26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 MAYIS 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Üniversiteye Giriş Türk Eğitim Derneği’nin (TED) bir süredir yürüttüğü kampanya kapsamında yayımlanan ‘‘Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sistemi’’ başlıklı broşürde çok çarpıcı sonuçlara ulaşılmış: ‘‘2004 yılında ÖSS’ye girmek için müracaat eden 1 milyon 786 bin 883 öğrencinin üniversite kapısına gelene kadar ÖSS’ye hazırlık için yaptığı harcama tutarı 11.77 katrilyon lira, 8.4 milyar dolardır. Bu öğrencilerin yaptıkları harcama 2005 fiyatlarıyla 12 katrilyon 436 trilyon 395 milyar 180 milyon 916 bin lira ya da 9.21 milyar dolardır.’’ TED’in çalışmasında ‘‘Boşa giden kaynaklarla neler yitirdik?’’ sorusuna yanıt aranırken de şu karşılaştırmaya yer verilmiş: ‘‘2004 yılında üniversite kapısında olan 1 milyon 786 bin öğrencinin ÖSS’ye girene kadar harcamış olduğu 8.4 milyar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın ihale ilanlarına bakarsanız, Samsun gibi, Mersin gibi, İskenderun gibi limanlar TCDD’ye ait. Oysa Rekabet Kurumu raporlarına göre; TCDD, bu limanların ‘‘mülk sahibi’’ değil, yalnızca ‘‘işletmecisi’’. Dahası, TCDD Haydarpaşa Limanı’nın özelleştirilmesi amacıyla çıkarılan 5234 sayılı Kanun’un geçici 5. maddesine göre de demiryolu limanlarının, mülkiyetinin dolar yeni üniversite kurmak için harcansaydı boşa giden o parayla Sabancı ve Koç üniversiteleri ayarında yaklaşık 17 yeni üniversite kurulabilecekti. Bu 17 üniversite ile 3 bin 500’er kişilik lisans ve yüksek lisans öğrencisinden oluşan 59 bin 500 kapasite yaratılabilecek veya ÖSS için her yıl harcanan ortalama 3 milyar dolar yeni üniversite kurmak için harcansa, boşa giden o parayla her yıl Sabancı ve Koç üniversiteleri ayarında yaklaşık 6 üniversite kurulmuş ve 21 bin kapasite yaratılmış olacaktı.’’ Vah benim ülkemin velilerine, çocuklarına ve kaynaklarına... Bir Cenazenin Anatomisi Kocatepe Camii’nde ‘‘Katiller dışarı!’’ çığlıklarını izlerken, yargıç Giovanni Falcone ile Paolo Borsellino’nun cenazelerini düşündüm. Orta yaş grubundaki okurlar hatırlayacaktır. İtalya’da mafya mücadelesiyle ünlü Giovanni Falcone isimli efsanevi bir yargıç vardı. Mafyaya karşı açılan savaşta görkemli başarılara imza atan bu yargıç, on dört yıl önce havaya uçuruldu. Türkiye, yargıç Mustafa Yücel Özbilgin’in katliyle sarsılırken; ‘Çizme’ de 23 Mayıs 1992 tarihinde öldürülen kahraman yargıcını anıyordu. Görünürde İtalyan yargıcı mafya öldürmüştü. Ancak gerçek neden, ‘‘sadık ve dürüst bir devlet hizmetkârı’’ olarak tanınan Falcone’nin, mafya ile sürdürdüğü mücadelede hükümeti tarafından ‘‘yalnız bırakılmasıydı’’. Falcone bu yolun yolcusu olduğunu çoktan anlamıştı. Ölümünden önceki son röportajlarda, ‘‘Hep böyle olur. Kurbanlar önce yalnız bırakılır, zafiyete uğratılıp kolay av haline getirildikten sonra avlanır’’ demişti. Ne var ki kaçınılmaz sonu görmesi, onu yıldırmadı. Giovanni Falcone fikirlerinden dönmeyen bir adamdı. Yargıcı bir halk kahramanı yapan da buydu. Güneşli bir mayıs günü, başkent Roma’da yaptığı bir toplantıdan Palermo’ya dönerken; Falcone’nin arabasının altına bir bomba yerleştirdiler. Palermo havaalanından şehre giden otoyolun altına döşenen bombayı, Falcone oradan geçtiği anda uzaktan kumanda ile tetiklediler. Yargıç, karısı ve korumalarıyla öldü. IMF’nin soykırımı IMF ‘‘Sağlık harcamalarını daha da kısın’’ buyruğunu verdi ya, bizimkiler hazırola durdu. Memurdan, işçiden, emekliden sağlık hizmeti için katkı payı alınması, var olan katkı paylarının da arttırılması yönündeki önlemler kapıda... Türkiye İşçi Emeklileri Derneği Genel Başkanı Kazım Ergün ise çığlık çığlığa: ‘‘IMF’nin ipiyle kuyuya inilmez. Siyasi tarihimiz IMF’nin ipiyle kuyulara inen, ama o kuyulardan bir türlü çıkamayan siyasetçilerle doludur. O kuyulara inenler, hâlâ o kuyularda bekliyorlar. IMF, bir kitle imha silahıdır ve açıkça emekliye soykırım uygulamak istemektedir, soykırım.’’ Emeklilerin çığlığı, kuyuda yankı yapıp geri dönüyor: ‘‘Kırım, kırım, kırım...’’ CHP lideri Deniz Baykal, merkez sağ adaylara kucak açacaklarını açıklayınca aklımıza hemen 2004 yerel seçimlerinde sandık başına gitmeyen 10 milyonu aşkın seçmen ve onlara ilişkin değerlendirmeler geldi. 2004 seçimleri sonrası CHP Çankaya İlçe Başkanlığı, ‘‘28 Mart 2004 Çankaya Belediye Başkanlığı seçim sonuçlarının mahalleler bazında değerlendirmesi’’ başlığı altında çok önemli ve bilimsel bir rapor hazırlamıştı. İşte o rapordan yalnızca iki mahalleden bazı özet saptamalar: ‘‘OrAn Mahallesi (Deniz Baykal’ın eski mahallesi): Sol oylar toplamı 2002’de 4114 iken, 2004 seçimlerinde 3630’a gerilemiştir. Bu mahallede se Sol bitti de çime katılmayan 2239 seçmenin eğiliminin yüzde 65’inin sol tercihli olduğu kanısındayız. Bu bölgede sol tercihli seçmenin sandığa gitmediği, sağ oyların ise büyük bir bölümünün AKP’de toplandığı görülmüştür. Yıldızevler Mahallesi: Sol oylar toplamı, 2002’de 3516 iken, 2004 seçimlerinde 3085’e gerilemiştir. Bu mahallede seçime katılmayan 4371 seçmenin eğiliminin yüzde 65’inin sol tercihli olduğu kanısındayız. Bu bölgede sol tercihli seçmenin sandığa gitmediği, sağ oyların ise diğer bölgelerde olduğu gibi büyük çoğunlukla AKP’de toplandığı görülmüştür.’’ CHP, kendi sol seçmenini sandığa çekti de, sıra geldi sağ seçmene! Hangisi doğru? değil işletme hakkının TCDD’ye ait olduğunu hüküm altına alıyor. Anlaşılacağı üzere, Samsun, Mersin, İzmir, İskenderun, Derince, Bandırma limanlarının yalnızca ‘‘işletme hakkı’’ TCDD’ye ait... Bugünkü Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci, 1998’de yayımladığı ‘‘Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları’’ çalışmasında ‘‘işletme hakkı devri’’ni bakın nasıl tanımlamış: ‘‘İşletme Hakkı Devri: Kamu iktisadi teşebbüslerinin müessese, işletme, bağlı ortaklıklarına ve benzerlerine ait tesislerin belirli süre ve şartlar dahilinde gerçek ve tüzelkişiler tarafından işletilmesi ve varsa mamullerinin pazarlama ve dağıtımının yapıl Perde Okurumuz Kemal Özdemir, ‘‘Karagöz oyunu’’nun lambasını yakmış, perdeye tutmuş: ‘‘Yok birbirimizden farkımız / Hepimiz aynı merkezin / Kuklalarıyız!’’ ması hakkının devrini ifade etmektedir.’’ Kilci’nin 1998’deki bu yorumuna göre bir KİT’in, bir tesisin işletme hakkını devredebilmesi için, ‘‘tesisin kendisine ait’’ olması gerekiyor. Yani TCDD, limanların işletme hakkını devredemiyor, çünkü limanların sahibi değil... Kilci’ye bir uzmanlık sorusu: Hangisi doğru? Geçmişteki yorumunuz mu, bugünkü uygulamanız mı? ‘Onlara cehennemlik olduklarını söyle!’ Bu öylesine planlı ve muazzam bir cinayetti ki yıllarca konuşuldu. Bir Hollywood senaryosunu andıran bu katliamı, Falcone’nin yakın görev arkadaşı Paolo Borsellino’nun ya düzenlenen suikast izledi. İki ay arayla katledilen yargıçların cenazeleri, Kocatepe Camii’nde olduğu gibi toplu protesto gösterilerine dönüştü. Eski bir Arap camisinden kiliseye dönüştürülen Palermo Katedrali’nde cenazeye koşan halk, hükümet üyelerini yuhaladı ve aynen burada olduğu gibi siyasi liderlerle bakanları ‘‘Assessini!’’ (Katiller) sözleriyle lanetledi. Siyasileri ‘‘P...ler, o... çocukları, satılmışlar, onları siz öldürdünüz. Devlet mafyası def olun burdan!’’ çığlıklarıyla kovaladılar. Yaşamını yitiren korumalardan birinin karısı kilisede, hatta töreni yöneten kardinale uluorta ‘‘Hadi’’ diye seslendi: ‘‘Söyle, ne duruyorsun? Söyle burda oturan politikacılara. Asıl mafya onlar. Onlara cehennemlik olduklarını söyle!’’ Katedral çıkışında bazı siyasilere tükürüldü. Dönemin Cumhurbaşkanı Oscar Luigi Scalfaro bir tokat yedi. Polis şefi Vicenzo Parisi linçten zor kurtarıldı... Bunlar töreni izleyen dünya medyasının önünde oldu. Gazeteler, ‘‘İtalyan devletinin Nüremberg’i’’ başlıkları attı. ‘‘Le Monde’’ gazetesi, ‘‘Çizme’yi son aşamasına gelmiş bir kanserin sardığını’’ yazdı. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yargıya Sıkılan Kurşunlar Hepimizedir Cumhuriyet’e, birbiri ardına üç bomba atıldı. Bu bombalar, Atatürk’ün adını koyduğu Cumhuriyet gazetesine değil, Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun devrimlerine , özgürlüğe, kadın haklarına, demokrasiye atılmıştır. Cumhuriyet 1924’ten bu yana 82 yıldır, Yunus Nadi, Nadir Nadi ve İlhan Selçuk yönetiminde, hiçbir siyasi partiye, kuruma ve kişiye ödün vermeden tüm zorluklara karşın bir “Gazete” olarak Atatürk ve devrimlerinin bekçiliğini yapmaktadır. Bu yolda , Cumhuriyet yazarları, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Cavit Orhan Tütengil, Onat Kutlar, uygarlık ve insanlık düşmanı karanlık güçlerin yetiştirdiği “tetikçilerin” sıktığı kurşunlarla şehit edildiler. Acaba, dünyada bu kadar şehit veren bir başka gazete var mıdır? Cumhuriyet’e bomba atan karanlık güçlerin tetikçileri, zaman geçirmeden, bu kez, yöneticilerin söylemlerinden güç alarak ve bu yüreklendirici söylemlere sırtlarını dayayıp Türkiye’nin en üst yargı kurumlarından Danıştay’a “ellerini kollarını sallayarak” girip, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından olan Danıştay’ın yüksek yargıçlarından güzel yüzlü, insan yüzlü beş yargıcımızdan Mustafa Yücel Özbilgin’i şehit ettiler. Güzel yüzlü, insan yüzlü yargıçlarımız Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir, Ahmet Çobanoğlu ve Mustafa Birden ise bu saldırıdan ağır yaralar aldı. Bu alçakça saldırıda en ağır yarayı ise, laik Türkiye Cumhuriyeti ve onun yargı kurumları aldı. Aslında Danıştay’a sıkılan kurşunlar hepimizedir. Türban adına karanlık güçlerin “tetikçileri” eliyle güzel yüzlü, insan yüzlü yargıçlarımıza sıkılan bu kurşunlar, aydınlığa, uygarlığa ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne sıkılmıştır. “Türban” adı verilen bu örtü nedir ve neyi amaçlamaktadır? Bu soruya, en gerçekçi yanıtı yüksek yargı kurumları vermiştir. “Türban” ilk kez günümüzden 24 yıl önce 1982’de, Danıştay’a taşınmıştır. “Türban”, 24 yıldır, Türkiye’nin ve yargının gündemindedir. “Masum bir başörtüsü” olarak gösterilen “sıkmabaş”ın dine dayalı laiklik, uygarlık, aydınlık ve özgürlük karşıtı bir dünya görüşünün üniforması olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu örtü, bazı çevrelerce sürekli “özgürlüğün simgesi” yutturmacasıyla savunulmaktadır... Bu tutum ve görüntüler bazı “yıkanmış” beyinleri “insan avına” hazırlamıştır. “Türban” adı verilen bu dinsel üniforma yasal zeminlere oturduğunda, “sırada bekleyen” yeni dinsel eylem ve uygulamaların “ilk adımı” olacaktır. “Türban” yasal zemine oturduktan sonra gelecek adımlar, laik Cumhuriyete karşı, karanlık bir düzenin temel taşlarını oluşturacaktır. 1982 yılında yasal zemine oturmak için Danıştay’a yapılan ilk “türban” başvurusunu, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş Yüksek İdare Mahkemesi, danışma ve inceleme” ve yargı yeri olarak Danıştay Sekizinci Dairesi, olayı incelemiş ve “Türk Milleti Adına” gereken yanıtı vermiştir. Bu yanıt örnek oluşturacak kadar yalın ve gerçekçidir: (**) “Eğitim ve Öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda ve devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağına göre dava konusu Yüksek Öğretim Kurulu Kararı ile öğrencilerin kılık ve kıyafetleri ile ilgili olarak getirilen esaslarda, belirtilen anayasa hükmüne ve hukuka aykırılık bulunmadığından, davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir. ‘Zeytin Ağacı’nın arka planı Cenazelerin ardından ‘‘Çok ayıp... Bakanlar bu ağır tepkiyi hak etmiyor!’’ şeklinde halkı suçlayan yazılar okuduğumu hiç hatırlamıyorum. Tersine... İtalya bu öfkeyi anlamaya, çözmeye çalışmış ve siyaseti yeniden düzenleme arayışına girişmişti. Falcone ve Borsellino’nun toplu protestoya dönüşen cenazeleri, İtalya’da Soğuk Savaş dönemi siyaseti ve partilerinin anlamını yitirdiği bir döneme rastlamıştı. Buna Di Pietro’nun ‘‘Temiz Eller’’ furyası eklenmişti. Halk ‘‘yolsuzluk ve yozluk iddialarının’’ kanıtlandığını görmüş, siyasi sınıfa güvenini yitirmişti. ‘‘Lider sultasından’’ sıtkı sıyrılan yurttaşlarla siyaset arasında aşılması mümkün olmayan ‘‘duvarlar’’ örülmüş; parlamentoyla ‘‘mesafe’’ açılmış ve bir ‘‘yabancılaşma’’ doğmuştu. Liderler toptan itibar kaybına uğramıştı. Falcone ve Borsellino’nun cenazelerinde olanlar, yalın bir olaya tepkiden ibaret değil bu birikimin sonucuydu. ‘‘Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının’’ sinyalini veren yeni bir iklimin işaretiydi. Nitekim İtalya’da bir yıl içinde yeni seçim sistemi için bir referandum yapıldı ve hükümet değişikliğine gidildi. Yeni hükümetin başına ‘‘tutarlılığı’’, ‘‘bağımsızlığı’’, ‘‘dengeli kişiliği’’ ile herkesin beğenisini kazanan saygın ve başarılı bir ‘‘teknokrat’’ (eski Merkez Bankası Başkanı) Carlo Azeglio Ciampi getirildi. Ciampi hükümeti önemli ekonomik reformlara imza attı. Ardından genel seçimler yapıldı. Prodi’nin ‘‘Zeytin Ağacı’’, işte tüm taşların yerinden oynadığı böyle bir dönemin sonunda ortaya çıktı. Soğuk Savaş dönemi siyasetinin kirleriyle özdeşleştirilmeyen bir ‘‘ekonomi profesörü’’ olan Prodi, 94 yılında ‘‘Zeytin Ağacı’’ projesini ortaya atarken İtalyan siyasetine saygınlık ve istikrar getirmeyi hedefliyordu. ‘‘Zeytin Ağacı’’ olgusunu anlamak isteyenler, bu arka planı iyi okumalı. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Türk milleti adına Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi olan davacı, öğrenim için okula geldiği zaman başörtülü olması nedeniyle fakülteye alınmamıştır. Yeterli öğretim görmemiş bazı kızlarımız hiçbir özel düşünceleri olmaksızın içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin gelenek ve göreneklerinin etkisi altında başlarını örtmektedirler. Ancak bu konuda, kendi toplumsal çevrelerinin baskısına veya gelenek ve göreneklerine boyun eğmeyecek ölçüde eğitim gören bazı kızlarımızın ve kadınlarımızın sırf laik Cumhuriyet ilkelerine karşı çıkarak dine dayalı bir devlet düzenini benimsediklerini belirtmek amacı ile başlarını örttükleri bilinmektedir. Bu kişiler için başörtüsü masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline gelmektedir. Davacı yükseköğretim düzeyinde eğitim gördüğüne göre bu ilkelerin Cumhuriyetimizin kuruluşunda ve korunmasındaki önemini bilmesi gerekmektedir. Aydın, uygar ve Cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevli eğitim kurumlarının bazı kuralları öğrencilere uygulaması doğaldır. Bu kurallar herkesçe bilinen ve benimsenen Cumhuriyetin kurallarıdır. Bu kuralları öğretmek ve benimsetmekle görevli eğitim kurumlarının bunlardan ödün vermesi düşünülemez. Bu nedenle yükseköğrenim görmek üzere okula geldiği sırada dahi başörtüsünü çıkarmamakta direnecek ölçüde laik devlet ilkelerine karşı bir tutum içinde bulunan davacının okula alınmamasında yasalara aykırılık olmadığından davanın reddine, (…) 23.2.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (**) Kaynak : Danıştay Dergisi , 1985, sayı 5657, sayfa:317. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Mayıs www.mumtazarikan.com İSTANBUL 3. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN AÇILDIĞINA DAİR İLAN Dosya No: 2006/6 Müflis/Sicil No: BeyModa Giyim Sanayi ve Ticaret A.Ş. 275462/223044. Adresi: Sanayi Mah., Tekin Sok., Doğankaya İşhanı No: 22 Göngören/İst. İflas kararı: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mah., 18.05. 2006 tarih ve 2006/64 E. Sayılı dos. İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun yukarda numarası yazılı sicil dosyasında kayıtlı müflisin iflasına karar verilerek, tasfiye işlemlerine İstanbul 3. İflas Müdürlüğü’nde başlanılmıştır. 5358 Sayılı Kanunla İİK. 336. md. yapılan değişiklikle, müflisin mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borçlu olan üçüncü şahısların, iflasın açıldığına dair, ilana muttali oldukları tarihten itibaren bir ay içinde makbul bir mazeret olmaksızın, o malları İflas İdaresi emrine vermezler veya borçlarını bildirmedikleri takdirde, doksan güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacakları. Müflisten alacaklı olanların İİK. 195. md. göre, iflas tarihine kadar işlemiş faizleriyle birlikte toplam alacaklarını, dayanakları belgelerle birlikte, dilekçe ekinde ve kayıt harcının ikmal edilerek, bizzat iflas dosyasına müracaat suretiyle kaydedebilecekleri, Müflis hakkında iflasın açıldığı İİK.’nun 166. maddesi gereğince ilan ve tebliğ olunur. 18.05.2006 (Basın: 24764) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Mercan tü1 ründen bir balık... Kalın bü 2 külmüş sicim. 3 2/ Tavuğun göğüs etiyle 4 hazırlanan ve 5 pişmiş ha 6 murla yenen 7 bir tür çorba. 3/ Püskürtü... 8 Balık ağları 9 nın alt ve üst 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yanlarına geçirilen 1 İ D İ O K R A S İ keçi kılından yapıl2 M E S T E K İ M mış ip. 4/ İslamlıkŞ O L MA tan önce Kâbe’de du 3 A B A K UMA ran üç puttan biri... 4 M İ Ü N Y E Telefon sözü. 5/ Es 5 E L M A A P A R U S ki Mısır inanışında 6 A N A ölüler tanrısı... Bir 7 T E L A Ş gıda maddesi. 6/ Es 8 A Z A R U Y U M ki dilde ekmek... Çer 9 K A K O K R A S İ kezlerin ulusal destanı. 7/ Ateş... Kızartı, kaşınma ve sulanma ile belirgin bir deri hastalığı. 8/ ‘‘Hiç şaşmayan gibi işler durur kader’’ (Yahya Kemal)... Doğanın neden olduğu yıkım. 9/ Çöl bölgelerinde yaşayan bir sürüngen türü... İlgi eki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yunus balığının iri bir türü. 2/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Tarlayı sürerek dinlenmeye bırakma. 3/ Gemide taşınan yük için ödenen ücret... Bir renk. 4/ İngiltere’nin plaka imi... Eski dilde su... Hitit. 5/ Azgın sularda yapılan ve ‘‘akarsu krosu’’ da denilen spor dalı. 6/ Eski dilde akşam ve yatsı namazına verilen ad... Kuvvetli ve soğuk esen yel. 7/ Karakter... Sergen. 8/ Ulaştırmak, nakletmek. 9/ Deneme niteliğinde olan... ‘‘ çıkınca ortaya mazi silinmeli’’ (Tevfik Fikret). CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear