26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 OCAK 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Geçen yılki 19 milyar dolarlık satınalma ve birleşmenin yüzde 90’ını yabancı şirketler gerçekleştirdi 13 İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Yabancıların Türkiye çıkarması Ekonomi Servisi Ernst & Young Birleşme ve Satın Alma İşlemleri 2006 Raporu’na göre, geçen yıl Türkiye’de toplam 18.3 milyar dolara ulaşan 154 adet birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. Ernst & Young Türkiye Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Can Deldağ’ın açıkladığı rapora göre Türkiye’de birleşme ve satın alma işlemlerinin rekor yılı olan 2005’in ardından, 2006 yine çok hareketli bir yıl olarak gerçekleşti. Birleşme ve satın alma işlemlerinin toplam değeri 18.3 milyar dolara ulaşırken, değeri açıklanmamış işlemlerle birlikte 2006’da Türkiye’deki şirket evliliklerinin 19.2 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiği tahmin ediliyor. Raporda, 2005 yılından farklı dikkat çekici bir gelişme olarak, toplam işlem hacminin yüzde 90’ının yabancı alıcı Kiralık Tetikçi Faili yakalanmış olsa da, faili meçhul niteliği değişmemiş, ülkemizde ne yazık ki binlerle sayılan siyasal cinayetlerde, en azından tetikçilerin de radikal siyasal örgütler üyesi, olmadı sempatizanı olma olasılığı çok yüksektir. Son zamanlarda galiba kiralık katil olabilecek kimlik yeterli oluyor. Gerçi papaz ve Yargıtay üyeleri cinayetlerinde tetikçilerin de, radikal İslami örgüt ortamında yetiştikleri izlenimi ailelerinin kimlikleri ile sabit. Ancak en azından polisin örgüt ilişkisini ortaya çıkaramaması, çıkarmaması olgusu ile karşı karşıyayız. Bu işlerde profesyonelleşme, adres saptırma, medyatik görüntü kaydırma, kitleleri yanlış yönlendirme gücü ön planda.. Hrant Dink cinayetinde, medyatik ilk sunum kiralık tetikçi kimliği olunca, ister istemez arkasındaki siyasal güç, güçler, oyunlar daha bir önem kazanıyor. Bilgisayarlar üzerinden yapılan gruplar, görüşler tartışmalarını, bir günde gelen yüzlerce mektuptan okumanın olanağı yok. Ancak şöyle bir fikir edinmek üzere taradığınızda bile, kendilerini aynı siyasal grupta, aidiyet içinde sayanların bile kafalarının ne kadar karışık, çelişkili sonuçlara açık olduğunu gözlemleyebiliyorsunuz. Gerçek katillerin, azmettirenlerin ABD öncülüğünde, emperyal çıkar odakları olduğu görüşünü savunanlarla, Türkiye’de yükselen milliyetçiliğe tepki duyanlar çatışıyor, ona göre de tetikçiyi azmettiren ana örgütler, katiller için gösterilen adresler değişiyor... Sanki ikisi arasında doğrudan bir nedensonuç, bir diğerini tetikleme, yumurtatavuk ilişkisi yokmuş gibi... ??? Türkiye’de sonuçlarından hepimizin kaygı duyması gereken, ters işleyen bir yükselen milliyetçilik, özellikle de linç kültürünün geliştiği tartışılmaz. Bir ayağında büyük gelir dağılımı uçurumu, yoksullaşma, yoksunlaşma ile gelen kimlik erozyonu, güvenlik duygusunun yok oluşu... Diğer ayağında ABDAB eksenli, “stratejik ortak, üyelik” düşlerini yıkan, Türkiye aleyhine arkası gelmeyen, hak duygusunu yaralayan, onur kırıcı kararlar var... Yok edilmeye çalışılan ırkçılıkla uzaktan yakından ilişkisi olmayan ulusal bilinci canlandırma işlevi kadar, çok tehlikeli olduğu tartışılmaz sağlıksız güdüleri, tepkileri, öfkeyi beslediği ortada. Futbol sahalarından, trafik kazalarına, bireysel her suça, silahlanmaya, töre cinayetlerine, yaşamın her alanına uzanan ilkel öfke, linç kültürü, egoya sığınma, aslını ararsak itilip kakılmanın yarası, travmanın sonuçları... Dinsel, mezhepsel, ırksal, siyasal kutuplaşmalarda, radikal örgütler için bulunmaz nimet... Hrant Dink’in tetikçisi ne kadar da tipik bir örnek? Yoksul aileden gençlik düşlerine, öfkesine yol bulamamış, internet kafelerin karanlık ilişki ağında, kiralık tetikçilik tuzağına düşürülmüş görünümde. Biri olmazsa, öteki... Bulması o kadar kolay ki. Mantar gibi yetiştiren ortamlar ülkemizde sürüyle.. ??? Suçluyu görünen ilk adreslerde arama hastalığımız var ya... Bir sürü posta tartışmasında Trabzon, bir kent yargılanıyor. Suçlu yaratan koşullarını yadsıyacak halimiz de yok. TAYAD’lıların birkaç kez linç edilmesi girişimi ile sabıkalı. Güvenlik için Trabzon’a taşınmış sol radikal kökenlilerden sıradan sol davalara kadar her toplu gösterinin yine linç tipi tepkilerle karşılaştığı bir ortam. Papazın öldürülmesinde ortada yine tipik bir genç. Ailesinin fanatik siyasal İslam eğilimlerini ortaya koyan çıkışlarına, Irak’tan gelmiş silaha, yine internet kafe ortamına rağmen polis, daha doğrusu siyasal iktidar iradesi örgüt, azmettiren ilişkisini havada bırakmış, iyi niyetle baksak çıkaramamış... Biri radikal İslami, diğeri ırkçı ilkel refleks olarak görünen, örgüt bağları yok sayılan olayların odağında, evet neden Trabzon var? Biraz özel, biraz da iş bağlantısında rastlantı, ülkemizin en çok Karadeniz sahil şeridini nerede ise kasaba kasaba, köy köy tanıma, yıllar içindeki değişimini, toplumsal yaşamını izleme şansını yakalamış biriyim. Trabzon Karadeniz’in çokkültürlülüğe, uygarlığa en açık tartışmasız merkeziydi. Tabii ki 196070’li yıllarda. Herhalde stratejik, derin devlet politikasının bir çözümü olarak Kıbrıs’a, Güneydoğu’ya asker olarak gönderilenler arasında Karadenizlilerin seçilmesi gibi bir olgu yıllarla yaşandı. PKK ile çatışan komando eğitimi görmüş gruplarda istatistik döküm yapılsa bu seçim çok çıplak gözükebilir. Doğal olarak da en çok şehit cenazesinin geri dönmesi anlamına geliyor. İstanbul’dan gitmiş ırkçılıkla uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir sınıf arkadaşımın, yüreği ağzında, askerde komando oğlunun ölüm haberini bekleme kaygısının ardından, örgütsel olmasa da refleksleri ile nasıl milliyetçi kesildiğini çok iyi biliyorum. Üstüne çokkültürlülük mozaiği olan bir kentin ekonomik olarak çok hızlı yoksullaşmasını, patlayan genç nufusunun işsiz, eğitimsiz, lümpenleşmesini, radikal örgütler ağı için münbit bir toprak haline gelmesini ekleyin... Elbette bu ülke bu büyük emperyal oyunların, iç siyasetin başarısızlıklarının tehdit oluşturan sonuçlarını aşmak zorunda. Sözü dünkü mektupların arasında gördüğüm çok sevdiğim dostum Sungur Savran’ın Hrant Dink’e yazdığı mektuptaki seslenişle bitirmek istiyorum; “Ahbarik”, Ermenice “dünya ahret kardeşimsin” demekmiş... Bugün toprağa veriyoruz.. Işıklar içinde yatsın... ? Türkiye’de 2006’da toplam 18.3 milyar dolara ulaşan 154 adet birleşme ve satın alma yapıldı. Yabancıların satın alımları 17 milyar doları aştı. lar tarafından gerçekleştirildiğine yer verildi. 2005 yılında yabancı alıcıların payı yüzde 57 oranında bulunuyordu. Can Deldağ, 2007’de özelleştirme ve şirket satışlarının toplam değerinin 1012 milyar dolar arasında olacağını, bunun yüzde 80’inin yabancılar tarafından gerçekleştirileceğini tahmin ettiklerini bildirdi. Deldağ, 2006 yılında gerçekleştirilmesi beklenen birçok özelleştirme ihalesinin 2007’ye ertelendiğini hatırlatarak “Ancak elektrik dağıtımı, Milli Piyango, Halk Bankası, Tekel ve Petkim gibi özelleştirmelerin 2007’de de siyasi or tamda yaşanabilecek bazı belirsizlikler dolayısıyla kesintiye veya gecikmeye uğraması muhtemeldir’’ dedi. Raporda şu tespitlere yer verildi: Yabancı firmaların satın almaları geçen yıl 17.3 milyar dolar oldu. Finansal hizmetler sektörü, toplam 11.4 milyar dolar işlem hacmi ile şirket birleşme ve satın alma açısından 2006 yılının lideri oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yabancı şirketlerin gerçekleştirdikleri işlemlerin sayısı sırasıyla 18 ve 60 iken, 2006’da bu rakam 83’e çıktı. ABD’li şirketler geçen 19 adet işlem ile 4.8 milyar dolarlık işlem hacmine ulaşırken, Avrupalı yatırımcılar ise toplam 83 satın almanın 44’ünü gerçekleştirdi. Rapora göre özel sermaye fonları ve körfez sermayesinin Türkiye’deki yatırımları 2007’de artacak. TÜSİAD: Kayıt dışı büyümeyi engelliyor ? Sabancı, kayıt dışı ekonominin boyutlarına ve yapısına ilişkin belirsizliğin mücadeleyi zorlaştırdığına dikkat çekti. Ekonomi Servisi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ömer Sabancı, küreselleşme trendine bağlı olarak dünyada artan vergi rekabeti karşısında Türkiye’deki vergi sisteminin, beklentileri karşılamaktan uzak olduğunu vurguladı. TÜSİAD, “Kayıt Dışı Ekonomi ve Sürdürülebilir Büyüme: AB Yolunda Değerlendirme ve Çözüm Önerileri’’ başlıklı raporunu açıkladı. Toplantıda konuşan Sabancı, piyasa ekonomisinin hukuki ve kurumsal altyapısındaki boşluklardan istifade ederek iş dünyasının evrensel iş ahlakı ilkelerini ihlal eden kayıt dışı faaliyetlerin, girişimcilik ve rekabet ruhuna zarar verdiğini, adil rekabet ortamını bozduğunu, kaynakların etkin kullanılmasını engellediğini ve Türkiye’nin büyüme potansiyeli önüne set çektiğini kaydetti. Kayıt dışı ekonominin boyutlarına ve yapısına ilişkin belirsizliğin mücadeleyi zorlaştırdığını belirten Sabancı, Türkiye’de, özellikle, vergi yüklerinin doğurduğu maliyetler konusunda önemli bir sıkıntı bulunduğunu ifade etti. Serbest pazar ekonomisinin şartlarına ayak uyduramayan ve gittikçe artan rekabetçi düzen içinde hayatta kalmak için verimliliklerini yeterli ölçüde artıramayan firmaların, kısmen veya tamamen kayıt dışına geçme yolunu seçtiğini ifade eden Sabancı, diğer yandan kayıt dışılığın varlığının, katma değer ve uzun dönemli büyümeyi sağlayacak gerçek rekabet şartlarının oluşmasına engel olduğunu söyledi. Türkiye’de, özellikle, vergi yüklerinin doğurduğu maliyetler konusunda önemli bir sıkıntı olduğuna dikkati çeken Sabancı, bu durumun ülke içindeki yerleşiklerin alacağı yatırım kararları kadar yurt dışından yapılacak yatırımları da etkilediğini, küreselleşme süreci ile beraber, başta sermaye olmak üzere, mal ve hizmetlerin, hatta emeğin daha mobil hale geldiğini anlattı. 5.4 MİLYAR YTL SAKLANDI Finans kesiminde büyük kaçak ? Yıllık nakit, çek, senet, EFT ve havale toplamı 500 bin YTL ’nin üzerinde olan kişi ve kuruluşların büyüteç altına alındığı denetimlerde, 5.4 milyar YTL ’nin devletten kaçırıldığı saptandı. ANKARA (AA) Hesap Uzmanları Kurulu’nun finans kesimine yönelik denetimleri, Türkiye’de büyük paralar kazananların kaçırdıkları verginin de büyük olduğunu ortaya koydu. Yıllık nakit, çek, senet, EFT ve havale toplamı 500 bin YTL ’nin üzerinde olan kişi ve kuruluşların büyüteç altına alındığı denetimlerde 2005’te 611, 2006’da ise 563 kişi incelendi. 4.708 raporun düzenlendiği bu denetimlerde, 18 milyar YTL ’lik beyana karşılık 5 milyar 450 milyon YTL’nin devletten kaçırıldığı saptandı. Hesap Uzmanları Kurulu Başkanı Mahmut Vural’dan alınan bilgiye göre 2005 yılında başlatılan finans kesimi denetimleri büyük ölçüde tamamlandı. Hesap Uzmanları Kurulu’nun ArGe Birimi, daha sonra bankaların 2003 ve 2004 yıllarındaki nakit, çek, senet, EFT ve havale bilgilerine yöneldi.2003 ve 2004 yıllarına ilişkin bu bilgiler, 2005 yılı içinde kurula ulaştırıldı. Vural, incelemeleriyle ilgili düzenlenen raporların uzlaşma ile sonuçlananlarından, 2005 yılında 101 milyon 53 bin YTL, 2006 yılında ise 269 milyon 309 bin YTL tutarında vergi ve cezanın kesinleşerek amme alacağına dönüştüğünü açıkladı. Vural “Finans kesimi denetimleri bundan sonra da devam edecek. Ancak biz bu yıl denetimlerde ağırlığı emlak sektörüne vereceğiz” dedi. Fiş al, biriktirme Gelir İdaresi Başkanı Osman Arıoğlu, 2008 yılı Ocak ayı itibarıyla asgari geçim indirimi uygulamasına geçileceğini belirterek “2007 yılında da fiş, fatura almaya devam edilecek, ama biriktirme uygulaması olmayacak” dedi. Arıoğlu, vergi iadesi uygulamasının kaldırılması hakkında görüş bildiren bazı kesimleri eleştirerek “Kendisine ‘vergi uzmanı’ diyen bazı kimseler toplumun kafasını bulandırıyor” dedi. Küreselleşme karşıtları Afrika’da Ekonomi Servisi Küreselleşme karşıtlarını ilk kez Afrika’da bir araya getiren 7. Dünya Sosyal Forumu (DSF), Kenya’nın başkenti Nairobi’de sürüyor. Dünya çapındaki buluşma festival atmosferinde yürüyüşlere sahne olurken, toplantılarda AIDS’le mücadele, borç yükü, adil ticaret anlaşmaları, gençlere alternatif hayat tarzları, insan haysiyetine yaraşır istihdam gibi konular ele alınıyor. Küreselleşmenin getirdiği sonuçlardan en fazla zarar gören ve imkânsızlıklar yüzünden forumlara bile katılamayan Afrika ile yakınlaşma arzusu toplantıların bu yıl Kenya’da yapılmasına yol açtı. Nakliyeciler: Ermenistan sınırı açılsın Ekonomi Servisi Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Ermenistan ile Türkiye arasındaki sorunların çözümünde ticari ilişkilerin yapıcı olduğunu söyleyerek, “Sınırların kapatılması, ambargoların uygulanması, siyasal, sosyal sorunları çözmediği gibi aksine sorunları derinleştirmektedir” dedi. Nuhoğlu, UND olarak, Ermenistan Sınır Kapısı’nın doğrudan ticarete açılmasının Türkiye’nin ticareti açısından faydasını 2004 ve 2005 yıllarında hazırladıkları raporlarla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunduklarını hatırlattı. Hrant Dink’e sıkılan kurşunların Türkiye’nin barışına, kardeşliğine ve demokratikleşmesine sıkıldığını belirten Nuhoğlu, “Hrant, bu ülkenin barışını, demokratikleşmesini, yurttaşlarının zenginleşmesini, çağdaş ülkeler seviyesine çıkmasını isteyen, bu amaç için çalışan, barış ve dostluktan başka bir hedefi olmayan çok değerli bir vatandaşımızdı” diye konuştu. soner@cumhuriyet.com.tr Özsaruhan toprağa verildi Ekonomi Servisi İzmir’de geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Çimentaş, Metaş ve Betontaş gibi sanayi tesislerinin ve TÜSİAD’ın kurucularından Raşit Özsaruhan (94) toprağa verildi. Özsaruhan için Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nde düzenlenen cenaze törenine, eski bakanlardan Sümer Oral, Rıfat Serdaroğlu ve çok sayıda işadamı katıldı. TÜSİAD’ı oluşturan 14 işadamı arasında yer alan Özsaruhan, Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda 19631964 yıllarında Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinde de bulunmuştu. M A L İ Y E Vergi incelemelerinde vergi inceleme elemanının Maliye’nin verdiği muktezaya (görüşe) uyma zorunluluğu var mıdır, yok mudur tartışması her zaman yapılagelen bir tartışmadır. Birçok mükellef Maliye’den mukteza aldığı bir konuda kafasının rahat olduğunu düşünür. POAŞ vergi incelemesi nedeniyle gündeme gelen bu hususu irdelemekte yarar var. Bilindiği gibi hukukun asıl kaynakları, anayasalar, kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelikler, tebliğler, uluslararası anlaşmalar ile örf ve âdet hukuku kurallarıdır. Hâkim ya da hukukun uygulayıcıları bunlara uymak zorundadırlar. Hukukun asıl kaynaklarını uygulamaktan kaçınılamaz. Buna karşın mahkeme içtihatları, bilimsel görüşler hukukun yardımcı kaynaklardır. Hâkim veya uygulayıcılar bu kaynaklara uymak zorunda değildirler; onlardan yararlanırlar. Türk hukukunda içtihadı birleştirme kararları dışında durum böyledir. Öte yandan hukuk kaynaklarının hiyarşisi vardır. Hâkim Y A Ş A M I N D A N / M U S T A F A P A M U K O Ğ L U larının muktezalara uyma zorunluluğu yoktur. Mukteza çelişkili, kanuna aykırı da olabilir. Bu nedenle vergi inceleme elemanları yukarıda belirttiğimiz hukuk kaynaklarının hiyerarşisini izler. Ancak bu muktezalardan yaralanması, kendi yorumunu yaparken adına vergi incelemesini yaptığı kurumun verdiği görüşü de dikkate alması örf ve âdet hukuku kuralıdır. Muktezaya rağmen mükellefe vergi salınabilir, ancak ceza uygulanamaz. Çünkü mükellefin ceza uygulanmasında herhangi bir sorumluluğu yoktur. Vergi idaresine güvenmiştir. Bu konuda yargı kararları vardır. Fakat mukteza, vergi aslını ve gecikme faizi alınmasını önlemez. Bu tartışmaları ortadan kaldırmak ve uygulama birliği sağlamak için Vergi İdaresi’nin mukteza verme işini belli esaslara bağlamasında yarar var. Her soru sorana değil de gerçekten yorumlanması gereken konularda görüş verme usulüne dönmenin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Vergi Hukukunda Mukteza veya uygulayıcı önüne gelen bir olayda hukuk kaynaklarında hangi sırayı izleyecektir? Önce kanunlara yani anayasaya, kanunlara ve kanun hükümünde kararnamelere, tüzüklere ve yönetmeliklere bakacaktır. Medeni Kanunu’nun 1. maddesi şöyle demektedir. “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisini kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar veririken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” Uluslararası anlaşmalar anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasına göre kanun hükmündedir Vergi kanunlarının uygulanmasında da Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi şunu öngörmektedir: “...vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutulur. ” Görüldüğü gibi hukuk kaynaklarının hiyerarşisinde mukteza (ilgili kurumun verdiği görüş) yer almamaktadır. Mukteza (özelge) vergi idaresinin vergi kanunları veya tebliğleri çerçevesinde mükellefin tereddüte düştüğü konularda Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi bağlamında mükellefe verdiği aydınlatıcı bir görüş olmaktadır. Bunu veren kurumdaki kişinin bir anlamda yorumudur. Son yıllarda mükellefler “Aman başıma bir şey gelmesin” diye kanunda çok açık olan hususlarda bile Maliye’den mukteza almakta, dosyasına koyup rahatlamaktadır. Bu nedenle arşivde mukteza bolluğu yaşanmaktadır. Bu bolluk pek tabii bazı çelişkili, farklı yorum getiren görüşlerin verilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Hukuk uygulayıcılarından biri olan vergi inceleme eleman Güle Güle Cesur Güvercin... Alçakça bir saldırı sonucu yitirdiğimiz değerli meslektaşımız HRANT DİNK’i son yolculuğuna hep beraber uğurluyoruz. Cumhuriyet Gazetesi Çalışanları pamukm?superonline.com CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear