15 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2007 SALI 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI S S PB PB PB PB PB PB PB 16 14 17 15 18 16 17 16 14 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya PB PB PB PB S S S S B 16 18 16 14 12 12 14 11 18 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B S 17 18 13 16 12 11 9 9 6 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurdun kuzeydoğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Yurdun iç ve doğu kesimlerinde buzlanma ve don olayıyla birlikte sis görülecek. Hava sıcaklığı iç ve doğu kesimlerde 2 ile 4 derece artacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih K K K K K K K K K 5 0 5 4 3 0 4 1 1 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih K Y K K Y Y Y Y K 0 6 8 3 15 15 17 18 3 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı K PB PB PB B B B B B 3 12 1 12 11 11 1 20 17 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada vaş yavaş kalkıyor. Örneğin AKP lider kadrosunun, özellikle RTE’nin üzerinde durduğu Kızılcahamam toplantısından ilgi çekici görüntüler, konuşmalar yansıdı. Kızılcahamam toplantılarına RTE bu kez daha fazla önem veriyordu; çünkü, partisi ile kendisi için mayısla kasım ayları “olmak veya olmamak” aylarıydı. Her iki seçim üzerinde milletvekillerini “motive etmek” gerekiyordu. RTE, cumhurbaşkanı seçiminde ve seçilmesinde, partinin geleceğinde AKP grubunda bir duraksama, kaygı veya isteksizlik görmüş olmalı ki, AKP milletvekillerini “bu seçimlere hazırlamaya” önem veriyor. AKP milletvekillerinin büyük bir bölümünün, RTE Çankaya’ya çıkarsa partinin parçalanacağı kaygısına kapıldıkları ve bu nedenle RTE’nin “yukarıya” çıkmasını istemedikleri söyleniyor. Belki de kulağına çarpan bu ve benzeri söylentiler, bugünden harekete geçmesine neden oldu. Kızılcahamam’da “aile toplantısından” çıkıp halka karıştığı zaman, bir saat önce öve öve bitiremediği başarıların halk indinde değeri olmadığını görerek şaşırdı mı? Yoksa... muhalefetin kışkırtmasıyla toplumun söyleyegeldiği kalkınmadan, refahtan nasibini alamadığını düşünerek tepkilere omuz silkip geçti mi? ??? Kızılcahamam’daki uzun konuşmalarında şöyle dokunup geçiverdiği kimi konular, sürekli tartışma konusu olan soruları içermesi açısından ilginç. Örneğin bir Doğulu milletvekili Kuzey Irak’a asker gönderilmemesini istiyor. Askerin orada sert karşılık göreceğini ve büyük kayıplara uğrayacağını söylüyor. RTE’nin yanıtı öyle sıradan bir yanıt değil: “Biz zaten böyle bir şey düşünmüyoruz” diyor. Dört yıldır Kandil Dağı’ndaki terör sorunu çözümlenemiyor. RTE hükümeti 2003 yılında iki kez Meclis’ten sınır ötesi operasyon için yetki alıyor. Fakat yerine getirmiyor, getiremiyor. Ekim 2003’te alınan yetkiden bir süre sonra ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Abdullah Gül’ü arıyor. Sınır ötesi operasyona karşı olduklarını söylüyor. Hükümet politika değiştiriyor, yetki ve tabii sınır ötesi operasyon rafa kaldırılıyor. RTE, yetki almayı gerekli görmeyen hükümeti zorlayan CHP’nin dayatmalarını da görmezden geliyor. Zaten yakın geçmiş anımsanınca ne yetki ister bu hükümet ne de operasyon yapar veya güvenlik şeridi oluşturur... Kafa beş yıldır aynı kafa! ??? 2007’de RTE’nin sınır ötesi operasyon konusunda görüşü değişmiş değil. Madem ki Amerika istemiyor, o halde? Meclis’ten yetki alarak sınır ötesi harekâta, Irak sınırında bir güvenlik şeridi kurarak PKK’nin Türkiye’ye sızmasını engellemeye ne gerek var, diye düşünüyor. Teslimiyetçi politikanın mantığı bu. Oysa, Kerkük referandumunun ertelenmeyeceğini ABD, RTE’nin kafasına vurduğundan beri CHP, ivedilikle ve öncelikle PKK sızmalarını önlemek için hükümetin Meclis’ten yetki almasını ve oluşturulacak bir güvenlik şeridine asker yerleştirmesini istiyor. Bir yerde Cumhurbaşkanlığı konusu gündeme geliyor. Bir milletvekili Köşk’e çıkmamasını, siyasal iddiası olmayan birini seçmelerini söyleyip önerince, RTE’den tek cümlelik yanıt: “O konuyu geçin, tartışmayalım!” AKP milletvekillerinin Çankaya konusunda eğilimlerini saptamaktan söz eden açıklamalar nerede kaldı? Şeytan aldı götürdü mü? Ülkenin bir numaralı sorunu olan Cumhurbaşkanlığı sorununu konuşamayan, güncel ama önemli sorunlara temas etmeyen, konuşmaları dinleyen AKP milletvekilleri ne yapacaktı, ne yaptı? Tavsiye üzerine Kızılcahamam’da dağ havasını bol bol soludular. Sinirleri yatıştı mı bilmem! Saldırı örgüt işi ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Trabzon İstanbul hattında ilişkide olduğu ileri sürülüyor. Türkiye’yi sarsan suikast, tıpkı dini ve siyasi ilişkileri ortaya çıkan Danıştay saldırısı gibi kimi çevrelerce ısrarla bireysel bir şiddet eylemi olarak dayatılmaya çalışılırken devletin adli ve idari yetkilileri arasında konsensüs sağlanamadığını gösteren gelişmeler yaşanıyor. Bu durum hem soruşturmanın karartılacağı endişesine yol açıyor hem de kamuoyunda kafa karışıklığı yaratıyor. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah dün sabah yaptığı açıklamada, “Cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısının olmadığını, zanlının milliyetçi duygularla cinayeti işlediğini ve Yasin Hayal’le görüşmelerde bulunduğunu” söylüyor. Oysa İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin dün akşama doğru verdiği demeçte önce, “Kamuoyu tarafından bilinen ideolojik veya bölücü terör örgütlerinin bu olayla bir ilgisi veya bağlantıları olduğuna dair bu aşamada bir tespit yok” diyor. Başsavcı sonraki sözlerine “ancak” diye başlıyor ve “suçun örgütlü olarak gerçekleşmiş olma ihtimali söz konusu olduğundan, bu konuda ayrıntılı araştırma yapıldığını ve bu nedenle soruş turmanın başsavcılığın örgütlü suçlara bakmakla görevli ve yetkili birimi tarafından yürütüldüğünü” ifade ediyor. Trabzon kaynaklı üç saldırıda da tıpkı El Kaidecilerin 1520 Kasım 2003’te İstanbul’da Hıristiyan ve Musevilerin “siyasi, dini ve ekonomik” hedeflerine yönelmesi gibi tesadüfe indirgenemeyecek “temalı ve benzer” vurgulamalar dikkat çekiyor. Hıristiyan kültürünün McDonalds, kilise ve gazetesine yönelik zincirleme saldırılarda eylemcilerin sosyoekonomik benzerlikleri sinsi bir örgütlenmenin Trabzon’u üs seçtiği gerçeğini bir kez daha kanıtlamaya yetiyor. Aslında Dink suikastından yani son olaydan başa, McDonald’s eylemine dönüldüğünde, yalnızca saldırıların hiyerarşik zinciri değil, azmettiricilerin örgütsel şeması ve ilişkileri de kendi kendini deşifre ediyor. Trabzon’daki milliyetçi örgüt, ilk önce Hıristiyan kültürünün ekonomik hedefini, Mc. Donalds’ı 24 Ekim 2004’te bombalıyor. Bu saldırıyı gerçekleştiren ve 11 ay sonra salıverilen Yasin Hayal’in parça tesirli bombayı nerede, nasıl, hangi bilgi ve eğitimle ürettiği, mühimmatı nasıl edindiği soruları gerçekçi yanıt BENZER VURGULAMALAR lar bulmuyor. “Kafirleri öldüreceğim, cezaevinden kahraman olarak çıkacağım” diye bağıran Hayal, tahliye edildikten sonra niçin izlenmiyor? Suç işleyeceğini adliye çıkışında bağırarak ilan eden böylesine tehlikeli bir kişiliğin izlendiği iddia ediliyorsa, onlarca çocuğa nasıl bir pervasızlıkla silah eğitimi verdiğinin ve fark edilemediğinin mantıklı biçimde yanıtlanması gerekiyor. DİNİ: AÇIKLAMALAR ÇELİŞKİLİ EKONOMİK: Rahip Santoro’yu 2 Şubat 2006’da öldüren Oğuzhan Akdin’i böylesine önemli bir eylemin psikolojisine salt aile sorunlarının sürüklediğinde ısrar etmek de artık inandırıcı gelmiyor. Akdin’in beynine yerleştirilen şiddet fitilini Danimarka’daki karikatür krizinin ateşlediğini iddia etmek ise fazla amatörce kalıyor. Türkiye’yi kan gölüne çeviren Hizbullah ve El Kaide’nin yüzlerce tetikçisi sokaklarda dolaşırken bir rahibi öldürmeyi 16 yaşındaki bir çocuğa ihale etmek bile olayların arkasında yeni ve farklı bir örgütlenme olduğu kuşkusunu derinleştirmeye yetiyor. Kamuoyu 16 yaşındaki Akdin’in, Yasin Hayal’le ilişkisinin yeterince irdelenmediğine inanıyor. Milliyetçi mukaddesatçı cephenin üçlemeyi tamamlayan son SİYASİ: eyleminde de polisin karşısına yine Yasin Hayal çıkıyor. Hayal’in, 17 yaşındaki eğitimsiz ve sorunlu Ogün Samast’ı ağına düşürdüğü, silahlı eğitim verdiği, eyleme yönlendirdiği ve internet üzerinden kimi kaynaklarla bağlantıya geçirdiği ortaya çıkıyor. Nitekim güvenlik yetkilileri, Hayal’in Trabzon’da ideolojik bir yapılanmanın “askeri kanadı”nı oluşturduğunu, çevresinde ilk planda 810 kişilik çocuklardan oluşan bir tim kurduğunu ve onları eylemlere yönlendirdiği iddilarına yoğunlaşıyor. Savcılık yetkilileri, hiçbir gelirleri olmamasına karşın ekonomik sıkıntı çekmeyen, silah ve patlayıcı bulmakta zorlanmayan başta Hayal ve Samast olmak üzere gözaltındaki 8 kişinin telefon ve internet görüşmeleri ve sosyal ilişkileriyle, girip çıktıkları siyasi parti, dernek, vakıf ve şirketlerle ilgili derin inceleme yürütüyor, eylemlerin siyasi azmettiricileriyle örgütlenme piramidini çözmeye çalışıyor. İddiaya göre Trabzon’u karargâh olarak belirleyen radikal milliyetçi örgütlenmenin bir ayağı da İstanbul’da bulunuyor. Güvenlik birimleri internet ve telefon üzerinden yürütülen ilişkilerin çözülmesi ve sorgunun derinleştirilmesinin ardından gözaltıların artacağını ve “örgüt” iddialarıyla ilgili çarpıcı bilgilere ulaşılabileceğini ifade ediyor. BARTHOLOMEOS Türkiye’yi şikâyet etti STRASBURG (ANKA) Tüm Türkiye’de tepki uyandıran bir saldırı sonucu yaşamını yitiren Hrant Dink için İstanbul’da düzenlenecek yürüyüş ve cenaze töreni öncesi Fener Rum Patriği Bartholomeos, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM) yaptığı konuşmada Avrupa Birliği hedefine destek verirken Türkiye’nin “ekümenik” sıfatını tanımayı reddettiğini, ruhban okulu yasağının sürdüğünü söyledi. Bartholomeos, dün AKPM Genel Kurulu’nda konuştu. AKPM tarafından “Ekümenik Patrik” olarak adlandırılan Bartholomeos, konuşmasını, “dinlerarası diyalog” çabaları çerçevesinde yaptı. “Ekümenik” patrikhanenin 1453 yılından bu yana Müslümanlar ile çeşitli düzeylerde diyalog içinde olduğunu ifade eden Bartholomeos, “Müslümanlarla her zaman eşit temelde olmasa da 6 yüzyıl beraber yaşadıklarını” söyledi. Bartholomeos konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye’deki Ekümenik Patrikhanesi ve Rum Ortodoks azınlığı, Ekümenik Patrikhanesi’nin yasal statüsünü tanıma reddi, ruhban okulunun faaliyetlerine konulan yasak, mülk sorunları ve birçok konuda haklardan tam olarak yararlanmadığını düşünüyor.” Faili meçhul cinayetler... Öyle ki, Meclis’te komisyonlar kuruldu, cinayet bölgelerine heyetler gönderildi, raporlar yazıldı. Ortak ad değişmedi: Faili meçhul cinayetler! Bir dönem cinayetler öylesine yoğunlaştı ki, olayları ister istemez bu köşenin diline çevirmek zorunda kaldık: Faili meşgul cinayetler! Her olay sonunda bildiğimiz, sloganlaşmış sözler: “Failler en kısa zamanda bulunacak. Soruşturma çok yönlü yürütülecek!” Cinayeti işletenler ortak hedefe doğru yönelince tanımı yeniledik: Faili meşhur! 2000’lerde Uğur Mumcu’nun, Muammer Aksoy’un, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilmesinde tetiği çekenlerin, bombayı koyanların aynı isimler olduğu ortaya çıktı. Bu cinayetlerden geriye sadece bir kişi cezaevinde kaldı! ??? Hrant Dink cinayeti 2000’li yıllardaki kıyımların 90’lı yıllardan daha farklı seyrettiğini ortaya koydu. Artık faili meçhul yok... Fail belli, belli de kimliği belli değil! Trabzon’da rahibin öldürülmesi, Ankara’da Danıştay’ın basılması ve son olarak İstanbul’da Dink’in katledilmesinin ardından yapılan operasyonlarda zanlılar şıp diye, elle konmuş gibi bulunuyor. Öyle ki, Dink’in katili Ogün Samast adeta “beni başkalarıyla karıştırmayın, tetiği çeken benim” dercesine beyaz bere giymiş! Bir delikanlı beyaz bereyi giyse giyse, fark edilmek için giyer! İlk polis ifadelerinden sızan haberlere ve Samast’ın doğup büyüdüğü semtteki arkadaşlarının verdiği bilgilere göre, bizim Ogün biraz içine kapanık, biraz huysuz, arada bir esrar çekiyor, internetsiz yapamıyor, milliyetçi duyguları var, dini konularda hassas, arada silah talimi yapıyor, Yasin Hayal abisini çok seviyor, disipline gelmediği için de spor kulübünden uzaklaştırılıyor... Yukarıdaki tablo, rahip ve Danıştay cinayetlerinin sanıklarının durumuyla birleştirilince, son cinayetler için şöyle bir tanım ortaya çıkıyor: Faili mecnun! Bir doz daha ileri gidince belki şu tanım daha çok yakışacak: Faili meczup! ??? Kara mizah bir yana... Eğer bu sanıklar bir örgüt tarafından kullanılıyorsa, bunun bir an önce ortaya çıkarılması gerekiyor. Her cinayet sonrası sadece bir sanık ortaya çıkıyor. Dink cinayetinde Ogün’ün tek başına olması biraz hayal mahsulü kabul edilebilir diye düşünülmüş olmalı ki yanına bir de Yasin Hayal’i verdiler. Güvenlik güçlerinin olayları aydınlatma çabalarını elbette küçümsemiyoruz. Tam tersine, Dink cinayetinde ortaya çıkarılan bölümü önemsiyor ve bunun bir sonuca ulaşma değil, başlangıç olarak algılanmasını istiyoruz... Eğer bu sanıklar bir örgüt tarafından kullanılmıyor da, bir grup mahalle delikanlısının refleksinin yansıması ise... Bu daha vahim! O zaman her semtte, her cadde başında adeta serseri mayınlar var demektir... Toplumun derinliklerindeki binlerce fay hattı enerji biriktiriyor, kırılacak ortam arıyor, demektir... Türkiye’yi yönetenler gaflet, dalalet ve hatta “istikrar” içinde demektir! Toplum ortak değerlerini, ekonomik varlıklarını yitiriyor demektir... Kısacası bu ülke, yönetilmiyor, bu toplum eğitilmiyor, aydınlatılmıyor demektir! Ve bu erozyon çok istikrarlı biçimde sürüyor demektir! ankcum?cumhuriyet.com.tr Evrensel’e 301’den dava ? İstanbul Haber Servisi Evrensel gazetesine, “JİTEM’ciler Diyarbakır’a çağrılmıştı” başlıklı haber nedeniyle TCK’nin 301. maddesinden dava açıldı. Genelkurmay’ın şikâyeti üzerine açılan davada, gazetenin İmtiyaz Sahibi Ahmet Sami Belek ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü Şahin Bayar, “Devletin askeri teşkilatını neşren aşağıladığı” iddiasıyla hâkim karşısına çıkacak. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması çarşamba günü saat 11.00’de görülecek. Dava konusu olan haberde, Diyarbakır Koşuyolu Parkı’nda meydana gelen ve 7 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamadan kısa bir süre önce eski JİTEM elemanlarının Diyarbakır’a çağrıldığı iddia edilmişti. Arslan’ın Küçük’le ilişkisi belgelendi Gazetemize bombalı saldırının faili ve Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan ve Susurluk olayı ile ilişkisi olduğu bilinen emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün ilişkisi fotoğraflarla da belgelendi. Gündem ve Yeni Şafak gazetelerinde yer alan habere göre, Hrant Dink’in avukatı Erdal Doğan’ın, Tuğgeneral Küçük’ün Dink’i tehdit ettiğini belirterek “Dink’in en tedirgin olduğu kişiydi” dediği Küçük’le Arslan’ın, 2005 yılında İsveç’te Azerilerin düzenlediği bir kongrede birlikte oldukları saptandı. Azadiye Welat gazetesine dayanılarak verilen haberde, Küçük ile Arslan, aynı fotoğrafta yan yana görülüyor. Küçük, Danıştay saldırısı sonrasında yaptığı açıklamada,Arslan’la bir ilişkisi olmadığını ve tanımadığını savunmuştu. Veli Küçük, Susurluk olayında adının geçtiği dönemde Giresun Jandarma Bölge Komutanı olarak görev yapıyordu. IŞIL ÖZGENTÜRK Bir ülkede azınlık olmak ? Baştarafı Arka Sayfada Bir de şunu öğrendiler, parya olmak zorunda değildiler. Kendilerine yönelik ayrımcılığı güler yüzle kabul etmek zorunda değildiler. Hem Ermeni hem vatandaş olmayı öğrendiler.Azınlık değil, eşit vatandaşlar. Eşitliği özellikle öne koymak gerekiyor. Kardeşlik söylemi ön planda.Ama unutmayalım, kardeşler arasındaki ilişki eşitliğe dayanmaz. Önemli olan eşit olabilmektir, bunu gerçekten içselleştirebilmektir. İstanbul Ermenisi olmak çifte marjinalizasyona tabi olmaktır. Burada marjinalsiniz.. ama diasporanın gözünde de marjinalsiniz. Hrant da, ‘Sen Ermeni misin!’ diye suçlanmıştı. Bu öyle bir duygudur ki.. iki arada bir derede kalmanın duygusu. Bu öyle bir duygudur ki.. İstanbul Ermenileri ‘sadık vatandaş’ olduklarını her gün yeni baştan ispat etmek zorundadırlar. Bu onlardan beklenen bir şeydir. Bunu bekleyen bazen devlettir, yetkililerdir. Bu, bazen komşunuzdur. Bu bazen sokaktaki bir insandır. Bazen bir arkadaşınızdır.Veri olarak alınmaz sizin sadakatiniz. Çünkü siz her zaman ‘beşinci kol’sunuzdur.Ya da geçmişin kalıntısı sayılırsınız. Hrant her iki tarafı da sorguladı. Hain düşman demek çok kolay. Hrant bu sınıflandırılmaya girmediği için öldürüldü. Çeşitli devlet görevlileri bugün Hrant’ın ne kadar vatanperver olduğunu söylüyorlar. İşte böyle her iki tarafı da eleştirerek bağımsız bir duruş sergilerseniz, o zaman tehlike arz edersiniz. Ne içerde ne dışarda olmak durumu kolay kabul edilebilir bir durum değildir.Araf’ta kalmaktır.Araf’ta kalanlar saf kategorileri kirleten insanlar olarak görülür. Tehlike arz ederler .” Hadi şimdi bu ülkenin yurttaşları olarak bu sorunu açık yüreklilikle düşünmeye başlayalım, azınlık olmak nasıl bir şeydir?.. ‘Düz ovada siyaset’ açıklaması ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, “Ovada siyaset tartışmasıyla partisini bitirdi” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’a tepki göstererek “Bu bir paniğin göstergesidir. Kimin oy kaybedip kimin kaybetmediğini sandıklar gösterecektir. Türkiye’de küçük çıkara dayalı siyaset izleme örneğini ilk defa bu hükümet ve bu başbakan göstermektedir” diye konuştu. “Dağda silahla gezeceklerine, düz ovada siyaset yapsınlar” açıklamasının yanlış anlaşıldığını savunan Ağar, “Türkiye’de yaşayan insanların, kendi ülkesine karşı silah çekemez hale getirmek bizim temel meselemizdir. İnsanlar dağda silahla gezeceklerine şehirlerde otursunlar, işine baksınlar, eğitimlerini yapsınlar... Arzu eden de varsa, (siyasette olsunlar) dememizin altında yatan budur” diye konuştu. Bakan Gül, Washington’ın Türkiye’ye desteğinin samimi olduğunu ileri sürdü ‘ABD’yi arıyoruz, AB’yi uyarıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM’de Irak’taki gelişmelerle ilgili olarak yapılacak “gizli oturum” öncesinde AKP’lilere bilgi veren Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD’nin Irak sorununa toptancı anlayışla baktığını, kendilerinin detaylar konusunda ABD’ye yardımcı olduklarını söyledi. Gül, partisinin Kızılcahamam kampında, milletvekillerine brifing verdi. Bir milletvekilinin “ABD’nin,AB ko TBMM’de Irak için gizli oturum bugün TBMM Genel Kurulu’nda, bugün Irak ile ilgili genel görüşme yapılacak. Gizli oturumda gerçekleştirilecek genel görüşme, saat 19.00’da başlayacak. Salona bakan ve milletvekillerinin dışında hiç kimse alınmayacak, genel kurul salonu çevresinde bulunan kulisler, koridorlar, basın merkezinde salon bitişiğindeki bürolar boşaltılacak. Genel kurulun uygun görmesi durumunda yeminli stenograflar tutanakları tutabilecek. Kapalı oturum tutanakları 10 yıl geçtikten sonra yayımlanabilecek. Genel kurul salonunda yalnızca işitme engelli kavaslar görev yapacak. Samimi olarak destekliyor. Belki ABD desteği olmasaydı, aldığımız bazı mesafeleri de alamayabilirdik” dedi. Türkiye’nin İran, Irak, Filistin gibi birçok sorunun çözümü için müdahil olduğunu kaydeden Gül, “ABD, Irak meselesine toptancı anlayışla bakıyor. Detaylar konusunda ABD’ye yardımcı oluyoruz. Yeni yeni bizi anlamaya başladılar. ABD, ‘İran ile ilişkilerinizi geliştirin’ diyor” diye konuştu. Bazı vekillerin Kuzey Irak konusunda “Oraya karışmayalım” demesi üzerine Gül, Irak’ta Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren olayların yaşandığını söyledi. Tanık Korumu Yasa Tasarısı... ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Adalet Alt Komisyonu, Tanık Koruma Yasa Tasarısı ile ilgili çalışmalarını dün tamamladı. Tasarıya eklenen bir madde ile Tanık Koruma Kurulu’na, Milli Savunma Bakanlığı’ndan (MSB) askeri bir hâkim alınması ve Tanık Koruma Yasası’nın askeri ceza yargılanmasında da uygulanması benimsendi. Yasanın yayım tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girmesi kabul edildi. nusunda Türkiye’ye desteği samimi mi” sorusu üzerine Gül, desteğin yalnızca görüntüden ibaret olmadığını söyledi. Gül, “Avrupalıları ikna edemediğimiz zaman, gecenin bir yarısında ABD’li yetkililere ulaşıp ‘Şu Avrupalıları uyarın’ diye telefon ettiğimiz oluyor.ABD de uyarıyor. İ[email protected] CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear