24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 MAYIS 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Valiliklere gönderilen yazıyla belediye sınırları içinde kalan imarsız alanların satışı durduruldu ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 13 Karadağ’ın Bağımsızlığı Karadağ, geçen pazar günü yapılan halkoylamasıyla siyasal tam bağımsızlığını kazandı. İstenilen yüzde 55 evet oyu sınırı çok az bir farkla, 0.4 puan fazlasıyla da olsa aşıldı. Görevim gereği halkoylaması sırasında oradaydım ve kimi gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyanın 192. bağımsız ülkesi olarak doğan Karadağ’ın toplam nüfusu 620 bin dolayındadır. Kendilerini Karadağlı sayanlar, dil, din ve giderek etnik köken yönleriyle bu oylamayla ayrıldıkları Sırplardan farklı değiller. Buna karşılık, tarihsel olarak ayrı bir kimlik oluşturdukları biliniyor. Ülke tam bağımsızlıktan önce de kendi kendini yöneten bir özellik taşıyordu. Parlamentosu, cumhurbaşkanı ve hükümeti, merkez bankası ve havayolları olan bir ülkeydi. Sırbistan’dan farklı olarak, ayrıca Kril alfabesini ve para olarak da AB parası Avro’yu kullanıyorlardı. ??? Karadağ’ın ayrılması ve şu sırada kendine has bir yönetime sahip olan Kosova’nın durumunun bu yıl sonuna kadar açıklık kazanmasıyla, bildiğimiz ya da yaygın deyimle eski Yugoslavya, yedi bağımsız ülkeye bölünerek tarihe karışmış olacaktır. Siyaset biliminde, özellikle, öncesi ve sonrasıyla Birinci Dünya Savaşı yıllarında Balkanlar’da yaşananları anlatmak için ‘‘Balkanlaştırma’’ kavramı kullanılır. Sonraları benzer olayları anlatmak için de kullanılan Balkanlaştırma, karmaşık entrikalı işlerle uğraşma; sürekli kavga, çatışma ve savaş yoluyla siyaset yapma ve parçalara ayrılma anlamına gelir. Yugoslavya 1990’lı yıllarda bu süreci acıyla yaşadı. Şimdilerde ise bunun tam tersi oluyor; Karadağ barış içinde, tam bir şenlik havasıyla Sırbistan’dan ayrılıyor. Kuşkusuz bu barış içinde ayrılmayı esas olarak uluslararası ortam, özellikle de AB sağlıyor. Sürecin özü de bu noktada toplanıyor. Bir taraftan Yugoslavya birliği dağılıyor; ülkeler, tam bağımsız olarak ayrılıyor. Diğer taraftan ayrılan ülkeler AB kapısında üye olmak amacıyla kuyruğa giriyor; kurtuluşu AB üyeliğinde görüyor; AB’nin tam üyesi olmaya can atıyor. Bu olgu sokağa da yansıyor. Karadağ’da bağımsızlık kutlamalarına, bayraklarıyla ve şarkılarıyla katılan, sabahlara kadar çılgınca eğlenen on binlerce insan, başta işsizlik olmak üzere o an için unuttukları bütün sorunlarının çözümü için AB üyeliğine can simidi gibi sarılıyor. Sokaklara taşmayan ise kimi yaşlıların eskiye özlemi; Tito Yugoslavyası’nda, işsizliğin olmadığını, gelir düzeylerinin yüksek olduğunu anlatıyorlar. Fabrikaların, önce, Nikşiç demirçelik örneğinde olduğu gibi, sudan ucuza özelleştirildiğini; sonra özelleştirilen fabrikaların çalıştırılamadığını ve çoğunun kapandığını anlatıyorlar. İşsizlik çok yaygın; yerli üretim olarak, el işleri, meyve suyu, kimi süt ürünleri, bira ve şarap öne çıkıyor. Oldukça sağlam bir altyapı, iyi eğitilmiş bir işgücü, iyi korunmuş bir doğal ve tarihsel çevre var. Kent ve kasabalar, en uç noktasına kadar, ABD ve özellikle AB ülkelerinin en tanınmış marka taşıyan ürünlerinin satıldığı alışveriş merkezleri ve mağazalarla dolu. Bu noktada Karl Marx ve Fredrich Engels’in 1848’de Komünist Manifestosu’nda, kapitalizmin dünya pazarını sömürüsü üzerine yazdıkları akla geliyor: Ürettiği ürünlere sürekli genişleyen pazar bulma zorunluluğu, burjuvaziyi bütün küre üzerinde kovalar. O, her yere yuva yapmalı, her yere yerleşmeli, her yer ile ilişki kurmalıdır. Gelişmiş kapitalizmin pazar arayışı sınırları yeniden çiziyor; aslında sınır tanımıyor; küreselleşmenin temeli olan ekonomik tam bağımlılık bu noktada siyasal tam bağımsızlıkla el ele tutuşuyor; kucaklaşıyor; Balkanlar’da yeni bir ülke doğuyor; Karadağ halkı sokaklarda böyle bir tam bağımsızlık dansı ediyor. Hazine arazisinde yetki Maliye’de ANKARA (AA) Yatırımcıların plan geçirterek büyük rantlar elde ettiği imarsız Hazine arazilerinin satışı, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından ikinci bir emre kadar durduruldu. Hazine arazilerinin satışında ‘‘Yetki Devri İptali’’ konusunda, Maliye Bakanı Unakıtan imzasıyla valiliklere bir yazı gönderildi. Yazı ? Gayrimenkul piyasasındaki canlanmayla imarsız Hazine arazilerine talep artınca, satış yetkisi valiliklerden alınarak bakanlığa devredildi. İmarsız araziler ucuza kapatılıp daha sonra plan geçirtilerek büyük rantlar elde ediliyordu. da, Hazine’ye ait taşınmazların satışa çıkarılması hususunda valiliklere (defterdarlıklar) devredilen yetkinin, bundan sonra bakanlıkça kullanılmasının kararlaştırıldığı da bildirildi. Maliye Bakanlığı’ndan bir üst düzey yetkili, gayrimenkul piyasasında yaşanan talep patlamasına paralel, son dönemde Hazine’ye ait taşınmazlara da büyük ilgi gösterildiğini söyledi. Bu çerçevede, özellikle belediye sınırları içinde kalan imarsız Hazine arazilerine yönelindiğini belirten yetkili şöyle devam etti: ‘‘Belediyelerle diğer kişi ya da kuruluşlar, henüz planı yapılmamış Hazine taşınmazlarını, imar sorunu nedeniyle düşük bedelle satın alabiliyordu. Buralar rayiç bedel de olsa, imar planı bulunmadığı için ucuza kapatılıp daha sonra da imar planları yapılıyordu. İmar planının ardından da devletten 100’e alınan yerin değeri 400500’e çıkıyordu.’’ erginy?tr.net DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ Mayıs ayında dünya borsaları önce düşmeye, sonra dalgalanmaya başladılar. Geçen haftanın ikinci yarısında biraz yükseldiler, ekonomik tartışmalara, ‘‘korku’’, ‘‘uçuculuk’’ (volatility) daha doğru bir deyişle türbülans tartışmaları egemen oldu. The Economist’in kapağında bu hafta bir ayı resmi vardı. ‘‘Ne olmuştu da uzun süreli bir sakinliğin ardından piyasalara korku, türbülans yeniden geri gelmişti?’’ (Financial Times, 1923 Mayıs/06). Kimilerine göre, karşımızda kısa süreli bir düzeltme hareketi vardı (The Economist). Bir başkaları, çok garip, valla bilemiyoruz (Caroline Baum, Bloomberg, 25/05/06) diyordu. Büyük mali kuruluşlara danışmanlık hizmeti veren Bridgewater firmasına göreyse, türbülans aslında gelmekte olan ‘‘büyük olayın’’ öncü sarsıntısıydı; ‘‘gelecek 12 ay içinde, bir dolar/ABD borç krizinin gerçekleşme olasılığı yüzde 50’ye’’ yükselmişti (Bridgewater Daily Observations, 10/05/06). ‘Partinin sonu...’ Bu öncü ‘‘sarsıntı’’ tezine daha yakından bakmadan önce görüntüye bir göz atalım. Ay başında piyasalar 19992000 dönemindeki zirvelere geri dönmüşlerdi. Dört yıldır, ne çok sıcak, ne çok soğuk, tam kıvamında yüzde 4 büyüyen bir dünya ekonomisi, fiyat istikrarı, ABD lokomotifi, gelişmekte olan piyasalarda canlılık vb... işler ‘‘tıkırındaydı’’. Ancak, bu parlak manzaranın, Prof. Nouriel Rubini’nin vurguladığı, Wall Street editörlerinden Kempe’nın geçen hafta yeniden hatırlattığı gibi bir de karanlık yüzü vardı. Enerji güvenliği... Başta ABD olmak üzere dünya piyasalarındaki / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA köpüğün sönmeye başlamış olması, başta altın olmak üzere emtia piyasalarında yaşanan, genelleşmeye başlayan enflasyon (Wall Street Journal, 23/05/06) piyasalarda havanın bozmaya başladığını gösteriyordu. Nitekim, ben 1 Mayıs yazımda, ‘‘Piyasalarda parti havası var..’’ ama, ‘‘Bu partiler sonsuza kadar süremez’’ dedikten bir hafta sonra başlayan türbülans içinde, büyük borsalar ortalama yüzde 10 değer kaybettiler. Gelişmekte olan ülkelerin kayıpları daha da büyüktü. Türkiye’de olanları birlikte izledik. Geçen haftanın sonuna doğru borsalar yeniden toparlanmaya başladılar. Ancak artık piyasalardaki psikolojinin, beklentilerin ve soruların yönü değişmişti. Sanırım bizim, ‘‘menziline geldiği halde, hâlâ havada kalmakta ısrar eden uçağımız’’ inişe geçmişti. Parti hep devam edecekmiş gibi yaşayan, Bloomberg’den Caroline Baum’un deyişiyle, ‘‘Finansal piyasalardaki, eğer FED söylemezse, enflasyon mu yoksa deflasyon mu var bilemeyen geri zekâlılarda’’ birden şafak atmış. Yatırımcının korku düzeyini ölçen ‘‘uçuculuk indeksi’’, iki haftada toplam yüzde 61 yükseldi (Reuters, 22/05). Diğer bir deyişle ‘‘büyük bir kazanın’’ tüm önkoşulları hazır! Tarih, istatistikler Şimdi öncü sarsıntılar tezine dönersek, muhafazakâr çevrelerde, dünyanın en etkili 10 düşünüründen biri olarak görülen tarihçi Niall Ferguson (Harvard) dikkatimizi 1929 dönemi öncesine çekerek benzerliklere işaret ediyor, ‘‘uçuculuğun’’ ekonomik istik ‘Öncü Sarsıntılar’ mı? rarın uçması anlamına gelebileceğine inanıyor (Daily Telegraph, 21/05/06). Belli ki, 19. yüzyıl sonunda küreselleşme çökerken ortaya çıkan depresyon dönemiyle günümüzün ekonomik siyasi dinamikleri arasındaki benzerlikler tarihçilerin ve mali analistlerin dikkatini yeniden çekmeyi başarmıştı. 19992003 türbülans döneminde olduğu gibi... O türbülans dönemi Irak savaşıyla sona ermişti(!?). Bank For International Settlements’ta geçen ay yayımlanan bir araştırma notunda da, günümüzle geçmiş arasında paralellik kurmaya yardımcı olabilecek gözlemler vardı. Mali kriz ve fiyat istikrarı politikaları arasındaki ilişkileri araştıran William R. White imzalı ‘‘Is price stability enough?’’ (Fiyat istikrarı yeterli mi?) başlıklı çalışma (BIS, Working Paper No 205, Nisan 2006) bugün, dünya ekonomisindeki yapısal görüntünün, 1950’lerden daha çok 1920’lere ve I. Dünya Savaşı öncesi döneme benzediğini, serbestleştirilmiş mali sistemin, önceki döneme göre çok daha fazla ‘‘boombust’’ (türbülansE.Y.) eğilim li olduğunu saptıyor. White, tarihe bakarak şöyle bir gözlemde bulunuyor: ‘‘Belli bir gelişmeden kaynaklanan iyimserlik ortamı, kredi hacminin genişlemesini teşvik ediyor, bu da ilgili varlıkların fiyatlarını yükseltiyor. Bu hem sabit sermaye yatırımlarını hem de borç karşılıklarının değerlerini arttırıyor, kredi hacminin genişlemesini daha da teşvik ediyor. Zamanla bu süreç üretim artışının da getirdiği güvenle, risk alma eğilimini arttırıyor, kredi hacmini daha da genişletiyor. Risk ve getirilere ilişkin beklentiler sonunda düş kırıklığı yaratmaya başlayınca da tüm bu süreç çökmeye başlıyor.’’ Yeni teknolojik gelişmeleri, ‘‘küreselleşme’’ söylemini düşününce, son 10 yılda kredi hacminin giderek artan bir hızda büyümesinin arkasındaki iyimserliğin kimi bileşenlerini de görebiliriz. Çapı insan aklının kavrama sınırlarını aşan kredi sistemini, bunun üzerinde oluşan, hacmi 300 trilyon dolara ulaşan türev piyasasını (Dünya ekonomisinin büyüklüğü 30, ABD ekonomisinin büyüklüğü 10 trilyon dolar) göz önüne alınca nasıl bir kırılganlıkla karşı karşıya olduğumuzu da... Buradan hareketle, kredi genişlemesini destekleyen koşullarda en ufak bir olumsuz değişikliğin, enflasyon, faiz hadleri, doların değeri ve en önemlisi ekonomik büyümede belirgin bir yavaşlamanın olası etkilerini düşünmeye başlayabiliriz. Unutmayalım ki kredi mekanizması, son tahlilde, krediyi alanın bunu kullanarak bir ‘‘artıdeğer’’ yaratacağına, bunu kâra dönüştüreceğine ve bu temelde hem krediyi hem de faizini geri ödeyebileceğine ilişkin bir beklentiye dayanır. Bu beklentinin gerçekleşmeyeceği belli olduğu anda kredi zinciri çözülmeye başlar. Örneğin, ABD’de belirgin bir ekonomik yavaşlama, şirket kârlarını, istihdamı, hanehalkı gelirlerini olumsuz etkiler, bu da, dünyanın geri kalanının ABD’ye mal satarak gerçekleştirdiği kârları etkileyerek kredi zincirinin çözülmesine yol açacak gelişmelerin tetiğini çeker... Ondan sonra, CBS Market Watch’ın analistlerinden Brimelaw’un vurguladığı gibi 1998’de LTCM yatırım şirketinin, çökme noktasına geldiğinde oluşan genel mali kriz riski de, bu kez çok daha büyük çaplı olarak gündeme gelebilir. Peki ABD ekonomisinde belirgin bir yavaşlama olasılığı var mı? Çok güvenilir bir öngörü/projeksiyon aracı olan, ‘‘faiz vade yapısı eğimi’’ (yield curve slope) üzerine yapılmış kimi tarihsel çalışmalar (Örneğin, New York Federal Reserve’den VP Esteralla ve arkadaşları) bu olasılığın artmakta olduğunu düşündürüyor. Değerli dostum Dr. Sabri Öncü’nün ayrıntılı araştırması, A Parametric Estimator for MultiState Duration Models with Many Transient and Absorbing States An Application: The Yield Curve Slope as a Predictor of the US Recessions, Mayıs, 2006Bu başlığı çevirmeyi denemeye bile kalkmayacağımhttp://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm? abstractid=900940) da önümüzdeki 6 ay ile 12 ay arasında bir ekonomik durgunluk olasılığının hızla artmakta olduğunu gösteriyor. Geçen haftalarda yaşanan türbülans, bir ‘‘öncü sarsıntı’’ mı yoksa bir geçici düzeltme mi, karar sizin... yakupkepenek06@hotmail.com CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear