu nedenlerle korunuyor ve geliştiriliyorlar. Ama ironi şurada ki, bu uygulamalar, “ulusal mekânda ötekinin”, ekonomik, kültürel hatta siyasi iradesini de beraberlerinde getirdiklerinden, yaşamak için bu uygulamalara sarılanların varlığını da tehdit etmeye başladı. Çünkü, sermaye para ve mal gibi bir “şey” değil, aynı zaman da kültürel, siyasi bir ilişkidir. “Yabancı” sermaye gelirken ‘yabancı’ kültür ve iktidar da geliyor… Esas [Ö]teki Demokratikleşmenin, kendimizi “ötekinin” yerine koyarak, onu “anlayarak” gerçekleştirilebileceğini düşünenlerin ise, “öteki” kavramını, yeterince düşünmediklerinden, en az üç hataya düştükleri söylenebilir. Birincisi, bugün bu “ötekini” betimleyen etnik, cinsel, ırk ayrımcılıkları sorunları, başlangıçta “solun” söylemine, işçi sınıfı/proletarya şekillenmesini, karşıt hegemonya dinamiklerini güçlendirmek amacıyla sokuldu. Zamanla, işçi sınıfı/proletarya kavramları “düştü”, hatta bastırılarak siyasi söylemin dışına itildi. Böylece sermayenin, karşısındaki “öteki”, siyasi söylemden dışlanmış, “toplumsal gerçeklik”, yalnızca sermaye ilişkisi içinde işleyebilecek “itirazların” varlığına izin verecek biçimde kapatılmış (sutured) oluyordu. İkincisi, bu “öteki”, aslında kendinin tümüyle farkında, eksiksiz, otonom bir “birey” değildir, Freud’un, “bilinçdışı”, Heiddegger’ın “toplum içine atılmışlık”, Lacan’ın “simgeselin/göstergelerin düzeni”, Zizek’in “öznenin gerçeği, onun dışındadır” katkılarını göz önüne aldığımızda, karşımızdaki “ötekinin” toplumsal olarak (egemen simgeler sistemi tarafından) yapılandırılmış bir “öteki” olduğunu, bu yapılandırma işlemine de anlamını verenin, büyük Ötekinin, aslında “sermaye ilişkisi”, olduğunu görürüz. Üstelik, kendimizi “ötekinin” yerine koymak, onu “anlamak” iddiasının, onun ne olduğunu “bildiğimizi” varsaymak (bilmek belirlemektir) ve sorumluluğunu almak, onun adına konuşmak gibi bastırıcı bir ilişkiye açılması da söz konusudur. Üçüncüsü tarihsel: Sermayenin “yaşamı”, geniş mekânlarda serbestçe dolaşabilmek, değerlenebilmek ve korunabilmek için önce tüm, dini, etnik, cinsel (en son cinsel) ayrımcılıkları, kimi zaman şiddet yoluyla aşan, homojenleştirici bir vatandaşlık kurumunu gerekli kıldı. Ama bu süreç tüm “ötekileri” aşarken, sermayeyi çok daha büyük, kapsayıcı bir “ötekiyle”, işçi sınıfıyla, daha doğrusu, egemenliği altına almaya çalıştığı herkesi kapsayan, proletarya “kitlesi” ile karşı karşıya bıraktı. Bu noktadan sonra sermayenin varlığı, bölünmüşlükleri aşmayı değil, bu “kapsayıcı ötekinin”, yeniden uluslara, ırklara bölünüp parçalanarak kapsayıcılığını kaybetmesini gerektiriyordu, öyle de oldu… Hatta öyle ki, egemen sermayenin emperyal özellikler kazanmaya başlamasıyla, emperyal devletin karşısındaki tüm ulus devletlerin zayıflatılması, etnik olarak homojen parçalara bölünmesi projesi açıkça gündeme geldi… Böylece, “küreselleşme” ve imparatorluk eğilimiyle birlikte, hem “ötekini”, “ötekilere” bölmek, hem de “ötekiler” arasındaki çelişkileri çeşitlendirmek, yeniden üretmek sermayenin, kültürel ve siyasi düzlemde varlık “durumu” (simgeselin yeni düzeni) haline geldi. Şimdi, ulusal, etnik, dini, cinsel “ötekilerin”, sürekli birbirlerini yedikleri bir dünya var karşımızda. Bundan kurtulmak için, büyük Ötekiyi, sermaye ilişkisini sorgulamanın yolunu yeniden bulmak gerekiyor. Aksi taktirde ne demokratikleşmenin ilerlemesi ne de bağımsızlığın gerçekleşmesi olanaklı… erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Trabzon’dan gönderilen bilgi notu İstanbul Emniyeti’nde doğrulatılamamış Tuncel’in ihbar ettiği kesinleşti İstanbul Haber Servisi Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinden 1 yıl önce, polis muhbiri olarak kullanılan Erhan Tuncel’in, cinayeti ihbar ettiği kesinleşti. Vali Güler, “Erhan Tuncel ile ilgili iddiaların hepsinin araştırıldığını” söyledi. Emniyetin üst düzey yetkililerinden alınan bilgilere göre, Trabzon’da McDonalds’ın bombalanması sırasında gözaltına alınan ve muhbir olması karşılığında, hakkında dava açılmayan Tuncel’in, geçen yıl Trabzon Emniyeti’ne başvurarak, Yasin Hayal’in Dink’i öldüreceğini ihbar ettiği belirlendi. Trabzon Emniyeti bu bilgiyi 19 Şubat 2006 tarihinde İstanbul Emniyeti’ne bildirdi. Bilgi notunda Hayal’in İstanbul’da yanında kalacağı akrabasının ismi ve adresinin de bulunduğu, ancak İstanbul polisinin yaptığı incelemede bilginin doğrulatılamadığı ortaya çıktı. Hayal’in İstanbul’a gelmemesi ve notta adı geçen akrabasının bulunamaması üzerine İstanbul polisi durumu Trabzon’a iletti. Tuncel’in Trabzon polisine daha sonra yaptığı 3 başvuru ise İstanbul’a bildirilmedi. Müfettişlerin eldeki yazılı belgeler doğrultusunda gerçeği ortaya çıkartacağını belirten yetkililer, İstihbarat Daire Başkanlığı’nın idari ve cezai sorumluluğuna dikkat çekiyorlar. lişmeler var mı’’ sorusuna, “Cumhuriyet savcılarının isteğiyle yeni gözaltılar olabilir. Kiminle ilgili gözaltı talimatı verirse onları gözaltına alırız’’ dedi. Trabzon’da üç gözaltı daha Tuncel’in arkadaş çevresinden oldukları belirtilen 3 kişi Trabzon’da gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi. Bu kişilerin sorgusu, soruşturma kapsamında İstanbul’da gözaltında tutulan 2 kişiyle birlikte Terörle Mücadele Şubesi’nde devam ediyor. İstanbul’dan 5 de polisin ortak çalışma amacıyla Trabzon’a gittiği öğrenildi. Hayal’in eski avukatı Fatih Çakır, Tuncel’in, McDonald’s’ı bombalamaktan yargılanan Hayal’in duruşmalarını izlediğini açıkladı. Çakır, Tuncer’in, duruşmalardan sonra kendisinden bilgi aldığını belirtti. Güler: İddialar araştırılıyor İstanbul Valisi Muammer Güler Emniyet Müdürlüğü’nün Vatan Caddesi’nde önceki gün gerçekleştirilen “İl Güvenlik Komisyon Toplantısı’’nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Tuncel ile ilgili iddiaların araştırıldığını söyleyen Güler, gazetecilerin “Dink cinayetiyle ilgili yeni ge Erhan Tuncel. Hrant Dink’le birlikte Antalya’da katıldığımız “linç paneli” hayatımın önemli ve dikkat çekici anlarından birisidir. Bu panelin konuşmacılarından birisi de emekli Albay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu’ydu. O güne kadar adını duymadığım bir emekli albay nasıl olmuştu da bu panelin konuşmacısı haline gelmişti?. . Özelliği neydi, kendisini Trabzon’da nasıl keşfedip Antalya’ya çağırmışlardı? Antalya Akdeniz Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi AraştırmaUygulama Merkezi’nin düzenlediği bu konferansa Hrant ve benimle birlikte önce Vural Savaş çağrılmıştı. Kişiliğine yönelik açıklamaları nedeniyle Hrant, Vural Savaş’la aynı masayı paylaşmak istemediğini söyleyince Vural Savaş’ın yerine emekli albay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu eklenmişti. ??? Adını ilk kez duyduğum bu emekli albayı toplantıyı düzenleyenler nasıl keşfetmişlerdi? Toplantı sırasında bildiğimiz “Kızıl elmacı” görüşleri en kaba haliyle savunmak dışında fazla da Emekli Albay Hüseyin Mümtaz… bir şey söylememişti. Trabzon’da ona nasıl ulaşmışlardı? Ne gibi yetenekleri vardı onu da bilmiyorum. Ancak birlikte kaldığımız üniversite misafirhanesinde bana Karadeniz Teknik Üniversitesi’ndeki panelleri kendisinin düzenlediğini anlatmıştı. Benim de ilgimi çekmişti, neden bir emekli albay ve hangi ilişkiyle böyle bir yetkiyle donatılmıştı? Ben Antalya’da başımıza gelenleri olayın hemen ardından yazmış ve kamuoyunu bilgilendirmiştim. Hrant öldürülünce yeniden aynı yazıyı bu köşeye taşıdım. Hep o albayı merak ettim. Kimdi, neyin nesiydi, diye. ??? Derken Milliyet’teki bir haberle dikkatim yeniden kendisine yöneldi. Milliyet gazetesindeki kısacık haber şöyleydi: “Polisin hakkında inceleme yaptığı öğrenilen emekli Albay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu ile ilgili yeni bir ayrıntı ortaya çıktı. Bayazıtoğlu’nun geçen şubatta Akdeniz Üniversitesi’nce Antalya’da düzenlenen ‘301. madde ve düşünce özgürlüğü’ konulu panelde, Dink’le panelist olarak bir araya geldiği ve Dink’in bazı açıklamalarına tepki gösterdiği anlaşıldı” Albay Bayazıtoğlu’yla ilgili bir başka haber ise 28 Ocak tarihli Birgün gazetesinde yayımlandı. Bayazıtoğlu, Hrant’ın öldürülmesinin ardından Samsun’dan yayın yapan “İnternet Gazete”sinde, “İstanbul İstanbul Olalı..” başlıklı bir yazı yazmıştı. Yazı Hrant Dink’in cenazesine bu başlıkla atıf yapıyor, bugünlerde yayımlanan bir filmden yola çıkarak şunları söylüyordu: “Filmin bir yerinde… Mustafa Kemal, ‘Aferin’ der, ‘Bu memleket sizin omuzlarınızda kurtulacak’... Bu ‘aferin’de iki özne vardır. İki ‘kahraman’... Böyle mücadelelerde mutlaka ona bir ‘aferin denilen’ olmalıdır. Bir de mutlaka ona ‘aferin’ diyecek bir ‘Halaskâr Gazi’. Problemimiz acaba o ‘aferin’ denilen ile ona ‘Aferin’ diyecek olanın bir türlü hâlâ bir araya gelmemiş olması mıdır? Ne diyelim… Ne diyordu Levent Kırca: ‘Tam yerine rast geldi manzara koyduk’... Denk geldi. Denk getirdik, biz de ‘manzaranın fotoğrafı’nı çektik. Tarih tekerrür edermiş derler. Hiç ibret alınsaydı, tarih tekerrür mü ederdi?” Birgün gazetesi, Hrant’ın öldürüldüğü Halaskargazi Caddesi benzetmesine, “aferin” sözcüklerine ve soyadı Dink’ten dönüştürerek, “Denk geldi. Denk getirdik” çağrışımlarına dikkat çekiyor. ??? Türkiye, işte böyle bir yer. Önce, bu olayı izlemek ve ortaya çıkarmakla görevli ne kadar yetkili ve etkili kişi varsa, henüz ortada hiçbir şey yokken, “örgüt yok, kişisel bir milliyetçi öfke” diyerek bir tutum ortaya koydular. Sonra adım adım bazı karanlık noktalar ortaya çıkmaya başladı. Emekli Albay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu, gerçekten Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde toplantılar düzenliyor mu? Bugüne kadar kaç toplantı düzenledi? Örneğin Türk Ocakları Trabzon Şubesi’nde yapılan bir toplantı sırasında, “Bunların hepsiyle tek tek uğraşmamız mümkün değil. O problemi iki şekilde çözeceğiz. Birincisi içimizdeki Ermenileri ayıklayacağız. İkinci olarak ise problemi doğrudan Ermenistan ile çözeceğiz” dedi mi? (Birgün gazetesi 28 Ocak 2008) Dediyse bu konuda herhangi bir soruşturma açıldı mı? Antalya Akdeniz Üniversitesi Rektörü, Antalya toplantısı konusunda bana sitem eden bir açıklama yollamış. Kendilerini töhmet altkında bıraktığımı söylüyor. Mektubu yayımlayacağım. Ancak şimdiden kendisine soruyorum: Emekli Albay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu’nu ta Trabzon’dan nasıl keşfettiler? Onu kendilerine kim önerdi? Albay Bayazıtoğlu’nun hangi birikimi onun “düşünce özgürlüğü” panelinde bulunmasını gerektirmişti? Merakım sürüyor… Arıtman’dan soru önergesi: İstifa edecek misiniz? ANKARA (AA) CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, gazeteci Hrant Dink cinayetini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesi ile Meclis gündemine taşıdı. Erdoğan’a, “İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü’nü görevden almayı düşünüyor musunuz’’ diye soran Arıtman, hedef haline gelen bir kişinin, talep etmese de koruma altına alınıp alınmamasında görev suiistimali olup olmadığı, sorumlular hakkında yasal veya idari bir işlem yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi istedi. Trabzon’da son yıllarda meydana gelen olaylar ve cinayetlerde güvenlik ve istihbarat eksikliği olup olmadığını soran Arıtman, Erdoğan’a, “Hükümetinizin sorumlu olduğunu düşünüyor musunuz? İçişleri Bakanı’nı grevden alacak mısınız? İstifa edecek misiniz’’ sorularını yöneltti. Arıtman, Trabzon’un sosyal, ekonomik ve siyasal içeriğinin saptanarak önlem alınıp alınmayacağını da sordu. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear