26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 OCAK 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Esaslı film AKP’li Melih Gökçek yönetimindeki belediye, başkent Ankara’nın altını üstüne getiriyor, kentin atardamarlarını “alt geçit, üst geçit, yan geçit, yandan çarklı geçit” yapma gerekçesiyle deşiyor, Atatürk’ün bulvarına boylu boyunca iki yandan duvar çekiyor; kimsenin umurunda değil. Tıs yok... Öte yanda CHP’li İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir uçak dolusu yolcuyla Tayland Çiçek Fuarı’na gitti diye kıyamet kopuyor. Başkan yapmasınmış! Başkan neyi yapmasınmış? 240 kişi ile Tayland’a gitmesinmiş... Tamam gitmesin, gitmeseydi çok iyi olurdu. Ama iş orada bitmiyor ki... Gitmezse ne yapsınmış? Hiç merak etmeyin, ne yapması gerektiğini de yazdılar. Sözcüğü sözcüğüne aynen şöyle: “Bu işe ayrılan bütçeyle 240 kişiyi oraya götürmek yerine daha kalıcı bir ürün, mesela İzmir’i tanıtan esaslı bir kitap ya da film hazırlanamaz mıydı?” Haliyle bir küçük soru geliyor akla: O esaslı filmi çevirecek esas oğlan kim olacak? Şiilerle Sünnileri kafa kafaya getirmek yetmemiş olmalı ki, ABD’nin Irak’ta yeni koçbaşı, hem de askeri anlamda koçbaşı Kürtler oluyor. Bağdat’a Kürtlerden oluşan iki tugay gönderiliyor. Türkiye’nin çok hassas olduğu Kerkük’te de iki Kürt tugayı bekletiliyor. ABD bölgeye gönderdiği yaklaşık 150 bin askerle yapamadığını, 35 bin kişilik peşmerge ordusuyla mı yapacak? Hem de “stratejik ortağı” Türkiye’ye sırt çevirerek, onun duyarlılıklarını görmezden gelerek... Açıkçası çetrefil bir durum... Türkiye’de siyasi hava parçalı bulutlu... Yakın geçmişte ABD ile “Kuzey Irak’a girmeme” karşılığında bir “gizli” 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşması imzalamış olan AKP SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Komşuda pişen bile “oldubittiler kabul edilemez” noktasına gelmiş. Samimi mi? Değil, ama dikkat çekici! MHP lideri Devlet Bahçeli bir dizi önlem sıralıyor. Sonuncusu “Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını kullanmak üzere hazırlık yapması ve gerekirse sınır ötesi harekâta başvurması...” CHP, ısrarla Türkiye’nin sınırını korumak için gerekli askeri önlemleri alması gerektiğini savunuyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’e, “Bu öneriniz AKP’yi sıkıştırmaya dönük bir iç politika malzemesi mi?” diye soracak oluyoruz, “Biz bu önerimizi 4 yıldır söylüyoruz. Bundan önceki bütün hükümetlerin izlediği politika aynıdır. Bu politikadan uzaklaşan AKP’dir. Şimdiye değin uygulamaya cesaret edememiştir” karşılığını veriyor. Şöyle bir bakıyorsunuz, TBMM’deki gizli görüşme öncesi zihinlerden hep “askeri önlem” geçiyor. Neden? Yeditepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Deniz Tansi’nin yorumuna başvuralım: “Irak’ın kuzeyinden yönelen bir tehdit var. Böyle bir tehdidin karşısında kiminle muhatap olacağız? Bağdat ile muhatap olamıyoruz, Irak’ın kuzeyi diyor ki, ‘Ben devlet değilim, özerk bir bölgeyim.’ ABD de, burayı kontrol edemediğini söylüyor. Türkiye’nin birileriyle muhatap olması gerekiyor. Eğer muhatap olamıyor ve buradan gelen şiddeti engelleyemiyorsak, Türkiye’nin ağırlığını hissedebileceği ve caydırıcılık sağlayabileceği bir zeminde orada askeri anlamda var olması gerekiyor. Türkiye kendini fiziki anlamda hissettirdiği takdirde karşısında bir muhatap bulabileceğini düşünüyorum.” Acaba? Acabaları artırmak olası... Örneğin: Türkiye’nin bir sınır ötesi harekât gerçekleştirmesi için koşullar uygun mu? Varoluşunu bile neredeyse ABD’ye borçlu bir iktidar döneminde yakın geçmişte uygulanmış yöntemleri yinelemek olası mı? Acabalara devam edeceğiz... meli? Ulaştırma Bakanı’nın, “Şirket üst yönetimine yabancıların atanmaması konusunda şirket yönetimini duyarlılığa davet eden” uyarılarının ciddiye bile alınmamasına ne demeli? Osman Coşkunoğlu, “Biz sömürge miyiz?” derken çok haklı: “Türk Telekom AŞ’nin yüzde 55 hissesini satın alıp, yönetimi ele geçiren bir yabancı firmanın, Telekom Kurumu onayı beklemeden tarife açıklaması, taksidini ödeyip devraldığı hisseyi bir yabancı bankaya rehin olarak bırakıp nereye harcayacağı belirsiz bir kredi çekmesi, bakanın duyarlılık davetini hiçe sayan atamalar yapması ve diğer uygulamalar ancak sömürge ülkelerinde görülebilir.” Avrupa’da Son Durak... Beş bin Avro’ya “12 yaşında bir Çingene cariye” satın almak isterseniz, artık Avrupa Parlamentosu’na başvurabilirsiniz... Avrupa Parlamentosu’nda kurulan yeni ırkçı grubun Bulgar üyesi Dimitar Stoyanov, bu konudaki engin bilgisi ve önerileriyle tanınıyor. “Nerde, kaça?” türünden sunduğu bu minval bilgilerle kariyer yapan 23 yaşındaki vekilin cep telefonu da Türk karşıtlığının simgesi bir marş melodisiyle çalıyormuş... Nerden nereye? “Avrupa değerleri, demokratik standartlar ve ölçüleriyle” özdeşleştirilen Avrupa Parlamentosu’nun, son genişlemeyle geldiği nokta bu. Sansasyonalizm, medya popülizmi, yön kaybı, yitirilen Avrupa idealleri, içi boşaltılan siyaset ve ırkçılık. Avrupa’yı saran “hastalığın” virüsleri; son genişlemeyle Avrupa Parlamentosu’na da sıçradı. ‘Bu canavarı biz mi yarattık?’ Schuman, Spinelli, Hallstein, Adenauer... AB fikrinin “babaları” diye bilinen liderler “bu parlamentoyu görseler”, acaba ne derlerdi? Bu soruyu, “AB idealine” gönül vermiş eski kuşak bir AB yetkilisine sordum. “Bu canavarı biz mi yarattık, derlerdi” dedi: “Faşizmle mücadele, barış, demokrasi, hoşgörü, modernleşme ile özdeşleştirilen Roma Anlaşması’ndan bu yana yarım asır geçti. Bugünün 27’leri; 6’lar Avrupa’sından tamamen farklı bir şey. O günün kıstaslarıyla değerlendirilemeyecek, tanınmaz bir Avrupa bu. 6’ları birleştiren ortak değerlerin tutkalı yok artık. Federal Avrupa perspektifi yitirildi. Ulusal egoizmler ve ulusalcılık öne çıktı. ‘Ortak bir gelecek’ umuduyla beslenen hoşgörünün yerini ırkçılığa varan açık bir hoşgörüsüzlük aldı...” Kırk, elli yıl öncesini bir yana bırakın; “Avrupa”nın ne denli gerilediğini görmek için 67 yıl öncesine dönmek kâfi. 2000 Şubat’ında hatırlarsınız, Avusturya’da bir “Haider krizi” patlak vermişti. O dönemde, “Eski Kıta’nın II. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı en büyük bunalım” şeklinde tanımlanan kriz bağlamında “demokrasinin sınırları” sorgulanmış; AB başkentlerinden Avrupa’nın göbeğinde baş veren “kırılgan halkayı”, “tecrit etme” kararı çıkmıştı. Derken Fransa’nın 2002 başkanlık seçimleri geldi. Cumhurbaşkanlığı yarışına adaylığını koyan Le Pen, yarışın ilk turunu almıştı... Akılcılık ve aydınlanmanın anavatanı Fransa’da nasıl böyle bir şey olabilmişti? Başlı başına bu olay; Avrupa demokrasilerinin artık gelip geçici “akut bir rahatsızlığın” ötesinde, derin ve kronik bir hastalığın perçesine düştüğünü göstermiyor muydu? Fransa’nın 2002 başkanlık seçimlerinde en çok tartışılan soru buydu. Chirac’la bu tehlikeli dönemeci arkada bırakan Fransa, beş yıl arayla şimdi Sarkozy gibi yarı ırkçıyarı popülist bir başka “güçlü adayı” yarışa sokuyor. CHP Uşak Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu, Türk Telekom’un özelleştirilmesi sürecini çok yakından izledi. Türlü masallarla 20 yıldır toplumun kılcal damarlarına kadar yayılmış olan “özelleştirme” uyuşturucusunun yarattığı önyargılara karşı savaştı. Özelleştirmenin mabedi Dünya Bankası’nın bile, “piyasa koşulları oluşmadan ve piyasada rekabeti düzenleme ile yükümlü kurum, yani Telekomünikasyon Kurumu gerekli güce kavuşturulmadan, Türk Telekom’un yüzde 55 hissesinin bir yabancı firmaya satılması yanlışlığı”nı dile getirdiğini duyurdu. Ulusal iletişim ağının yabancılaştırılmasının tehlikelerine dikkat çekti. Coşkunoğlu’nun ve onun gibi düşü Alo, orası sömürge mi? nenlerin uyarıları “satkurtul”cuların bir kulaklarından girdi, öbür kulaklarından çıktı. Satıldıktan sonra Türk Telekom bugün ne noktaya geldi? Coşkunoğlu’nun deyimiyle “ teknolojik gelişme ve sıçrama için değil, bilgi toplumunun önemli bir mekanizması gibi değil, teknolojik bir değer gibi de değil, basit ama büyük bir rant kaynağı” konumuna indirgeniyor: “Lübnanlı Hariri ailesine ait Oger Telekom’un Türk Telekom’u devralmak üzere Türkiye’de kurduğu Ojer Telekomünikasyon AŞ, şu ana kadar ödediği taksit karşılığı devraldığı yüzde 19.8 Türk Telekom hissesini bir yabancı bankaya rehin bırakarak kredi çekiyor. Rehin bıraktığı kredi karşılığı aldığı krediyi Türk Telekom’a yatırım için kullansa bir derece. Ama onu da yapmıyor. Firmanın diğer faaliyetlerine yapılacak harcamalar için Türk Telekom bir rehin durumuna düşüyor. Üstelik zaman içerisinde Türk Telekom’un satılan yüzde 55 hissesinin tamamının bir bankaya rehin olması ve o banka elinde kalma ihtimali ortaya çıkıyor.” Ya, şirket yönetiminin Telekom Kurulu kararı olmadan tarife açıklamasına ne de Bush’un Burnu Niçin Uzuyor? ALPASLAN BERKTAY Newsweek dergisi, Bush’un yalanlarını anlata anlata bitiremiyor ve her yalanında burnunun biraz daha uzadığını yazıyor. Bush, Pinokyo’ya mı özeniyor? Bush Irak’ta ne arıyor? Önce, “Kitle imha silahları var” diyor. Fakat kitle imha silahları çıkmıyor. Burnu biraz uzuyor. Bu kez, “Demokrasi götüreceğim” diyor. Yine yalan! Ölüm, vahşet, işkence, kardeş kavgası, iç savaş getiriyor. Irak’ı parçalıyor! Burun, uzamasını sürdürüyor! Bu “demokrasi”, ÇUŞ (çokuluslu şirketler) demokrasisi.. Nerede petrol, zenginlik, orada “Amerikan demokrasisi”! “Diktatör Saddam’ı devirdik” diyor. Şili’de, ITT’nin çıkarları için, kusursuz bir seçimle işbaşına gelen demokrat Başkan Allende’yi Başkan Nixon ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın dalavereleri ile devirip diktatör Pinochet’yi iktidara getirdiklerini unutuyor! (Ki o Saddam’ı da kendileri desteklemişlerdi. İlke nerede?) ??? Adamın ülkesini basıp Kurban Bayramı’nda cellatlarına kurban ettiriyor. Sonra da “İdam sahnesini seyretmedim. İdam daha onurlu olmalıydı” diyor. (Onurlu idam!) Yalan, “ahvali adiye”den... Başkan Ronald Reagan da tüm kabine üyelerini “yalan makinesi”nden geçirmiş, sadece Dışişleri Bakanı Schultz bunu reddetmişti. Bush ise “dini bütün” bir Hıristiyan!.. Pazar ayinlerinde ailesiyle birlikte kilisede. Oluyor “pirüpak” bir masum melek! Pazartesi günü yalan dolan, vahşet bıraktığı yerden mesaiye devam! Irak’ta yeni stratejiler uygulayacak, yeni kuvvetler yollayacak. Böylece, Irak’ta yarım bıraktığı “demokrasi”yi pekiştirecek! ??? Bush’un burnu uzayadursun. Ya burada onun kuyruğundan ayrılamayanlar? Hıristiyan Bush’un Ankara’daki ılımlı Müslümanları? Onların burunları ne olacak? Pinokyo’nun efsanevi burnu, konuştukça uzar. Pinokyo Ankara’da mı? Sömürenler ve yerli işbirlikçileri yalan söylemek zorundadır. Gerçekleri halktan saklayanlar, saptıranlar. Binbir Surat’ı oynayanlar, “Gerekirse papaz kılığına girebilirim” diyenler. “Kimse Kıbrıs’ta hamaset yapmasın” diyenler. Arkasından, “Kimse bize milliyetçilik yapmasın” diyenler. Açık açık “Türkiye’yi pazarlıyorum” diyenler. “Zina suçtur” ve hemen ertesi gün “Zina suç değildir” diyebilenler. Nasılsa dilin kemiği yok deyip utanma duvarını aşmış, hepsi de badem bıyıklı, gözleri fel fecr okuyan yüzler. Elâleme maneviyat satan maneviyat fukaraları! Yalan, manevi değerlerinizden mi? Dinde yalan var mı? Kapitalist sömürü düzeni, sömürdüklerini aldatmak zorunda.. Bush’un ve yerli işbirlikçilerinin burunları, ağızlarını her açtıklarında uzamak zorunda.. Çankaya heveslileri de şu sırada hızlı Atatürkçü ve hızlı laik olurlarsa şaşılmamalıdır! “Kimse bize laiklik yapmaya kalkmasın!” diyebilirler. Onları da Ronald Reagan’ın yalan makinesinden mi geçirmeli, yoksa burunlarını mı ölçmeli? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Irkçılığın ar damarı çatladı... Yabancı düşmanlığı konusunda Le Pen’in fikirlerini bir “popülist şal” altında asimile eden Sarkozy’nin adaylığı karşısında, kimse de artık şaşırmıyor! İnsanlar çıkıp öyle uzun boylu “Fransa gibi bir ülkeye, Sarkozy gibi bir başkan yakışır mı?” demiyor. “Irkçılık” ve “yabancı düşmanlığı” konusunda Avrupa’da çünkü bir “ar damarı çatladı!”. Avrupa Parlamentosu’nda ortaya çıkan yeni “ırkçı grup” da; patlayan “ar damarının” son göstergesi. Avrupa basınında çıkan yazılara bakın. “Independent” gibi birkaç istisna dışında, medya konuya “vakayi adiye” gibi yaklaşıyor. Avrupa’daki en büyük değişim bu. Artık kimse “şoke olmuyor”! Eski Kıta’daki ilk büyük ırkçılık alarmı, 1995’te Şansölye Kohl’ün eliyle AB’ye alınan Avusturya’dan gelmişti. Son tırmanış da, demokrasileri “Türkiye’den ilerde bulunan” Romanya ve Bulgaristan’dan geldi. Son genişlemeyle Strasburg’a 53 parlamenter gönderen Bulgaristan ve Romanya’nın “aşırı sağcı milletvekilleri” sayesinde, şimdiye dek “grup kuramayan” Avrupa’nın ırkçıları, grup kurmak için gereken “20 parlamenterlik” barajı aştılar. “Kimlik, Gelenek, Egemenlik” (ITS) adını alan bu evlere şenlik grubun başkanı, Yahudi soykırımı inkârcılığıyla tanınan “Ulusal Cephe”ci bir Fransız; Bruno Golnisch. Başkanvekili Romanya Çingenelerine bayrak açan Eugen Mihaescu. Le Pen’in kızı ile Mussolini’nin torunu, grubun en ünlü üyeleri... Avrupa projesinin 50 yıl sonra geldiği son durak bu! ......................... Tam “son durak” noktasını koymuştum ki, Hrant Dink’e suikast haberini aldım. Hoşgörü ve barış ortamına, demokrasi ve birlikte yaşama kurallarına sıkılan bu vahşi kurşun; Avrupa’nın Tükiye’ye karşı aldığı “restleşmeci tavırlardan” ve bu “ırkçı sürüklenişten” bağımsız düşünülemez. Türkiye açısından çok derin, çok yönlü sonuçlara gebe olan hunhar cinayeti şiddetle kınıyor; demokrasiyi savunan herkese başsağlığı diliyorum. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN 9 ÇANAKKALE CUMOK ÇAĞRISI DEMOKRASİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ “Giresun’daki köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, işsizler sizin için öldük... VURULDUK EY HALKIM, UNUTMA BİZİ. UĞUR MUMCU” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com PROGRAM: * 20.01.2007 günü Çanakkale Belediyesi’nin Konuğu, gazetemiz yazarı ALİ SİRMEN ile SÖYLEŞİ, Uğur MUMCU DİALARI ve Grup EZGİ’nin yer aldığı etkinlikte; (Yer: Süleyman Demirel Konferans Salonu; saat 14:00) * 24.01.2007 günü, Saat 12:30’da Cumhuriyet Meydanı’nda çelenk töreni ile basın açıklaması; Saat 19:00’de Uğur Mumcu Parkı’nda buluşma (mumlarımız ve karanfillerimizle) * 24.01.2007 günü bir partimizin konuğu olarak kentimizde bulunan, gazetemiz yazarı MUSTAFA BALBAY ile “UĞUR MUMCU ve BUGÜNKÜ TÜRKİYE” konulu panel ve kitap imza gününde, (Yer: Belediye Sosyal Tesisleri; saat 20:30) Tüm CUMOK’lar ile Laik Cumhuriyet ve Demokrasi sevdalısı TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Ocak www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/ Duvara ya da tavana püskürtü 1 lerek yapılan bir tür sıva. 2/ Dü 2 zenli olarak ekim 3 yapılan arazi... 4 Siper, hendek. 3/ Bir Avrupa ülke 5 sinin başkenti... 6 Tatlı sularda yaşayan bir balık. 7 4/ Bir örgüt için 8 deki farklı görüş ve yaklaşımların 9 ideolojik düzey1 2 3 4 5 6 7 8 de bir kimlik kazanması sonucu ortaya çıkan 1 B E Ş A M E L gruplardan her biri. 5/ 2 İ F A D E O K Bilgisiz, kültürsüz kim 3 R E N R A B A se... Dünyanın tek kuy4 Y D O Y G U N ruksuz kedi cinsinin adı. T E 6/ Bir etkinliğin geçici 5 A V E N E olarak durdurulduğu sü 6 N İ L MA P re... Kısa yazı. 7/ Bir tür 7 R D İ R G E pencere kapama düze 8 P A N A Y I R ni... Fas’ın plaka imi. 8/ 9 E N E Z E İ L Tavır, davranış... Eskimoların kendilerine verdikleri ad. 9/ Çözümleme. 9 Y A T B O N G O YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kapı, pencere gibi yerlere takılan dövme demir. 2/ Bir çalgıyı, doğru ses vermesi için ayarlama... Kadastro haritalarında parseller topluluğu. 3/ Mevlevi dervişlerinin dönerek yaptıkları ayin... Meydan. 4/ Tokat yöresine özgü bir halkoyunu. 5/ Bir nota... Görevden alma. 6/ Uzun bir zaman aralığı içinde belirli bir bölgede egemen olan atmosfer koşulları... Kayınbirader. 7/ Atın başına geçirilen dizgin ve süsler... Eli işe yatkın, becerikli. 8/ Özerklik. 9/ Kuytu ve sıcak yer... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad. Çanakkale halkı davetlidir. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!.. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear