26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ 6 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN MEB’de denetimin ortadan kaldırılmasının ardından skandal üstüne skandal yaşanıyor Vizyonu Olan Adam Türkiye’nin siyasal literatürüne ‘‘vizyon’’ kavramı, küreselleşmenin etkilerinin ve somut politikalarının ülkemizde de hissedilmesiyle, yani Özal iktidarı ile birlikte girdi. Zaten Turgut Özal’ın misyonu da Türkiye’yi küreselleşmeye eklemlemekti. Turgut Bey bunu, Türkiye’nin çıkarlarına en uygun, ülkemizin mümkün olan en az zararı göreceği şekilde değil de, dışardan dayatıldığı gibi, en vahşi biçimde uyguladı. Özal ile birlikte Türkiye’nin çok büyük bir değişim geçirdiği, geleneksel birçok değer ve uygulamayla bağlarını kopardığı bir gerçektir. Daha Turgut Özal, siyasal sorumluluk mevkiine gelmeden önce bir üst bürokrat olduğu sırada, siyasi sorumluluğu Süleyman Demirel’e ait olan 24 Ocak kararlarıyla başlamıştı bu gelişme. 24 Ocak kararları, 12 Eylül darbesi, Turgut Özal dönemi ve nihayet.. Tayyip Erdoğan iktidarları ve uygulamaları birbirlerinin devamı ve tamamlayıcıları konumundadırlar. Zaten dikkat edilirse, bütün bunların ardında da, aynı dış desteklerin bulunduğu fark edilir. Özal’ın cin fikirli bir politikacı olduğu ne denli tartışma götürmez ise, Türkiye’deki sosyoekonomik sistemin yapısının bozukluğu ve değişmesi zorunluluğu da o denli tartışma götürmezdir. ??? Ama söz konusu değişiklik, acaba Türkiye’de cereyan ettiği şekliyle mi olmalıydı yoksa daha başka, daha olumlu seçenekler var mıydı sorusuna verilecek yanıt, insanların siyasal tercihlerinin ürünü olacaktır. Gelelim Özal’ın o engin vizyonuna: Geniş görüşlü olmak, Mustafa Kemal’in deyimiyle, yola çıkarken yalnızca ufku değil, onun da ötesini görebilme yetisi demek olan, toplumları daha sağlıklı yarınlara taşıyabilecek politikacıların mutlaka sahip olmaları gereken vizyon acaba Özal’da var mıydı? Artık bir söylence haline gelmiş olan Özal’ın vizyonu lafına biraz daha yakından bakalım. PKK terörünün ilk eylemleri başladığı zaman sorumluluk mevkiinde olan Özal, olayın vahametini bile kavrayamamış, bunu eşkıyanın çapulculuk eylemleri olarak nitelemişti. Talabani ve Barzani’ye kırmızı Türk pasaportu verilmesini sağlayan Özal, bu ikilinin gelecekte, Türkiye’ye karşı ne büyük bir tehdit oluşturacağını da algılayamamıştır. Kendi ekonomik uygulamalarının, bu arada banker furyasının sakıncalarını, yapıda açtığı yaraları da görmekten aciz olan Özal’ın Baba Bush’un Irak macerasını da kavrayamadığı, Türkiye’yi bu batağa herkesten önce atmaya çalıştığı da unutulmamalıdır. ??? Büyük dış politika dehası olarak gösterilen, ‘‘vizyon sahibi devlet adamı’’ olarak sunulan Özal’ın Jivkov’a karşı atıp tutan edası ve davranışlarının ardından, bu sonuncunun boş laflara pabuç bırakmaması üzerine, ‘‘Hele seksen milyon olalım da sana gösteririm ben’’ demesi bırakın vizyonu, hangi devlet adamı niteliğiyle bağdaşmaktadır, söyleyebilir misiniz? Aslında Özal’ın vizyonu, yeni düzeni dışardan dayatanların gözlüğüyle dünyaya bakmak ve onu içerde iyi uygulamaktan başka bir şey değildi. Bu yüzdendir ki, ne zaman ‘‘vizyon’’dan söz edildiğini duysam, ‘‘Eyvah yine yeni bir maceraya sürükleniyoruz’’ demekten alamam kendimi. Nitekim, tam Lübnan’a asker göndermemiz söz konusu iken başlarda bu işe pek hevesli görünen Fransa’nın da çark etmesinin ertesinde, ‘‘Aman yeni bir maceraya atılmayalım’’ diyenlere karşı bir kez daha ısıtılıp önümüze kondu ‘‘Özal’ın vizyonu’’... Özal vizyonu; beyler, Türkiye’ye yabancı gözlüklerle bakmak ve Türkiye’yi yabancıların istediği doğrultuya yöneltmek girişiminden başka bir şey değildir. ‘‘Federasyonu tartışmaya alışmalıyız’’ diyen Özal’ın başka bir vizyonu falan yoktur ve Özal dönemi Türkiye’ye son irdelemede kazançtan çok kayıplara patlamıştır. Özal’ın vizyonunun kimseye mi yararı olmamıştır? Tabii ki olmuştur, yabancılara, başta kendi ailesi olmak üzere çevresindekilere... Son söz: Vizyonu olan adamın oğlunun televizyonu olur. Türk Klasikleri ‘Milli’ oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 100 Temel Eser olarak tavsiye edilen kitapların yayınevlerinin görüşleri doğrultusunda şekillenmesinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Talim Terbiye Kurulu (TTK) Başkanlığı’nın yardımcı ders kitapları üzerindeki denetim yetkisini kaldırmasının etkili olduğu öğrenildi. Yayınevlerini suçlayan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in ‘‘Türk Klasikleri’’ serisini de ‘‘Milli Klasikler’’ olarak değiştirdiği ortaya çıktı. Yayınevlerinin 100 Temel Eser’i kendi görüşleri doğrultusunda şekillendirmesine her gün yeni örnekler ekleniyor. Son olarak ‘‘Türk Bilmecelerinden Seçmeler’’ kitabını küfür dolu olarak piyasaya çıkaran İlkbiz Yayınevi’nin ‘‘Türk Manilerinden Seçmeler’’, ‘‘Türk Atasözlerinden Seçmeler’’ ve ‘‘Tekerlemeler’’ kitaplarında yeni skandallar ortaya çıktı. Türk Manilerinden Seçmeler kitabında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eski Başbakan ? Argo ve dini içerikli 100 Temel Eser basımlarının yol açtığı skandalın yankıları sürerken, yardımcı ders kitaplarının incelenmesinde TTK’nin devre dışı bırakılması kararı ‘‘denetim boşluğu oluştu’’ yorumlarına neden oldu. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in ‘‘Türk Klasikleri’’ serisini de ‘‘Milli Klasikler’’ olarak değiştirdiği ortaya çıktı. Bülent Ecevit’i aşağılayan ‘‘Ecevit’in kafası, Cum Sezer’in sopası, Aptal olduk hepimiz, Kafaları kopası’’ şeklinde bir maniye de yer verildi. Atasözlerinde ve diğer manilerdeki aşırı argo ifadeler de dikkat çekti. Argo ve dini içerikli 100 Temel Eser basımlarının yol açtığı skandalın yankıları sürerken, yardımcı ders kitaplarının incelenmesinde TTK’nin devre dışı bırakılması kararı ‘‘denetim boşluğu oluştu’’ yorumlarına neden oldu. Bakanlığın, 2003 yılında yaptığı değişiklikle, yardımcı ders kitaplarının denetim yetkisini okullara ve velilere devretmesi ve TTK’nin tamamen devre dışı bırakılması sonrası, 100 Temel Eser arasında yer alan dünya klasiklerinin çevirisinde ve Türkçe bilmecemani kitaplarında argo söylemler ve din vurgusu ortaya çıktı. EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer yetkinin TTK’den alınmasının en başından beri yanlış olduğunu vurgularken, okullardaki kadrolaşma hareketinin bu kitaplara tepki gelmesini engellediğini söyledi. Dinçer, okul yöneticileri ve öğretmenlerin kitaplara ilişkin şikâyette bulunmamasını ‘‘Yönetsel kadrolar bu kafadan insanlarla dolduruldu. Asıl sorun da burada. MEB kadroları ulufe gibi dağıtıldı’’ sözleriyle yorumladı. ‘‘Böyle bir bakanlıktan da bu beklenirdi. Hiçbiri tesadüfi ya da gözden kaçmış şeyler değil. Tamamen bilinçli yapıldı’’ diyen Dinçer, tüm sorumluluğun MEB’e ve Bakan Çelik’e ait olduğunu, bunun yayınevlerinin üzerine yüklenemeyeceğini söyledi. Dinçer, ‘‘MEB bunu yayınevlerinin, çevirmenlerin üzerine atarak yakayı kurtaramaz’’ vurgusunu yaptı. Bu arada bakanlığın ‘‘sessiz sedasız’’ tartışmalı bir karar daha aldığı ortaya çıktı. ‘‘Türk Klasikleri’’ başlığı altında yayımlanan serinin adı ‘‘Milli Klasikler’’ olarak değiştirildi. Bu adla MEB tarafından basılan kitaplar, MEB’e ait kitapçılarda satışa sunuldu. CHP Sinop Milletvekili Engin Altay ise verdiği soru önergesiyle, yaşanan skandalı TBMM gündemine taşıdı. Altay, ilköğretim öğrencileri için 100 Temel Eser listesinde yer alan Pinokyo, Üç Silahşörler ve Polyanna gibi yabancı hikâye ve masalların, yayınevleri tarafından anlamsız bir biçimde İslami vurguyla yayımlandığını belirtti. İlkbiz Yayınları tarafından yayımlanan Türk Bilmecelerinden Seçmeler kitabının, Türk milli eğitim sistemi için bir utanç vesikası durumunda olduğunu ifade eden Altay, ‘‘Yaşları ne olursa olsun, bu tarz ve üslupta bir yayını okullara tavsiye etmek ve denetlememek, bu ayıba ortak olmaktır’’ dedi. Altay, önergesinde, ‘‘Talim ve Terbiye Kurulunuzun işlevselliğini yitirmesinden sorumluluk duyuyor musunuz? 100 Temel Eser uygulamasının kriterlerini eğitim uzmanları aracılığıyla mı yoksa argo kültür uzmanlarıyla mı belirlediniz? Bahsi geçen kitaplar, hangi okullarımızın kütüphanelerinde kaçar adet bulunmaktadır? Bu kitapları toplatmayı düşünüyor musunuz?’’ sorularına yer verdi. ‘DENKLİK YOK’ YARGITAY KARARI Afyonkarahisar’ın Kocatepe sırtları da büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe’de başlattığı Büyük Taarruz’un 84. yıldönümünde, Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretçileri ağırlayacak. Zafer Haftası etkinlikleri kapsamında Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin önderliğinde, Kocatepe sırtlarında 26 Ağustos’ta sabaha karşı düzenlenecek Zafer Yürüyüşü’ne çok sayıda üniversite öğrencisinin katılması bekleniyor. Yürüyüşe katılacak olanlara ise kalın giysiler almaları uyarısında bulunuldu. (Fotoğraf: AA) YÖK’ten ‘İran’ uyarısı Haber Merkezi Türban nedeniyle Türkiye’de üniversiteye gidemeyen öğrencilere İran’ın yaptığı burslu okuma çağrısına YÖK’ten uyarı geldi. Üniversitelerin çoğunun dini içerikli olduğunu hatırlatan YÖK Başkanvekili Prof. İsa Eşme, ‘‘Diplomalarının büyük bölümüne denklik vermiyoruz. Yıllarınız boşa gider’’ dedi. İran Bilim Bakanlığı Genel Müdürü Hasan Müslimi Naini, önceki gün türban sorunu yaşayan yabancı öğrencilerin İran’a burslu eğitim için başvurabileceklerini açıklayarak, Türkiye ve Fransa’dan başvuran 5 öğrencinin kaydının yapıldığını söylemişti. İran’ın çağrısını Hürriyet’e değerlendiren YÖK Başkanvekili Eşme, üniversite için yurtdışına gideceklerin izlemesi gereken yolun İran için de geçerli olduğuna dikkat çekerek, İran’daki üniversiteler, ‘‘eğitim programları örtüştüğü için denklik verilenler, tereddüt olduğu için seviye tespit sınavına göre denklik verilenler ve kesinlikle denklik verilmeyenler’’ şeklinde 3 sınıfta değerlendirdiklerini kaydetti. İran’daki çoğu üniversitelerin dini içerikli olduğunu ve denklik vermediklerini bildiren Eşme, ‘‘Bu nedenle, öğrencilerin önce YÖK’e başvurup gitmeyi planladıkları üniversitenin tanınıp tanınmadığı konusunda ön bilgi almaları gerekiyor. Aksi halde orada geçirecekleri yıllar boşa gider. Döndüklerinde, ellerinde lise diplomasının dışında hiçbir şeyleri olmaz’’ dedi. Eşme, ‘‘Gençlerimizin çok dikkatli olmaları gerekiyor. Şu husus da önemli ki, İran’daki üniversitelerin büyük kısmı dini içerikli olduğundan, lisans programları bizim üniversitelerimizle örtüşmüyor. Bu nedenle de oradan alınan diplomaların büyük bölümüne denklik vermiyoruz’’ uyarısında bulundu. Eşme 2003’ten bu yana İran’dan 58 denklik başvurusu yapıldığını, 7’sinin reddedildiğini, seviye tespit sınavına alınan 29 öğrenciden 22’sine denklik verildiğini söyledi. İran’ın öğrencilere burs vermesi konusunun da devlet politikası olduğunu kaydeden Eşme, ‘‘Biz denklik konusunda, transkript ve eğitim programının bizimkilerle örtüşüp örtüşmediğine bakarız. Diğer konu, Dışişleri ve devletin ilgili organlarını bağlar’’ diye konuştu. YÖK, üniversiteyi yurtdışında okuyacakların ÖSS’ye girme ve ön lisans programları için en az 160, lisans programları için de en az 185 puan almalarını şart koşuyor. Denklik belgesi düzenlerken, ilgili yıla ait ÖSS belgesi de isteniyor. ‘İzinsiz dinleme kanıt değil’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Ceza Genel Kurulu, yasadışı elde edilen telefon dinlemesinin soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kanıt olarak kullanılamayacağına hükmetti. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu kararı, 4. Ceza Dairesi’nin ilk derece olarak yaptığı yargılama sonucunda verdiği kararın temyiz incelemesini yaparken verdi. Anayasanın 22. maddesi gereğince kural olarak herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu, bu kural uyarınca telefon ile yapılan haberleşmenin de gizli olduğu anımsatılan kararda, ancak hâkim kararıyla bazı durumlarda gizlilik kuralının askıya alınabileceği vurgulandı. Haberleşmenin dinlenmesine ilişkin ilk yasal kuralın 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası’nda yer aldığı kaydedilen kararda, telefonla haberleşmenin dinlenmesine ilişkin son yasal düzenlemenin ise 5271 sayılı Ceza Muhakamesi Yasası’nda (CMY) yapıldığı belirtildi. Bu yasanın sınırlı hallerde telefon dinlenmesi olanağı getirdiği ifade edilen kararda, bu düzenlemenin yürürlükten kaldırılan 4422 sayılı yasadaki düzenlemeye paralel olmakla birlikte, farklı olarak, bir suçun işlendiği şüphesini uyandıracak şekilde ‘‘tesadüfen’’ elde edilen kanıtların değerlendirilmesi olanağını da tanıdığı kaydedildi. Ancak telefon dinlemesi sırasında ‘‘tesadüfen’’ elde edilen kanıtların dikkate alınması için söz konusu suçun da CMY’de sayılan katalog suçlardan birisine uygun olması gerektiği vurgulanan kararda, ‘‘Bu halde durum derhal Cumhuriyet savcısına bildirilerek kanıt değerlendirmesi söz konusu olabilecek ve yasadışı elde edilmiş kanıt olarak değerlendirilmeyecektir’’ denildi. Büyük Zafer coşkuyla kutlanacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Büyük Zafer’in 84. yıldönümü, 30 Ağustos Çarşamba günü tüm yurtta, dış temsilciliklerde ve KKTC’de törenlerle kutlanacak. Başkentteki 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetler Günü kutlamaları, saat 08.30’da Atatürk anıtlarına çelenk konulması ve devlet protokolünün Anıtkabir’de ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün mozolesini ziyaretiyle başlayacak. 30 Ağustos itibarıyla Genelkurmay Başkanlığı’nı devralacak Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Anıtkabir ziyaretinin ardından Genelkurmay Karargâhı’nda kutlamaları kabul edecek. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hipodrom alanında düzenlenecek 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına katılacak. Genelkurmay Karargâhı’nda yapılacak tebrik töreni ile Hipodrom’daki törende, TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin genel başkanları ile milletvekilleri de bulunacak. AKM’deki resmi geçit törenini yurttaşların yanı sıra sivil ve askeri erkân ile yabancı misyon temsilcileri izleyecek. Aynı gün saat 12.00’de, 21 pare top atışı yapılacak, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt ve kuvvet komutanları da Devlet Mezarlığı’nı ziyaret ederek Milli Mücadele’de görev almış komutanların isimlerinin yazılı olduğu anıta çelenk koyacak. Devlet Mezarlığı’nı ziyaretin ardından Kara Harp Okulu’nda diploma töreni yapılacak. Cumhurbaşkanı Sezer’in de katılacağı törende, yeni mezun olan teğmenler diploma alarak kılıç kuşanacak. Gazi Orduevi’nde Orgeneral Büyükanıt’ın vereceği resepsiyona ise devlet protokolünün yanı sıra üst düzey komutanlar ve bürokratlar katılacak. Resmi program, Gazi Orduevi’ndeki Zafer Bayramı resepsiyonunun ardından sona erecek. Genelkurmay Başkanlığı ise Zafer Haftası dolayısıyla bando gösterisi ve halk konseri düzenleyecek. asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘TMY ile hak ihlalleri arttı’ ? İstanbul Haber Servisi Halkların Kardeşliği İnisiyatifi, Adana’da 12 Ağustos günü 15 yaşındaki Fevzi Abik’in polis tarafından öldürüldüğünü iddia ederek suçluların yargılanmasını istedi. Taksim tramvay durağında toplanan grup adına basın açıklamasını okuyan Ersin Sedefoğlu yeni Terörle Mücadele Yasası’na (TMY) dayanarak hak ihlallerinin arttığını, Fevzi Abik’in öldürülmesinin bu duruma örnek oluşturduğunu söyledi. Sedefoğlu, Abik’in bildiri dağıtırken yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldüğünü savundu. Gazetelerin manşetlerini günlerdir Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğrencilere önerilen 100 Temel Eser’in içindeki müstehcen ve argo sözcükler, deyimler ve cümleler kaplıyor. Bazıları geleneksel kültürümüzü yansıtan bu cümlelerin, bazıları da gerçekten bugünkü muhalefet etme kültürümüze ışık tutuyor. Ne demiş bakalım manicimiz: ‘‘Ecevit’in kafası/Cum Sezer’in sopası/ Aptal olduk hepimiz/Kafaları kopası.’’ Bu tekerlemeler, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e ve Bülent Ecevit’e öfke duyan kesimin ruh halini yansıtıyor. Bunun maniyle, tarihi geleneksel kültürümüzle bir ilgisi olduğu söylenemez. ??? Şunu kabul edelim, bizim geleneksel halk kültürümüzde belden aşağı fıkralar, öyküler çokça bulunur. Nasrettin Hoca hikâyelerinin birçoğu müstehcen anlatılarla dolu değil midir? Bu müstehcen anlatı, dünyanın birçok kültüründe de yaygındır. ‘‘Amerikan ‘Ecevit’in Kafası, Cum Sezer’in Sopası’ fıkraları’’ diye bilinen fıkraların tamamına yakını belden aşağı sözlerle doludur. Bir zamanlar, Nasrettin Hoca fıkralarındaki müstehcen ve yakası açılmadık öyküler nedeniyle bir yayınevi, Pertev Naili Boratav’ın çok kıymetli bir araştırmasını bastıktan sonra imha etmemiş miydi? Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye ettiği kitaplardaki müstehcen ve argo düzeyine bakınca insan umutsuzluğa da kapılıyor. Türkçesi çok geri, ifadeler bozuk, imla yanlış. Asıl tehlikeli olan belki de bu. Çocuklarımız Türkçeyi doğru dürüst bilmeyen kimselerin yazdığı kitaplardan dilimizi nasıl öğrenecekler? Sokaklardaki resmi duyurulara bakıyorum, bir tanesi bile ‘‘de’’ ‘‘da’’ ekini doğru kullanamıyor. Bu kitaplardaki Türkçe düzeyine bakınca, o sokak duyurularındaki yanlışların da nereden kaynaklandığını daha iyi anlayabiliyoruz. ??? Gün geçmiyor ki Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerdiği bir kitaptan ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendirdiği bir görevliden hepimizi ayağa kaldıran bir söz duymayalım. Yurttaşların önemli bir kesimi haklı olarak AKP hükümetini eleştiriyorlar, onların bu duruma sebep olduklarını söylüyorlar. AKP hükümetinin bu konuda sorumluluğu olduğu kesin. AKP’liler durumu kurtarmak yerine bunun nedenlerini araştırsınlar. Kendi tercihlerinden kaynaklanan yanlışları görsünler. Örneğin Diyanet İşleri’ndeki skandal fetvaların asıl nedeni, İslamcı hareketin hâlâ bağnaz dinci tercihleri, bilimsel düşünceden uzak alışkanlıkları. Bunların değişmesi gerekiyor. Bir başka neden ise yine AKP’nin dayandığı kültüre egemen olan üstünkörülük. O acayip ve tartışmalı deyimleri hazırlayan yayınevi, belli bir kültür düzeyini yansıtıyor. Çocuklara bu türden ifadeler içeren argo sözcüklerin okutulamayacağını bilmeyecek kadar cahil insanlar, belli ki bu tür kitapları yazma ehliyetini ellerinde tutuyorlar. ??? Geleneksel halk kültürümüzde, müstehcenlik, belden aşağı öyküler oldukça yaygındır. Bunların da yine bir düzeyi, bir kalitesi olduğunu söyleyebiliriz. Tabii çok pespaye olanları da var. Sorun, bu deyim ve öyküleri nasıl kullanacağız? Bunları yazılı hale nasıl getireceğiz? Daha da önemlisi, ne kadarını çocuklara aktaracağız? Bütün bunlar pedagoji alanının işi. Buna yetkin pedagoglar karar vermeli. Daha da önemlisi, bu kitapları yazanlar kimlerdir? Milli Eğitim Bakanlığı bu düzeysiz kitapları yazan yazarların eserlerini hangi ölçülere dayanarak Gazeteci Barlas yaşamını yitirdi ? İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesi, gazeteci Muammer Saim Barlas (84), önceki gün yaşamını yitirdi. Sürekli basın kartı sahibi Barlas’ın cenazesi, bugün öğle namazının ardından Esentepe Nimet Abla Camii’nden alınarak Kilyos Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1922 yılında Zonguldak’ta doğan Muammer Saim Barlas, 1946 yılında Akşam gazetesinde mesleğe başladı. Fransa Journal Kethan gazetesi ve L ’Agence de Presse’nin Türkiye temsilciliğini yapan Barlas, Hürses gazetesinde çalıştı. Barlas’ın İstiklal Savaşı günlerinin çocuklarını konu eden 10 ciltlik kitabı bulunuyor. ‘‘tavsiye’’ edebiliyor? ??? Bu tartışmanın açıldığı ve gazete manşetlerine taşındığı iyi oldu. Çünkü okullarda okutulan kitaplar ne yazık ki Türkçe dili açısından da, evrensel kültür değerleri açısından da kaliteli olmayan bir tarzda hazırlanıyor. Dincimilliyetçi ideoloji evrensel değerleri yok sayarak buralarda egemenliğini sürdürüyor. Eğitim sorunu, ülkemizin en köklü sorunlarından birisi. Ders kitapları ve müfredat ise bu işin püf noktası. Türkiye bu alanda büyük bir kaos yaşıyor. Demokratik, insan hakları konusunda duyarlı, tarihi objektif olarak değerlendiren, ırkçılığa prim vermeyen, farklı din ve inançlara saygılı bir anlayışın bu kitaplara yön vermesi gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı, bu anlayışa sahip mi? Sahipse bu anlayış kitaplara ne kadar yansıyor? Müfredata ne kadar yansıyor? Dönüp dönüp aynı noktaya gelmemek için, ‘‘milli eğitim’’den ne anladığımızı yeni baştan sorgulamalıyız... CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear